Coca Cola Üzerinden Yapılan Enfes Bir Kapitalizm Muhakemesi

Coca Cola, üzerinden kapitalizm muhakemesi yapılabilecek kadar kapitalizm zaferinin sembolü olmuş bir marka.
Coca Cola Üzerinden Yapılan Enfes Bir Kapitalizm Muhakemesi


kapitalizm lafını görünce aklımıza "kahrolsun!!!" kelimesi geliyor ya hani, işte iş oralara gelmeden çok önce... 

komünizmden pek de farklı olmayan ideal kapitalizmin -en azından gözümdeki- sembolü coca-cola.

öyle bir ürün düşünün ki, hem inanılmaz lezzetli, hem de oldukça ulaşılabilir olacak. ve abd başkanından ingiltere kraliçesine, taçsız kral pele'den nadya komenaçi'ye herkes bunu içecek. isterseniz dünyanın en zengin adamı olun, o paranızla mahallenizin manavının içtiğinden daha iyi bir kola alamayacaksınız. ve mahallemizin manavı olunca evimize gireceğiz ve yatağımızda düşüneceğiz, bileceğiz ki ve abd başkanı bizimle aynı şeyi tüketiyor.


şimdi bunda "çok kötü bişi abi ya.. harbiden" dencek bir durum yok. zaten pek bir komünist açıkçası. ha devlet sizin maaşınızdan kesip içeceğiniz içeceği sizin evinize teslim etmiş, ha o parayı size vermiş ve siz yine en uygun şey olduğu için gidip o ideal ürünü almışsınız.

coca cola da kapitalist toplumsal eşitliğe en çok yaklaşılan yerdi bence. ideal kapitalizm sıçmadan önce bayağı bir gelecek de vaad ediyordu açıkçası. ne demişti ford; "olabilecek en düşük maaliyetle, olabilecek en yüksek maaşı ödeyerek, olabilecek en kaliteli ürünü yapmalıyız." işçileri ağzından kan gelene kadar çalıştırıp sonra cebine bir dolar koyup gecekondusuna yollamak yoktu idealist kapitalistin defterinde. "bu adam benim için çalışıyor, ben ona karşı sorumluyum. en azından bir model t almasını kolaylaştırabilirim" diye uykuları kaçıyordu ford'un şerefsizim. sonuçta onun verdiği para ona geri dönmeyecek mi? benim kârımdan vazgeçip ona harcadığım para da bana geri dönmeyecek mi?

Henry Ford


para döndükten, mallar üretilip tüketildikten sonra ne fahiş fiyatlara, ne de açlıktan kırılan işçi kitlelerine gerek vardı. üretirdik, tüketirdik, çark dönerdi... ama tüketilmesi lazımdı işte paranın dönmesi için. abd'yi derin ekonomik soğumalarından birinden kurtaran adımı atan şeyin petrol artıklarından üretilen ve 1 dolara (kapış kapış) satılan hulahop mudur ne karın ağrısıysa işte onlar olduğunu biliyor muydunuz? yani para el değiştirecekti sadece, bugün benden çıkan 20 dolar, eğer herkes benim gibi vefalı bir harcayıcı olursa bana 3 gün sonra geri dönecekti zaten kendi üretimimi satınca, elimde fazladan o 20 dolara aldığım ürün olacaktı bir de.

ve en iyi kısmına daha gelmedik! hiç kimsenin bu sistemin dışında kalması, sokaklarda uyuyup çöple beslenmesi için bir sebep yoktu. yeter ki çalışsındı, ve o kazandığı parayı harcasındı. work 8 hours, play 8 hours, sleep 8 hours. öyle sürekli parka gidip sırtını ağaca dayayıp gökyüzüne bakıp arkadaşlarımızla sohbet ederek eğlenmeyecektik mesela. hani para harcadın mı ki? olmazdı, çatırdardı sistem, yasaktı. gidip bir ayakkabı alacaktık hep beraber. herkese birer çift, zaten çok ucuz. veya şöyle gece çıkıp sinemalar, yemekler, barlar... "oh lord, won't you buy me, a night in the town?" diye şarkılar söyleyecektik, bundan ala bir hayal olmayacaktı.


