Birçok Gelişmiş Ülkenin Aksine Türkiye'de Pompacılık Mesleği Neden Halen Var?

Petrol istasyonlarında araç benzinini sürücünün bizzat doldurması hem maliyet açısından hem de pratiklik açısından çok büyük kolaylıklar sağlarken Türkiye'de pompacılık mesleği neden hala bu denli geçerliliğini koruyor?
Birçok Gelişmiş Ülkenin Aksine Türkiye'de Pompacılık Mesleği Neden Halen Var?
iStock


dünyada da benzin istasyonları temelde ikiye ayrılır: full - servis benzin istasyonları ve self- servis benzin istasyonları. 

full servis benzin istasyonları bizim türkiye'de alışık olduğumuz sistem, müşteri burada pompayla benzinle filan uğraşmaz hatta bazen arabadan dahi inmez pompacıya doldur der, pompacı doldurur, abi yağına suyuna da bakalım mı der, eğer fulle depoyu dersen biraz camları da siler belki yağını suyunu kontrol eder (eğer depoyu fullüyorsanız bu hizmetleri de beklemelisiniz) parasını öder, gider.

self servis benzin istasyonları ise çeşitli ülkelerde uzun yıllardır kullanılagelen ve sürücünün benzini doğrudan kendisinin arabasına koyduğu bir sistem. bu sistemin de değişik versiyonları var değişik ülkelerde. örneğin unmanned denilen hiçbir alllahın kulunun bulunmadığı benzin istasyonları var. bunlara full self service diye biliriz belki bu tabiri ben şimdi uydurdum. buraya gidersin in cin top oynar. ortada bir benzin pompası vardır. italya'da filan vardır böyle yerler. benzinini kendin doldurursun paranı ödersin vs. gidersin. diğerleri ise istasyonun içerisinde bir kaç kişi yine çalıştırırlar. ancak pompacı yoktur. pompacı sürücünün kendisi olur. akaryakıt pompaları bu arada dünyanın bilgisayar klavyeleriyle birlikte bakteri üretmek açısından en kirli yerlerinden bir tanesidir. konumuzla alakası var mı yok mu bilemedim. 


self servis istasyonlar önceden hiç yoktu. daha sonra bu araçlara benzin aktarma sistemlerinin, pompaların ve bunların güvenliklerinin gelişmesiyle birlikte özellikle 1970'lerde yaşanan petrol krizlerinin ardından dünyada artış gösterdi. çünkü insanlar petrole veya benzine ödedikleri paranın hesabını yapar hale geldiler. bu petrol krizinden önce yine ekonomileri çoh eyi olan amarikalılar hayvan gibi muscle car'lar vs. büyük araç kullanırlarken daha sonra daha petrol consumption conscious yani araçların benzin sarfiyatına duyarlı oldular, bir depoyla kaç km gidiyor onun hesaplarını yapmaya başladılar. japonların abd piyasasına girişi de mazda, toyota, honda vs. gibi araçların abd'de yüksek satış rakamlarına ulaşmasının da koskoca otomobil devi firmaların detroit eyaletinde kepenk kapatmaları da detroit'te bugün 2.500 - 3.000 dolara ev satın alabiliyor olmanın da nedenleri arasında bunlar var diyebiliriz. biraz abartarak anlatıyorum.

dediğim gibi abd'de bu benzin istasyonları çok yaygın yani self servis istasyonlar. ancak tüm eyaletlerde de geçerli değil bildiğim kadarıyla oregon ve new jersey'de hala full servis istasyonlar var hatta yasal düzenleme var müşterilerin pompaları kullanıp kendi depolarını doldurmamaları konusunda. burada bir takım güvenlik gerekçeleri ileri sürülüyor. buradaki durumun yani türkiye'deki durumun tersine abd'deki sürücüler bu duruma tepki gösteriyor niye aracımı kendim dolduramıyorum böyle saçmalık mı olur diye bu eyaletlerde. bazıları bu yasalar 1950'li yılların yasaları kardeşim dünyada pompa, akaryakıt ve araç teknolojileri çok gelişti artık o tarz riskler yok deseler de sonuçta yanıcı maddelerin söz konusu olması ve oradaki yerel yönetimlerin pek de herhalde bu yasaları update etme konusunda istekli olmaması nedeniyle olsa gerek hala böyle bir durum var. 


