Başarısızlığın İnsanın Kafasında Başlayan Bir Şey Olduğunu Gözler Önüne Seren Bir Deney

Sözlük yazarı ''all magic comes with a price'' 1988 yılında yapılan ve başarısızlık konusunda insanın ufkunu katlayan bir deneyi bizlerle paylaşmış.
Başarısızlığın İnsanın Kafasında Başlayan Bir Şey Olduğunu Gözler Önüne Seren Bir Deney
iStock.com

gün geçmiyor ki bilim adamları bizi biraz daha çözmüyor, bizi biraz daha aydınlatmıyor. birazdan bahsedeceğim çalışma her ne kadar 1988'de yapılmış, hatta temelleri daha bile önce de atılmış olsa, geliyor ufkumu (ve umarım da ufkunuzu) bugün iki katına çıkarıveriyor.

hepimiz 'öğrenilmiş çaresizlik' lafını bir yerlerden duyduk, günlük hayatımızda kullandık, ama acaba 'çaresizlik'ten ne kastedildiğini hiç düşündük mü? çaresiz olmak demek gerçekten hiç çıkar yol olmaması mı demek? yoksa kendi kendimize 'tamam. bu kadar. artık yapabileceğim hiçbir şey kalmadı' mı demek? eğer ikincisiyse, ne biliyoruz gerçekten de yapılacak bir şey kalmadığını? bizim cinlerimiz mi var (inşallah yoktur)? peki hayat mı yıldırdı bizi, bu kadar umutsuzluğa sürükledi, yoksa sabah 8'de şirinler izlemek için uyandığımız günlerin birinde alıp bizi bir laboratuara götürüp bir deneye soksalar da şimdiki halimize yakın sonuçlar mı çıkardı? okumaya üşenmeyenler için dwegg ve leggett'in makalesi -link en sonda- tam da bunu açıklıyor. 'türkçe özet geç benim asabımı bozma' diyenler için bir ufuk katlama seansına başlıyoruz hazırsak.

iStock.com

1973'e kadar, bu çaresizlik konusu sadece hayvanlarda çalışılmış. nedir kısaca, işte hayvan başarısız girişimlerden sonra (kafes açamama, yemeğe ulaşamama, oğluna mandalin alamama gibi gibi) pes ediyor, diyor ben artık gaççayım, ben artık denemeyeyim, çünkü ben lanet olası bir serseriyim ve hiçbir şey başaramam. yani bence içinden böyle diyor. dışardan gördüğümüz ise, harbiden de 1-2 başarısızlık hayvanları yıldırıyor ve artık tekniken başarması mümkün olan işlere bile girişmiyor.

bahsigeçen bilim adamlarımız ise bu olayın insanlarda, özellikle de çocuklarda nasıl işlediğini merak ediyorlar. zorluk karşısında verilen tepkileri ise ikiye ayırıyorlar: mastery-oriented ve helpless oriented. türkçe'ye nasıl geçtiklerini bilmiyorum, şimdilik üstünlük yönelimli ve çaresizlik yönelimli diyelim. çalışmaya katılan çocukların, hangi kategoride, nasıl tepkiler verdiklerine bakıyorlar; ve bu iki yönelime dair bilgi sahibi olmaya çalışıyorlar.

ilköğretimin son sınıflarındaki öğrenciler çalışmaya katılıyor. çocuklara 8 + 4 olarak, toplam 12 soru soruluyor. bu soruların özellikleri ise, ilk 8 sorunun çocukların yaşlarına uygun olarak hazırlanmış, ve kolaylıkla çözebilecekleri sorular olması. sonraki 4 soru ise normal bir sınavda sorulsa hocanın kulaklarını çınlatacak cinsten. görece zorlar, ve zaten beklenen de çocukların bu soruları çözememesi. yine de bu kısmı mutfakta konuşuyor bilim adamları ki, çocuklar duymasın. onlar her soruda ellerinden geleni yapmaları gerektiğini biliyorlar sadece; bu ayrımın farkında değiller.

iStock.com

bu minnaklar başlıyorlar soruları takır takır çözmeye. 6. sorudan sonra hepsi durdurulup, genel gidişat hakkında feedback alınıyor. tabi herkes mutlu, kafalar rahat. 'çözüyos qnq sıkıntı yok' modundalar. eğleniyorlar, gülüyorlar, şuh olmayan kahkahalar atıyorlar belki de. bilemiyoruz. sonra başlıyorlar diğer soruları çözmeye. son 4 soruya geldiklerinde renk değişimi yaşadıkları gibi, performansları ve düşünceleri de biraz değişiyor.

helpless oriented bebelerde şunlar oluyor:

