Dostoyevski'nin En İyi İşlerinden Biri: Karamazov Kardeşler'deki Büyük Engizisyoncu Bölümü

1880 tarihli Dostoyevski romanının en can alıcı bölümünü alıntılar ve yorumlarla inceleyelim.
Dostoyevski'nin En İyi İşlerinden Biri: Karamazov Kardeşler'deki Büyük Engizisyoncu Bölümü

velikiy inkvizitor büyük engizisyoncu olarak çevrilen, karamazov kardeşlerdeki bu muhteşem bölüm için; epeydir aklımda olan ve çeşitli kaynaklardan toplayıp derlediğim ve yorumladığım bir inceleme yazısı. dostoyevski'nin zirvesi ve bir insan dehasının ulaşabileceği en üst noktalardan biri olarak tanımlayabileceğimiz bu bölüm için, aslında bir 10, bir 100 katı kadar daha sayfa yazılabilir, günlerce, haftalarca ve yıllarca tartışılabilir. yine de bu bölüme bir değer biçilemez. "bence tarihte daha iyisi yazılmamış olabilir" şeklinde hayli cüretkar bi yargıda bulunacağım bu bölüm için ne desek, ne kadar süslü övgülerde bulunsak yetersiz kalacaktır. epeydir kapsamlı bir entry yazamamıştım. sert bir kahve işliğinde, keyifli okumalar dilerim.

“bu son romanı bitirirsem mutlu ölürdüm, çünkü kendimi tamamen ifade ederdim."

- dostoyevski, karamazov kardeşler hakkında.


“işte bak burada bile mutlaka bir önsöz gerekiyor, yani edebi bir önsöz, tüh!” diyerek güldü ivan. “benim de kalemim ne güçlüdür ya! pekâlâ, şiirim on altıncı yüzyılda geçiyor, o çağ için gerçi bunları sen derslerinden biliyorsundur– o çağ için şiirlerde ilahi güçleri yeryüzüne indirmek neredeyse âdettendi. hayır, dante’den de söz etmiyorum. fransa’da mahkeme kâtipleri, bu arada manastırlardaki keşişler çeşitli temsiller sergiler; bu temsillerde meryem ana, melekler, azizler, isa, hatta tanrı’nın kendisi bile boy gösterirdi. o devirlerde çok sıradan işlerdi bunlar.” `(büyük engizisyoncu, kafka kitap epsilon yayıncılık hizmetleri tic. ve san. ltd. şti. kafka, play kitaplar; e-kitap)`

işte yukarıdaki cümleler ile başlar dostoyevski’nin masterpiece’si olan karamazov kardeşler'de resmen kitap içinde kitap niteliğinde olan “büyük engizisyoncu” bölümü.

ivan ve alyoşa'nın meyhanede bir araya geldikleri sahnede, onları bu sahnede sonsuza dek konuşacaklar ve yaşayacaklarmış gibi görürüz.

16. yüzyılda sevilla' da isa ortaya çıkar, insanlar onu tanır etrafında toplanır ve mucizelerini izler. kardinal bunu gördüğünde suratı asılır ve koruyucularına hemen onu yakalamalarını ve hapsetmelerini buyurur, çünkü düzende "aksaklık" yaratmaktadır, toplumun huzuru ve güvenliği için tehlike oluşturur.şiirin geri kalanı engizisyon yargıcının isa 'yı, başkaldırmayı engellemek için ve insanoğlunun mutluluğu için gerekli gördüğü, matta'da geçen çöldeki üç gücü, yani mucize, sır ve otoriteyi reddettiği için suçlamasını anlatır. isa, insanoğlunun gücünü aşanı seçmiştir ve kilise onun bu hatasını düzeltecektir.

romanın yazımı sırasında ölen yazarın küçük oğluyla aynı adı paylaşan alyoşa, dostoyevski'nin manevi idealine ulaşmak için çabalayan kendi manevi yüzüdür.

dimitri, dostoyevski'nin mali sıkıntılarını da içeren, yazarla uyuşan onun tutkulu tarafı.

smerdyakov, yazarın, dünyaya korkunç acıyı bilen birinin gözünden bakmasına izin veren bir karakterdir.