ama dediğim gibi halk şikayetçi, zira buralarda benzin fiyatları pompacılar yüzünden daha yüksek. türkiye'deki gibi dünyanın en pahalı akaryakıtını satın almıyorlar ama yine de keriz gibi ekstra bir hizmetin bedelini ödemek de istemiyorlar. bir arkadaş veya birden fazla arkadaş değinmiş işçilik bedellerine veya kol gücünün türkiye'de taşımacılık, montaj, berberlik vs. gibi hizmet sektörlerinde ucuz olmasına veya abd'de pahalı olmasına.

doğrudur, bunlar abd veya avrupa ülkelerinde pahalı. o yüzden avrupa'da gezerken mesela dört bir yanda kuaför, bayan kuaförü, coiffeur, erkek berberi, saç salonu vs. göremezsin. gördüklerinde de saç kesimine vs. için aldıkları fiyatlara baktığında dudakların uçuklar. türkiye'deki bazı kadınlar avrupa'da yaşasalar ve bu şekilde saç bakımına aynı harcama patterniyle para harcayacak olsalar ay sonunu getiremeyip iflas ederler. burada adam 5 tl'ya fön çekiyor, 10 tl'ye dip boyası yapıyor veya 50 tl'ye gelin başı yapıyor. tam olarak salladım rakamları gelip millet beni düzeltsin diye ama neyse dediğim gibi işçilik veya kol gücü pahalı, amelelik pahalı, montaj şu bu pahalı. o yüzden herkes kadın erkek demeden evine aldığı mobilyaları getirir kendisi monte eder, o konuda ülke geneline bakılsa abd'liler filan bu diy - do it yourself işlerinde ortalama olarak çok beceriklidirler. ustalardan bahsetmiyorum. ustalara bakılsa muhtemelen bizim ustalar dünyadaki bütün ustalardan daha pratik (metodik demiyorum) ve hızlı ya da elleri yatkındır. ama ortalama halkın bir şeyler yapma becerisine baksak amerikalılar alyen anahtarı kullanma, motor tamiri, montaj, kereste - marangoz vs. gibi her türlü işte bizden ileridir. adamlarda acayip bir maker kültürü var, hobi shoplar, bu koçtaş vs. tipi yapı marketler, alet çantaları şunlar bunlar neyse.

buradan yola çıkarsak pompacı personelin ortadan kalkmasının ve benzin istasyonlarının otomasyona geçmesinin hem nihai tüketicinin maliyetini düşüreceği, hem de benzin istasyonunun kar marjını artıracağı (işletme personel giderlerinden tasarruf) aşikar denilebilir. zaten buna yönelik sektörde de adımlar atılıyor, atılmaya da devam edecektir.


akıllı pompa çok önemli arkadaşlar. böyle yazınca her gördüğünüzü zikmeyin demiş gibi oldu. neyse türkçe bu konularda çok esnek bir dil. geçenlerde telefon rehberimi karıştırıyorum bir baktım "çekici erol" diye biri var. sonradan hatırladım araba yolda kaldığında çekici çağırmıştım sonra hatırlayayım diye öyle kaydetmişim. çekici erol. pompacı hüseyin. muameleci hasan. mına koim biri rehbere baksa milletin diline düşeceğiz. her neyse. konuyu dağıtmayalım.

bir şey olmuyorsa, bunun nedenleri muhtelif olabilir arkadaşlar. hukuki nedenleri olabilir demin bahsettiğim gibi, güvenlik nedenleri olabilir, operasyonel nedenleri olabilir, kültürel nedenleri olabilir, ekonomik nedenleri olabilir. 

ama ekseriyetle ekonomik nedenler bu tarz işlerde hep ön plana çıkar. firmalar da mal değil sizin gibi dünyadaki uygulamalara bakıp türkiye'de özellikle bayi karlarının akaryakıt satışında çok düşmesinden dolayı nasıl yaparız da bu marjları artırırız diye düşünmüyorlar mı?