-soruları çözemedeki başarısızlıklarının sebebini kendilerinde arıyorlar. kendi zekalarında, hafızalarında, problem çözme yeteneklerinde bir sorun olduğunu düşünüyorlar (halbuki bu gruptaki öğrencilerin soru çözme taktiklerinin diğer gruptakilerden az da olsa daha başarılı olduğu bulunmuş)

-bu çocuklar 'ayh ben sıkıldım içim şişti, yok mu bi soda moda bişey' tarzında negatif sözlü tepkiler vermeye başlıyorlar. testten soğuyorlar. sıkılıyorlar. ama geri dönüp 6. sorudan sonra verdikleri feedbacklere baktığımızda, gayet eğlendiklerini görüyoruz. 'ne oldu boncuk zoruna mı gitti?' demiyoruz elbette ama alınan keyfin, performansla bir ilişkisi olduğunu bu noktada anlıyoruz.

iStock.com

-çocukların 2/3 ünden fazlası, konudan alakasız işlerle uğraşmaya, ve farklı şeylerden bahsetmeye başlıyorlar. kimisi oyunun kurallarını değiştirmek istiyor, kimi de başka alanlardaki yeteneklerini saymaya başlıyor. zihinlerini görev dışı işlere yormaya başlıyorlar.

-ve en sonunda bu gruptaki tüm çocuklar, başarısız oldukça saçmalamaya başlıyorlar. çözüm yoluyla alakası olmayan, anca 4-5 yaşındaki çocukların kullanabilecekleri yöntemlere başvuruyorlar. normalde bu çocuklar aklı başında stratejileri kullanabiliyorken, pes etmeye yaklaştıkça salıveriyorlar.

özetle bu çocuklar zorlanmalarını başarısızlık, kaybediş olarak değerlendiriyorlar. daha fazla uğraşmanın gereksiz olduğuna inanıyorlar; ve bunun da sebebi belki de başarısızlıklarının kesinleşmesinden kaçmak istemeleri.

iStock.com

bununla birlikte, mastery oriented çocuklar ne yapıyormuş bir bakalım:

-bi kere bu çocuklar başarısızlıklarını kendilerine atfetmiyorlar. nitekim bu çocuklar başarısız olduklarını düşünmüyorlar. bu çocuklar özemedikleri soruları bir challenge, aşılacak bir engel, çıkılacak bir everest olarak görüyorlar.

-müthiş bir çözüm odaklı performans sergileyip, sürekli kendi eforlarını değerlendiriyorlar. çözüm için hipotezler üretip, planlayıp, deniyorlar.

-bu çocuklar emeklerinin boşa çıkmayacağına inanıyorlar. 'daha önce çözdüm, yine çözerim' diyorlar. 'ahanda çözdüm, şimdi geliyor' diyorlar. 2/3'ü bu şekilde sözlü tepkiler veriyor. kimisi sorular zorlaştıkça, daha da pozitif konuşuyor. çocuklardan bir tanesi, zor soruları gördüğünde kollarını sıvıyor, sandalyesini masaya yaklaştırıyor, dudaklarını ısırıyor ve 'meydan okumalara bayılırım!' diyor. *ibret aldınız dimi bi şimdiye kadar?*

-diğer çocukların aksine bu gruptaki çocukların %80'i stratejilerini koruyor, ve hatta %25'i bu stratejileri daha da ileri taşıyor. salmak yok, yola devam diyorlar.

iStock.com

peki acaba bu çocukların arasındaki farkın sebebi ne? hedefleri olabilir mi ki? valla olabilir gibi duruyor.

helpless oriented çocuklar tamamladıkları görevleri birer performans görevi olarak görürken, mastery oriented'lar aynı görevleri bir öğrenme yolu olarak görüyor. sınavı geçmek için çalışan, bir de ilgi duyduğu derse sırf hoşuna gittiği için çalışan öğrenciler gibi. birisi başarısızlığını 'yeterince çalışmadım, 2 gün daha kassam 80 alırdım, zaten hoca da sözlüme 100 verse geçerim' olarak görürken, diğer grup 'aa demek bu böyleymiş, neyse öğrenmiş oldum bir dahakine hata yapmam' diyor. ilk grubun sürekli bir kendini kanıtlama çabası varken, aklı başında grubumuzun tek çabası kendini geliştirmek, deneyimlerinden bir şeyler öğrenmek.

iStock.com

ha peki biz buradan ne anlamalıyız?

öyle her başarısız girişim, dünyanın sonu değil. net olarak bu. başarısızlık, senin kafanda başlayan bir şey. kendini suçlamak, hatayı kendinde aramak çözüm değil; nitekim seninle aynı durumda olup da pes etmeyen insanların senden yetenek olarak hiçbir farkı yok.

silkelen kendine gel.

şu ana kadar anlattıklarım, 18 sayfalık bir makalenin ilk 3 sayfası. tamamını okumak isteyenler buyursun.