David Fincher'ın Yönetmenliğini Yaptığı Yeni Netflix Filmi Mank'ın İncelemesi

Başrolünde Gary Oldman'ın olduğu ve Yurttaş Kane filminin alkolik senaristi Herman J. Mankiewicz'i anlatan Mank'ın incelemesi.
David Fincher'ın Yönetmenliğini Yaptığı Yeni Netflix Filmi Mank'ın İncelemesi


netflix ilk orijinal yapımlarını üretmeye başladığında bu sadece yönetimsel bir strateji olarak görülüyordu

streaming büyüme potansiyeli olan bir alandı. bu nedenle sinema alanında çok daha büyük şirketlerin kısa sürede altyapılarını kurup geleceği belliydi. bu durumda her şirket kendi yapımlarını yayınlayacaktı ve netflix yayın haklarını belli dönemler içinde aldığından elinde sadece kimsenin izlemek istemeyeceği kötü filmler ve diziler kalacaktı.

bu durumu fark ettiklerinden olsa gerek adeta panikle üretime geçtiler ve her yeni diziyle birazcık daha ses getirmeyi başardılar. yine de bu diziler dönemlik işlerdi ve netflix üretim için hala bir outsider konumundaydı. bu nedenle örneğin bir hbo dizi yapmaya başlarsa onlarla rekabet edemezlerdi. bu durumu değiştirmek isteyen netflix daha büyük isimlere yöneldi ve david fincher'la anlaştı.

bu ortaklığın ürünü olan mindhunter son zamanlarda yapılmış en sağlam dramalardan biriydi. bunun üzerine gelen martin scorsese filmi the irishman ise tam anlamıyla bir meydan okumaydı. çünkü sinema sektörünün uzun yıllardır bir araya getiremediği bir oyuncu kadrosu netflix yapımında buluşmuştu.

netflix bir kere zirveye oynamaya başladıktan sonra belli ki burada kalmaya kararlı. çünkü david fincher'ın yaptığı mank, 2000'lerde çekilen oscar canavarı filmlerin mantığını takip ediyor. büyük prodüksiyon, çok ünlü oyuncular, dönem anlatımı gibi eski akademiyi kendisine hayran bırakacak bir çok ögeye sahip. ancak sinema izleyicisi olmanın bize öğrettiği bir şey varsa o da fikirlerin her zaman beklenen şekilde işlemediğidir. şimdi gelin yönetmenimiz bu hızlı dönem filminde neler yapmış bir bakalım.

Uyarı: Buradan sonrası spoiler içerir.


ilk önce david fincher ile başlayalım

fincher’ın gerçekten ilginç bir kariyeri oldu şimdiye kadar. genelde psikolojik gerilimler ile bilinse de biyografilerden animasyona kadar birçok alanda proje üretti ve bunların büyük çoğunluğunda başarılı oldu. bu da aslında yaptığı ilk dönem filmi değil. daha öncesinde benjamin button ile bu alanlara girmişti. ancak bu benjamin button’a göre daha sert ve hızlı bir hikaye. benjamin button biraz daha forrest gump havasında bir filmdi. mank’te ise hollywood’un yükselişe geçtiği, dedikoduların, ayak kaydırmaların, şirket içi politikaların hızlandığı, çok yüksek miktarda paraların döndüğü bir dönem anlatılıyor. yani tempo, fincher’ın diğer işlerine göre çok daha yukarıda.

ancak fincher’ın bu duruma gayet iyi bir şekilde uyum sağladığını söyleyebiliriz. mesela “big shot” senaristlerin toplantıya gittiği sahne bu tür hızlı diyalogların sıklıkla kullanıldığı scorsese filmleri gibi bir tempoya ve akışa sahip. zaten film gücünü büyük oranda diyaloglardan alıyor fark edeceğiniz üzere. bu artık çok bariz bir konu bence. senaristler yazarları anlatmaktan büyük keyif alıyorlar. bu filmde de senaristin o aldığı keyif tüm diyaloglardan belli oluyor. çünkü ortalama bir insanın cervantes’ten örnek vermesi ya da şiirin bir parçasını ezberlemiş olması çok inandırıcı olmaz. ancak elinizdeki karakterin mesleği yazarlıksa istediğiniz kadar kafiyeli ya da dolambaçlı replikler yazabiliyorsunuz. neden? karakterin altyapısı buna müsait çünkü. bir de bu diyaloglar gary oldman gibi bir oyuncu tarafından canlandırılınca etkisi de artıyor haliyle.


hazır buraya gelmişken biraz da oyunculuklardan bahsedelim

ben açıkçası büyük oyuncuların olduğu dramaları özlemiştim. sanırım dramaların büyük izleyici kitlesini toparlayamayacağını düşündükleri için yapımcılar bu tür işlerden uzak duruyor bu dönem. zaten oyuncular da ufak ufak mini dizilere doğru yol almış durumdalar. gerçi bu filmde gary oldman dışında çok öne çıkan bir isim var diyemeyiz. ancak gary oldman tek başına tüm filmi sürükleyebiliyor. bunda karakteri çok katmanlı yazmaları ve uzun diyalogların da etkisi var muhtemelen. çünkü yazma konusundaki heves gibi karakteri oynama konusunda da bir heves söz konusu oyuncularda. mesela çok konuşmayan silik ve tek bir yönüyle bilinen bir karakteri canlandırmak her oyuncu için sıkıcı olacaktır. ancak alkol problemi olan, çok konuşan, sinirlenen, üzülen, mutlu olan ve tartışmaya giren bir karakter oyuncu için de daha keyiflidir çünkü çalışacağı alan daha geniş ve özgür artık. bunun da altından kalkılamayabilir gerçi ama gary oldman’ın bunu yapamayacağını düşünmek biraz garip olurdu.

