Büyük İmparatorlukların Başına Geçen Ancak Düpedüz Deli Olan Bazı Hükümdarlar

Büyük kitleleri yönetme imkanını haiz olmuş bazı kişiler ne var ki büyük psikolojik rahatsızlıklardan muzdaripti. Keyifle okunacak bir tarih yolculuğuna çıkıyoruz.
Büyük İmparatorlukların Başına Geçen Ancak Düpedüz Deli Olan Bazı Hükümdarlar

tarih boyunca büyük hükümdarların yönettiği görkemli imparatorluklar dünya üzerinde hüküm sürmüştür. iktidarları döneminde yaptıklarıyla toplumları etkilemiş, bugün hâlâ özlemle anılan hükümdarlardan ve hanedanlarından bahsedebiliyoruz. fakat tüm bu ihtişamlı hanedanların pek de düzgün olmayan bir genetik yapı üzerine oturan bazı temsilcileri hanedan üyesi olmanın getirdiği travma ve paranoyaların da etkisi ile psikolojik problemler yaşayıp tarihe deli olarak geçmeyi başarmışlar. okuduğunuz entry genel olarak tarih sayfalarındaki bu talihsiz üyeleri konu alacaktır.

ii. nebuchadnezzar babil imparatoru mö 605-562

tarihte yahudileri sürgün etmesi ve eşi adına inşa ettiği dünyanın yedi harikasından birisi olarak kabul edilen babil’in asma bahçeleri ile ünlü olan babil imparatorudur. deliliği ile alakalı olan bilgiler sadece kitab-mukaddes’te yer alır ve bu sebeple güvenilirliği tartışmalıdır. kitaptaki hikayeye göre nebuchadnezzar bir gece kabus görürek uyanır. bunun üzerine rüyayı yorumlaması için büyücüleri huzuruna çağırır. onlara rüyasının ne olduğunu söylemeleri ve yorumlamalarını aksi takdirde cezalarının ölüm olacağını söyler. büyücülerden birisi bu talebin çok zor olduğunu, bu rüyayı ancak tanrıların açıklayabileceğini ve tanrıların da insanlar arasında yaşayamacağını belirtir. bunu duyan yahudi daniel, tanrının gücünü krala kanıtlamaya karar verir. kraldan rüya için zaman ister ve sürgündeki üç arkadaşı ile tanrıya dua etmeye başlar. tanrı daniel’e rüyayı açıklar ve ertesi gün daniel de krala rüyayı anlatır. kral hayrete düşer ve daniel’i üst makamlara yerleştirir. bir zaman sonra kral rüyayı önemsememeye başlar ve kibre düşer. daniel onu uyarır ama kral uyarıları dinlemez. bir gün kral babil sarayı’nın damında gezinirken “işte onurum ve yüceliğim için üstün gücümle krallığımın başkenti olarak kurduğum büyük babil!” der ama cümlesini bitiremeden gökten bir ses işitir : “ey kral nebuchdnezzar, krallık senden alındı. insanlar arasından kovulacak, yabanıl hayvanlarla yaşayacaksın. öküz gibi otla besleneceksin. yüce olan’ın insan krallıkları arasında egemenlik sürdüğünü ve krallığı dilediği kişiye verdiğini anlayıncaya dek yedi vakit geçecek.” bu sözlerin sonunda yetkileri alınır, sarayı terk eder ve yedi sene boyunca vahşi doğada otlanarak yaşar. olayın doğruluğu şüpheli olsa da ii. nebuchadnezzar ilk akıl hastası hükümdar olarak kabul edilir.

caligula roma imparatoru ms 12-41

filmlere, kitaplara, oyunlara konu olmuş ünlü bir roma imparatoru olan caligula bu ününü başarılı bir yönetici olmasına değil gaddarlığına ve deliliğine borçludur.

ismi küçük ayakkabı anlamına gelir ve çocukken giydiği askeri üniformasının içinde çok sevimli göründüğü için roma askerleri tarafından takılmıştır. daha sonra o sevimli çocuk büyüyecek ve türlü manyaklıklarla konu olacaktır.

