Bilenler Bilir: Halı Saha Maçının Olduğu Gün Gelen Mutluluk Hissi

Bu engellenemez sevinci baştan aşağı tarif eden bir yazıyı şuraya bırakıyoruz.
Bilenler Bilir: Halı Saha Maçının Olduğu Gün Gelen Mutluluk Hissi
iStock

17-18 kişilik halı saha oyuncu havuzumuzdan maksimum 2 kişi kişi oruç tutuyor olmasına rağmen ramazan ayı kapsamında halı saha maçlarımızı ertelemiştik. ta ki bu kutlu, bu halı sahaya düşen ve ayakkabımızı bırak götümüze kadar kaçan zemindeki saçma ilk küçük plastik tanesinin bizlere tekrar müjdelendiği güne kadar.

29 mart'ta yapmışız en son halı saha maçını. o günden beri her gün duvara çentikler atıyorum, yeminler ediyorum. odamdan salona doğru sol kanattan bindirmeler yapıyorum, salondan odama ise belimi tuta tuta dönüyorum, anneme kardeşime "hadi paslı beyler paslı" diye bağırıyorum durduk yere, "benim dalağım şişti azcık senin koltuğuna geçeyim" diyorum kardeşime sırf bugüne kendimi fiziksel ve mental hazır tutabilmek için. sabahtan beri mesaide 3 dakikada bir saate bakmama rağmen sadece 1 dakika geçiyor heyecandan. bu öyle bir heyecan ki, öyle bir mutluluk hissi ki uzay-zamanı büküyor.

bu sabah evden çıkmadan yıllardır halı sahada giydiğim ve ambleminin düşmesi dışında hala taş gibi olan çakma bayern münih formamı 3 kez öpüp başıma götürmek suretiyle çıkardım koydum sandalyenin üstüne ki akşam eve geldiğimde hemen üstüme geçirebileyim. bu akşam 8:30'da başlayacak maç öncesi bizden önceki seansta oynayanları izleyerek geçecek, ekibin yavaş yavaş toplandığı, ağızda sigarayla birkaç uyduruk açma-germe hareketinin yapıldığı ve heyecandan ayakkabılarını çözüp çözüp tekrar bağladığın o 15-20 dakika var ya hele artık eminim ben bu anlar için yaşıyorum. sonra halı sahadaki işinden nefret eden suratsız abinin bizden önceki maçın bittiğini ilan eden o düdük sesiyle 6 ay sonra ilk kez güneş gören ineklerin sevincine nazire yaparcasına sahanın dört bir yanına yayılacağız o kendini bulmuşluk, o halı sahanın sentetik zeminine %100 aidiyet duygusuyla. ısınırken taca vurulan iğrenç şutlarla ve vuran kişiyle taşak geçerek geçireceğiz ilk santra öncesi son anları. bu anlattıklarımı elini kalbine götürerek suratlarında hafif bir tebessüm ve hafif dalak şişkinliğiyle okuyan gerçek halı saha sevdalısı kardeşlerime bir kez daha selam olsun.

o inekler


evet biliyorum, maç başladıktan yaklaşık 10 dakika sonra "daha bitmiyor mu *mına kodumun maçı?" diye saate bakmaya başlayacağım. evet farkındayım yine raket gibi kullandığımı düşündüğüm fakat aslında en fazla bir değnek yerine kullanılabilecek sol ayağımla atağın yönünü değiştirmek isterken atağın anasını sikip takıma golü yedireceğim. evet kalenin dibinden topu ebesinin nikahına attıktan sonra yere bakıp halı saha zeminine bok atacağımın da farkındayım. defansa gelmeyip car car konuşan gevşek takım arkadaşıma gıcık olup orta sahadan şut denemesi yapıp kaleye bile yetiştiremeyeceğim, "sizin oynayacağınız topu sikeyim" diye başladığım herkesi çalımlayıp gol atma fantezim topu karşılaştığım ilk adama kaptırmamla ve yine gol yememizle sonuçlanacak, yine gözümdeki gözlük fırlayacak, yine taşaklarıma gelen her topta doğmayacak milyonlarca çocuğumdan özür dileyeceğim için için. bu ve bunun gibi gerçekleşecek her şeyin farkındayım ama taşaklara top gelmesi de sevdaya dahil değil mi?

yazımı maç sonu bizi bekleyecek olan çay, oralet ve yemyeşil rengiyle uranyum suyuna benzeyen kivi çayı sıcaklığında olan necip fazıl kısakürek tarafından bir halı saha maçının sabahı kaleme alınmış bir dörtlükle sonlandırıyorum;

ne hasta bekler sabahı,
ne taze ölüyü mezar.
ne de şeytan, bir günahı,
seni beklediğim kadar.