Atatürk'ün, 1 Mayıs 1934'te Kızıl Meydan'a Uçak Filosu Yollamasının Hikayesi

1934 Türkiye hükümetinin İşçi Bayramı için Kızıl Meydan'a gösteri uçuşu yapmaları amacıyla bir askeri uçak filosu gönderdiğini biliyor muydunuz? İşte Türkiye ve Sovyetlerin arası henüz bozulmamışken yaşanan bir hikaye. Sözlük yazarı "anglachelm" anlatıyor.
Atatürk'ün, 1 Mayıs 1934'te Kızıl Meydan'a Uçak Filosu Yollamasının Hikayesi

soğuk savaş'ın erken evrelerinde sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği'nin gayet de bir kötülük imparatorluğu imajı vardır. nüfuzu altında gördüğü sözümona bağımsız ülkelerdeki en ufak bir kargaşada oraların başkentlerine tanklar sokan, sağa sola fırsat buldukça askeri güç enjekte eden, halkı dışarı iltica etmesin diye yurtdışı seyahat gibi bir kavramı hiç olmamış, uydu devletlerinde duvarlar inşa ettiren kapkara bir şeydir.

ancak en azından bize karşı olmadıkları bir dönem de varmış. sovyetler yeni yeni ayağa kalkar iken 1930'lu yıllarda kendileriyle ilişkilerimiz böyle ecnebinin "cordial" olarak tanımlayacağı şekilde karşılıklı sevgi saygı çerçevesinde ilerlemiş. en azından bir süre.

bayram ziyaretlerine bile gidiyormuşuz.

1934 yılında atatürk hem sayısı gittikçe artan uçak sayısını ve havacılık kabiliyetlerini dosta düşmana göstermek hem de komşu sovyetlerle ilişkileri hoş tutmak için 1 mayıs işçi bayramında kızıl meydan üzerinde kol uçuşu yapsınlar diye bir uçak filosu yollamaya karar verir.

eskişehir hava üssünde 1. tayyare alay komutanlığına bu görev verilince kurmay yarbay celal (yakal) bu görevi bizzat üstlenerek, kur.yzb ihsan (orgun), yzb. enver (akoğlu), ütğm ismail hakkı (aksel), ütğm. basri (kula), ütğm. vehbi (uçaner), ütğm. hakkı (sayıl), tğm necdet (?)'den müteşekkil 8 subay ve 2 de hava astsb sınıfı henüz doğmadığından hüsam ve niyazi efendi namlı iki de başmakinisti görev için seçer. görev yarı diplomatik olduğundan subayların hepsi lisan bilen, temsil yeteneği güçlü ve uçuş kabiliyetleri de en yüksek personel arasından seçilir:


uçuş planında 1 mayıs'ta moskova'da bulunmak için 10 gün öncesinden eskişehir'den kalkacak olan 5 adet breguet 19 uçağı sinop - sivastopol - kharkov - moskova rotasını izleyerek gidecekler, dönüşte de dubosar - bükreş ve istanbul rotasıyla döneceklerdir:


hareket etmeden kendilerine ruslar ve rus ihtilali hakkında ders verilen bu heyet atatürk'ün de karşısına çıkar ve o da heyete "kendinizi ruslara iyi gösterin" diye tembihler. alay komutanı celal bey de "atam, türk'ün güç ve kabiliyetini en iyi şekilde göstereceğiz" diye yanıt verir:


21 nisan günü 5 adet uçak karadenizi geçmeden önce bugünkü sinop havaalanının olduğu noktanın az güneyindeki toprak düzlüğe inerler. alan daha önce pek uçak görmemiş (5 tanesi bir arada hele) sinopluların askeri ve sivil şehrin tüm ileri gelenleriyle beraber meydanı binlerle ifade edilen sayılarla doldurmasıyla tam bir festival havasına bürünür:


o noktaya bu günü hep hatırlatması için bir hatıra taşı dikilir. 80'li yıllarda sinop'ta bu taşın ne diye dikildiğini hatırlayan şehrin en yaşlıları hariç pek kimse kalmamıştı.


2 saat 10 dk'lık bir uçuşun ardından filo sivastopol'a iner

karadeniz'i geçerken başlarına bir iş gelmesin diye de sivastopol sinop arasında donanmaya ait torpidobotlar devriye atarlar:


ertesi gün kharkov ve onun da ertesinde moskova'ya iniş yaparlar


uçuş esnasında çekilen bir fotoğraf için bkz


1 mayıs törenlerinde türk filosunun geçişi ve aldığı tezahürat gazetelere şöyle aksetmiş


ardından inişlerinde moskova büyükelçimiz ile de hatıra fotoğrafları var


burada general kliment voroşilov türk askeri erkanıyla da bir araya gelir ve dostane mesajlar paylaşırlar. o akşam moskova sinemalarında türk askeri heyetinin şerefine "türkiye'nin kalbi ankara" filmi dahi gösterilir:


