Bir Öğrenci Kabul Komitesi Üyesinden: ABD'de Doktora Yapmak İsteyenlere Tavsiyeler

Amerika Birleşik Devletleri'nde doktora başvurusu yaptığınızda o başvurunun nasıl aşamalardan geçeceğini biliyor musunuz? Gelin, bundan bahsedelim.
Bir Öğrenci Kabul Komitesi Üyesinden: ABD'de Doktora Yapmak İsteyenlere Tavsiyeler
iStock

abd'de doktora için gerekenleri öbür taraftan anlatayım. orası neresi diye soracak olursanız bir admissions committee (kabul komitesi) üyesi gözüyle

abd'de doktora yapmak için gerekenler tabii ki öncelikle başvurmak, kabul almak ve parayı bir şekilde denkleştirmek (değineceğim buna da). doktoraya başladıktan sonra bambaşka dertleriniz olacak, onlara değinildi başka yerlerde, başa döneceğim şimdi. başvurulara yani.

diyelim ki başvuruları yolladınız. bu başvurular size bir kabul veya ret olarak geri dönmeden önce ne olur biliyor musunuz? "değerlendiriliyoooo!" diyenleri duyuyorum, aferin çocuğum, çok güzel düşünmüşsün de değerlendirmeden kasıt ne biliyor musun? onu anlatacağım, sen de ona göre hazırlarsın başvuru paketini. bizim bölümde nasıl olduğunu anlatacağım, her yerde aynı şekilde olmayabilir ama sosyal bilimlerde aşağı yukarı böyledir.

başvuru zarflarınız bölümünüzün "graduate student administrator" denen sekreterine gider, programa girerseniz bu kişi sizin kaderinizi elinde tutan kişi olacaktır, ta/ra atamalarını yapar, burslarla, yeterlik sınavlarıyla hep o ilgilenir, bir nevi doktora öğrencisinin dert anasıdır. zarflar açılır, her başvuran için bir dosya hazırlanır, eksik belge varsa haber verilir. dosyalar hazırlanırken ayrıca bir excel dosyası hazırlanır -bu dosyada bütün başvuranların özet bilgileri vardır: isim, okul, gpa, gre, etnisite (amerikalılar için)/ülke (yabancılar için) vs. bu ön hazırlıklar tamamlanınca değerlendirmeler başlar.

değerlendirmeyi yapıp ve kararı verenler "admissions committee" denen öğrenci kabul komitesi diyebileceğimiz bir gruptur. çoğunlukla genç asistan profesörlerden oluşur ama chair'i yani başkanı baba profesör olur. bizimki gibi bazı bölümler (abd olmuş) doktora öğrencilerinden de dahil eder komiteye, bunlar genelde sadece fikir/tercih belirtirler ama oy hakları olmaz.

başvuruları dosyalarda özetlerini de bir excel dosyasında bırakmıştık. gözünüzde daha iyi canlanabilmesi için şöyle bir fiziki tasvir yapayım. stanford, harvard ve ismini sokaktaki adamın bile bildiği okullara başvuruyorsanız dosyanızın çekmeceler dolusu yüzlerce dosyadan biri, isminizin de yüzlerce satırlık bir excel dosyasında bir satır olacağı kaçınılmaz bir gerçek. başvurular sırasında yapmanız gereken o yüzlerce dosya/satır arasından bir şekilde sıyrılmak, bunun için yap/yapmalar az sonra...

bu kadar çok dosyayla nasıl başa çıkılıyor?

diyelim ki "n" kişi kabul edilecek ama yüzlerce başvuru var. şöyle: 1. ön eleme yaparak, 2. alt gruplar halinde çalışarak. admissions committee'nin ilk amacı yüzlerce başvuruyu 3n ya da 4n'e indirmek olur. komite birkaç gruba bölünüyor, her grup başvuruların bir kısmını okuyor, okudukları içinden bir sıralama yapıyor ve en üsttekileri komiteye öneriyor. yapılan bir toplantıyla al gülüm ver gülüm liste 3 ya da 4n'e iniyor. bundan sonra bütün komite bu elemeden geçmiş dosyaları okuyor, değerlendiriyor.

şimdi bu alt gruplar ilk elemeyi yaparken çoğunlukla o excel listesine bakıyorlar. pakete koyduğunuz writing sample'lardı falandı filandı incelenmiyor. yüzeysel olanlar gre/gpa/geldiği okul kombinasyonu üzerine statement of purpose'i şöyle bir okumayla eleme yapabiliyor, öyle yapmayan yok diyemem. daha dikkatli olanlar statement of purpose'i dikkatlice okur, transcript'e bakar, hocaların mektuplarını okurlar, ama yine de writing sample'lara bakmazlar pek. kafasında "alotte, bir doktora programına başvurdum ama gre'm/ortalamam çok iyi değil kabul alır mıyım?" sorusu olanlar şu anda bazı fikirler ediniyor olmalılar. ayrıca şu noktada bir yabancı öğrenci olarak otomatik bir dezavantajınız olduğunun da farkına varmış olmalısınız: eğer komiteden birisi okulunuzu bir şekilde bilmiyorsa siz herhangi bir yabancı öğrencisiniz. hatta "hmm, toefl'da full çekip ingilizce konuşamayanlar var, bunun konuşabildiği ne malum?" şeklinde ingilizce beceriniz de şüphe altındadır. eğer amerika'da bir okuldan masteriniz varsa bu dezavantajlar otomatikman yok oluyor.