örnek vereyim bazı akaryakıt istasyonları ikili bir sisteme geçiyorlar bazı ülkelerde. örneğin sabahtan akşama kadar full servis. gece 12.00'den sabaha kadar self servis şeklinde. ayrıca mesela sensörlü yapıyorlar istasyonların ışıklarını araç gelmeden açılmıyor, millet sineğin yağını çıkarmanın derdinde, pompacı çalıştırmış çalıştırmamış istihdam olsun diye düşünen yok. dün bir kanalda izliyordum teknolojinin geldiği noktayı konuşuyorlardı bu yapay zeka filan işleri, abd'de pilot olarak bazı eyaletlerde hem amazon hem başka retail firmaları deniyorlarmış, otomatik market alışverişi. dükkana giriyorsun kartını okutuyorsun çantanı dolduruyorsun çıkıyorsun (buradaki jet migros gibi de değil) otomatik barkod okuyucuları aldığını hesaplıyor kredi kartına borç kaydediyor vs. dışarıdan marketi soyuyormuşsun gibi gözüküyor. market kasiyeri filan yok. dünya buraya doğru kayıyor.

İngiltere'de bir süpermarketteki self kasalar (kaynak: ingilteredeyasiyorum.com)


peki neden türkiye'de uygulanmıyor veya uygulanacak mı? 

kültürel sebeplerin olduğu aşikar. bizim halkımız hizmet almayı bekliyor, adana'da mc donalds'lar ilk açıldığında adam oturmuş masaya getirilmesini bekliyormuş yemeğinin, zaten bu kendi yediğin yemeğin tepsisini çöpe kendin boşaltma hikayesi filan hak getire dünyanın her yerinde var bir burada millete öğretemedik. çöpleri ayrıştırıp atmayan hepsini bir yere koyan tembel bir milletiz, buradan hurdacıya, çöp toplayıcılara şuna buna istihdam çıkıyordur ayrı konu. çöplerin toplanması konusu mesela. new york'ta çöp günleri var, belediye ya da kim ilgileniyorsa buradaki gibi çöpleri her gün toplamıyor. düzgün bir şekilde tasnif edip çöpleri öyle düzgün poşetlerde koyuyorsun haftanın bir günü gelip alıyor. 

başka bir konu lokantalarda çalıştırılan garsonlar vs. avrupa'ya gidin bir restorana oturun yemek yiyin. isterseniz kraliyet ailesi üyesi olun fark etmez, garson sizinle kendi uygun zaman diliminde ilgilenir. garson hoop bir baksana oğlum gel al şunları bana önden bir ayran ver, neyin var say bakalım, pirzolan güzel mi güzelse şöyle yap, bu salatayı beğenmedim buna biraz daha zeytinyağı limon döktür getir filan. böyle eylemleri türkiye'deki gibi sanki üç verip beş alacağın varmış gibi sanki garson babanın uşağıymış gibi yaptıramazsın. böyle bir konfor anlayışı vs. var. pompacılık konusu da böyle. dolayısıyla iki tane benzin istasyonu ele alalım. birisi bu teknoloji nimetlerinden hareketle bu otomasyon sistemine geçsin, öbürü ise klasik kara düzen pompacı gelip dolduruyor giderken de hayırlı yolculuklar abi diyor olsun. ilk sistem benzini ucuzlatsa bile bunun iletişimini filan da yapamayacağı için ve ucuzlattığı kar marjı satışlarını o denli hacimsel artırmayacağı için batmanın eşiğine gelir. herkes diğer benzin istasyonunu tercih eder.


