Age of Empires'ı Mezara Gömebileceği Söylenen Harika Strateji Oyunu: Anno 1800

Anno 1800 inceleme? Anno 1800 nasıl? Blue Byte tarafından geliştirilen, Ubisoft tarafından yayınlanan ve 16 Nisan 2019'da yayınlanan video oyunu hakkında konuşmamızın zamanı geldi de geçiyor bile...
Age of Empires'ı Mezara Gömebileceği Söylenen Harika Strateji Oyunu: Anno 1800

anno 1800, türünün en iyilerinden diyebiliriz

öncelikle oyunun geçtiği 1800'lü yıllar ve çiftçi- işçi-zanaatkar-mühendis- yatırımcı benzetmeleri çok iyi. farklı adalarda benzer hiyerarşi ama farklı atmosfer söz konusu. oyun o dönemin hissini neredeyse yüksek bütçeli bir hollywood filmi kadar verebiliyor. ancak bu konuda müziklerin etkisinden bahsetmemek olmaz. her haritada o bölgenin ruhuna uygun öyle güzel müzikler çalıyor ki sanki oyun oynamıyor size o dünyada biçilen görevi yeri geliyor güneşin altında, yeri geliyor fabrika içinde, yeri geliyor buz gibi havada yapıyorsunuz. müzikler o kadar iyi işte...

oyun müzikleri


oynanabilirlik de muazzam, zaten arayüzü basit bir sistem var ancak arayüz ne kadar basitse oyunda ilerleyebilmek bir o kadar zaman alıcı. ancak bu oyunu oldukça oynanabilir kılıyor ve böylesine bir ortamda oynadığınız her an bir sonraki anın hayali ile devam ediyor. ayrıca o kadar çok detay var ki, bazen beş dk ara verdiğinizde bile birçok işinizi unutabiliyorsunuz. onlarca ada arası ticaret, sürekli halkın isteğine cevap verme,sanayi devrimine ayak uydurma, denizlere hakim olabilme, farklı farklı emperyalist güçler, ağzınızın tadını kaçıran korsanlar, üretim tedarik zincirlerine yanıt verebilme derken oyunun içinde sigarasını yakmış eli saçlarının arasında şunu şöyle bunu böyle yapsak diyen yönetici oluveriyorsunuz.

olumsuz olarak ise müttefiklerinizin ya da halkınızın size verdiği görevlerin tekdüze olması diyebilirim. bir yerden sonra yüzüncüye bir gemiye eskortluk yapmak ve ışınlanmış gibi düşman gemilerinin karşınızda bitivermesi sıkıyor.

puanım: 9/10

anno 1800 total war kalitesinde veya cities skylines çeşitliliğinde olmasa bile gayet keyifli zaman geçirmenizi sağlıyor

hele ki evde vakit geçirebilen şanslı gruptaysanız.

oyunun iki modu var: birincisi campaign, yani dandik de olsa bir hikayesi var, ikincisi ise serbest mode.

oyun bir şehir simülasyonu gibi ama aslında amaç ekonomiyi yönetmek, ekonomi güçlendikçe gemi yapıp rakip adalara saldırmak ve mode'a göre hikayeyi kazanmak ya da tüm adaları ele geçirmek. ama oyun kesinlikle bir savaş oyunu değil.

şehir kurduğunuzda ilk olrak residents, yani yerleşimciler çiftçiler oluyor. bunlar basit olarak ekmek, balık vs üretiyor. belli bir sayıya gelince ve bu gruba özel olan tüm ihtiyaçları karşılayacak kaynağınız varsa bir sonraki seviyeye geçiyorsunuz. örnek olarak çiftlerin yakınında bir market ve balık stoğu varsa, bunlar bir sonraki seviyeye geçebiliyor.

ikinci seviye işçiler, bunlar genelde madenci tayfa, kömür demir gibi madenleri çıkaracak adamlar... ayrıca et, domuz çiftliği vs bunlarda. genelde oyun için en çok çalıştıracağınız tayfa bunlar olacak, bu yüzden bunların mahallesine bir karakol şart, yoksa birkaç güne komünist müzikleri duyabilirsiniz.

üçüncü sınıf esnaflar. bunlar bana göre bir ara sınıf, cam ve konserve harici pek hayati bir şey yapmıyorlar.

dördüncü sınıf mühendisler, bana göre de en kritik seviye. buradaki kilit nokta elektrik enerjisi. bazı adalarda bulunan petrolü bu arkadaşların yaptığı elektrik santrallerinde kullanabildiğiniz anda, elektrik götürdüğünüz hemen her bina yüzde 200 verimle çalışıyor. teorik olarak tüm üretim iki katına çıkıyor.

son seviye de yatırımcılar, bunlar da etrafında banka olduğunda para basıyor gibi düşünülebilir, çok da anladığımı söyleyemem. bir de arada bir şehirde sergi vs açıyorlar ve ekonomi canlanıyor.

oyundaki kırılma anlarından biri yeni dünyanın keşfedildiği zaman. burası tropik bölge, çikolata, kahve, mücevher gibi ürünlerin hammaddesi bulunuyor, ayrıca petrol olarak daha zenginler.