şu noktada "statement of purpose" denen 2 sayfalık mektubun önemini ayrı bir paragraf açarak vurgulamak isterim

içeriği ve ingilizcesi ile iyi bir sop her derde deva olabilir, yabancı öğrenci oluşunuzu, 4.0 olmayan ortalamanızı (ama 3'ten azsa zor be annem!), oeh dedirten gre sonuçlarınızı unutturabilir. sop'de ilgilendiğiniz konuyla kişisel bir ilginiz, bağlantınız olduğunu vurgulayın (dedication'um tam mesajı) ama "annem küçükken beni 'ah benim sosyal psikolog oğlum' diye severdi..." şeklinde hikayelerden şiddetle uzak durun. ben şu konuyu çalışmak istiyorum, bu konuda şöyle düşünüyorum, bunun için şöyle bir teorik/metodolojik altyapım var demeniz gerekiyor. kimse sizden sop'de bir tez önerisi beklemiyor, orada yapmayı istediğiniz şeyi yapmayabilirsiniz, cayabilirsiniz (örnek ben), ama bilimsel bir soru ile nasıl baş etmeyi düşündüğünüzü göstermelisiniz. şurayı okuyan kimse "ben siyaset bilimiyle ilgileniyorum, çocukların ölmesi beni çok üzüyor, savaşlar dursun istiyorum" gibi bir cümle yazmaz eminim. ama mesela "iç savaş başlangıçlarıyla ilgili literatürü ilgiyle takip ediyorum, iç savaş başlangıcında x faktörünün etkisi üzerine çalışmak istiyorum." gibi şeyler söyleyebilirsiniz. siyaset bilimi demişken, sevgili sosyal bilimciler, allah aşkına "ben türkiye'nin x'ini çalışmak istiyorum" demeyin, aşırı parochial bir yaklaşım oluyor (öğrenin bu kelimeyi de, gre'de çıkar falan, yardımcı olmuş olurum). türkiye'de yaşamış bir insan olarak avrupa, orta doğu ve avrasya konularında ister istemez bir birikiminiz oluyor, bunu vurgulayın. ille de türkiye ile ilgili bir şey çalışmak istiyorsanız, deminki gibi bir cümleden sonra "bu x mefhumunu türkiye'yi bir case study olarak kullanarak çalışmak istiyorum" deyin (ama bu mantıklı bir öneri olsun, nükleer silahsızlanma için türkiye case'i biraz absürt kaçar mesela!). şu şu hocalarla çalışmak istiyorum diye bu önerdiğiniz konuyla ilgilenen profları yazın ama araştırıp da yazın "ehehe, sersem, o kişinin bununla alakası yok ki!" diye gülmesinler. ismini duyduğunuz hocaları listelemek yerine özenle belirlediğiniz birkaç isim yazın, araştırmadan isim atacaksanız hiç yazmayın. özet: sop önemli, kasıcan!

dönelim ilk elemeyi geçen dosyalara

bunlar dikkatle okunur bütün komite tarafından (writing sample'lar yine de incik cincik okunmaz). sop'ler, referanslar, herhangi bir şey sizi diğerlerinden avantajlı/dezavantajlı duruma getirebilir. ilk elemeyi geçenlerin hepsi creme de la creme'dirler bir nevi, daha iyisi daha kötüsü yoktur aslen. seçim de eften püften olabileceğini düşündüğünüz şeylere kalabilir, bir referans mektubunuzda en ufak bir negatif ima şansınızı azaltırken hocanızın unu ipi göğüslemenizi sağlayabilir. hangisi bölüm için daha uygun olur diye bile karar verilebilir -ki bu noktada sop yine önemlidir- şöyle ki: siz anadolu arkeolojisi çalışmak istiyorum dersiniz ama bölümde onu çalışan yoktur ya da çoktur.

bu son aşamada bazı ince detaylar da var. kimse kabul etmek istemese de "affirmatıve action" diye bir durum var. genelde kadın/erkek öğrenci dengesi sağlanmaya çalışılıyor, bu bazılarının yüzünü güldürse de bazılarını kahredecek sonuçlar doğurabiliyor. yabancı öğrenciler ve siyah/hispanikler için de kota belirlenebiliyor. sırf hispanik diye daha iyi beyazlara tercih edilen öğrenci gördüm. özellikle bu ilk elemeyi geçebilecek durumdaki siyah öğrencileri kapışıyor okullar, çok azlar çünkü!