bunun değişebilmesi için tüm akaryakıt firmalarının eş zamanlı olarak bu yönde aksiyon alması lazım. öyle olsa bile fiyatları çok da fazla aşağıya çekemezler. fiyatların bu kadar yani akaryakıt fiyatlarının bu kadar pahalı olmasının asıl nedeni pompacı çalıştırmaları değil. akaryakıt istasyonları gerçekten çok düşük kar marjlarıyla çalışıyorlar. artan maliyetler ve vergi yükleri nedeniyle çok sayıda akaryakıt istasyonu batmanın eşiğindeler. peki niye batmıyorlar nasıl sürdürüyorlar bu işleri vs. gibi konulara gelirsek. 

veya ondan önce teknolojik kısmına girelim. iki tür sistem oluyor bu kendi akaryakıtını doldurmada. 

birinci sistem önce gidip içeriye ne kadar akaryakıt alacaksan nakit veya kredi kartıyla ödüyorsun. sonra gelip o kadarlık akaryakıtı arabana dolduruyorsun. diğer sistem önce akaryakıt alıyorsun, sonra parasını içeriye ödüyorsun. ikinci sistem türkiyede çalışmaz, nedenleri çok açık. ilk sistemde aynı zamanda diyelim depoyu fullemek istedin, tahmini bir rakam ödüyorsun örneğin 400 tl ödedin, ama depo 340 tl'de doldu, tekrar gidip 60 tl'yı geri alıyorsun veya kredi kartına geri yükleyecek vs. şimdi operasyonun saçmalığını ve ne kadar ilave iş yükü getirdiğini düşünebiliyor musun? şehrin göbeğinde işlek bir istasyonun olduğunu düşün, araçları ne kadar hızlı yükleyip yola sevk etmekte becerikliysen o kadar fazla ciro yaparsın. 


burada bankamatik örneğini verenler olmuş. düşün hızlı olsun diye vezneye gitmeyip atm kuyruğunda bekliyorsun fakat kaplumbağa hızında işlem yapan teyzeler amcalar var, şifresini yanlış giriyor, ekranı okuyamıyor, yaptığı işin gerçekleştiğinden emin olamıyor, iban numarası girecek bir kağıda bakıyor bir ekrana bir tuş takımına bunu 20 sefer, 30 sefer yapıyor. ne oldu? gişedeki işlemden daha hızlı mı oldu? çok adam gördüm maaşının yattığından emin olmak için ayın birinde yatan maaşının tamamını bankamatikten çekip parayı fiziken elinde tutup sayıp tekrar atm'den hesabına yatıran. böyle bir kafa var. ve bu sistemi bir kere kurduğunda sistemin hızı, en zayıf halkanın hızıyla paralel işler. bir tane arabaya benzin koymayı, para ödemeyi, pompayı arabasından çekmeyi unutmamayı, benzin koyarken sigara içmemeyi unutmamayı bilmeyen adam olsun tüm sistem ayvayı yer.

türkiye'de bu tarz sistemlerin kabulü zor. teknolojiye, değişime dirençli ve her türlü öğrenmeyi reddeden bir milletiz. adam atm'nin başında elli bin kere dersin amca şifreni kimseyle paylaşma diye, atm'nin en yakınında bulduğu hiç tanımadığı sarı çizmeli mehmet ağa'yı yanına çağır oğlum benim gözüm görmüyor sen şu hesabıma bakıver diye annesinin kızlık soyadından, pin koduna (ki doğum tarihidir veya 1111'dir veya tuttuğu takımın kuruluş yılıdır yüzde 95'inin şifresi) kadar her türlü bilgiyi gerizekalı gibi verir. dolayısıyla istanbul'u düşünüyorum, insanların trafik ışığının turuncudan yeşile döndüğü nano saniyeler içerisinde 17 kez kornaya basacak kadar zamanlarına önem verdiği istanbul'da bu sistem sadece halkın işleyişine bırakılamaz. sistem kullanılmaya başladığında ortaya çıkabilecek riskleri, hırsızlıkları, şunu bunu saymıyorum bile. büyük ihtimalle ilk günde tüm pompaları filan sökerler. o yüzden cashier'siz market sistemini seattle'da pilot bir markette uyguluyorlar, a101 veya bim bağcılar'da bu sisteme kimse geçmeyi düşünmüyor.


