Bir Takımla Bu Kadar Özdeşleşmiş Olan Tek Şarkı: You'll Never Walk Alone'un Hikayesi

Liverpool taraftarlarının yıllardır dillerinden düşürmediği efsane şarkı You'll Never Walk Alone'un hikayesi.
Bir Takımla Bu Kadar Özdeşleşmiş Olan Tek Şarkı: You'll Never Walk Alone'un Hikayesi
iStock.com

şarkının fourfourtwoda yayınlanmış hikayesiyse şöyledir:

1963 sonbaharında, henüz yeni bir grup olan the pacemakers grubunun çoktan listebaşı olmuş iki şarkısı vardı ama solist gerry marsden’in kafasında bambaşka bir şarkı dolanıp duruyordu. 1957 yapımı carousel filminden pek de hoşlanmamıştı aslında ama filmdeki bir şarkıyı unutamıyordu.

you’ll never walk alone, 1945 yılında oscar hammerstein tarafından carousel adlı müzikal için yazılmış ve richard rodgers tarafından bestelenmişti. “o heyecanı sevmiştim” diye anlatıyor pacemakers’ın solisti marsden. “elvis, sinatra ve gene vincent tarafından yorumlanmış versiyonları da dinlemiştim ama biz 1959’da hamburg’da şarkıyı ilk kez çaldığımızda herşey çok farklı oldu: çok yavaş bir şarkı olmasına rağmen son derece akıcıydı. aslında biz rock’n roll yapardık, ama çok yönlü olabileceğimizi göstermek istemiştim. şarkının insanlar üzerinde oloğanüstü bir etkisi oldu: insanlar bir anda durup dinlemeye başlıyorlardı, sanki onlara birşeyler oluyor gibiydi.”

tekrar 1963’e dönersek, the pacemakers’ın ilk iki şarkısı ilk sıraya kadar yükselmişti ve şimdi de bir üçüncüyü de yapıp bu “hat-trick”le bir rekor kırmayı umuyorlardı. ancak marsden hiçbir şarkıyı beğenmiyor, hepsini reddediyordu. en sonunda plak şirketinin asistanı ona hangi şarkıyı söylemek istediğini sordu. aldığı cevapyou’ll never walk alone oldu. ancak bu, şirketten kimsenin onayını alamadı. gene de sonunda marsden’e istediğini yapması için izin verildi.

pacemakers’ın versiyonu, etkileyici sözlerin marsden’in ‘gümüşi’ sesiyle birleşmesi ve fondaki piyano ile farklı ve hoş bir çalışma olmuştu ve marsden şarkıdan çok memnundu: “şarkının bir hit olacağından çok, çok emindim” diyor kaydın tamamlandığı günü anlatırken. ama acaba şarkısının dünya futbolunda edineceği yeri, ya da 40 yıl sonra bile çok sevdiği liverpool’un stadında söyleneceğini tahmin etmiş midir?

maçlarda şarkı söyleme geleneği her zaman olmuştur, ama 1962’de güney amerika’lı taraftarların şili’deki dünya kupası’nda şarkı söylemeleri televizyonda görülene dek bu gelenek biraz unutulmuştu ve pek az maçta görülürdü. kupadan sonra liverpool taraftarları -ve diğerleri- bu işi tekrar ciddiye almaya başladı.

liverpool’un meşhur kop tribünü yörenin delikanlıları ile cumartesi yarım gün çalışıp işten çıkıp anfield’a koşan orta yaşlı erkeklerden oluşuyordu. 1963’te 14 yaşında olan sıkı liverpool’lu tommy cartwright, kop’un bir parçası olmanın nasıl birşey olduğunu şöyle anlatıyor: “liverpool’da yaşamak gurur duyulacak bir şeydir –her zaman da gurur duyacağım- ama maç günleri çok farklı, olağanüstü olurdu. şehrimiz ülkenin en çok gıpta edilen yeriydi ve kop’ta olmak ayrıca muhteşemdi. bütün hafta beklediğimiz şey en az maç kadar tribündeki atmosferdi.”