aslında iktidarının ilk yılında bir nebze normaldir ama geçirdiği bir rahatsızlık sonrası psikolojisi değişir. hastalıktan sonra; ensest ilişkisi olan kız kardeşi drusilla’nın ölümünden sonra onu tanrıça ilan eden, çok sevdiği atına saray yaptırıp onu senatör yapan, kendisine “senin imparator olma ihtimalin bailiae körfezini at üstünde geçmekle eşdeğer” diyen kahine inat körfez üzerinde köprü inşa ettirip çok sevdiği senatör atı ile birlikte köprünün sonuna gidip gelen, kendisini tanrı ilan edip halktan tapınmasını bekleyen, drusilla dışındaki kız kardeşlerini genelevde çalıştıran, hatta sarayındaki genelevde senatörlerin eşlerini de çalışmaya zorlayan, britanya seferine çıkan ordusuna deniz kabuğu toplattıran, arenada aslanlarla dövüşecek suçlu kalmadığında gözüne kestirdiği seyircileri aslanların önüne atan, modern işkence yöntemleri ile esirlere eziyet etmeyi seven değişik bir romalıya dönüşür ve çılgınlıklarının hikayesi günümüze kadar gelir.

vi. charles fransa kralı 1380-1422

yüzyıl savaşlarının ortasında 11 yaşında tahta çıkan charles yetişkin kabul edilmediğinden ülkeyi naipler heyeti yönetiyordu. naipler heyetinin savurganlığının sonunucunda charles 21 yaşında iktidarı ele aldı. başlangıçta her şey yolunda gidiyordu. ekonomiyi toparlıyordu ve halk onu seviyordu.

bir süre sonra charles kırılma noktası yaşar. danışmanı olivier de clisson suikaste uğrar. intikam almak için charles bir ordu hazırlar ve yola koyulur. ordunun yavaş ilerlemesi ile iyice gerilen charles ihanet paranoyasına kapılır ve kılıcını kesip asiller ile şövalyelerin üzerine saldırır. muhtemelen etkisiz hâle gelene kadar birkaç şövalyeyi öldürmüştür.

hastalık nöbetlerinde kendisini kaybeden, ismini ve kim olduğunu unutan; eşini, çevresindekileri, çocuklarını tanıyamayan charles kendisinin camdan yapılmış olduğunu ve kırılabileceğini de iddia ediyordu. bir keresinde düzenlenen bir partide dört soylu ile birlikte yağlı kumaşlardan yapılmış kıyafetlerle birbirlerine bağlanıp dans eden kral, meşaleden sıçrayan alev nedeniyle yanma tehlikesi geçirir. yanındaki dört asil yanarak can verirken kendisinin üzerine atılan bir cüppe sayesinde yanmaktan kurtulur (bal des ardents).

v. henry’ye karşı kaybettiği bir savaş sonucunda nasıl bir ruh hâliyle imzaladığı halen anlaşılamayan troyes antlaşması’nı imzaladı. antlaşmaya göre henry charles’ın halefi oluyor, charles kendi oğlunu gayrimeşru sayıyor ve kızını henry ile nişanlıyordu. 1422 yılında vefat eden charles kötü genini ironik bir şekilde ingiltere’ye de taşıyacaktı (vi. henry).

vi. henry ingiltere kralı 1421-1471

henüz bir yaşındayken babası v.henry’nin ölümüyle tahta geçen vi.henry, 1437 yılında yetişkin olarak kabul edilip iktidarı naipler heyetinden alır. henry son derece dindardı ve kendisine yakınlık gösteren din adamlarına koşulsuz güven gösteriyordu. aynı zamanda çekingen bir karaktere sahip olan henry iktidarındaki başarısızlıklar sonucunda zamanla akıl sağlığını kaybetmiştir. özellikle 1453’te fransa’ya kaybedilen bir savaştan sonra durumu ağırlaşmış. kendisine söylenenleri anlamakta ve mantıklı cümleler kurmakta zorlanıyormuş. aynı dönemde halisünasyonlar da görmeye başlamış ve gerçek dünyadan iyice kopmuş. bir ara düzelir gibi olan henry’nin psikolojisi meşhur güller savaşı sırasında yine bozulmuş. kendi kendine kahkahalar atıp şarkılar söyleyen kral, york hanedanı tarafından 1461 yılında tahttan indirilmiş ve hapse atılmıştır. böylece york hanedanı ilk defa ingiltere tahtına oturmuştur.

