Battlestar Galactica'nın Yaş Aldıkça Daha Derinden Etkileyen Karanlık Teması

18 Ekim 2004-10 Ocak 2010 arası yayınlanan kült dizinin neden diğerlerinden farklı olduğunu iyi anlatan bir yazı.
Battlestar Galactica'nın Yaş Aldıkça Daha Derinden Etkileyen Karanlık Teması

bir dizi düşünün...

dizide gördüğünüz çoğu şey kasvetten ibaret. her bölümde uzayın iç karartan sonsuzluğu ile karşılaşıyorsunuz, uzayı yaratan ürkütücü karanlık madde dizinin bölümlerini renklendiriyor. her bölümde hurda yığınlarına dönmüş grimsi gemileri görüyorsunuz, yarı karanlık bir kumanda odası; loş ışıkla aydınlatılmış subayların makamları; boktan koğuşlar; içkiden başka zevkleri olmayan pilotlar için iki üç masa atılmış bir gazino... askerlerin üniformaları bile gri... insanın içini açan ne bir yeşil rengi; ne bir mavi; ne bir pembe, bu renkler dizimizde yok. 

bu gemilerde yaşayan insanlar var

gezegenleri yok edilmiş, annelerini, babalarını, sevdiklerini kaybetmiş, anılarını, geçmişlerini yitirmiş insanlar. şimdi de bir adam düşünün. canından çok sevdiği kadının kalbini kırmış, üzmüş bir adam. birkaç hafta sonra sevdiği kadının gönlünü alıp, evlenmeyi düşünüyor ancak her şey için çok geç. o kadın cylonların attığı nükleer bombalar yüzünden öldü. bu adamın pişmanlığını, mutsuzluğunu, umutsuzluğunu hissedin. filodaki herkes bu adam gibi. insanlar geçmişte kaldı, pişmanlıkları var, mutsuzlar, umutsuzlar. kimsenin yüzü gülmüyor. insanların psikolojik yıkıntı oldukları yetmezmiş gibi filoda kıtlık var, kaynak sıkıntısı yaşanıyor. cylonlar insanlığın son kırıntılarını yok etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. her an gerçekleşebilecek bir cylon saldırı korkusu insanların suretlerine işlemiş...


dizide olumlu bir şey yok

kısaca dizimizin teması bu: var olmak için savaşan insanlar. insanın ruhunu sömüren, umutsuzluk veren bu tema sizi dizinin içine sokuyor. filonun bir üyesi oluyorsunuz. insanlığı kurtarmak için olaya müdahil oluyorsunuz. kiminiz viper pilotu, kiminiz raptor kopilotu, kiminiz de rütbeli oluyorsunuz... uzayın derinliklerinde "william adama" önderliğinde var olduğu bilinmeyen, dünya adlı bir gezegeni arıyorsunuz. komutan adama'yı tanıdıkça kendinize olan güveniniz geri geliyor ,umutsuzluğunuz azalıyor, adama'nın komutası altında ölmek sizin için bir onur armağanı oluyor. god bless you adama!

temayı benimsedikçe dizi sizi daha fazla içine çekiyor

empati seviyeniz tavan yapıyor. olanları yukarıdan izlemek gerçek hayatta gösteremediğiniz sizi ortaya çıkıyor. intihar görevine giden askerlerin "onur" ve "şerefini" o an kalbinizde hissediyorsunuz. karakterler zafer kutlaması yaparken, başka bir komutan kalan insanlar arasında en fazla değer verdiği kişiyi kaybetmiş; sahneden "sefil", "postürü ezik büzük bir şekilde " çıkarken siz oturduğunuz yerden o komutanı fark ediyor ve üzülüyorsunuz. dışarıdan katı, duygusuz, robot gibi gözüken "adama"nın aslında maske taktığını, duyguların kelimelerin gerçek anlamlarında saklı olduğunu görüyorsunuz. adama seni gördüğüme sevindim evlat derken aslında "seni kaybedeceğimi düşünmüştüm, iyi ki yaşıyorsun, bir daha seni üzmeyeceğim, seni kaybetmeyeceğim, hatalarımdan ders çıkardım" diyor ancak asker olduğu için protokol alışkanlığını bozmuyor:( ama siz "adama"yı anladığınız için duygulanıyorsunuz. ve bu tür kırılma anlarında temayı destekleyen acıklı müzikler ortaya çıkıyor. karakter çaresiz, elinden gelen bir şey yok, sevdiği birini kaybetmiş, bir yandan cylonlara karşı sempati besliyorsunuz lakin o an da acıklı melodi devreye giriyor, size dokunuyor ve yere yığılıyorsunuz:( bir baba oğul kucaklaşması, cylonların suretlerindeki insan olma arzusunun acı görüntüsü, kendi varoluşsal sorgulamanız, kimliğinizi tanımlama isteğiniz acıklı melodiler sayesinde fark edilir oluyorlar :(

30’u aşkın yabancı dizi izlemişimdir

hiçbir dizi beni “bsg” kadar etkilememiştir, duygulandırmamıştır, ağlatmamıştır, bir şeyleri sorgulatmamıştır, bakış açımı geliştirmemiştir.dizinin bölümlerinin adları bile anlamlıdır,y ukarıda bahsettiğim temayı yansıtır. bu aralar seriyi bir daha izliyorum. 30'uma yaklaşmanın verdiği olgunlukla diziden daha fazla anlam çıkarır oldum. eskiden sıkılıp, sardırdığım kayıtları şimdi üzülerek ve dikkatli bir şekilde izliyorum. herhalde azıcık hayat tecrübem "bsg"nin benim için değerini görmemi sağladı. bakalım bir 4 sene sonra beşinci kez izleyişimde neler hissedeceğim. battlestar galactica izlemediyseniz izlemeye başlayın, sonrasında bana teşekkür edeceksiniz.

all of this happened before and will happen again, so say we all...