Büyük İskender Eceliyle mi Öldü Yoksa Bir Suikaste mi Kurban Gitti?

MÖ 356 - MÖ 323 yılları arasında yaşamış olan, Antik Makedonya Krallığı'nın kralı Büyük İskender'in (III. Aleksandros) ölümünün normal bir ölüm mü yoksa bir suikast mi olduğu aradan geçen o kadar yıla rağmen hala net cevabını bulabilmiş değil.
Büyük İskender Eceliyle mi Öldü Yoksa Bir Suikaste mi Kurban Gitti?

ölümünün suikast mi yoksa normal bir ölüm mü olduğu aradan geçen bunca zamana rağmen hala tartışılıyor antik makedonya krallığı'nın kralı büyük iskender'in (mö 356-mö 323).

kendisinin şaraba çok düşkün olduğu biliniyor. öyle ki saatlerce su katılmamış şarap içerek kendinden geçen iskender'in, bir kralın her konuda lider olması gerektiğini düşündüğü için içkiye dayanıklılık konusunda da etrafındakilere taş çıkaran sağlam bir şarapçı olduğu söylenir.

ölümünün suikast olduğu yönünde ciddi şüpheler vardır. bunlardan en bilineni şarabına arsenik katılarak acılar içinde öldüğüdür. antik çağ tarihçilerine göre; hindistan'da başarısız bir askeri seferden dönen iskender, rotasını babil'e çevirmiş, kahinlerin şehre girmemesi yoksa çok kötü şeyler olacağı uyarılarına aldırmayarak babil'e yerleşmiş ve burayı imparatorluğunun başkenti olarak kafasında tasarlamıştır.


babil'de kaldığı sürece yıllardır savaşmaktan yorgun düşen ordusuna hemen her gün ziyafet ve partiler düzenletmeye başlamıştır. zevk ve safa içerisinde geçen günlerden birinde iskender, ölmeden önce katıldığı son ziyafette yine sular seller gibi şarap içmiştir ki aynı gün içerisinde başka bir ziyafette de bi dünya şarap götürmüş ve bir kaç saatlik uykunun ardından bir diğer generalinin ziyafet önerisini kabul etmiştir. ziyafet sırasında saatler boyu içmesine rağmen, söylenenlere göre kral, hala kendindeymiş ve gayet doğal hareket ediyormuş. kadehlere doymayan iskender, büyükçe bir maşrapayı şarapla doldurtarak buradan içmeye başlamıştır. daha maşrapayı ağzından indirmeden acıyla bağırmış ve kendini bir süreliğine kaybetmiştir. acıya uzun süre direnen iskender, ziyafete devam edilmesini istemiş ancak kendisi muhafızlarının kollarında odasına götürülmüştür. kralın bu andan sonra acısı o kadar dayanılmaz hale gelmiştir ki etrafındakilerden kılıcını isteyip kendisine saplamaya bile niyetlenmiştir. yine bu dayanılmaz acı sonucu kendisini fırat nehrine atmaya çalıştığı ve bunun için de sürüne sürüne nehre ulaşmaya çalışırken tekrar yatağına taşındığı rivayet edilir. günlerce bir yatağı bir banyosu arasında taşındıktan sonra yatağını komple kaldırtarak kocaman bir banyoda yatmaya başlamıştır (ki bunun nedeninin yüksek ateşi ve vücudunda sürekli çıkan yaralar olduğu söyleniyor). günlerce süren başarısız tedavilerin ardından hastalığı iyice ağır hale gelir. durumundan huzursuzlanan ordunun ileri gelen subayları sırayla kendisini görmek için içeriye girerek sağ elini öpmüşlerdir. bu sırada her bir subaya kendisi için ne kadar önemli olduklarını belirten sözler söylemiştir. öleceği konusunda şüpheler kalmadığında kendisine kimi varis bıraktığı sorulduğunda "en güçlü kimse o olsun" şeklinde bir cevap verdiği belirtilir. bu kralın son sözleri olmuş ve kısa süre sonra da ölmüştür.


ölümünün ardından kalanların imparatorluğun akibetini cenazeden daha önemli bulmaları sonucunda günlerce mumyalanmayı bekleyen cesedi, babil'in yakıcı sıcağına rağmen bozulmadan kalabilmiştir. hatta mumyalama için tekrar cesedin başına gelen rahipler, karşılarında nerdeyse nefes almaya hazır canlılıkta bir adam bulunca korkarak mumyalama yapmayı reddetmiş ancak zorlukla ikna edilmişlerdir.

son maşrapayı kafasına dikene kadar hiçbir hastalık belirtisi göstermeyen iskender'in birdenbire rahatsızlanması, bazı tarihçilerin suikast şüphelerini güçlendirmektedir. iskender'i kimin zehirlettiği konusunda onlarca isim anılmaktadır. iskender, seferdeyken makedonya'da kalan antipatter ve ailesinin bu suikasti planladığı çeşitli tarihçilerce ifade edilir. hatta arsenik karışımı zehiri yapan kişinin iskender'in hocası olan aristoteles olduğu bile iddia ediliyor. buna gerekçe olarak olaraksa iskender'in, aristoteles'in çok sevdiği yeğenini idam ettirmesi gösterilir. rivayete göre aristoteles'in yaptığı zehir, bir katırın toynağında makedonya'dan babil'e kadar götürülür ve burada kraliyet mutfağında şarapçıbaşı olan iolus'a teslim edilir. bu komploda iskender'in kumandanlarından biri olan cassander'in de (ki kendisi antipatter'in oğludur) önemli rol oynadığı belirtiliyor.


iskender'in ölümü duyulduktan sonra yunanlılar bayram ilan etmiş ve iskender'i zehirleyen kişi olarak gördükleri iolus için methiyeler düzmüşlerdir. ancak bu durum antipatter'in yunan şehirlerine saldırmasına ve çeşitli şairleri idam etmesine yol açmıştır. bunun nedeni olaraksa antipatter'in olayın suikast olduğu konusunda yapılan yorumları bertaraf etmek istemesi gösterilir. aynı dönemdeki çoğu tarihçi de iskender'in ölümünü sıradan bir hastalığın sonucu gibi göstermişlerdir. yine pek çok yazıtta ordudaki çoğu subayın bu komplodan haberi olduğu ancak tepkilerden çekindikleri için açıklamadıkları ifade ediliyor. subayların olaya karışmasının başlıca nedeniyse iskender'in bitmek bilmeyen fetih hırsı sonucunda 10 yılı aşkın süredir seferde olan ve artık bitap düşmüş ordunun ve kumandanların, içten içe bu duruma isyan etmesiydi. iskender'in ölümünden önce, bir türlü ilerleyemediği ve uzun savaşlar sonucu geri çekilmek zorunda kaldığı hindistan veya daha önce hiç girmediği arabistan üzerine büyük bir sefer planladığı biliniyor. ölümüyle birlikte iskender'in bu hayalleri de gerçekleşemeden son bulmuştur.

konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgiler bir tanrının ölümü isimli kitapta bulunabilir.