her karakter kendi döneminin özelliklerini yansıtır. oldman’ın karakteri gibi film de dönemi hakkında pek çok önemli noktayı yansıtıyor. ben gerçek olaylardan yola çıkarak yazılsalar da anlatılan konuların çoğunlukla film içinde çözülmesi gerektiğine inanıyorum. mesela crown’da çok vardı bu durum. insanlar sürekli diziyi durdurup internette araştırma yaptıklarından bahsediyordu. gerçek hayattaki olayları bilmek izlediğiniz diziden ya da filmden aldığınız keyfi arttırıyor bu kesin. ben de filmi izlerken sinemanın hayranı olduğum bir dönemini görme fırsatı yakaladığım için çok mutlu oldum. ancak genel olarak bakarsak her izleyici sinema tarihine aşina olmak zorunda değil. bir de hızlı diyaloglar içinde pek çok referans olduğundan filmin bu tavrı açıkçası bana biraz dışlayıcı geldi. çünkü filmde verilen referanslar sadece atmosfer kurmak için kullanılan örnekler değil, hikayeyi anlamanız için gerekli şeyler. bu nedenle filmin sinema tarihine meraklı insanlar ile kaptırmış giderken hollywood’un altın çağını çok da bilmeyen ancak kaliteli dramalara ilgi duyan izleyicileri geride bıraktığını düşünüyorum. yine de işlenen konu o kadar karmaşık değil aslında. filmi izlerken bazı noktalarda koptuğunuzu hissediyorsanız bir ara verin ve sinemanın altın çağı hakkında kısa bir okuma yapın. geri geldiğinizde gördüğünüz her şeyin yerli yerine oturduğunu fark edeceksiniz. zaten filmde dönemi ellerinden geldiğince daraltmaya çalışmışlar. biraz stüdyo ve star sistemi nasıl işler öğrenirseniz filmden daha fazla keyif alabilirsiniz.


fincher, teknik olarak da dönemin havasını yakalamaya çalışmış

burada öne çıkan nokta filmin siyah beyaz oluşu. filmi siyah beyaz yapmak aslında fincher için handikaplı bir durum. çünkü fincher, sahne içi aydınlatma konusunda çok başarılı işlere imza atıyordu. ancak film siyah beyaz olunca haliyle aydınlatma konusu da gücünü yitirmiş. görsel teknik konusunda dikkat çeken bir diğer nokta da gelişen teknolojinin sağladığı imkanın işin ruhunu bozması. bunu selüloit film romantizmi yapmak için söylemiyorum. ancak ortada şöyle bir durum var; şuan film çekiminde kullanılan kameralar 30’ların, 40’ların havasını yakalamaya uygun değil çünkü çözünürlükleri çok yüksek. o dönemin filmlerine bakın mesela hepsinde hafif bir matlık var. ancak içinde bulunduğumuz dönemde çekilen filmleri cep telefonundan bile izleseniz her şey çok keskin görünüyor. bu da o dönemin havasını bozuyor biraz. peki isteseler bu işi çözerler miydi, tabii ki. ancak fincher da çoğu yönetmen gibi mükemmeliyetçi. mesela girl with the dragon tattoo filminde ışığın istediği gibi olmadığı sahnelerde bile cgi kullanacak kadar görsel tekniğe takık. bu nedenle kendisine gider “abi görüntüleri matlaştıralım mı eski film gibi olsun.” derseniz muhtemelen bir daha stüdyodan içeri adım atamazsınız. ancak fikirler konusunda çok da katı olmamak lazım sanırım çünkü filme fight club’da bahsedilen sigara yanığı efektini bir şekilde koymuşlar. bu nedenle ne yapacağı da çok belli olmaz.

Spoiler'ın sonu.


sonuç olarak ben mindhunter meselesi yüzünden fincher’a biraz kızgındım ama mank ile beni bir kez daha kendisine hayran bıraktı

çünkü fincher zaten seri katillerin psikolojisi üzerine başarılı filmler yaptı. teknik olarak da dikkat çekici bir tarzı var. yani istese iki üç senede bir böyle filmler yaparak rahat rahat kariyerini devam ettirebilirdi. ancak fincher bir damar bulduğu zaman bunu sonuna kadar kazıyan biri değil. bu nedenle de tekrara düşmüyor asla. mesela tim burton bu durumdan mustarip uzun zamandır. helena bonham carter ve johnny depp ile benzer filmleri yapıp duruyordu bir ara. ancak fincher neredeyse her filminde farklı bir türe gidiyor. her zaman çok başarılı olmuyor tabi. ancak kendisini sürekli yenilemesi ve farklı tarzdaki işlere cesaret etmesi takdire şayan bir özelliği. madem mindhunter’ı bıraktı o zaman elinde daha fazla zaman vardır. umarım o zamanını mank gibi farklı farklı projelerde değerlendirir artık.