Bugünlere Işık Tutmuş Mesleği ve Kişiliğiyle de Özlenen Uğur Mumcu'ya Dair Anılar

Gazeteci ve yazar Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993'te Ankara'da evinin önünde, arabasına konulan bombanın patlaması sonucu suikasta kurban gitmiştir. Ülkenin en büyük kayıplarından olan Mumcu'yu Sözlük yazarlarından dinleyelim.
Bugünlere Işık Tutmuş Mesleği ve Kişiliğiyle de Özlenen Uğur Mumcu'ya Dair Anılar

bizim evde çok sevilirdi.
ben çocuktum, kitap fuarlarında görmek için sıra beklerdik.
ilk ''sakıncalı piyade'' yi okumuştum, 8 yaşındaydım.
bana aldıkları kitabı imzalamak istememişti, ''çok küçük '' demişti
kıyamamıştı o kitabı almalarına ailemin ''okuyor, gerçekten okuyor '' dediler ona.
güldü, saçımı okşadı, yanaklarımdan öptü.
şimdi 31 yaşındayım.
öldüğü gün ve müteakip haftalarda çok ağlamıştım.
hala ağlayabiliyorum, o kadar derinden dokunmuştur yüreğime, o kadar içime işlemiştir onun insan sevgisi, vatan sevgisi,
güçlü ve cesur belagat yeteneği, hiç bir şeye ihtiyacı olmadan sadece kendisi.
bir insanı, bir aile babasını, karanlıklarla yazarak savaşan bir adamı öldürebilecek, yok etmek isteyecek kadar korkan karanlıkla çocuk yaşta tanışmış, dehşete düşmüştüm, hala düşüyorum o dehşete.

uğur mumcu denince benim ilk aklıma gelen, siyah şemsiyeler. küçüktüm ben öldürüldüğü zaman. tanımıyordum, bilmiyordum hakkında bir şey. hatırladıklarım siyah şemsiyeler, son yolculuğunda onu yalnız bırakmayan sayısız insan, naaşının üzerine atılan karanfiller. paramparça aracının yanına bembeyaz karların üzerine dikilen beyaz mumlar, bırakılan karanfiller. işte bu kadar o'na dair hatırladıklarım. ne sakıncalı piyade bilirdim ne bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunamayacağını ne de vurulduk ey halkımın ne demek olduğunu. hatta meraktan evdeki sakıncalı piyade kitabını almıştım elime de pek bir şey anlayamamıştım. anlamak için biraz büyümem gerekiyordu sanırım. annem cenazesini izlerken ağlıyordu. babam isyan ediyordu. yıllar geçti teknoloji gelişti, benim gözüm açıldı eski yazılarını okudum, açık oturumlardaki o eşsiz performanslarını izledim. sonra babamın seneler önceki isyanının aynısını ben dile getirdim.
geçen 17 sene. ne oldu? ne kadar bazı suçlular bulunsa da hala "hainleri" meçhuldur! ben o'nun hakkında ne yazsam boş, kendini yine en güzel o anlatmıştı...
"ben atatürkçüyüm. ben cumhuriyetçiyim. ben laikim. ben anti-emperyalistim. ben bağımsız türkiye'den yanayım. ben özgürlükçüyüm. ben insan hakları savunucusuyum. ben terörün karşısındayım. ben yobazların,vurguncuların, çıkarcıların, düşmanıyım. öyleyse vurun, parçalayın! her parçamdan benim gibiler, beni aşacaklar doğacaktır."
her parçamdan benim gibiler doğacak demiş. peki doğdu mu? hepimiz uğur mumcu olabildik mi? olamadık, olmadık! .

küçükken annem götürürdü anma yıldönümlerine. evimizde kitapları vardı. bir şey anlamazdım genelde okuduklarımdan. bazen bir sayfada yirmi kere ''anne şu ne demek?'' diye sorardım. o zamanlarki aklımla, tam olarak anlamasam da çok sinirlenmiştim olanlara. hatta öğretmen şiir ezberlememizi söylediğinde, vurulduk ey halkım'ı ezberlemiştim. yarısında susturulmuştum. bu yazıyı ilk okuduğumda ağladığımı hatırlıyorum. ki kanımca en hüzünlü yeri şurasıdır;

''henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık.
bir kadın eline değmemişti ellerimiz.
bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha
bir gece sabaha karşı, pranga vurulmus ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına.
herkes tanıktır ki korkmadık. içimiz titremedi hiç.
mezar toprağı gibi taptaze,
mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
asıldık ey halkım, unutma bizi... ''

toprağı bol olsun.

benim uğur mumcu'yla ilk tanışmam ölümünden birkaç sene önceye rasgelir. 6 yaşındayım, ilkokula yeni başlamışım. her birinci sınıf gibi hevesle önüme her geleni**** okumaya çalışıyorum. o zamanlar bizim eve sadece cumhuriyet alınırdı ve özellikle babam pazar günleri sabahtan akşama kadar gazeteye gömülürdü. gene böyle bir gün sıkıntıdan patlamıştım ki babam çağırdı beni. oturdum kucağına, önümüzde gazete, biliyor ya okumaya hevesimi, parmağıyla sayfadaki büyük puntolu bir yazıyı gösterip 'söyle bakalım, ne yazıyor burda?' dedi.

- u-ug. yok, uuur mumm-cu. uur mumcu!
- afferin kızıma!

öyle böyle derken koca makaleyi 2 saatte bitirdik. indim babamın kucağından, kafam olmuş bi dünya, sıkıcı bişeyler diyo uur mumcu zaten. daha da yüzüne bakmadım o gazetenin. zaten ezelden beri anlamazdım babam o renksiz gazetede ne bulur diye.

aradan 2-3 yıl geçti, istanbul'un o zamanlar mimli mahallelerinden birinde*** anamdan babamdan ayrı misafirlikteyim. hiç unutmuyorum, bir sömestr tatili. hava soğuk, buz gibi. halamla soba için kömür almaya çıktık dışarı. birazdan öğle yemeğine oturacağız. televizyonu açtım ben tam o sırada. karlı bi ankara fotoğrafı ekranda. parçalanmış bir araba. insanlar toplaşmış. televizyondaki ses bir şeyler anlatıyor. ben 'uur mumcu'yu seçebildim o an. hemen babam geldi aklıma, pazar günleri babamı kendisiyle paylaştığım adamın öldüğünü diyodu televizyon. hala, dedim, babamı arayalım. biz o gün ilk kez baba kız telefonda yarenlik ettik. dedim baba üzülme lütfen uur mumcu öldü diye. ben hayatımda ilk kez o gün ne olacak bu memleketin hali halet-i ruhiyesine girdim çocuk aklımla. eniştem bugün 70 yaşında artık, ama hala aynı 20 yaşının hevesiyle sol yumruğu havada bir adamdır ki o vakitler iyice deli fişek. ağlamasını da iyi bilir deli fişekliği bildiği kadar. öfkeden, üzüntüden, çaresizlikten koskoca bir adamın ağladığını gördüm ben o gün. mahallede herkeste aynı öfke, aynı isyan. suikastten birkaç gün sonra o soğuk havaya rağmen mahalle sokağa dökülmüştü protesto amaçlı. ben çocuk hüznümle o kalabalıkla yürüdüm o gün. kulağımdan hala gitmeyen selda bağcan'ın sesiyle. (bkz: uğurlar olsun) ben o gün ülkemdeki namusluların en az namussuzlar kadar cesur olabildiği için öldürülebileceğini öğrendim. 80 darbesi sonrası doğmuş apolitik özal gençliğinin* hayatına siyaset sızmaya başladı o gün. içimde başka yiğitlerin haberlerini aldığımda yine yeniden sızlayan bir yara açıldı o gün.

ben biraz daha az çocuktum artık o gün.

baskılar üzerine edit: ya tamam babam kemalist olabilir ama benim suçum günahım ne sevgili romalılar?

13 yaşındaydım hain bir saldırıyla o hayatını kaybettiği zaman.

hala gözlerimin önündedir o gün yaşadıklarımız. babam, annem ve ben televizyondan olayları izliyorduk. annemle babam inanamıyordu olanlara, şaşırmış bir halde öylece bakıyordu televizyona.

ben onun sayesinde gazeteci oldum. ailem onu örnek gösterdi hep. onun gibi olmam mümkün değildi elbet...

ama o ve onun gibi insanlar sayesinde biliniyor ki, gazeteci olmak aslında hiç kolay değildi.

ve onun gibi insanlar sayesinde biliniyor ki, gazetecilik artık bitti. onlar son numuneydi...