Aşk 101'in, İlk Sezonuna Göre Daha Az Beğenilen 2. Sezonunun İncelemesi

İlk sezonuyla büyük heyecan yaratan Netflix dizisi Aşk 101, ikinci sezonuyla bekleneni verememiş görünse de ağızlarda hoş tatlar bırakarak final yaptı.
Aşk 101'in, İlk Sezonuna Göre Daha Az Beğenilen 2. Sezonunun İncelemesi

--- spoiler içerir ---

şimdi. bu dizinin asıl lokomotifi karakterlerin birbirleri arasında yaşadığı çekişmeler. ama birinci sezonun finalinde bu konuyu bağladılar. ışık, sinan, osman, kerem ve eda'dan oluşan dağınık grup sonunda bir ekip olmayı başardı. burcu ve kemal de düzgün bir ilişki yaşayacaklardı. okuldan atılma falan tabi problem ama karakterler bile isteye siktir çektiği için aklımızda bir soru işareti kalmamıştı.

ikinci sezon için ise yeni bir çatışmaya ihtiyaç var çünkü tamam güzel anlatılmış ama mutlu çiftlerin günlük yaşamını görmek için de 8 bölüm dizi izlemezsiniz. burada yapılacak üç şey var. birincisi ihaleyi arttırmak. bu yöntemde ilk sezonda necdet'le uğraşan ekibin karşısına daha güçlü bir rakibin çıkması gerekirdi ama bu yöntemde güç dengesi şaşıracağı için işin abartıya varma ihtimali var. bunun örneğini de çok gördük daha öncesinde. (bkz: la casa de papel) ikinci yöntem sudan sebeple ekibi dağıtmak. bunda da hem çatışma yaratmak için bahane uydurduğunuz belli olur, hem de aynı şeyi tekrar edersiniz. üçüncü yöntem de hikayeye yeni katmanlar eklemektir. asıl olması gereken de budur zaten ama bunun da dizinin tonunu bozma ihtimali bulunuyor.


aşk 101 ise aslında sezonun ilk bölümlerinde biraz korkuttu. çünkü açılış burcu ve kemal'in tartışmasıyla yapıldı ve ekibin necdet'in eline düşmesiyle devam etti. ışık'ın atılmasıyla da çizginin bu olacağını ima etti. yalnız yazım konusunda yaptıkları artık kararsızlık mı yoksa tutarsızlık mı bilemedim bir süre sonra dizinin ana fikri değişmeye başladı. yeni eklenen elif karakteriyle ve sınav konusuyla dizinin ikinci sezonunda farklı bir eksene doğru ilerlediler. bu da biraz önce konuştuğumuz üçüncü yöntemi kullandıklarını gösteriyor.

eksen tamam. yalnız fikri bulduk diye her şey yolunda gidecek diye bir kural yok. önemli olan bunları ne kadar iyi işledikleri. yeni eklenen şeyler için ölçü de şudur. bir, dizinin kendi atmosferini saptırmayacak. iki, bu atmosferi daha da derinleştirecek.


elif ve sınav konuları da tam olarak böyle gidiyor. şimdi ekibin önceki üyeleri genelde saldım çayıra mevlam kayıra yetiştirilmiş çocuklar. belki biraz eda ve kerem'in üzerinde baskı var ama o baskı siz beni tanımıyorsunuz deyip duvar çekerek atlatılabiliyordu ilk sezonda. elif'in durumu ise öyle değil. elif, çocuğundan bahsederken bugün çalışmadık, yemeğimizi şöyle yedik diye bahseden kişisel sınırlardan habersiz ya da bunu bile isteye çiğneyen bir ailede büyüyor. böylece dizi ilk sezonda çocuklarınızla ilgilenin dedik ama bu kadar da abartmayın demiş oluyor. bu da yeni bir söylem olduğu için diziye farklı bir katman ekliyor.