üçlünün entelektüeli ivan, dostoyevski'ye en kışkırtıcı felsefi düşüncelerini dile getiren yönüdür.

ivan, birçok yönden üçlünün en büyüleyici karakteridir

karamazov kardeşlerdeki büyük düşünceler, delici, sinir bozucu teolojik sorunlar büyük ölçüde ivan'ın bakış açısından sunulur. dostoyevski, dünya görüşü onunla uyuşmayan ve birçok yönden yazarınkiyle çelişen bir karakter olan ivan'a romanın büyük bölümlerini verirken, her iki tarafı da tartışmasına ve kulağa aşılmaz derecede mükemmel gelebilecek felsefi bir argümanı sergilemesine izin verir.

dostoyevski, hayatı boyunca pek çok ideolojik role bürünmüştür ve fikirlerinin de bedelini ödemiştir . dostoevski, petraşevki grubunun bir üyesi olarak gençliğinde kant, hegel ve marx'ın çalışmaları ile ilgilendi. ilk çalışmaları genellikle varoluşçuluğun ilk örnekleri olarak anılır. daha sonrasında inanılmaz eserler ortaya koydu ki bana göre 1) karamazov kardeşler (sırf büyük engizisyoncu'dan dolayı) 2) ecinniler (sırf stavrogin karakteri için bile) 3) suç ve ceza'dır (nietzsche'nin efendi ve köle ahlakı gibi kavramları ile yorumlanırsa muazzam yerlere varır).

neyse konuyu dağıtmadan; işte bu noktada masterpiece’in bana göre en mükemmel bölümü olan"büyük engizisyoncu", ivan karamazov'un yüksek sesle haykırdığı şiiridir.

ivan'ın bu müthiş konuyu anlatan bir karakter olması son derece önemlidir. genç entelektüel ve son derece etik değerlere bağlı bir adam olan ivan, roman boyunca inancıyla boğuşur.

ivan, çok fazla ıstırabın olduğu bir dünyada tanrı kavramının bir anlam ifade etmediğine inanır. (kötülük problemi). romanın bazı noktalarında ivan, dindar küçük erkek kardeşiyle, özellikle çocukların çektiği acıların tanrı'nın varlığını çürütmesi gerektiğini çünkü aksi takdirde tanrının, bizim için değersiz ve korkunç bir varlık olacağını belirtmektedir:

"ona ne yapıldığını bile anlayamayan küçük bir yaratığın karanlıkta ve soğukta minik yumruğuyla küçük ağrıyan kalbini neden dövdüğünü ve sevgili, kibar tanrı'ya yalvarmak için bitmeyen gözyaşlarını neden döktüğünü anlayabiliyor musun?” ivan, korkunç bir tacize uğrayan ve tutulduğu kilitli bir hücrenin kapısına vuran bir çocuğun hikayesini anlattıktan sonra: "bunu anlıyor musun?, dostum ve kardeşim, seni dindar ve alçakgönüllü acemi? bu rezilliğe neden izin verildiğini anlayabiliyor musun?"

ancak ivan'ın bu sözlerle filizlenen ateizmi ne bu kadar basittir ne de karamazov kardeşler'in daha önceki bölümlerinde söylediklerini düşünürsek; bu kadar tutarlıdır. ivan daha iyi bir toplumun nasıl yaratılacağını uzun uzun düşünmüştür ve onun dünya görüşüne göre kilise’ye kesin bir yer vardır. romanının ilk bölümlerinde ivan'ın “kilise mahkemeleri” nin bir savunucusu olduğunu, yani kilisenin rusya'nın hukuk sistemini yönetmesini istediğini biliyoruz.

bir ateist neden kilisenin mahkemelerden ve hukuk sisteminden sorumlu olmasını istesin?

çünkü ivan, kilise bir yasal otorite olsaydı, suç kavramının kendisinin değişeceğine inanıyordu. insanların suç işleme olasılığı düşecekti, çünkü suçluların sadece hukuğa karşı gelmediklerini, aynı zamanda tanrı'ya karşı hareket ettiklerini her hareketlerinde akıllarından çıkarmayacaklardı. işte bu noktada roman, ivan’ın bazı düşüncelerinin tutarsızlığı bize gösterirken, onun din ile alakalı kişiliğinde yer etmiş olan çelişkileri de yer yer açığa vurmuş oluyor. (burada suç ve ceza'dan tınılar da mevcut)

ivan karamazov, iyi tanımlanmış bir değer sistemine ve sevgiye dayalı bir dünya görüşüne sahip bir karakter. dostoyevski, ivan'ın büyük engizisyoncu'nun sesi olmasına izin verdiğinde, felsefesi ivan'ınkine karşı çıksa da, konuyu kendi dünya görüşüne dayandırmış oluyor.

sonuç olarak bu kısım, modern edebiyat tarihinin en çok incelenen ve tartışılan bölümlerinden biri olmuş oluyor.

büyük engizisyoncu bölümü şu ikeilde devam ediyor

matta incili'nde isa, uzun bir oruç ve dua döngüsü için inzivaya çekilmek için çöle gider ve oradayken şeytan ona görünür ve isa’ya üç meydan okuma sunar:

meydan okuma 1: bir mucize gerçekleştir.

