Demiryolu Jargonunda Tren Çarpmasıyla Ölenler İçin Neden "Kesildi" Denir?

Tren kazaları, işin içine biraz girdiğimiz zaman aslında dünyada olup olabilecek en trajik ölümlerden biridir. Neden mi? İşte işin bazı teknik detayları.
Demiryolu Jargonunda Tren Çarpmasıyla Ölenler İçin Neden "Kesildi" Denir?


tren kazaları, işin içine biraz girdiğimiz zaman aslında dünyada olup olabilecek en trajik ölümlerden biridir

tren kazalarında insanlar genelde "trenin altında kaldı, tren ezdi, tren çarptı" vs. derler ama bunun en kısa ve net tanımı "kesilmek"tir. trenin altında kalmazsınız; tren tarafından kesilirsiniz ya da tren sizi ezmez, keser. demiryolları jargonunda tren kazasına "kesmek" denir. birkaç makinist kendi arasında muhabbet ederken iş kazalara gelince genelde "sen kaç adam kestin" diye sorulur, veya birisi kaza yaptığında kaza mı olmuş, nerede, nasıl vs. diye soran olmaz, "hayırdır mustafa adam mı kesmiş ya" diye sorulur. makinist ortamlarında kesmek muhabbeti çok olur, çünkü her makinist meslek hayatı boyunca en azından 1 tane böyle "kesmeli" olaya karışır meslek icabı, hiçbir olaya bulaşmayan çok az insan vardır.

tabii burada suç genellikle hayatını kaybeden insanların olmaktadır. çünkü demiryollarının olduğu bölgelerde kurallar nettir. rayların üstünde bulunmayacaksın, geçitten geçerken trenin önceliği vardır bunu ihlal etmeyeceksin, çalışan trenin önünde veya arkasında dolanmayacaksın vs. gibi kurallar bulunur. ama insanlar tabii bunları genelde hep ihlal eder. 30 saniye beklememek için acele etmenin bedelini canıyla ödeyen insanlar var. herhangi bir bölgenin demiryolları geçmişini biraz kurcaladığımız zaman birçok ölümlü olay ile karşılaşılır. az miktarda makinist hatası ve bol miktarda diğer insanların ihmalleri sonucu dosyalar dolusu ölümlü olay olur. tabii burada makinistler dört dörtlük insanlardır demiyorum, sadece diğer insanlar hata yapma işini makiniste bırakmadan kendileri hallediyorlar.

demiryollarında kesilmek olayını daha iyi anlamak için konuya biraz teknik olarak bakalım

trenlerin tekerleklerinin yuvarlak olmaları dışında bizim bildiğimiz tekerlekler ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. eski dönemlerden şimdiye kadar çok geniş kapsamlı bir değişim geçirmişlerdir.

bu, eski zamanlardan bir tren tekerleği örneği; hepimizin bildiği klasik tren modellerindeki tekerlekler:


bu da daha yakın zamanlardan modern bir tekerlek:


iki örnek arasında model dışında çok fark görünmese de aslında çok büyük farklar var. tasarım ve metalurji açısından çok büyük gelişimler gösterilmiştir. tekerlekler eski zamanlara göre daha sağlam ve soğuk-sıcak farkına daha az tepki gösterecek malzemelerden üretilmektedir. tasarım açısından ise demiryollarının kendine has tasarım-hesaplama ve matematiğinden nasibini almıştır. her tekerlek ilk döküleceği zamandan itibaren belli standartlar dahilinde üretilir. lokomotif-yük vagonu-yolcu vagonu gibi farklı standartları olan araçlarda bu araçların standartlarına göre üretilirler. malzemeleri, çapları, genişlikleri, et kalınlıkları, etrafındaki kıvrımların yarı çapları gibi bir bir çok irili ufaklı detay belli standartlar dahilinde üretilir.

aşağıda iki farklı tekerlek teknik resmi var. burada şekilleri ve yapıları net olarak görülmektedir:


tekerleklerin dış tarafı düz iç tarafında ise kıvrımlı gelen bombe var. işte bu tekerleklerin hayati noktası da budur. trenin rayın üstünde durmasını sağlayan treni tren yapan şey budur. aşağıda demiryolu rayına ait bir teknik resim var, tekerlek rayın üstünde o bombeli çıkıntı sayesinde oturmaktadır. bu sebepten ötürü arada kalan kıvrımların radyüsleri bile standartlar dahilinde olmaktadır. ikisinden birinin kıvrımı keskin birininki geniş açılı olursa seyir esnasında ciddi sorunlar yaşatır. bu teknik resimleri çok beğendiğim içi kıyıp üstünde işaretleme yapmadım:

bu standartlar dahilinde üretilmiş tekerlek ve rayın birleşimi de aşağıda görüldüğü gibi olur:


tekerlek, rayı iç taraftan güzelce kavrar ve bu muhteşem uyum ortaya çıkar. şöyle anlatayım; bir tren düşünelim, 1 lokomotif ve 10 vagonluk bir yolcu treni olsun, ağırlığı da tahmini 200 ton diyelim. bu araç 200 ton ağırlığı ile saatte 80-100 km civarı bir hız (hatta yerine göre daha bile yüksek olabilir) ile uygun yarıçaplı bir kurptan (karayollarındaki virajın demiryollarındaki adı) rahatlıkla girip çıkabilir. bunu yaparken ne savrulma ne başka bir şey yaşanmaz. o tekerlek ile rayın kusursuz tasarımı ve ince işçiliğe sahip üretimi/bakımı sayesinde bu olur.

