Beyin Cerrahı Bir Ekşi Sözlük Yazarının Türkiye'den Vazgeçiş Hikayesi

Son dönemde Türkiye'den göç eden doktorların sayısında ciddi bir artış var. Bu kararı alan Ekşi Sözlük yazarı bir beyin cerrahı da içini dökmüş, neden vazgeçtiğini anlatmış.
Beyin Cerrahı Bir Ekşi Sözlük Yazarının Türkiye'den Vazgeçiş Hikayesi

sevgili ekşi sözlük okuyucuları, size bir hikaye anlatmak istiyorum. 

biliyorum, benzerlerini çok dinlediniz ve ailenizde sağlık çalışanı yoksa içten içten hiçbir tanesine hak vermediniz; çünkü bu ülkenin siyasi düşünceden, tuttuğu takımdan, etnik kökeninden bağımsız birleştiği tek nokta doktor nefretidir. 2016 mezunu bir doktor olarak; size ailenizden genetik kalmış eski muayenehane sisteminin, akp türkiyesinin randevu alınamayan yarı paralı sağlık sistemiyle kombine olmuş nefretini yenemeyeceğimi çok iyi biliyorum. tek isteğim olayları bir kere de kendi açımdan anlatmak ve belki bir kısım insan tarafından anlaşılmak.

ben çok çalışkan bir öğrenciydim, hep öyle oldum. bazen doktorların zekiyiz tribi irite edici oluyor, katılıyorum. çok zekiyim demiyorum ama ortalamanın üstünde zekaya sahip bir insan olduğumu düşünüyorum. ama başardıklarımın çok azını zekamla başardım, kalanı çalışkanlıktı. bir doktor size, sizden daha zeki olduğunu söylerse inanmayabilirsiniz ama bir doktor size, sizden daha çalışkan olduğunu söylerse aksine bahse girmemenizi öneririm.

çok uzatmayalım, hikaye klasik. fen lisesi, sonrasında tıp fakültesi vs. ilk üç sene tıptan nefret ettikten sonra 4.sınıftan sonra cerrahinin, özellikle de beyin cerrahisinin büyüsüne kapıldım. ilk tus'umda istanbul’da bir kliniğe yerleştim. başlangıç yaptığım ilk gün yanımda nöbet takımı olmadığı için "sen bugün tutma nöbet, yarın başlarsın" denilip bir resmi başlangıcın ertesi günü ilk nöbetimi tutmaya başladım. ama ne tutmak… 30 çeken aylar 15, 31'ler de 16 nöbet. bu süreç bir yıl sürdü. sonrasında rahat ettim dememi beklerseniz maalesef değil, uzun süre 10 nöbet tuttum, uzmanlığa 6 ay kalana kadar da en az 7 nöbet. gün görmeme deyimininin ne olduğunu yaşayarak öğrendim. sabah 5'te hastanede ol, ertesi akşam 6-7'de çık. gerçekten gün ışığı görmediğim dönemlerim oldu.

sayısız özel gün kaçırdım. aile hayatım, kişisel ilişkilerim yerle yeksan oldu. kan, ter, gözyaşı, beyin omurilik sıvısı, idrar, iltihapla yıkandım. kandan çöpe attığım kıyafetlerle, iç çamaşırlarıyla kaç yetim giyinirdi…

çok uzatmayalım. benzeri çok yazıldı, çizildi. detaylarını anlatmak şu an bu tuşlara basarken bile içimi acıtan 5 yılın sonunda bugün uzmanlık belgemi almak üzereyim. bu dönemde aşırı alkol tüketimi, sigaraya başlamak, sağlıksız beslenme ve bozuk uyku düzeni nedenli aşırı kilo alımı, majör depresyon gibi sağlık sorunlarıyla cebelleştim.

kendimi beğenmişlik yapmak istemem ama diyorum ya çalışkanım diye, çalışkan adam iyi cerrah olur. ben de iyi bir beyin cerrahı oldum. sadece kesip biçen bir teknisyen de olmadım; pek çok kursa katıldım, akademik çalışmalarda da bulundum. ilginç bir şekilde bu hayatı kabul edecek bir kadınla evlenmeyi bile başardım. kağıt üzerinde özenilecek bir hayat ama size bir gerçekten bahsedeyim: mutlu değilim.

geleceğe dair hiçbir umudum ya da hevesim yok. öğrenmek için uykusuz geceler, en yakın arkadaşımın düğününe gidememe bedeli ödediğim ameliyatların hiçbir kıymeti yok. her gece geçim kaygısıyla uykularımdan uyanıyorum. şımarık isteklerim yok. mercedes araba ya da villa istemiyorum. evime et, bira almak istiyorum, kombi açarken masrafını düşünmek istemiyorum. her sabah işe giderken bir cahil tarafından dövülmekten, elimin kırılıp/kesilip mesleğimden olmak korkusu taşımak istemiyorum.

kendimi öldürmeyi defalarca düşündüm, ölümü çok yakından gören bir mesleğe sahip olarak ölmekten korkmuyorum ama aileme ve sevdiklerime bunu yaşatmak istemedim. eşim yurt dışına gitmemiz gerektiğini defalarca söyledi, hep karşı çıktım. atatürk gitmemişti, inönü gitmemişti, çakmak gitmemişti. bu insanlar bizden çok daha zeki çok daha donanımlı ve çalışkandı. vazgeçmemişlerdi. biz de kalıp savaşmalıydık. hep böyle düşündüm.

ama artık değil. ben vazgeçtim. bu ülkenin kurtarılma düzeyinin ötesine geçtiğini düşünüyorum. maalesef atatürk değilim. insanca yaşamak ve öyle ölmek istiyorum. elimden geleni yapmama rağmen kurtaramadığım bir hastanın yakınının elinde ya da en sonunda dayanamayıp damarıma her türlü ilacı enjekte ettikten sonra bir koltukta ölmek istemiyorum.

almanca çalışmaya başladım ve çok sevmeme rağmen beni boğan bu ülkeden gitmek istiyorum. keşke başaramasam ve kalmak zorunda kalsam. inanın ki içten içe bunu istiyorum. denedim olmadı, mecbur kaldım kalmaya desem ve denizin kenarında 30 liralık biramı yudumlasam. ama diyorum size; ben çalışkanım, başaracağıma ve gideceğime şüphem yok. almanca, beyin anevrizması kliplemekten zor olamaz.

ben vazgeçtim, umarım siz vazgeçmezsiniz. belki bencillik ama ailemi emanet edeceğim güzel insanlar kalsın isterim bu ülkede. 17 yıllık ekşi sözlük okuruyum, yıllar önce yazmaktan vazgeçtiğim bir dönemde yazarlığım geldi. neredeyse çaylak entry'lerimden beri yazmıyordum. dayanamadım, bir sitem de ben edeyim dedim.

kusura bakmayın, özet geçemedim. kalın sağlıcakla. başta doktorlar olmak üzere bütün sağlık emekçilerine selam olsun…