şimdi, buraya kadar bütün başvuranların sıradan başvurucular olduğunu varsaydık 

komiteden birinin çıkıp "a bu benim yakın arkadaşım prof. bilmem nenin öğrencisiymiş, alalım" demediğini. ama oluyor böyle şeyler!!! name recognition onca dosya arasından sizin dosyanıza daha bir dikkatli bakılmasını sağlayabiliyor, bu da çok şey fark edebiliyor. bunu sağlamanın en kolay ve en garantili yolu hocanıza "hocam sizin şu okulda şu tanıdığınız var ona bi email atsanız bi telefon açsanız?" demektir. hocanızın tanıdığı kişinin bu admissions committee üzerinde bir etkisi olması için dua edin sonra da (mesela komite başkanıysa en azından ilk elemeyi garanti geçersiniz). hocalara kendiniz direkt başvurabilirsiniz ama bu her zaman ise yaramaz. bazı hocalar her sene bir öğrenci seçerler, yani onların bir kotası vardır diyebiliriz. onlardan birini kafalarsanız oh keka. ama diğer hocalara yazdığınız emaillerin bir kısmı okunmayacak, bir kısmı okunup silinecek, bir kısmı da "ilgili arkadaşlara iletirim" diye cevaplanıp admissions committe'ye yollanacaktır. bu insanlar aynı anda bir sürü projeyle meşgul, bilmem kaç undergrad'e ders veren, bilmem kaç grad'e danışmanlık yapan insanlar. eğer söyleyecek çok sıra dışı bir şeyiniz yoksa ilgilenmelerini beklemeyin, ilgi görmezseniz de hiç darılıp kırılmayın.

hazır ona buna email yollamaktan bahsetmişken bölümdeki öğrencilere, özellikle de türklere email yollamaktan bahsedeyim

yapmayın canım, yapmayın arkadaşım! öncelikle: bu öğrencilerin hiçbir şekilde torpil yapmaları mümkün değildir. torpil değil yardım istiyorsanız da şöyle diyeyim: oturup "nbr? ben sizin bölüme başvurcam, napayım?" diye bir email yazmadan önce size bir cevap yollanmasını hak ettiğinizi gösteren bir email yazın, dersinizi çalıştığınızı gösterin. okulların ve bölümlerin web sayfalarında, bu bölümdeki hoca ve öğrencilerin web sayfalarında, hatta sözlükte istemediğiniz kadar bilgi var aslında. "ben şunları şunları öğrendim, ama hala da şöyle bir sorum var" diye yazın. ben her sene en azından 4-5 tane email alırdım, ders aldığım dönemde bol bol canım sıkıldığı için oturur cevap döşenirdim. daha sonra tez aşamasında "boşuna başvurma, başvuru parana yazık" demeye gönlüm elvermediğinde cevap yazmadım, sadece gerçekten şansı olabilecek bir iki kişiye cevap yazıp aşağı yukarı bu entryde yazdıklarımı yazdım. ne yazık ki onlar da yabancı öğrenci oldukları ve soplerinin bütün tavsiyelerime rağmen parochial kalışı yüzünden elendiler.

yavaş yavaş kapanışa gelirken para işine değineyim

çoğu iyi okulda sırf burslu diye normalde kabul edilecek seviyede bulmadıkları öğrencilere kabul vermezler. çoğunlukla kabul ettiklerine bursu garantilerler. bazı durumlarda iyi bir öğrenci vardır, ama bütün burslar verilmiştir, "aa bunun parası varmış zaten" diye ekstradan alırlar onu ama çok az örneğini gördüm. daha çok devlet üniversitelerinde oluyor bu sanırım. meb bursunu aldım, şimdi kabulü kesin alırım diye bir şey yok.

işte başvurular böyle değerlendiriliyor. başvurularınızı hazırlarken bunları göz önünde bulundurmanız iyi olabilir.

bu yazıdan bir ders çıkarmak gerekirse o da şudur

ilk elemeyi geçeceğinize inanıyorsanız başvurun, aksi takdirde daha orta halli okullara başvurun, başvuru paranızı yakmayın boşuna. ilk elemeyi geçeceğinize inanıyorsanız, elinizden gelen en iyi başvuruyu yapın, ille de istiyorsanız abartmadan, yaka silktirmeden ve en garanti yolları kullanarak kendinizi reklam edin ama gerisini boşverin. kabul edilirseniz kıçınız kalkmasın, reddedilirseniz de üzülmeyin; şans!

not: doğal bilimler, mühendislikler için iki istisna

bunlar gibi "lab"ler şeklinde organize olmuş bölümlerde durum bayağı farklı, oralarda hocalarla iletişime geçmek bayağı etkili olabiliyor. ayrıca, yabancılık/türkiye'de üniversite bitirmiş olmak sosyal bilimlerdeki kadar dezavantaj olmayabiliyor çünkü dil bilgisi o kadar önemli değil (sen sus bir şey söyleme, sen sus da denklemlerin konuşsun) ve odtü, bilkent gibi okulların mühendisliklerinin namı var. bu sosyal bilimlere yönelik, kendi deneyimimden kaynaklanan bir entry oldu.