Afro-Amerikan Edebiyatın Nobel ve Pulitzer Ödüllü Büyük Yazarı: Toni Morrison

Bir kadın olarak kadınlar ve aralarındaki ilişkiyi, bir siyahi olarak da ırkçılığı ustaca anlatması ile bilinen Morrison'ı tanımaktan mutluluk duymanız olası.

Kimdir, neleri anlatır?

toni morrison, chloe anthony wofford, 1931’de lorain, ohio’da dünyaya gelir. beyazlarla ortak bir öğrenim gördüğü kolejden mezun olduktan sonra washington d.c.’de yalnızca siyahların gittiği howard üniversitesi’ne devam eder. üniversitede ingililzce öğretmenliği yaparken, 1958’de jamaikalı mimar harold morrison’la tanışıp evlenir. iki çocuk sahibi olan çift altı yıl sonra boşanırlar. akademik kariyerine devam ederken random yayınevi’nde editör olarak çalışmak için howard’tan ayrılır. new york’ta zenci edebiyatı üzerinde uzmanlaşarak 1985 yılına kadar aynı işi sürdürür. 1993 yılında bütün yapıtları için nobel edebiyat ödülü kazanan morrison’un ilk edebi çalışması en mavi göz’dür, bunu, kendisine national book ödülü’nü kazandıran 1973 yılındaki sula, 1977’de solomon’un şarkısı (song of solomon), 1981’de (tar baby), 1988’de kendisine pulitzer ödülü’nü de kazandıran sevilen, 1992’de caz (jazz) adlı eserleri takip eder.

toni morrison’ın sevilen adlı romanı afrikan-amerikan mirası olan kölelik kurumunun en acımasız kısmını anlatır. unutulan kölelik tarihinin geçmiş ve gelecek arasındaki izlerini taşır. morrison, romanın baş kahramanı olan sethe’nin köleliğin ezici gücü altında yaşadıklarını anlatarak ve onun yaşam mücadelesini yansıtarak tarihsel bir gerçek olan kölelik kurumunu hatırlatmak için sevilen’i yazmıştır. kaçak bir köle olan sethe öldürdüğü iki yaşındaki kızı sevilen’in ilk önce ruhsal daha sonra da fiziksel geri dönüşüyle birlikte unutmaya çalıştığı geçmişin izlerini yeniden hatırlaması yüzünden zarar görmeye başlar. romanda, yalnızca sethe’nin kölelik günlerinin izleri görülmez, aynı zamanda sevgilisi paul d, kayınvalidesi baby suggs, kızı denver ve sevilen’in kendisi de bu acı hatıraları yaşayarak hayatta kalmaya çalışırlar.

kölelik, azat etme ve yeniden yapılanma temalarını ele alan morrison planladığı üçlemede afrikan-amerikan tarih ve kültürünü incelemek için sevilen’i başlangıç noktası sayar. sevilen’i, 20.yüzyıla yoğunlaşmış tarihsel bir çağ olarak takip eden caz izler. bu üçlemenin sonuncusu da cennet (paradise)’tir. morrison’ın bu üçleme tasarısı 14. yüzyıl italyan şairi dante’nin çalışmasını hatırlatır. o’nun üç bölümlü olan ilahi komedi’si (the divine comedy) cehennem, araf, ve cennet boyunca yapılan kutsal yolculuğu anlatır. buna ek olarak tüm evrenbilimi betimler; adalet, ceza, ve kişinin tanrı’yla ilişkisi gibi konuları da inceler. dante’nin kuramını örnek alan morrison, afrikan-amerikan yaşantısının kendine özgü yönlerini bu üçleme yöntemini kullanarak anlatır.

morrison köle öykü türlerini yeniden gözden geçirmek ve okuyucularına kölelik mücadelesinin hikayesini daha rahat ulaştırabilmek için kinayeli bir üslup kullanır. belleği, klasik köle öykülerinin göz ardı ettiği kölelik hayatını yansıtmak için içsel yaşamın incelenmesinde kinayeli bir araç olarak görür. bunu yaparak, yalnızca bir hatıra, uzak tarihsel bir gerçek olarak kalan veya bastırılıp unutulan kölelik problemini okuyuculara daha rahat ulaştırmak ister.

Obama, Morrison'a Özgürlük Madalyası'nı takdim ederken.