1470 yılında bir kez daha tahta çıkartılan henry kısa süre sonra tahttan indirilmiş ve 1471 yılında hapiste ölmüştür. yaşamı boyunca sık sık migren atakları geçirdiği bilinmekle birlikte modern dönem psikiyatristlerine göre rahatsızlığının şizofreni olduğu söylenir.

zhengde çin imparatoru ms 1491-1521

rakipsiz bir şekilde tahta çıkan zhengde zevke düşkünlüğü ve dengesizliği ile meşhurdur. 1505 yılında iktidara çıkan zhengde kadınlara oldukça düşkündü. öyle ki oldukça kalabalık olan haremini besleyebilmek için halkın kıtlık ve yoksullukla boğuştuğu söylenir. baruta da özel bir ilgisi olan hükümdar bu sevdası yüzünden sarayını bile yakmıştı. bir süre sonra lüksten vazgeçip tam tersi bir tutum sergilemeye başladı ama tabii ki kendi usülüyle. kendisinin halktan biri olduğunu söyleyip onlardan biri gibi giyinir ve pekin’deki genelevlere giderdi. devlet görevlilerine ve saraydaki görevlilere de sıradan insanlar gibi davranmalarını emretti ve uymayanları ya görevden aldı ya da idam ettirdi.

kişiliğini en iyi gösteren olaylardan birisi de 1519’da çıkan bir isyan karşısındaki eylemleridir. isyanı bastırmak için bizzat başında olduğu bir ordu kurdu ve harekete geçti. fakat yerel güçler isyanı bastırmış ve isyancıları yakalamıştı. muzaffer komutan olma hayalleri yıkılan imparator isyancıların serbest bırakılıp yeniden silahlanmaları talimatını vermiş ve sonrasında ordusuyla isyanı bastırmıştır.

seks ve alkol bağımlısı olan imparator 1521 yılında sarhoş hâlde yaptığı bir tekne gezintisinde suya düşmüş ve hastalanmış, kısa süre sonra da ölmüştür.

joanna kastilya kraliçesi 1479-1555

hüzünlü bir hayat hikayesine sahiptir. iyi bir eğitim alan ve birkaç farklı dil bilen kastilya prensesi joanna nişanlısı kutsal roma imparatorluğu prensi yakışıklı philip’e kendisini götüren filonun batması üzerine bütün çeyizini kaybetmiş hâlde philip’in karşısına çıkar. philip’i ilk görüşünde üstü başı gibi sırılsıklam aşık olmuştur. 1496 yılında evlenirler. ilk başlarda philip joanna’nın aşkına kayıtsız değildir fakat adı üstünde yakışıklı philip’tir o ve kısa süre sonra eski alışkanlıklarına geri döner. joanna’yı sık sık aldatır ve joanna kıskançlığından yavaş yavaş kendisini kaybetmeye başlar. tüm bu kıskançlık krizlerinin arasında bir de 1504 yılında annesinin ölmesi ve tüm varislerin de daha önce çeşitli sebeplerle hayatını kaybetmesiyle tek kalan varis olduğundan joanna kastilya kraliçesi olur. sadakatsiz kocasıyla birlikte kastilya’ya dönen joanna’nın imparatorluk umurunda değildir. onun tüm derdi philip’tir ve philip’in sadakatsizlikleri onu gitgide dengesizleştirmiştir. philip bu dengesizliklere artık dayanamaz ve joanna’nın babası ii.ferdinand ile anlaşarak karısını manastıra kapatır ve kral naibi olarak kastilya’yı yönetmeye başlar. yine de yakışıklı kahramanımız ara ara joanna’yı ziyaret eder ve bu ziyaretler ateşli olacak ki manastırda da çocuk sahibi olurlar. 1506 yılında yakışıklı philip tifo hastalığına yakalanır ve beş gün acı çektikten sonra ölür. çok sevdiği kocasının ölümüne inanmayan joanna artık delirmiştir. babası onu bir şatoya kapatır ve tahtı daha sonra kutsal roma imparatoru olacak olan joanne’nin oğlu charles* ile paylaştırır. joanna’nın yanında en küçük kızı catherine’i bırakırlar. bir süre sonra catherine de yanından alınır. bu saatten sonra geri dönüş yoktu. hastalığı gitgide ilerleyen kraliçe yemek yemiyor, uyumuyor ve kıyafetlerini değiştirtmiyordu. bu durumdayken kapatıldığı yerde uzun yıllar yaşamak gibi bir lanet de taşıyan kraliçe 75 yaşında ölür. psikoz, melankoli ve şizofreni olduğu söylenen kraliçenin kendisinden geriye hüzünlü ve çok sayıda esere ilham veren bir hayat hikayesi kalır.