düşünün, abd'nin ekonomisi almanya'nın 5 katı kadar. ama almanya'nın ihracatı abd'den daha fazla. nereye gidiyor bu mallar? florida'da kasiyere diyorsunuz ki "pardon, benim kola küçük olacaktı." o ne diyor? "bu zaten küçük beyefendi :)" diyor yarım kilo kola elinde.

ama bir ülkenin böyle olması, o ülke ne kadar büyük (bir pazar) olursa olsun yetmezdi. yılda 40.000 dolar harcayabilen 300 milyon tane adam tek başına bir hiçti. sonra andy warhol dünyaya baktı ve dedi ki: "tokyo'daki en güzel şey mcdonald's. stockholm'deki en güzel şey mcdonald's. moskova ve pekin'de ise henüz güzel bir şey yok." tokyo'da ve stokholm'de neden güzel bir şey vardı peki? çünkü abd, ikinci dünya savaşı'ndan sonra, tarihin gördüğü en büyük ileri görüşlülüklerden biriyle savaş çıkartıp bütün kıtayı yerle bir eden almanya'ya (=avrupa'ya) ve iki gün önce kafasına iki atom bombası attığı japonya'ya tonla para vermiş, sony, mercedes, ford gibi markalar hediye etmiştir. "alın şu parayı da bizim sattıklarımızı satın alırsınız, bugün sen yarın ben" demiş ve bu tüketim kültürünü bir sonraki seviyeye taşımak istemişti.


bunun bir ufak çaplısı birinci dünya savaşı'nın sonunda denenmişti aslında. wilson idealizmi adıyla. hani şu self-determinasyon hakkı, her ulus kendi devletini kurabilsin buna karşı çıkmayın filan. hatta ermenistan şöyle olsun burdan şuraya kadar uzansın diye harita çizmişti hatırlarsanız. bu ne abd'deki ermeni lobisinin türkiye üzerinde oynadığı bir oyundu, ne de idealist wilson'ın "ah bir gün yüzü görmedi şu zavallı ermeniler" diye uykuları kaçmasının sonucuydu. wilson idealizminin yalnızca "hadi ne devlet kuracaksanız kurun da ticaretimize bakalım" temalıydı. ağrı dağı yok ermenistan'daymış yok türkiye'deymiş, sonuçta sınırın iki tarafında da coca-colamızı yudumlayıp peluş kutup ayılarımıza sarılacaksak pek de bir önemi yoktu değil mi? hem zaten herkes bilir ki mcdonald's bayisi olan ülkeler birbiriyle savaşmaz.



zaten ekonomik eklemlenme dünyayı bambaşka bir hale sokacak, ah şu tesadüfe bakın ki, tıpkı komünizm gibi, insanlar ulus üzerinden tanımlanmaktan vazgeçecekti belki de. eh hal böyle olunca da gün gelecek coca-cola'nın ceo'su beni tc cumhurbaşkanı'ndan daha çok alakadar eden bir şahıs olacaktı. ve böyle bir dünyada damarını kesseniz kanı serbest akacak hardcore liberallerin hayali gerçek olacak ve devlet, allah kahretsin yine şu tesadüfe bakın ki, tıpkı ideal komünizmin öngördüğü gibi hayatımızdan yavaş yavaş çekilecek ve bizi ideal toplumumuzla başbaşa bırakacaktı.

tek bir pazar, tek bir yürek, tek bir vücut olacaktık belki dünya olarak. abd başkanı da, vietnam'da nike için ayakkabı üreten adam da işten eve gelince kolasını yudumlayacaktı, bir oh çekecekti. ama olmadı, olamadı. abd başkanı anca ortalama abd vatandaşıyla eşit olabildi bu hususta, vietnamlı çocuksa onlara ayakkabı yetiştereceğim derken öldü.


clemenceau fransız devrimi için şöyle demiş: "fikir güzeldi, ama işin içinde insan vardı."

ben de aynı şeyi kapitalizm için söylüyorum. sen de aynı şeyi komünizm için söyleyebilirsin.

coca-cola'ya dönecek olursak, new york times'ın haberine göre usame bin ladin'in evinde bulunmuş onu öldüren harekat esnasında. dayanılmaz ve elde edilebilen bir lezzet olması... kim bilir, belki bir gün hep birlikte içeriz.