adalar ve haritalar arasındaki lojistiği iyi kurduğunuzda bir şekilde işler yürüyor, ancak iki haritada da birer korsan tayfası var, diplomasi ile bir yere kadar dayanıyor ve sonunda savaşıyorsunuz.

genel olarak hikayede bir sürükleyici unsur yok, ama sadece bu seviye atlama olayı bile saatler sürebiliyor.

boş vakti olan strateji meraklısı arkadaşlar mutlaka beğenecektir. ama bir cities skylines değil, total war falan hiç değil.

bu bir oyun değil adeta paralel evren, dünya içinde dünya, adeta matrix'e bağlanmak gibi...

anno 1800 senin yaşayamadığın hayat, olamadığın kişi. bu nefret ettirilmiş dünyadan ve *r*spu çocuğu insanlardan kaçılıp sığınılacak liman. bu oyun değil, psikolojik bir terapi. ben bunu geçen kış 3 ay boyunca tedavi olarak günde 11 doz aldım. oynadığın sürece adama yatsının abdestiyle sabahı kıldıran bir başyapıt. bilgisayarın fişini taktığımda kendi fişimi çekiyordum. falezlerin üstündeki yamaca, hem şehri hem 7 düveli gören manzaraya kurduğum sarayımda adeta the great gatsby gibi yaşıyordum. bir gün çin prensesi qing ile takılıyor, bir gün kızıl korsan harlow'a çakıyor, sonra victoria şelalelerinde gusül alırken limandaki 80 parçalık donanmamın yelkenlerinin rüzgarda ahenkle salınışını izliyordum. beyaz pamuk şeker göğüslü kraliçe ile kriket oynadıktan sonra sir archibald blake'in kafa siken taleplerini dinliyordum. sömürgelerden gelen kakaoyu eritip bir yandan fuara mal yetiştirmeye çalışıyor, bir yandan esmer çikolatam madame kahina ile şarap yudumluyordum. şehre elektrik veriyor, latin dünyasına medeniyet götürüyor afrika'ya su kuyusu açıyordum. o mülayim görünüşlü bıyığını s*ktiğim, ırz düşmanı sir archibald blake'in yıllar evvel afrikalı zavallı bir kadından peydahlayıp terk ettiği oğlunu üniversitelerde okutup bilim merkezleri kurup, ülkeme aldığım beyin göçü ile keşiften icada kadar koşuyordum. 3 brutala karşı oynamayı adet edinip, bunlardan biri olan insafsız, soğuk ve pörsümüş lady margaret'in limanına 45 parça donanmayı çekip anasını belledikten sonra ülkesini haraca bağlıyor, oluk oluk tazminat akıtıyordum kasama... neyse çok uzattım. mesela age of empires, cities skylines bunlara oyun diyebilirsiniz ama anno 1800 oyun değil, ilaçtır.

resmen istatistik, işletme matematiği ve endüstri mühenlisliği dersleri gibi anno 1800. ben bunu 3 aydan daha da fazla oynardım da aslında oyunun tek handikapı şu ki zirveye çıktığınızda yapacak bir şey kalmıyor. mesela ben en zirvedeyken yapacak yeni bir şeyler, zorlayan sorunlar olmayınca sırf barışı bozup ticaret ortaklarıma salça olup onları darmaduman edip de tam yok olacakları esnada barış imzalayıp bolca para yardımı yapıp geri güçlenmesini sağlıyordum. kedinin fareyle oynadığı gibi olmuştu artık. tek sıkıntısı bu. yoksa öyle age of gibi 2 saatte 4 maç atayım mantığı yok bunda. age of'un mantığı bunun yanında tavla gibi. uzun soluklu bir şey anno. zaten doku ve oynanış olarak age of empires ile bunu aynı kulvara koyamayız. keşke gemilerin şehrin binalarını da bombalama imkanı olsaydı. ya da anno 1404'deki gibi bi karaya çıkartma olayı olsaydı. savaş yönü çok zayıf, bir noktadan sonra oyun cities skylines'a kayıyor. savaş olayını güncellemeleri gerekir. buradan tüm annoseverlere selam olsun.

not: tavsiye olarak oyunun başında haritanın en altındaki adalara konuşlanmanızı öneririm. yön açısından en güney veya güney doğu olarak tarif etsem olur belki. böylece latin dünyaya ve afrikaya gidip gelen ticari gemileriniz hem zamandan kazanır hem de düşman gemileri ile karşılaşmadan gidip gelir.

son söz

bu oyun, türünün en iyilerinden falan değildir, en iyisidir. az önce kapattım, beynimi soğutmaya çalışıyorum. oyunun detayları içinizdeki mazoşisti ortaya çıkarıyor, detaylarda boğulurken daha da detaya girmeniz gerektiğini hissediyorsunuz. tüm dlc'ler açık bir oyun açarsanız beyninizi 8'e bölmeniz gerekiyor.

DLC: Ek paket.

multitasking'de benim diyeni getirin oturtun şunun başına, bileklerini keser. haftasonumu gömdüm şuna daha da tatmin olmaktan uzağım. yuva yıkar bu oyun çok net. hiçbir sevgili de karşısında üstün gelemez valla. ne şirret, ne şehvetli, ne alengirli oyun lan bu şeytan işi valla.