Sanatıyla hissettirdikleri

romanlarında her zaman doğaüstü, sihirli olaylar olan yazar. yazım şekli resim sanatını andırır; o kadar iyi çizer ve renkleri yerleştirir ki, tüm karakterleri ve ortamı gözünüzde canlandırmamak güçtür. genelde siyahi insanların siyahtan çok uzak iç dünyasını okuyucuya sunar. toplum ve çevre de her zaman değindiği önemli noktalardan olmuştur. hakkını vererek okuması kimi zaman güçtür ama okunmalıdır.

kadınları çok iyi yazan kadın yazar morrison. kadınlar arasındaki ilişkileri, masalsı bir buğunun ardından, dinamikleri çok iyi koyarak birden fazla kadının ağzından anlatıyor.

hani cinsiyetler üstü yazarlar kadın ve erkeği nasıl konuşturabiliyor, her cinsi rollerine uygun dillendirebiliyorsa, morrison yaşlar üstü yazanlardan. yaşlısı, genci, evlisi, çocuklusu ile kadınları içlerindeki bilgelik, hırs, kıskançlık ve kabullenişle dilleniyor, kendilerini anlatıyor, anlatamadıklarını kabulleniyor.

duygu sömürüsünden bağımsız, insan olmanın belli zamanda belli davranışları sergilemenin bir veri olduğu ışığı altında başka bir duyarlılıkla yazıyor, anlatıyor. kimi zaman kendinizi çok farklı zannederken, belli davranışları belli zamanlarda sergilerken aslında sadece özünüzü gerçeklediğinizi anlıyorsunuz. yalnız olmadığınızın rahatlığı hissediyorsunuz ve sadece normal davrandığınızın bilinci ile.

"Sevilen" romanından bir alıntıyla bitirelim

"onlara, sahip olabilecekleri tek nimetin, kendi düşledikleri nimet olacağını söyledi. onu görmedikleri sürece, ona sahip olamazlardı.

'burada,' dedi, 'hepimiz etten kemikten yapılma canlılarız; ağlayan, gülen canlılar, otların üzerinde, çıplak ayak dans eden bedenler. sevin onu. bedeninizi sevin. bütün yüreğinizle. dışarıda bedeninizi sevmeyenler var. ondan nefret ediyorlar. gözlerinizi sevmiyorlar; ilk fırsatta onları oymaya hazırlar. sırtınızdaki deriyi de sevmiyorlar. o deriyi yüzmeye hazırlar. ah, benim güzel insanlarım; onlar ellerinizi de sevmiyorlar. o elleri yalnızca kullanır, bağlar, zincire vurur, kesip atar, ya da boş bırakırlar. ellerinizi sevin! sevin. onları kaldırın ve öpün. bir elinizle öteki elinize dokunun, okşayın; ellerinizi yüzünüze sürtün, çünkü onlar yüzünüzü de sevmiyor. yüzünüzü siz seveceksiniz, siz! yo, ağzınızı da sevmiyorlar elbette. orada, dışarıda, ağzınızın yarıldığını görmek, onu bir daha yarmak isteyenler var. o ağızdan çıkan hiçbir şeyi önemsemeyecekler. o ağızdan fırlayan çığlığı duymayacaklar. bedeninizi beslemek için o ağza sokacağınız her lokmayı çekip alacak, size kendi artıklarını verecekler. hayır, ağzınızı sevmiyorlar. onu siz sevmek zorundasınız. işte burada, böyle bir bedenden söz ediyorum. sevilmesi gereken bir bedenden. dinlenmeye, dans etmeye gereksinen ayaklar; dayanağa gereksinen sırtlar; kollara, güçlü kollara gereksinen omuzlar. ey halkım; dinle beni. onlar demirsiz, urgansız ve dik boynunuzu da sevmiyorlar. öyleyse, sevin boynunuzu; ona dokunun, onu süsleyin, okşayın ve dik tutun. ilk fırsatta, domuzların önüne atmaya hazır oldukları iç organlarınıza gelince; onları sevmek zorundasınız. o kara, kapkara ciğeri sevin... sevin onu. ve yüreği, o çarpan yüreği büyük bir aşkla sevin! gözlerden, ayaklardan da çok. özgür havayı içine çekmesi gereken ciğerlerden de çok. yaşam taşıyan rahminizden, yaşam veren özel organlarınızdan da çok. beni dinleyin: kalbinizi sevin! çünkü o bir ödüldür.'"

Yazdıkları Bazılarınca Edebiyat Bile Sayılmayan Bukowski'yi Büyük Bir Yazar Yapan Şey Nedir?