sınav konusu da aynı şekilde. şimdi hayatın belli kurallarına kafa tutmak güzel. ama bunu her alanda yaparsanız hiçbir şeyi değiştiremezsiniz. eğer bir etki yaratmak istiyorsanız bunu sistem içine dahil olarak yapmanız gerekiyor. bu da hem yorucu hem zorlayıcı bir şey. çünkü ben istemiyorum böyle bir şey deyip kenara çekildiğinizde bi konfor alanına girmiş oluyorsunuz. ben mücadele edeceğim dediğinizde ise hayatınız boyunca varlığından bile haberdar olmadığınız türlü çeşit belayla uğraşmak zorundasınız. ekip de bu değişimden geçiyor. böylece biz de onların gözünden farklı bir hikaye izlemeye başlıyoruz.


bu değişim konusunda en belirgin karakterimiz alina boz'un canlandırdıği eda. hatırlayacaksınız kendisi ekibe dahil olduğunda sosyal konumunun farkında ve bunu istediği gibi kullanan biri olarak görünüyordu. böyle insanlarla karşılaşmışsınızdır daha önce. güzel olduğunun farkında olduğu için etrafındaki insanlara kötü davranır çünkü kimsenin ona karşılık vermeyeceğini hep bi alttan alınacağını bilir. bu tipte insanlar mesela lisede daha çoktu sonra bi azalıyorlar. ya da daha sinsi yolları tercih ediyorlardır bilemedim. yine de denk gelirseniz panzehir olarak hiç siklemeyin ve size kötü davranırsa karşılık verin. sonra elinize çekirdek alıp kendi kendini yemesini izlersiniz. eda'ya geri dönecek olursak da hikayede dış görünüşü ailesi tarafından uğradığı baskının sebebi olduğu için o kazıma kendi kendine yaşanıyor. değişimi de buradan temelli. ben sadece dış görünüşüm değilim, kim olduğumu birlikte olacağım insanın zenginliği belirleyemez diye atar yaparken kafası karışık bir ergenden kendi ayakları üzerinde duran bir yetişkine doğru yolculuğu başlıyor. ki eda'nın bunu bilinçli değil de öfkesi nedeniyle yapması karakter içinde değerlendirirsek çok tutarlı olmuş.

hazır alina boz demişken oyunculuklardan da bahsedelim. benim dizideki favori oyuncum osman rolünde selahattin paşalı oldu. diksiyonu çok düzgün, karakterine uygun ve enerjisi çok yüksek. zorlamadan hem insanları etrafına toplayan hem de lider ruhlu bir karakter olduğunu size sezdirebiliyor. bi de tabi gönül isterdi ki osman'a gerçekte yazılan hikayeyi izleyebilelim ama malum sebepten kısmet olmadı. bunu da nereden anlıyoruz? geçen sezon bölümlerin süreleri birbirinden farklı ve 33 dakika civarıydı. bu sezon ise fiks 55 dakika yapmışlar. demek ki geçen sezon planlanmamış bir kesme yapıldı sonradan. neyse artık bu haliyle de fena olmamış diyelim ve diğer oyunculara bakalım.

benim geçen sezon yetersiz gördüğüm oyuncu kubilay aka'ydı. ama bu sezon fikrim değişti. çünkü ilk zamanlar elemana dümdüz sinirli ergen oyna demişler o da oynamış gibi. bu sezon ise karakterin hikayesine farklı noktalar eklemişler böylece kubilay aka da tek yönlü bir oyunculuktan kurtulmuş. mesela eda'dan ayrılıp evin önünde ağladığı sahneyi gerçek hayatta birebir gördüm daha önce. ya da sinan'a sen ölme dediği sahnede cidden gözlerim doldu lan. ben kendisini tipi için diziye aldılar sanıyordum ama bundan sonra yaptığı işlerin takipçisi olacağım.


ipek filiz yazıcı, alina boz ve kaan urgancıoğlu da böyle bi rol yazdık kime oynatalım diye sorsanız ilk akla gelecek isimler gerçekten. o kadar uyumlu görünüyorlar. bu noktada parlayan iki isim var. biri pınar deniz, diğeri de müfit kayacan. dizideki sanırım en karmaşık karakter burcu. kimi zaman güçlü kimi zaman çekingen, kimi zaman otorite kimi zaman da çocukların arkadaşı olarak görünmesi gerekiyor. ve kendisi tüm bu geçişleri çok başarılı bir şekilde yapıyor. bir de normalde oyuncuları değerlendirirken objektif olmak adına ne kadar güzel ya da yakışıklı olduklarına bakmamak lazım. yoksa bi anda kendinizi kalas gibi oyunculuklar yapan insanları överken bulursunuz. yalnız burada oyunculuk iyi olduğu için düşündüğümü söylememde sakınca yok sanırım. çünkü pınar deniz gerçekten karakterinde o kadar güzel ki bazı sahneleri efendim ne dedin diye tekrar izlemek zorunda kaldım. çünkü dalıp gitmişim. yani hanımefendi, rica ederim bu kadar güzel olmaz mısınız, ne yapalım bu yaştan sonra celebrity crush işine mi girelim sizin için?

bir de geç keşfettiğimiz ancak yer aldığı her projede parlayan müfik kayacan var. ben kendisini ilk defa bartu ben'de izlemiştim ki orada ana karakterin bile önüne geçmişti dayı karakteriyle. burada da necdet gibi gerçekten bok bir karakteri canlandırırken sempatikliğinden bir şey kaybetmemeyi başarmış. hem kaypak hem sert ama aynı zamanda komik de. ki o ara tonu tutturmak zordur aslında. ve müfik kayacan bunu çok kolay bir şekilde yapıyor.


yazıyı kapatmadan önce dizinin teknik iki konusundan da bahsetmek istiyorum. bunlardan biri 90'lar meselesi. hikayenin bir yönü liseden sonra kopan arkadaşların tekrar bir araya gelmesi olduğu için mecburen bir zaman atlaması olacak. ama dizi günümüzde geçse ve atlamayı geleceğe yapsalar bu tercih konsepte çok uymayacaktı. yani gelecek şu an çok parlak görünmüyor doğru ama 2040 falan deyince insanın aklına hala uçan arabalar falan geliyor. boğaz manzarasına karşı böyle bir şey koyamayacaklarına göre mecburen asıl olayların döndüğü zamanı geriye atmışlar. yine de bunu çok hevesle yaptıklarını söyleyemeyiz çünkü birkaç kıyafet dışında çok derin bir 90'lar çalışması yok. ne bileyim en azından bir kemancı muhabbeti ya da akmar pasajına ziyaret olabilirdi ama bu tür detayları eklememişler.


ikinci konu da gerçekçilikle alakalı. şimdi ekibin yaptığı şeyler biraz abartı gelebilir. ben de başlarda böyle düşünüyordum. ki kerem'in dersleri kasetten dinleyerek ilk yüze girmesi hala fazla uçuk. ama şöyle bir durum var. karakterlerin yaptıkları şeyler uçuk olsa da geçtiği yollar ya da karakter temelleri gerçek. mesela osman gibi ticari zekası yoktu ama ailesi hiçbir şeyde destek olmadığı için hayattaki tüm yükü sırtına alan insanla tanıştım. öfkesini nasıl ifade edeceğini bilmediği için sağa sola sataşan kerem'le de tanıştım. alina boz'un kısmında bahsetmiştik eda zaten gerçek. o nedenle dizide karakterlere skalası çok büyük şeyler yaptırmışlar ama bunların nereden geldiğini bildiğinizde dizi yaa sonuçta deyip geçebiliyorsunuz. o da bir açığı kapatıyor diye düşünüyorum.
...

sonuç olarak, dizi eğlenceli. başına oturduğunuzda 55 dakikadan 8 bölüm olmasına rağmen bir çırpıda bitiyor. belki çok orijinal şeyler söylemiyor ama karakterlerinin temelini güzel gözlemlemiş ve izleyiciye aktarmışlar. bu nedenle keyiflik olarak izlenebilir. (son not: sekizinci bölümün başında nev şarkısı ekleyen arkadaşa da teşekkür edelim buradan.)