korkunç ivan rus çarı 1533-1584

travmatik bir çocukluk geçiren ivan, henüz üç yaşındayken babasının ölmesiyle moskova knezliğinin başına geçer. sekiz yaşındayken annesi de zehirlenir ve ivan tamamen yalnız kalır. rus asillerine karşı büyük bir nefret ve hırsla büyüyen ivan yaptığı seferlerle knezliğini genişletir ve 17 yaşında kendisini rus çarı ilan eder. yine de henüz kontrolden çıkmamıştır çünkü aşıktır. eşi anastasia romanovna onun tek güvendiği kişidir ve onun hırslarını törpüler. fakat anastasia’nın erken ölümü ile birlikte ivan bir daha geri dönemeyeceği bir karanlığa doğru yol alır. aşırı derecede paranoyaktır, gaddarlaşır ve bundan ailesi de dahil olmak üzere herkes payını alır. çevresindeki herkesin ihanet içerisinde olduğu düşünen ivan sık sık evlenmiş ve sonrasında eşlerini yanından uzaklaştırıp zehirletmiş, kalan aile üyeleri üzerinde son derece sadistçe türlü işkenceler uygulamıştır. 1569 yılında kendisine ihanet ettiğini düşündüğü novgorod şehrini komple yıkmış, tüm halkı kılıçtan geçirtmiştir. çok sevdiği ve tahtın varisi olan oğlu ivan vasilirvich’i kendisiyle tartışırken ihanet ettiği düşüncesine kapıldığı için işkence ile öldürmüştür. saint basil katedralı’nı yapan mimarları bir daha bu kadar güzel bir eser yapmasınlar diye kör ettiği söylense de bu kesin değildir. yine de gaddarlığı göz önüne alındığında doğru olması şaşırtıcı olmaz.

tüm bu akli sorunlarına karşın yine de rusların ulusal kahramanıdır. merkezi otoriteyi tesis etmesi ve askeri zaferleriyle başarılı bir hükümdar olarak kabul edilir.

ii. rudolf kutsal roma imparatoru 1552-1612

siyasetten pek hazzetmeyen imparator katolik protestan ayrımının yeni yeni filizlendiği bir dönemde hüküm sürdü. katolik bir ülkenin lideri olarak protestanlara tanıdığı tavizler nedeniyle katolikler tarafından pek sevilmeyen bir hükümdardı. fakat onu buraya konu eden katolik-protestan çatışması değil çılgınlık boyutuna gelen takıntılarıdır.

rudolf, melankolik ve öfkeli bir karaktere sahipti. onu bu ruhsal durumundan uzaklaştırıp rahatlatan tek şey sanat eserleri ve çiçeklerdi. bu sebeple dünyanın en büyük koleksiyoncusu olarak anılır. dört bir taraftan sanatçıları ve sanat eserlerini ülkeye getirtir, bunun için büyük bir servet harcardı. sık sık koleksiyonunu hareketsiz bir şekilde izlediği bilinir. zamanla koleksiyon takıntısı sanatçı kılığında sarayına doldurduğu şarlatanların etkisiyle başka alanlara da sıçrar. özellikle de simya ve astroloji. simyaya olan takıntısı nedeniyle bir laboratuvar kurmuş ve hayatı boyunca bu laboratuvarda felsefe taşı’nı bulmak için zaman harcamıştır. bunun dışında yıldız falına da saplantılı şekilde inanan rudolf hayatını falın işaret ettiği şekilde yaşamaya çalışıyordu.