1 mayıs'tan sonra 11 gün daha rusya'da kalan havacılarımız şerefine her gün ziyafetler verilir ve karşılıklı devlet başkanları adına konuşmalar yapılarak karşılıklı kadehler kaldırılır. gündüz sovyet havacılığını, askeri tesislerini ve zamanının en büyük uçağı olan 8 motorlu tupolev ant-20 maksim gorki uçağını teftiş ederken akşamları temsillere ve ziyafetlere katılırlar.


türk heyeti stalin'e kadeh kaldırırken stalin, vyaçeslav molotov, mihail kalinin kendilerini samimi olarak selamlarlar. general voroşilov söz alarak o ortamda atatürk şerefine kadeh kaldırır


daha da ilginci küpürleri okursanız türk basınının sovyet liderlere atıf yaparken yoldaş ünvanını da kullanmaya özen gösterdiğini görürsünüz. yoldaş kalinin, yoldaş voroşilov gibi. (aynı yıllarda almanya bahis konusuysa bir führer, herr hitler falan dememektedirler mesela, ünvanlar orada kısa düşmektedir)

moskova'daki temasları tamamlayan havacılarımız leningrad'a geçerek orada da törenle karşılanır, mareşal budyonny refakatinde şehri gezer, kızılordu kıtasını beraberce teftiş eder ve ziyafetlere katılır, mareşalle elele fotolar çekerler:


oradan tekrar moskova'ya gelirler, veda konuşmaları yine samimi bir ortamda ziyafet esnasında yapılır


oradan havalanıp kendilerine romanya sınırındaki podolsk'a kadar kılavuzluk edecek rus pilot ilin ile beraber kharkov'a geri dönerler. kharkov'da konaklarken şehir tiyatrosu türk havacıları için perdeye türkçe "türk misafirlere hararetli dost selamları" yazarak oyunlarını oynarlar. orkestra istiklal marşı ve enternasyonel'i ardarda çalar. burada gördükleri sevgi ve saygı havacıları özellikle çok duygulandırır. yarbay celal bey:

"sovyet rusya'da geçirdiğimiz günleri asla unutmayacağız. her şehirde hararetle kabul olunduk. bilhassa harkof (kharkov)'ta gördüğümüz hüsn-ü kabul bizi fevkalade mütehassis etmiştir. bu güzel şehri daha iyi tanıyabilmek üzere fazla kalamadığıma çok müeessifim" diyecektir:


dönüş yolunda 10 mayıs'ta bugün ukrayna iç savaşının merkezinde olan luhansk şehrinde geçit resmi sırasında çekildiği not edilmiş bir fotoğraf


ezcümle o yokluk yıllarında dosta düşmana 10 yıl önce kurulmuş bir cumhuriyetin var olduğunu gayet nazikane bir şekilde gösteren hoş bir girişim olmuş.

ancak işin bir de sovyet rusya tarafı var

1917'de savaşın içinde devrimle kurulup izolasyonun içinde büyümek zorunda kalan ve 1930'lara gelindiğinde batı ile arasını bir türlü düzeltememiş bir sovyet rusya ile tarihinde ilk kez bilim ve aydınlanmaya sırtını dayamış bir türk devletinin birbirlerine herhangi bir komşu gibi sıcak davrandığı bir dönem de yok değilmiş.

burada parantez açıp türkiye cumhuriyetinin sosyalizme bulaşmaya çok da istekli olmadığını ve bütün bu mevzunun cihanda sulh prensibiyle ilerlediğini de yazalım. yani rusyaya uçağı heyeti filoyu sınıf mücadelesine, proleterya devrimine destek yüzünden göndermiyorduk. yoksa nazım hikmetlerin vs bu olaydan 3 yıl önce 1931'de komünizm propagandası yapması yüzünden yargılanmasını veya ondan bir önceki yıl adana'da tkp'lilerin aynı sebepten içeri alınmasını falan açıklayamayız. uçakları heyetleri daha çok bir tür "komşularla sıfır sorun politikası" yüzünden gönderiyorduk. bu iş ideoloji mezhep vs dinlemeden bu şekilde yapılır. yani genç cumhuriyet bunu günümüzdeki örneklere kıyasla 1930'larda gayet de güzel işletiyormuş.

ancak bu karşılıklı samimi ilişkiler gün gelecek bir daha geri dönülmemecesine bozulacaktı. sovyetler birliğinde 1936 sonrasında stalin kendine bağlı olmadığını düşündüğü hemen herkesi asıp kesip fişleyecek, bu durum yüzünden ikinci dünya savaşına eğitilmiş subay sınıfından yoksun bir şekilde çok rezil başlayacak, deli gibi toprak kaybedecek, moskova çevresinden savaşı döndürüp 20 milyon falan kayıpla savaştan her haneden bir ölü vererek çıkacaktı. amma aynı zamanda bir askeri süpergüç olarak çıkacaktı. çıkınca tüm doğu avrupa'yı demir perde arkasına çekecek, türkiye'den toprak talep etmeye falan kalkışacak ve türkiye ile yaptığı 1936 tarihli saldırmazlık anlaşmasını da tek taraflı olarak iptal edecekti.