tabii asıl konumuz olan "kesmek" işini yapan şeyde maalesef aslında benim bu muhteşem uyum dediğim tekerlek ve raydır. ezmek bizim bildiğimiz gibi üstünden geçip gitmektir, o arada senin aracının bir tarafı havaya kalkar ve tekrar geri iner, ezdiğin şey canlı kalır veya ölür ama genelde tek parça olarak kalır ve formunu kolay kolay kaybetmez, ezmek dediğimiz budur. örnek olarak şurada bir insan müsveddesinin köpek ezmesi vardır:


ama demiryollarında böyle bir şey mümkün değil, öncelikle en hafif hali bile 20 ton dolaylarında gezen bir aracın bir canlıyı ezmesi mümkün değildir. ağırlıklar zaten çok yüksek rakamlarda geziyor, tekerlek ve üstünde yürüdüğü ray çelik, yapıları gereği de dışarı savurmaya değil içine kıstırıp kesmeye daha müsait. bunun sonucunda tren altına giren kim olursa olsun maalesef birkaç parça olarak toplanabilmektedir.

bu işin daha derinine inecek olursak, tekerlekler ikişerli gruplar halinde "boji" dediğimiz bir yapıyı oluştururlar

 bunlar yük-yolcu-bakım yada başka ne için kullanılacaklarsa ona göre üretilip üstünde bu iş için uygun olan elektronik ve mekanik donanım ile kullanılırlar.

tekerleklerin çıplak hali şöyle olur:


boji dediğimiz yapı ise şu şekilde bir elemandır, her vagonda başta ve kıçta birer tane olur, yani bir vagonun altında iki boji ve 4 takım tekerlek olur:


teknik çizimi de incelemek isteyenler için şöyle bir şeydir:

görüldüğü gibi boji, trenin altında saklı kalan oldukça karmaşık ve temel yapılardan biridir. boji işine girmemizin nedeni ise trajedinin boyutunu biraz daha anlayabilmektir. çok büyük 20-25 vagonlu yük trenleri veya 10 vagonlu uzun mesafe trenleri değil, herhangi bir tren düşünelim kısa mesafe yolcusu taşısın 1 lokomotif ve 5 vagon olsun, bunun altında toplamda 48 tane tekerlek olur, altında kalan birinin treni ortalamadan sadece tek bir tarafa düştüğünü bile varsayarsak 24 tane tekerleğe denk geleceği anlamına gelir. her tekerleğin bir kesme yapacağını varsayarsak bu olayın başına geldiği zavallının halini kimse düşünemez. kendi demiryolları zamanımdan unutamadığım bir olay var 2015-2016 dolaylarıydı. izmir aliağa bölgesinde gece yol bakımı sırasında işçilerden biri trenin altında kalmıştı. olay gece olmuştu ama müteakip birkaç gün daha jandarma erleri orada rahmetlinin küçücük parçalarını aramayıp toplamaya devam etmişti. tabii her tren kesmesi böyle küçücük parçalara bölme ile sonuçlanmıyor, bazen rahmetlinin vücut formu nispeten sağlam sadece 1-2 uzuv kopması ile biten olaylar da olabiliyor.

bunların dışında bir de benim ismini çok yaratıcı bulduğum bir bileşen olan "davarkovan" vardır

davarkovanlar seyir esnasında trenin karşısına çıkabilecek ve trene zarar verebilecek olan her türlü şeyi savuşturmak için trenlere konulurlar.

eski tipleri şöyle şeyler iken:


yeni tipleri aşağıdaki gibidir. parça bu arada üstteki resimlerde bulunan kar küreyici benzeri olan parçadır. alttaki yeni resimlerde ise trenin ön altında kalan sac parçalardır. zaman içinde böyle bir evrim geçirdi bu parçalar.


hatta geleceğe dönüş filminde emmett brown, delorean'ı buharlı trenin davarkovanında hızlandırıp öyle 1985'e göndermişti:


eski tipleri daha hacimli haşmetli iken yenileri biraz daha zamana ayak uydurmuş ve ergonomikleşmiştir. ama hala çok sağlam ve kaza zamanları öldürücülüğü çok yüksek olan bir bileşendir. sac kalınlığı farklılık göstermekte ama sağlamlığı tartışılmazdır. ama maalesef insanlı kazalarda çok kötü durumlara sebep olabilmektedir. bunun olduğu kazalarda kırılan kemiklere bakılmaz, kırılmayan kemikler aranır. davarkovanın yapacağı en kötü şey birine çarptıktan sonra sağa sola fırlatmak yerine trenin altına almaktır. yine kendi zamanımdan hatırladığım bir kazada hafif bir elektrikli tren ile seyir esnasında demiryoluna girmiş olan bir domuza çarpılmış, davarkovan hayvana çarpıp öne fırlattıktan sonra tren üstünden geçmiş. zavallı hayvan kötü şekilde can vermişti.

şu yaşıma kadar anlamadığım ya da anlamakta zorlandığım şeylerden biri de intihar için kendini trenin önüne atanlardır

bir insan hayattan nasıl vazgeçmiştir ya da nasıl bir ölme arzusu beslemiştir ki kendine böyle bir ölüm seçer. her ne olursa olsun trenler benim için uçaklar ve motorsikletler ile beraber en büyülü ve en güzel araçlardan biri olmuştur. uzun lafın kısası; tren kimseyi ezmez-çarpmaz-vurmaz, tren keser ve hiçbir insan böyle bir ölümü hak etmez. 

bu yazıyı, en sevdiğim ve hala sesini özlediğim "de 33000" fotoğrafı ile bitirelim: