Arthur C. Clarke'ın Uzaylı İşgaline Bambaşka Bir Açıdan Baktığı Kitap: Çocukluğun Sonu

Bilim kurgunun üç babasından biri sayılan Arthur C. Clarke'ın 1953 tarihli (diğerleri de Isaac Asimov ve Robert Heinlein) başyapıtı hakkında güzel bir yazı.
Arthur C. Clarke'ın Uzaylı İşgaline Bambaşka Bir Açıdan Baktığı Kitap: Çocukluğun Sonu


çocukluğun sonu: bir arthur c. clarke başyapıtı

zaten biliyorsunuzdur ama ben ne olur ne olmaz değinmiş olayım: ithaki’nin bilimkurgu klasikleri serisi’nin içerisinde gerçekten çok güzel kitaplar var. insanın göl kenarındaki bir dağ evine kaçıp, geceleri semadaki yıldızlar ve ay ışığına eşlik eden cırcır böcekleri ile birlikte art arda hepsini okuyası geliyor.

bu birbirinden güzel kitapların bulunduğu serideki eserler arasında, bilimkurgunun büyük üçlüsünden birisi olarak anılan sir arthur c. clarke’ın çocukluğun sonu (childhood’s end) kitabı da yer alıyor. bu yazıda sizlerle ütopya ve distopyanın iç içe geçtiği bilimkurgu romanı çocukluğun sonu üzerine biraz laflayacak ve büyük ustanın bize bu kitapla ne gibi bir mesaj vermek istediği üzerine sohbet edeceğim.

bir büyük üstat: arthur c. clarke

çocukluğun sonu üzerine konuşmaya başlamadan önce nobel barış ödülü’ne aday gösterilmiş, hugo ve nebula ödüllü yazarımızdan bahsetmemek ayıp olacaktır. 1917 doğumlu clarke, çağının çok ilerisinde eserler bırakmış ve günümüzde dahi bilimkurguya yön vermiş yazarlar arasında sayılan bir isimdir. ısaac asimov ve robert heinlein ile bilimkurgunun büyük üçlüsü arasında adının anılması bunun en büyük kanıtıdır.

clarke’ın çocukluğun sonu dahil çok sayıda önemli bilimkurgu eseri olmasına rağmen, onun isminin tüm dünyada bilinir olmasını sağlayan çalışmasının 2001 (a space odyssey) olduğunu söyleyebiliriz.

hatırlayacağınız gibi clarke’ın 1951’de yayınlanan “sentinel” isimli kısa öyküsü, 2001: a space odyssey adıyla sinema tarihinin en kült yönetmenlerinden olan stanley kubrick tarafından 1968 yılında sinemaya uyarlanmış, dört oscar adaylığı kapmış ve görsel efekt dalında ödülü kazanmıştı. 2001: a space odyssey, özellikle unutulmaz sanat tasarımı ve bilimkurgunun teknoloji ayağını çok iyi öngören esrarengiz atmosferiyle günümüzde dahi eşi benzeri olmayan bir film olarak anılıyor.


çocukluğun sonu üzerine konuşmaya başlayabiliriz

sir arthur c. clarke’ın çocukluğun sonu romanını okurken, kitabın bilimkurgu tarihindeki konumunu göz önünde bulundurmayı bir an olsun aklımdan çıkartmadım. hikayesi, karakterleri ve kurgusuyla bilimkurgunun insanlara ne gibi ufuklar açabileceğinin canlı bir ispatı adeta çocukluğun sonu. her bilimkurgu hayranının mutlaka okuması gereken bir eser.

çocukluğun sonu’nun temellerini ilk olarak 1950 yılında guardian angel isimli bir öyküyle atan clarke, 1952 yılında öyküsünü romana çevirdi ve 1953 yılında da yayımladı.