yani savaşa doğru adım adım ilerleyecek ve cihanda sulh diye yola çıkmış ve savaşta taraf olmamış türkiye'yi cebren karşı cenaha, nato'ya ittirecekti. kore'ye gönderilen o gariban mehmetçikler "aman bizi nato'ya alsınlar da sovyetler ülkenin yarısını almasın" diye ta oralara, dünyanın diğer ucunda çin taarruzlarına karşı göğüs germek zorunda kalıyordu. yani durduk yerde yurtta sulh cihanda sulh prensibini rafa kaldırmamıştık, sovyet tehdidi çok ayan beyandı. adamlar geliyoruz diye bağırıyordu.

sinop'ta dikilmiş olan o taş da işte bu yüzden unutulmuştu. 1930'lardaki o gücünden emin olamayan sovyetler gitmiş, yerine koskoca almanyayı devirmiş ve istediğini tank tümenleriyle alacağından emin bir sovyetler gelmişti. sovyetlerle türkiye arasındaki o sıcaklık ikinci dünya savaşından itibaren bu yüzden artık yoktu. hatta sinop'a amerikalılar gelip yerleşmiş, sovyet rusya'yı dinlemek için tuslog4 adında bir radar üssü kurmuşlardı. sovyet rusya ile oluşacak dostluğun kitabesinin bulunduğu şehir 1992'ye kadar sovyet sinyallerini dinleyen bir amerikan üssüne ev sahipliği yapacaktı. ironiye bak.

ve ruslarla garip münasebetlerde bulunduğumuz bu zamanlarda ta o dönemlere kadar geriye dönüp bakarsak ben o şartların artık tekrar gelebileceğini düşünmüyorum. zira o köprünün altından çok sular aktı. ruslar o dönemden sonra gidip süpergüç oldular. tüm doğu avrupayı kendi hegemonyaları altında bir tür tampon sınır olarak kullandılar. asla eşit veya denk addettikleri bir müttefikleri olmadı. müttefik addettikleri her devlet rusların "baba" statüsüne zorla biat etmiş, kendi coğrafi konumlarıyla rusya'yı bir kara harekatına karşı kendilerini siper etmiş buffer/tampon devletlerdi. sovyetlerin zorla seçtirdiği ve o ülkenin başında zorla tuttuğu hükümetlere sahip, halkın gerçek temsilcilerini seçemediği "müttefik" lerdi bunlar. bütün amaçları sovyetleri korumaktı.

("ee amerika da nato da aynı böyle, sen ne anlatıyorsun" diyenleri de brüksel'e davet ediyorum, genel kurulda amerika'nın isteyip herhangi başka bir üye devletin veto ettiği şeylerin listesini 120 cilt olarak bastırıp takdim edeceğim. varşova paktı'nda rusların bir dediğine iki demiş bir silahlı kuvvet varsa gösterin ben de bakayım.)

işte türkiye tüm bu olaylar olurken sovyetlerin güney-güneybatı cephelerindeki asli düşmandı

bugün bile nato doktrini tamamen potansiyel rus hareketlerine ve sorunlarına karşı yazılmış çizilmiş cevaplar/çözümler içeriyor. geçmiş 75 yılda sovyetler ve rusya türkiye için hep en büyük tehdidin kaynağı olagelmiş. bugün de tüm o sovyet nükleer mobil bataryaları türkiye'deki hedeflere (tüm nato hedeflerine olduğu gibi) kilitli vaziyette hala dağ bayır gezerken sıcak ikili ilişkiler kurduğumuz bir dönemi okumak da öyle ilginç bir ironi içeriyor.

kendi işimize yolumuza bakmamıza bir türlü izin verilmemesi, progresif programlara kaynak aktarılacak yere sovyet tehdidi altında dinciliğin aradan hortlatılması gibi sebepler yüzünden bu adamları türkiye'nin bugününe yaptıkları katkı yüzünden sorumlu tutuyor olsam da (niye tutmayayım. sovyetler toprağımızda gözü olan yayılmacı siyaset yerine bölgesel bir aktör olarak kalmış olsa, finlandiya gibi bitaraf kalabilmiş olsak, ülkede bir 1980 darbesi olur muydu?) geçmiş dönemlere ait bu dostluk gösterileri "neler olabileceği" konusunda hayal gücüne bir miktar ışık tutuyor. alternatif tarih hayal bile olsa çok güzel, herkesle hep dost kalmışız. silahlanmak zorunda kalmamışız, tüm kaynak eğitime, bilime vs aktarılıyor. pii... o taş kadar unutulmuş hayaller bunlar. olmasına hiç izin vermemişler.

keşke öyle olsaymış.

dipnot: twitter'da birkaç gün evvel konuya yüzeysel girmiştim ama gazete küpürleri birikince buraya daha etraflıca girmek istedim. twitter'a eklemeyenler, ekleyiniz:

https://twitter.com/anglachelm1

bazı fotoğraflar kürşad malkoç ve kara harp okulu tarih bölümünden fatih baş'a aittir. selam ederim.