Dar Vizyonunun Kaçınılmaz Bir Sonucu Olarak Hayatı Dümdüz Yaşayan Türk Genci

Sözlük yazarı "men rabbuke", hayatta hiçbir ince zevki olmadan, içini dolduramadığı hayalleriyle, tatsız bir hayat yaşayan Türk gencine dair küçük bir analiz yapmış.
Dar Vizyonunun Kaçınılmaz Bir Sonucu Olarak Hayatı Dümdüz Yaşayan Türk Genci
Güneşin Kızları


size yakinen tanıdığım bir ingiliz kadınını anlatmak istedim.

kadın 17 yaş civarı, ingiltere'nin taşrasından kopup, çalışarak ve dil öğrenerek yaklaşık 20 ülke gezmiş. küçük yaşta dikiş öğrenmiş (hem de gelinliğini dikebilecek kadar), stilistlik eğitimi almış. gittiği her ülkenin dilini öğrenmeye gayret etmiş, meraklı, sinirsiz, üstü başı gayet sade, sıfır makyaj, güleryüzlü, çoğu türkün alay edebileceği konumda: bıyıklarını bile almıyor. arkadaşlarıyla iletişim için açtığı, yaklaşık 20 girişi olan ve seneler önce girmeyi bıraktığı bir twitter hesabı var, işlerini yürütmek için açtığı linkedin hesabı var. gezisinin yeni zelanda durağında biriyle tanışıyor (bir türk, yakınım, bu yüzden çok samimiyiz), evlenmeye karar veriyorlar. orada iş kuruyorlar. türkiye'ye geliyor, gelinliklere çok şaşırıyor. kabarık modellerden bunalıyor, kendi gelinliğini dikiyor, adamın evinin bahçesinde düğün yapıp, yeni zelanda'ya geri dönüp iş kovalıyorlar. çay demlemeyi öğrenmiş, sabahtan akşama çay demliyor. karı koca buradan öyle bunaldılar ki, gelmemeye çalışıyorlar.

şimdi bu dünyayı gezen avrupalı, çoğu türk için klişedir. yani bunun nedenini bile sorgulamaz, "neden geziyorlar?" demez, tecavüz konuları açar, "biz de buraya sıkıştık işte" der, avrupalıyla bazen alay eder falan derken burada ne yapar?


türk gencinin asla bırakamayacağı berbat bir çevresi, ardında bırakıp bir km uzağa gidemeyeceği sponsoru ana babası, her an kolladığı şekilciliği, berbat bir müzik zevki (sonradan ne dinlerse dinlesin, damarlarında ana karnından beri dinlediği iğrenç müzikler dolanır), aşırı siniri, elinden düşürmediği ama aşırı boş kullandığı interneti, asık suratı, garip garip, çözüme götüremeyeceği konularda muhalefeti var. dilini bilmediği bir ülkeye gidip, çalışarak gezmek, dil öğrenmek onun için hayal bile değil, hayalleri aptal bir arabadan, lüks tatillerden, sevdiğiyle garibanca düğünler yapmaktan, gittiği her yeri fotoğraflayıp afişe etmekten, gariban yerlere gidip bunu mükemmel zannetmekten, birine saplantılı şekilde bağlanıp bunu aşk zannedip, o aşkın meyvesi bir çocuk istemekten ibaret. siyasi açıdan hem bilgisiz, hem kendini yıpratan cins. 

hayaller de büyürken şekilleniyor. bir insan böyle bir ülkede iyi şeyler yapmanın hayalini bile kuramıyor.

ortamda üç türk kadını, bir fransız kadını var ve fransız olan, marketten aldıklarıyla damak zevkine göre yemek pişirip, yiyip, kulaklığından klasik müzik dinlerken, resim yapıyor. o esnada kfc butlarını gömen 3 türk kadını ise akıl almaz şekilde dedikodu yapıyordu.

benim erkek çevrem olmadığı için kadınlardan örnek veriyorum. herkes dedikodu yapıp kfc gömüyor da demiyorum ama rafine zevkleri olan bir türk bulmak imkansıza yakın.


aileden baskılanmış ya da aşırı pohpohlanmış, şiddetle çok erken tanışıp hayatının ortasına bunu oturtmuş, şekilci, alaycı, aşırı sinirli, daracık ortamda yeşerememiş bir insan nasıl rafine zevk, vizyon sahibi olsun ve bir apple ortaya çıkarsın? nasıl özgün bir sanatçı, bilim insanı, işini severek yapan, meraklı biri olsun? merak stalk değildir, bilgi merakıdır.

başta anlattığım ingiliz kadınıyla yine sohbet ediyoruz. yeni doğum yapmışım, aşırı uykusuzum, dağılmışım, kiloluyum ve bulanık görüyorum. bana "çok güzelsin. ailen de, sen de. yüzleriniz çok güzel. çok iyisiniz, beni çok güldürdünüz, lütfen yeni zelanda'ya gel. türk yemekleri öğreniyorum, sana pişiririm" dedi. ondan 10 gün önce beni gören 15 yıllık arkadaşımın söyledikleri:

"ayy nasıl dağılmışsın kilo almışsın. kızım bak kendine, adam gider. (dönüp telefona bakıyor, birine bir şeyler yazıyor, ben mal gibi emzirerek ona bakıyorum) x'i rüyamda gördüm (x=eski sevgilisi, evli ve çocuklu) beni bi eve sokuyordu, geniş bi ev, çok güzeldi ya ne demek acaba?"

"ne boktan arkadaşların var" diyebilirsiniz evet. halbuki ondan çok var. 

kendi gelinliğini dikecek de, bahçede düğüne razı olacak da, adamla üç kuruş için iş kovalayacak. bıyıklarını alıyor, bu yeterli.