kendisinin egzotik hayvan koleksiyonu da vardı ve avrupa’daki ilk hayvanat bahçesini kendisinin kurduğu kabul edilmektedir. burada ilginç olan ayrıntı osmanlı sultanı üçüncü mehmed (i.ahmed de olabilir, tam olarak bulamadım) tarafından kendisine hediye edilen mohamed adındaki aslandır. tycho brahe tarafından aslan ile aynı kaderi paylaştığı kendisine söylenen imparator aslana derin bir bağlılık hissetmiş ve aslanın vefat etmesiyle birlikte derin bir kedere kapılarak kendisini odasına kilitlemiştir. birkaç gün sonra da ölmüştür.

birinci mustafa osmanlı padişahı 1591-1639

resmi olarak 15. osmanlı padişahı olan birinci mustafa kardeş katlini uygulamayan abisi birinci ahmed sayesinde kardeşinin arkasından tahta çıkan ilk osmanlı padişahıdır. abisi tarafından sürekli olarak öldürülme korkusuyla yaşayan mustafa’nın akli dengesi bozulmuştur. abisinin ölümüyle hanedanın en yaşlı üyesi olması nedeniyle 22 kasım 1617 tarihinde tahta oturan mustafa’nın balıklara beslenmeleri için altın attığı söylenir. aynı zamanda karşılaştığı ahaliye kese kese altın dağıttığı için hazineyi baya bir zorlayan padişah, padişahlığı zamanında katıldığı divanlarda divan üyelerinin kavuklarını düşürüp oynamış ve onun bu hareketlerine daha fazla dayanamayan kesimler tarafından iktidara gelmesinden kısa süre sonra 26 şubat 1618 tarihinde tahttan indirilmiştir.

tahttan indirildikten sonra kafese kapatılan mustafa, kendisinin yerine tahta çıkan yeğeni genç osman’ın katledilmesi üzerine 19 mayıs 1622 tarihinde bir kez daha tahta çıkar. akli sorunları kafeste kaldığı sürede iyice ilerleyen mustafa’nın ikinci dönemi, tahta aday şehzadelerin çok küçük yaşlarda olmasından dolayı ilk döneminden daha uzun sürmüştür. fakat sorun artık yönetilemez hâle gelmiştir ve 10 eylül 1623 yılında tahttan bir daha geri dönmemek üzere indirilir. iktidarı dördüncü murat ve murat’ın yaşının küçüklüğü sebebiyle saltanat naibesi ünvanıyla kösem sultan ele alır. mustafa’nın canını bağışlarlar ve kalan hayatını kafeste tamamlar.

“gel”, “git”, “yap” gibi tek heceli cümleler kurarak konuşmasından dolayı down sendromlu olması ihtimalinden bahsedilse de paranoyak şizofren olması daha muhtemeldir. zaten kafes sisteminin tetiklediği öldürülme korkusu nedeniyle osmanlı hanedanın son 300 senesinin kaderidir psikolojik problemler.

i. maria portekiz ve brezilya kraliçesi 1734-1816

hanedanında ensest geçmiş bulunan maria klostrofobik bir babanın kızı olarak 1734 yılında doğdu. 1760 yılında amcası iii.peter ile evlendi. 1777 yılında babası i.joseph’in ölmesiyle peter tahta çıktı ve maria portekiz kraliçesi oldu. 1786 yılında kocasının ölümü ile birlikte maria’nın pek de sağlıklı olmayan ruhsal durumu iyice bozulmaya başlamıştı. kocasının ölümünden sonra ülkedeki tüm kutlamaları yasaklamış ve tüm şölenler bir yas havasında geçmeye başlamıştır. daha sonrasında tahtın varisi olan büyük oğlu çiçek hastalığına yakalanmış ve maria bir travma ile daha karşılaşmıştı. 1792 yılında akıl hastası olarak kabul edildi. şeklen tahtta olmasına karşın ülkeyi 1799 yılından sonra oğlu veliaht vi.joao yönetmiştir.

ağlama krizleri ve çığlıklarıyla geçen hayatının son senesinde sembolik olarak brezilya kraliçesi ilan edilen maria 1816 senesinde ölmüştür. majör depresyon ve melankoli hastasıydı.