çocukluğun sonu üç kısımdan oluşan bir roman. insanlığın evrende yalnız olup olmadığına dair asırlardır sorduğu soruya aldığı beklenmedik yanıt ile okuyucuyu daha kitabın en başında müthiş bir ikilemde bırakmayı başarmış clarke. insanlığın kendi küçük sorunlarının önemsizliği ile uğraşırken devasa bir problemin çıkagelip her şeyi anlamsız bıraktığı bölüm gerçekten mükemmel anlatılmış. orayı okurken ne kadar etkilendiğimi anlatamam. zaten son derece akıcı bir dille yazılmış olan romanın dünyasına girmekte hiç zorlanmıyorsunuz.

roman, evrende yalnız olmadığı gerçeği ile yüzleşen insanlığın değişimini ve içinde bulunduğu yeni duruma ne kadar çabuk adapte olabileceğini (ya da olamadığını) sorgulayıp, hükümdarların varlığının kökenine inerek devam ediyor ve işte tam da bu noktada insanoğlunun en temel duygularının ve içgüdülerinin (hayatta kalma ve varlığını sorgulama) yüzeye çıktığı vurucu bir finalle noktalanıyor. kitabı bitirdiğinizde aklınızda sayısız soru belireceğine emin olabilirsiniz.

bir referans kitabı olarak çocukluğun sonu

çocukluğun sonu’nu okuduktan sonra günümüzde karşımıza çıkan birçok bilimkurgu eserinin 1953 tarihli bu romandan esinlenmiş olduğunu fark ettiğinizde ise ister istemez şaşıracaksınız. yakaladığınız bu benzerlikler daha da ilginizi çekecek ve bilimkurgu türündeki eserlerin aslında bilimsel ve teknolojik ilerlemede görmeye alıştığımız gibi, kendinden önceki çalışmalardan beslendiğini fark etmenizle birlikte zirve yapacak. ısaac asimov’un eserlerini okuduktan sonra star wars’u daha iyi anladığınızı düşünmeye başlamanız gibi bir durumdan bahsediyorum… keza, frank herbert’ın dune’u için de aynı şeyi söyleyebiliriz pekâlâ… hepsi birbirinden farklı ama aslında hiçbiri diğerinden bağımsız düşünülemez…

çocukluğun sonu’nun bir dizi uyarlaması olduğunu ama eleştirilerin pek de matah olmadığını da eklemekte fayda var.

bu noktada ithaki’nin de hakkını teslim edip, çok iyi bir çeviriye imza atmış olduğunun altını çizmek gerekiyor. çevirmen ekin odabaşı ve dizi editörü alican saygı ortanca gayet temiz bir iş çıkartmışlar. tebrik etmek lazım.

toparlarsam, bilimkurgu edebiyatından hoşlanan herkesin ilgisini çekeceğini düşündüğüm çocukluğun sonu, usta işi kurgusu, sade ve akıcı dili, uzaylı kavramına dair açtığı yenilikçi kapılar; insanoğlunun davranışsal kalıpları ve geleceği üzerine yaptığı tespitlerle son derece önemli bir eser. sir arthur c. clarke gibi bir ustanın en iyi kitapları arasında gösterilmesi de cabası.

bilimkurgu güneşinin battığı ufuklara yelken açtığımız başka bir kitap incelemesinde görüşebilmek dileğimle…

Clarke

altını çizdiklerim

yazıyı bitirmeden kitaptan altını çizdiğim yerlerin bir bölümünü de sizinle paylaşmak istiyorum:

+pieter her zamanki gibi duraksayıp, termostata kınayan bir bakış attı. herkesin bildiği üzere genel sekreter’in odası derin dondurucudan farksızdı.

+bildiğim kadarıyla kimse zeus’un ya da thor’un varlığını çürütmedi, fakat günümüzde ikisinin de pek müridi kalmadı. wainwright’lar, inançlarının kökenini bilmemizden korkuyor. ne kadar zamandır insanlığı izlemekte olduğumuzu merak ediyorlar.

+muhammet’in hicret’ine tanıklık ettik mi? veya musa’nın ibranilere on emri sunmasına? inandıkları hikayelerin asılsız tüm yönlerine vakıf mıyız?

