Bunaltıcı Bir Gerçek: Modern Toplumlarda İnsan Egosunun Şişirilmesi

Kişisel gelişim mottolarının hüküm sürdüğü çağımızda bir durup düşününce ekonominin, insan egosunu nasıl şekillendirdiği fark edilebiliyor. İşte buna dair bir görüş bildirisi.
Bunaltıcı Bir Gerçek: Modern Toplumlarda İnsan Egosunun Şişirilmesi

to live is the rarest thing in the world. most people exist, that is all. - oscar wilde

"yaşamak, çok nadir rastlanan bir şeydir. çoğu insan sadece var olur."

modern toplumlarda insan egosunun şişirilmesi... aslında modern demektense ekonomik ve ticari olarak gelişmemiş ülkelerin toplumları diyebilmek isterdim. nedenini anlayacaksınız.

modern toplumlarda insan egosu, basın ve medya yoluyla arşa çıkarılmış vaziyette. hiç kimse orta halli hayatından memnun değil (olması da gerekmez). yaşamak için çalışmak zorunda olanlar ise zaten kayıplar. sadece çok zengin olan bir zümre var. bunlar da özellikle sosyal medya yoluyla yaşamın - kabul edilebilecek - tek biçimini gösteriyorlar adeta.

19. yüzyıl avrupa'sında, baldırıçıplak dolaşan sokak çocukları, burjuvanın veya jan valjean gibi merhametli halk kahramanlarının elini uzattığı bir sempatiklik figürü gibi görülmüşse, bugün orta halli yaşamını sürdüren, işinde gücünde insan tipi de aynı merhametle izleniyor. alın teri, emek, kıt kanaat geçinmek, ekmek teknesi, medar-ı maişet motoru, yaşam kavgası vs. jargonuyla yaklaşılıyor.


tabi böyle olunca kimse orta halli gibi olmak istemiyor. toplum böylesi insanları, masumiyetle ilişkilendirip, baş tacı ediyor. ama asla onlar gibi olmak istemiyor. böylesi işinde gücünde olanlarla evlenmek istemiyorlar mesela. herkes tepedeki zümreye göz kırpıyor. çünkü egolar arşa değiyor.

sanayi devriminden sonra, sanki toplum medenileşmeyi, açık sözlü ve eleştirel olmayı, ayrımcılıkları kaldırmayı, sosyal bilinçlilikle hareket etmeyi hiç bırakmayacak gibi duruyordu. oysa bugün pek çok insan bir idolün peşinden gidiyor.

insanlar sahip oldukları yaşamı kabul etmeliler diye bir şey yok. ama bugünün toplumlarında, bilgi ve iletişimin hızlanması, insan gayesinin de homojenleşip vasatlaşmasına neden oldu.

mesela jacques lacan bir konferansı sırasında, genç biri tarafından protesto ediliyor


genç, "50 yıl öncesinde insanların kendini çeşitli biçimlerde ifade etmelerine olanak tanıyan kültürel çeşitliliğin yok olduğunu ve buna da lacan gibilerin fikirleriyle çanak tuttuğunu söylüyor. (bu arada gencin konuşması bana fena halde guy debord'un gösteri toplumu kitabını okuduğu hissini verdi)

insanlarla çok tehlikeli biçimde oynuyor medya ve yöneticiler. üstelik toplum, yönlendirilmesi gereken, analitik düşünüp, mantıklı çıkarımlar yapamayacağı peşinen kabul edilen bir yığını niteliyor uzun zamandır. şöyle düşünün; siyasiler, halka yaranmak için kendi düşüncelerini yansıtmayan işlere girişiyorlar. mesela birisi dücane cündioğlu hakkında şöyle demişti: "inançsızlığı hakkında açık konuşmuyor ve bu da onu dinleyenler için tehlikeli." yani takiyye yapıyormuş kendisi. burada bir nüansa dikkatinizi çekmek isterim. bu yorumu yapana göre halk, içinde bulunduğu durumu bile anlayamaz, aciz. kendi gördüğü büyük resmi diğerlerinin göremeyeceğini kast ediyor.


modern toplumlarda bugün insanlar izlenme sayısı, müşteri sayısı, mitinglere getirilen kelle adedi gibi değerlerle nitelendiriliyor. bununla birlikte medya ve yöneticiler insanlara sürekli, sen şöyle değerlisin, kıymetlisin diye gaz veriyor. halbuki howard becker'ın dediği gibi: "sapkın davranış insanların etiketlediği davranıştır." (deviant behavior is behavior that people so label.)

cahil bırakılmış, yönlendirilmeye muhtaç insan egosunun şişirilmesi, bireyin, sürekli beklentileriyle mücadele eden ve yaşamını psikolojik bir muharebe içinde geçiren bir "şey" olmasına yol açmıştır. insanlar için artık yaşamın değeri, beklentilerle ikame edilmiş durumda.

Gaddar Bir Gerçek: Aşk Dediğimiz Şeyin Bayağı Egoist Bir Eylem Olması