iii. george ingiltere kralı 1738-1820

1760 tarihinde ingiltere tahtına geçen george abd’nin kurulduğu dönemdeki ingiltere kralı olarak meşhurdur. hayatı boyunca zihinsel problemler yaşamasına karşın bununla uzun yıllar başa çıkmayı başarabilmiş bir kraldı. george’un hastalığı en başta porfiria gibi gözükse de modern psikiyatristlere göre bipolar bozukluktan muzdariptir. hastalığına karşın yine de fena olmayan bir yönetim göstermiştir. dönem dönem kendisini çok iyi hisseden george bu iyi dönemin arkasından ise içine kapanır ve çevresinden uzaklaşır. george’un bazen ağzında tükürük kalmayacak kadar çok konuştuğu, kurduğu cümlelerin çoğunun anlaşılamayacak kadar hızlı ve daldan dala atlayan bir yapıya sahip olduğu bilinir. bu manik dönemlerini ise uzun süren bir sessizlik dönemi izler. londra’daki st. george üniversitesinde kral george’un sağlıklı dönemleri ile hasta olduğu dönemdeki yazıları üzerine yapılan bir araştırmaya göre kralın sağlıklı olduğu zamanlara kıyasla manik durumdayken daha uzun yazılar yazdığı tespit edilmiştir.

zamanla yaşlılığın da etkisiyle george’un durumu ağırlaşır. 1810 yılında veliaht olarak oğlunu seçer ve saltanat naibi olarak iktidarı ona bırakır. son 10 yılını ağlama krizleri ile geçirir ve 1820 yılında ölür.

carlota meksika kraliçesi 1840-1927

yine hüzünlü hikayesi ile dikkat çeken kadın hükümdarlardan birisi. belçika prensesi olan charlotte 16 yaşındayken avusturya arşidük’ü maximilian ile tanıştı. charlotte maximilian’a aşık oldu ve kendisine talip olan diğer monarkları reddederek 1857 yılında evlendiler. charlotte evlilikten sonra maximilian’ın vali olarak bulunduğu italya’ya yerleşti. maximilian çapkın biriydi ve charlotte’ı sık sık aldatıyordu. charlotte için çok mutlu bir dönem olduğu söylenemez. aynı zamanda italya’da milliyetçilik rüzgarı da sert esiyordu ve özgürlük savaşı patlak verdi. avusturya imparatoru tarafından görevinden alınan maximilian ve charlotte ülkeyi terk etmeye karar verdiler fakat charlotte’un çocuk sahibi olmasını engelleyecek zührevi bir hastalık yaşaması üzerine seyahat edememesi nedeniyle maximilian yol üzerinde onu bıraktı, tek başına ülkeyi terk etti. yaklaşık üç aylık bir süreden sonra maximilian charlotte’un yanına döndü.

meksika’da fransa’nın abd’yi zayıflatmak adına başlattığı bir savaş vardı ve mexico city’yi ele geçiren fransızlar hem soylu olması hem de güçten düşmesi nedeniyle kolaylıkla ikna edebilecek bir figür olmasından dolayı maximilian’ı imparator yapmak istiyorlardı. charlotte da bu durumu destekledi ve maximilian teklifi kabul etti. 1864 yılında imparator ilan edildi ve ikili meksika’ya doğru yola çıktı. bu noktadan sonra charlotte, carlota olarak anılacaktı.

meksika’da siyasal kargaşa had safhadaydı. ülkenin her yerinde çıkan isyanlar sebebiyle maximilian henüz daha ilk iktidar yılında gücünü kaybetmeye başlamıştı. bir de carlota ile çocukları olmadığından dolayı iki çocuk evlat edindi ve bu hareketi hoş karşılanmadı. üstelik carlota hem kendi durumuna hem de çocukların ailelerinden kopartılma şekline üzülüyordu. 1865 yılında önce babasını daha sonra da çok sevdiği büyükannesini kaybetti. ruhsal durumu iyice bozuluyordu. 1866 yılında fransa meksika monarşisine destek veren askeri birliklerini meksika’dan çekmeye karar verdi. bu maximilian için sonun başlangıcıydı ve carlota bunun farkındaydı. bu sebeple iii.napolyon ile görüşmek üzere avrupaya doğru yola çıktı. uzun uğraşlar sonunda görüştüğü napolyon’u kararından vazgeçmesi konusunda ikna edemedi ve derin bir psikolojik buhran yaşadı. carlota’nın bu dönemde kahkaha krizleri yaşadığı ve bunu uzun ağlamalarının izlediği bilinir. paranoya belirtileri de bu dönem başlar. öyle ki seyahat ettiği yol üzerindeki çiftçileri suikastçi olarak görmüştür.

