Adaletsizliğe Uğramak Bizi Neden Diğer Olumsuzluklardan Daha Fazla Üzüyor?

Zaman zaman başımıza gelen adaletsizlik duygusuna dair Sözlük'ün psikiyatr yazarı "femme noir" bir açıklama getirmiş.
Adaletsizliğe Uğramak Bizi Neden Diğer Olumsuzluklardan Daha Fazla Üzüyor?

her gün insan hikayeleri dinliyorum. hayat hikayeleri, yaşanan olayların hikayeleri, ilişkilerin hikayeleri... mesleğim icabı insanların hikayelerinde onları inciten, kıran, yoran şeylere odaklanıyorum. bu hikayeleri dinlerken en sık dikkatimi çeken benzerlik, insanların olumsuz duygularının zemininde sıklıkla adaletsizliğe uğrama fikrinin oluşu. bir nedenle adaletsizliğe uğramış bir insan yetersiz, çaresiz, değersiz, öfkeli, küskün, sitemkâr hissedebiliyor.

peki adaletle ilişkimiz nereden kökleniyor?

adalet kavramının kökeni, iyi ve kötünün ayırımına dayanır. freud, bebeğin haz ve engellenme üzerinden iyi ve kötünün ayırdına varmaya başladığını ve ardından ebeveynlerin belli davranışlara karşı geliştirdiği ödüllendirici ve cezalandırıcı tutumlara göre ahlâk kavramını zihninde oluşturmaya başladığını düşünür. adaletin kökeni ise imrenme duygusundan gelir der. başkasında olup bizde olmayan şeyi arzulamak ve iyi ile kötü nosyonları bir araya gelir, adalet anlayışının tohumunu atar.


ahlâk ve adalete, ve bu kavramların çocuklardaki gelişimine dair çok ilginç psikoloji çalışmaları var

yapılan bir çalışmada, 6-10 ay arası bebekler örneklem olarak alınmış. bir kukla diğerine bir tepeden yukarı çıkması için yardım ederken, bir başkası onu engellemeye çalışıyor. daha sonra bebeklerin önüne, yardım eden ve engelleyen kuklalar koyuluyor. bebeklerin neredeyse tamamı yardımcı kuklayı tercih ediyor. bu çalışma farklı şekillerde yeniden yapılmış. bir kutuyu açmaya çalışan bir kukla, ona yardım eden ve engelleyen kuklalar şeklinde; bir topu diğerine attığında ona geri atarak oyunu sürdüren bir kukla ve topu alıp kaçan kukla şeklinde...  bu tasarımlarda da bebekler iyi davranış sergileyen kuklayı tercih etmişler.
bu çalışmalar iyi ve kötü algısının ve ahlâki yargının temelinin düşünüldüğünden çok daha erken dönemde ortaya çıktığını gösteriyor.

peki ya adalet? bir çalışmada 21 aylık bebeklere, iyi ve kötü davranış sergileyen kuklalara şeker verme (ödül) ya da ellerindeki şekeri alma (ceza) hakkı verilmiş. çocuklar şekeri iyi davranış sergileyen kuklaya verirken, kötü davranan kukladan şekeri almışlar. 


son olarak bahsetmek istediğim çalışma bundan daha kompleks, ve adalet duygusunu daha net gösteren bir çalışma

8 aylık bebeklerle yapılan bu çalışmanın ilk aşamasında yine önceki çalışmalara benzer bir tasarım var. bir kukla bir kutunun kapağını açmaya çalışıyor, diğer kukla ona yardım ediyor, bir başka kukla ise onu engellemeye çalışıyor. ardından tasarımın ikinci aşaması geliyor. yardımcı ve engelleyici kuklalar başka bir yere alınıyor. yardımcı kuklanın yanına gelen iki kukladan birisi onu ödüllendiriyor, diğeri ise onu cezalandırıyor. bebekler burada iyi kuklayı ödüllendiren kuklayı seçiyor.

bebeklerin iyi davranışa olumlu yanıt vermesi beklenen bir durum. sonraki kısım ise çok daha ilginç. engelleyen kuklanın yanına yine iki ayrı kukla geliyor ve birisi kötü kuklayı ödüllendiriyor, diğeri ise cezalandırıyor. burada çocuklar kötü kuklaya kötü davranan kuklayı seçiyor. böylece 8 aylık bebeklerde bile bir adalet anlayışının mevcut olduğunu görüyoruz.

adalet duygumuz öylesine kadim bir duygu ki belki kendimizi bildiğimizden beri bizimle, bu nedenle hayatımızda birçok olumsuzluk olsa da adaletten yoksun kalma fikri bizi derinden etkiliyor. sadece kendimizin maruz kalması da değil, tanıklık ettiğimiz adaletsizlikler bile en derinimizdeki faylarda kırıklara ve içimizde depremlere neden oluyor. belki bu yüzden adaletin olmadığı bir yerde insana dair hiçbir güzellik büyüyüp, köklenemiyor, ancak adaletin varlığında fidanlar ağaca ve ormana dönüşebiliyor.

Bir Psikiyatrın Kaleminden: Neden Bir Şeylere Bağımlı Oluruz?