bu yukarıda bahsettiğim operasyonel zorluklar çalışanın iş yükünü azaltmaz bilakis artırır. 
adam ya bu pompanın neresine basınca benzin püskürtüyordu diye gelip içerideki kasa elemanına sorar, kızım gel bana yardımcı ol deyip kolundan tutup dışarı çıkartır, ağzında sigara benzin almaya kalkar, benzin yerine arabasına mazot koyar motorun anasını sker suçu istasyon sahibine atar, pompayı yerine takmayı unutur araç üzerinde bırakıp hareket eder..., sırada beklerken önündeki yavaş hareket ediyor diye kornaya basar, iner aracından yavaş hareket ettiğini düşündüğü adamı dövmeye kalkar, anahtar aracın üzerinde iken dışarıda benzin dolduranlar yüzünden gasp olayları hırsızlık artar vs. vs.

ödeme işi ayrı dert. 

herkesin kredi kartı olsa, herkes kredi kartını düzgün kullansa vs. işler fazla aksamaz ama nakit kullanım da yaygın. adam parayı alacak içeride sıraya girecek, ödeyecek, gelecek, benzini dolduracak, fişini alacak veya fatura ihtiyacı olacak, fazla ödediyse dönüp geri tahsil edecek tekrar sıraya girecek. o iş de sıçar.

belki tali bir konu ama olayın terörle ilgili bir boyutu da var. 

istasyonlarda mesela öyle kafana göre gidip elinde bir bidon benzin alamıyorsun, kimliğini filan istiyorlar aracın bir yerde mahsur kaldıysa bile. şimdi bu sistemi getireceksin bütün molotofçular istasyona akın edecek bu da başka bir mevzu.

dolayısıyla daha çok şey anlatılabilir ama olayın kültürel ve ekonomik boyutları bakımından bir istasyonu komple self servis yapmak şu konjonktürde ve şu müşteri portföyüyle olanaksız gibi gözüküyor. bu biraz şeye benzer aslında pilot bölgelerde bu enpara.com'un yaptığı gibi sadece internet bankacılığına müşteri yönlendirmeye benzer. işin tasarruf ve teknolojik boyutunun iletişimi yapılarak bir inovatif proje olarak ve reklam pr açısından yapılabilir. genele teşmil edilebileceğini düşünmüyorum. ama türkiye'de taşıt tanımalı çok sayıda araç var, bunları kullanan çok sayıda firma var, aynı havaalanlarındaki fast lane'ler gibi, bazı müşterilere istersen istasyonunda bir kulvarı self-servis istasyon şeklinde tasarlayıp bunu bir hizmet olarak sunabilirsin. taşıt tanımada zaten yukarıda saydığım proseslerin çoğu işlem adımı olarak çözülmüş durumda, ödeme - tahsilat işlemi yok, kullanıcı angut değil veya olmadığını varsayıyoruz, araçtaki sistemler bu self servise elverişli. bunun maliyet unsuru da cazip olursa firmalar kullanıcılarını özellikle bu sisteme yönlendirirler sen de şirket arabasını kullanıyorsan elim kirlenir pompa kullanamam filan diyemezsin ske ske gidip benzinini kendin koyarsın. böyle böyle yavaştan bir kültür oluşmaya başlar halk da maliyet avantajına kani olursa falan filan belki yavaştan kültürel bir değişim de başlar, call centre'larda olduğu gibi zaman alsa da belki pompacısız bir ülke hayal etmeye başlayabiliriz. her şeyin hayırlısı.