1963-64 sezonu boyunca dj stuart bateman maç başlamadan önce anfield’da haftanın “top 10” listesindeki şarkıları çaldı. 10 kasım 1963’te you’ll never walk alone listelere 18 numaradan girdi. bir sonraki hafta yedinciliğe yükseldi ve bu sayede stuart bateman’ın çaldıkları içinde yer alıp, anfield’da ilk kez hoparlörlerden yükseldi. bunun son olmayacağı da kısa sürede ortaya çıktı.

31 kasım’da şarkı listede ilk sırayı aldı ve böylece the pacemakers kariyerinin ilk 3 şarkısıyla birden listelerde 1. olan ilk ingiliz grup olmuş oldu.

bu sırada kop’taki taraftarlar şarkıyı kalplerine kazımaya başlamıştı. “şarkı 1. sıraya yükselince biz de takımlar sahaya çıkarken onu söylemeye başladık” diye anlatıyor cartwright. “şarkı, staddaki atmosefere çok uyuyordu. bir süre sonra şarkı çalmadığında ‘şarkımız nerede?’ deyip, ardından kendimiz söylemeye başlamıştık.” zaten bir süre sonra da şarkı her maç öncesi stadda çalmaya başladı.

o günlerin üzerinden tam 40 yıl geçti ve şarkı hala kop’un en büyük parçası. her maçın sonunda, skora bakılmaksızın şarkı söylenmeye başlanıyor.

diğer takımların taraftarları için, tek bir şarkının bu kadar çok şey ifade etmesini anlamak zor olabilir. ama unutulmamalı ki, bu şarkı takımın 1963-64’te 17 yıl aradan sonra kazandığı şampiyonluğa tanık olmakla kalmadı, kulübün heysel ve hillsborough facialarının ardından yaşadığı en karanlık günleri ve en sonunda anfield için kutsal adam olan bill shankly ile yaşanan müthiş başarıları da gördü. liverpool taraftarları tarafından da sık sık hatırlatıldığı üzere, you’ll never walk alone, kulübün tarihinin ve kimliğinin ayrılmaz bir parçası.

şevke getirici ve topluluk tarafından kolayca söylenebilir olmasının dışında şarkıyı bu kadar muazzam bir futbol şarkısı yapan şey elbette ki sözleri... sözlerin yazarı oscar hammerstein’in niyeti eminiz ki bu değildi ama bütün o sözcükler iyi bir taraftarı mükemmel biçimde tanımlıyor; diğer taraftarlarla birlikte, sadık bir inanç duygusu ve iyimserlikle takımını “rüzgarda ve yağmurda” her zaman takip etmek. bu sözlerin oyuncular üzerinde çok olumlu bir etki yarattığıysa yadsınamaz bir gerçek.

toxteth’de doğan ian callaghan 1959’da liverpool’a transfer oldu. 60’lı ve 70’li yıllar boyunca takımın vazgeçilmez orta saha oyuncusuydu, liverpool’la 843 maça çıktı ve hala liverpool’un gelmiş geçmiş en çok maça çıkan futbolcusu unvanını koruyor. onun için çok değerli olan şarkıyı şöyle anlatıyor: “you’ll never walk alone her zaman tüylerimi diken diken ederdi. sahaya çıkarken onu duymak kendimi çok daha güvende hissetmeme neden olurdu. taraftarlar her zaman takımı desteklerdi ama şarkıyı söylediklerinde atmosfer çok daha farklılaşırdı.”

oyuncular sahaya çıkarken o meşhur “this is anfield” (burası anfield) yazısının altından geçmek zorundaydılar. pool’un efsane menajeri bill shankly o yazının önemini “bu bizim oyuncularımıza kim için oynadıklarını, karşı takım oyuncularına da kime karşı oynadıklarını hatırlatmak içindi” diye belirtmişti. you’ll never walk alone shankly’nin maç öncesinde yaratmak istediği psikolojiye büyük bir katkı yapardı.

callaghan stad ve şarkının ilişkisiniyse şöyle anlatıyor: “o yazı rakibi iyice korkunç bir yere gelmiş gibi hissettirirdi. anfield rakiplerin gözünü korkuturdu. ama aynısı goodison’a ya da old trafford’a gittiğimizde bizim için de geçerliydi. bu yüzden, taraftarlarımızın you’ll never walk alone’u söylediğini duymak sanki anfield’ın bir parçası yanımızdaymış gibi hissetmemizi sağlardı.”