+dünya üzerinde göklerde ışıldayan gümüş rengi gemilerin görülemediği çok az sayıda şehir bulunsa da, bir zaman sonra güneş, ay ya da bulutlar kadar kanıksanır olmuşlardı.

+bireylerde olduğu gibi, uluslar da, altından kalkamayacakları bir güçlükle karşılaşınca şevklerini yitirebiliyordu.

+batılılar, tembelliğe kaçmadıkça aheste yaşamanın bir günah olmadığını yeniden hatırlamıştı.

+hükümdarların muhtemelen çağlar öncesi keşfettiği sırları açığa çıkarmak için ömür boyu çabalamak anlamsız geliyordu.

+hiçbir ütopya, toplumun bütün bireylerine sonsuz dek tatmin sağlayamaz.

+jan babasını hiç sarhoş görmemişti, ancak içinden bir his tam aksine hiç ayık görmediğini söylüyordu.

+işte bu yüzden, insanlık kendi gezegenine hapsolmuştu. yüz sene öncesine göre çok daha renkli fakat bir o kadar da küçük bir gezegendi dünya. hükümdarlar savaş, açlık ve hastalıkları ortadan kaldırdıklarında, maceracı ruha da bir son vermişlerdi.

+olaya ilkel bir dini töreni izleyen antropologlar gibi mi yaklaşıyordu acaba?

+tarih öncesi çağlardan beri kadınlar zaman zaman -kimi durumlarda planlı bir şekilde- bayılırdı ve erkekler her seferinde tam olması gerektiği gibi tepki verirdi.

+kişi yeterince istediği sürece bilim ve teknolojinin dünya üzerinde konforlu bir yaşam alanı sunamayacağı yer kalmamıştı.

+toplumu oluşturan bireylerin davranışları, ayrı ayrı ele alındığında öngörülemez. ancak yeterli sayıda temel birim incelenirse, sigorta şirketlerinin çok önceden keşfettiği üzere belli başlı kurallar şekillenmeye başlar.

+yetenek bahşedebiliriz, ama ortaya bir deha çıkar mı, bilemeyiz.

+işin sonu nereye varacaktı? tabii ki son aşama, izleyiciye izleyici olduklarını unutturmak, onları aksiyona dahil etmekti.

+ama içinde bulunduğumuz modern dünyada önemli olan bir ideal sahibi olmak. o ideali elde etmek geri planda kalıyor.

+bu zihnin henüz doğmamış olması önemli değildi, çünkü zaman, sandığınızdan çok daha garip işler.

+medeniye bitmişti, insanlığın zamanın başlangıcından beri sürdürdüğü mücadele sona ermişti. birkaç gün içinde insanlık geleceğini yitirmişti, çünkü bir ırkın çocukları elinden alınırsa bütün tutkuları yok olur, hayatta kalma istekleri tükenirdi.

+anladı ki, modern bir şehirde ya da binada kaybolmuş bir mağara adamı kadar çaresizdi.

+jan yavaş yavaş fark etti ki, kanatlı bir ırkın psikolojisi, dünya canlılarından tamamen farklıydı.

+hükümdarların asıl gezegeni burası değildi. çok daha küçük bir yerde evrilmişler, sonra da burayı ele geçirmişlerdi. sırf atmosferini değil, yer çekimini bile kendilerine göre ayarlamışlardı.

çocukluğun sonu hakkındaki düşüncelerimi okuduktan sonra bilimkurguya doyamadığınızı hissediyorsanız 4. yerli bilimkurgu yükseliyor kısa öykü yarışması’ndan birincilik ödülüyle dönen öyküm zeplin’i okuyabilir, george orwell’in muhteşem distopyası 1984’e dair düşüncelerime göz atabilir, edebiyattan biraz uzaklaşıp müthiş bir uzay draması olan battlestar galactica’yla tanışabilir ya da kendinizi video oyun dünyasına ve harikulade bir rol yapma oyunu olan mass effect 2’nin kollarına bırakabilirsiniz.

blog: https://duslerdengercege.com/…r-c-clarke-basyapiti/
medium: https://medium.com/…c-clarke-başyapıtı-83ad8538e647