bir süre sonra papa ile görüşmek üzere vatikan’a doğru yola çıktı. paranoyaları gitgide artıyordu. yolculuk sırasında geceyi geçirmek için kaldığı yerde yanındakilere casuslar ve hainler tarafından zehirlendiğini ve bu sebeple kendisini iyi hissetmediğini söyledi. vatikan’da papa ile yaptığı görüşme de istediği gibi gitmedi. iyice kendini kaybeden carlota zehirlenme korkusuyla yemek yemeyi ve su içmeyi reddetti. birkaç gün sonra bitkin bir hâldeyken yine papa ile görüştü, papa bir kez daha reddetti ve carlota ağlama krizleri eşliğinde oteline dönmeyi reddetti. bu olayın en önemli sonucu vatikan tarihinde ilk kez bir kadının geceyi vatikan’da uyuyarak geçirmesidir. sadece halka açık çeşmelerden su içiyordu.

kardeşi prens philip kız kardeşini almak için roma’ya geldi ve onu miramare kalesi’ne götürdü. carlota’nın dengesiz hareketlerine ve zehirlenme saplantısına şahit olan philip bunları kral ii.leopold’a bildirdi. miramare kalesi’ndeyken carlota’nın eşi meksika kralı maximilian infaz edilmişti. miramare’de çok kötü şartlarda bulunan carlota’nun sağlığı iyice bozulduğu için kocasının ölümü hemen söylenmemiştir. daha sonra belçika’ya dönen carlota kocasının ölüm haberini almıştır.

kocasına derin bir özlem yaşayan carlota kocasına ait olan her şeyi topladığı sarayında çıkan bir yangına sevinmiş ve bir nevi rahatlamıştır. daha sonrasında başka bir saraya yerleşen carlota’nın uzun yaşamı 1927 yılında son buldu. hayatının son döneminin huzurlu geçtiği söylenir.

ii. ludwig bavyera kralı 1864-1886

aslında hiç de deli olmayan ludwig resmi olarak deli kabul edildiği için bu listede yer almaya hak kazanmıştır. opera, tiyatro ve mimari eserlere olan düşkünlüğü nedeniyle devlet bütçesinden çok fazla harcama yapmış ve savurganlığı tepki çekmiştir. sürekli borçlanan ludwig’i anayasal yollarla indirmek isteyen kesimler, onun akıl hastası olduğuna ve ülkeyi yönetemeyeceğine karar verdiler. 1886 yılında tuhaf davranışlar sergilediği, utangaç olduğu, devlet işlerinden kaçındığı, yazın kalın paltolar giydiği ve buna benzer birkaç suçlamanın yazıldığı bir tıbbi rapor hazırlandı. bismarck’a sunulan rapor daha sonra son şeklini aldı. bu rapora göre kral paranoyaktı ve bu durumdaki bir hükümdarın ömrü boyunca özgürlüğüne izin verilmemeliydi.

12 haziran 1886 yılında tahttan indirildi ve gözaltına alınarak berg kalesi’ne gönderildi. 13 haziran 1886’da ise öldü. resmi kayıtlara göre boğularak öldüğü söylense de öldürülme ihtimali de bir hayli güçlüdür.

kralın hastalığı şizotipal kişilik bozukluğu olarak görülmekle birlikte pick hastalığına sahip olduğu da söylenir. hastalığının kalıtsal olduğunu ispatlamak ve tahttan indirilmeye meşruiyet kazandırmak için darbeciler tarafından kardeşi otto’ya da deli damgası vurulmuştur.

kaynak: 1 / 2