şarkının buralara gelmesini sağlayan pacemakers solisti marsden de çocukluğundan beri büyük bir pool taraftarı olmuş. dolayısıyla da şarkısını anfield’da duyduğunda müthiş bir sevinç hissetmiş. “ben de orada olup şarkıyı söyleyebilirdim ama insanların şarkıyı bu kadar sevmiş olmalarına inanamıştım. hala maçlarda taraftarlarla beraber ben de şarkıyı söylüyorum.”

marsden’in şarkıyla ilgili onlarca anısı var. bunların en etkileyicilerinden biri, grupla birlikte amerika birleşik devletleri’nde turnedeyken katıldıkları televizyon programı sullivan show’da olanlar... o sırada liverpool da amerika’da kamptaydı ve marsden programda sullivan’a dünyanın en iyi futbol takımının da new york’ta olduğunu söyleyince, tüm takım ve görevliler de programa çağrıldı ve pacemakers, liverpool’la birlikte, 60 milyon izleyicinin önünde şarkıyı söyledi.

ve belki de bu hatıraların en güzeli: marsden 1965’te evlendiğinde, eşi pauline’le balayına gitmek yerine anfield’a gitti. gerry ve pauline mersden, sahada durup tribünlerin tamamının you’ll never walk alone’u söyleyerek onları kutlamasını izlerken gözyaşlarına -elbette ki- hakim olamadılar. taraftarların yaptığı marsden’e teşekkür etmenin bir yoluydu. maçtan sonra bill shankly’nin gelip marsden’i kutlarken söyledikleri de bunun bir başka ifadesiydi: “gerry, oğlum, sen liverpool için bir ilham kaynağısın. ben bu insanlara bir takım verdim, sen de bir şarkı.”

shankly’nin söyledikleri marsden’e dünyaları vermiş: “daha sonra, o öldükten sonra, liverpool katedrali’nde bu şarkıyı bir kez de onun için söyledim. tanrı rahmetini ondan esirgemesin. bu benim içim müthiş bir onurdu.”

you’ll never walk alone’un futboldaki yeri bu kadar da değil. 11 mayıs 1981’de bardford city takımının valley parade stadı’nın tribünlerinden birinde yangın çıktı ve 57 taraftar öldü. marsden bazı diğer şarkıcılarla beraber ölenlerin ailelerine yardım etmek için şarkıyı tekrar söyledi. ve şarkı yıllar sonra listelerde tekrar 1. sıraya çıkarken, marsden ingiltere listelerinde aynı şarkıyla iki kez 1. olan ilk sanatçı oldu.

bundan 4 yıl sonra, 96 liverpool taraftarının öldüğü hillsborough faciasının yıldönümünde şarkıyı wembley stadında tekrar söyledi. “hayatım boyunca yaptığım en zor şeylerden biriydi” diye hatırlıyor gerry. “çok duygusal bir ortamdı ve ağlamamak için kendimi çok zor tuttum. everton’lılar bile şarkıya eşlik etmişti.”

ve 40 yıl sonra, bugünün sorusu: liverpool kulübü anfield’ı bırakıp, stanley park’ın yanına yeni bir stad yaptırmayı planlıyor. peki marsden şarkının yeni stadda da maç günlerinin bir parçası olarak kalacağını düşünüyor mu? “bunu söylemek bana düşmez. bunu yapacak olan kop’tur. şarkıyı ben söylemiş olabilirim, ama onlar bunu kendi şarkıları yaptı. şarkıyı bırakacaklarını sanmıyorum, açık söylemek gerekirse de, umarım bırakmazlar. you’ll never walk alone’un yıllardır liverpool taraftarlarıyla özdeşleşmiş olmasından gurur duyuyorum, bence bu bir liverpool türküsü...”

kop’un müdavimi tommy cartwright da marsden’e katılıyor: “şarkı liverpool futbol kulübü için yazılmış gibi. deplasmanlarda da bu şarkıyı söyleriz ve rusya’da bile insanlar bunun bizim şarkımız olduğunu biliyor. kop bu şarkıyı seçti: taraftarların başka birini kabul edeceklerine inanmıyorum.”

İşte o efsane şarkı