"ve şeytan geldi ve ona dedi ki, 'eğer tanrı'nın oğlu isen, bu taşları ekmek somunlarına çevir”

ancak isa bir mucize gerçekleştirmeyi reddeder. insanların ekmek pahasına itaat etmelerinin değersiz olduğunu düşünür, mucize olmaksızın ona gönülden inanmalarını istenmektedir.

meydan okuma 2: tanrı'nın oğlu olduğunu kanıtla.

eğer tanrı'nın oğlu isen, kilisenin en yüksek kulesinden kendini yere at; kitaplar, böyle bir durumda meleklerin kollarını uzatarak seni tutacaklarını söylüyor.

ancak isa, tanrı'nın oğlu olduğunu kanıtlamayı reddediyor, şeytana tanrını denemeye kalkışma der.

meydan okuma 3: bana tap ve dünyanın kralı ol.

“şeytan yine o'nu çok yüksek bir dağa çıkardı ve o'na dünyanın bütün krallıklarını ve onların ihtişamını gösterdi; ve o'na dedi: 'düşüp bana secde edersen, bunların hepsini senin olacak. "

ancak isa teklifi, yalnız tanrının önünde secde ederim diyerek reddediyor.

büyük engizisyoncu o gece, bu üç meydan okumada şeytan'ın isa'ya aslında insanlığı gereksiz acılardan kurtarma fırsatı verdiğine inanıyor. büyük engizisyoncu, isa'nın bu meydan okumaları reddettiğinde, aslında acıyı dünyadan temizlemek için bir fırsatı da tepip, israf ettiğini iddia ediyor.

işte bu noktada; dostoyevski'nin görüşüne göre, isa şeytan'ı üç kez reddettiğinde, insanlığı ruhsal özgürlüğün, inanmayı ya da inanmamayı seçmenin yükünü taşımaya zorluyor ve burada ruhsal özgürlük ya da özgür irade, dostoyevski'nin tanrı, insan ve inanç görüşünün merkezinde yer alıyor.

ancak büyük engizisyoncu, ruhsal özgürlük fikrine iğrenç bakıyor ve onu kınıyor. ona göre özgürlük, çoğu insanın omuzlanamayacağı bir yüktür. insanlık ,daima biri tarafından yönetilmek ister, o özgür bırakılamaz. o özgür bir şekilde yaşayacak kabiliyete sahip değildir.

benim, bu noktada nedense voltaire'in "eğer tanrı olmasaydı, onu icat etmek zorunda kalırdık" sözü aklıma geldi.

inquisitor yani büyük engizisyoncu, "özgürlük, özgür düşünce ve bilim aslında insanlığı bu tür sıkıntılara sürükleyecek ve onları öyle çözülmez gizemlerle yüz yüze getirecek ki, bazıları, şiddet kullanacak ve asi olacak, yani kendi kendilerini yok edecekler" diyor.

engizisyoncu size 20. yüzyıl totaliter rejimlerinin habercisi gibi gelmiş olabilir. zira; pek çok eleştirmen, the grand inquisitor'ın (büyük engizisyoncu) komünizm, faşizm ve nazizmin dehşetini öngördüğünü iddaa etmektedir. buna oldukça karşı çıkan bir kesim de mevcuttur.

insan özgürlüğüne karşı çıkan engizisyoncu bu noktada şunu savunur

"insanlar, bizden ekmek aldıklarında, elleriyle yaptıkları ekmeği mucize olmadan kendilerine vermek için onlardan aldığımızı açıkça göreceklerdir. taşları ekmeğe çevirmediğimizi göreceklerdir, ama gerçekte onu bizim elimizden aldıkları için ekmeğin kendisinden daha minnettar olacaklar! çünkü eski günlerde bizim yardımımız olmadan yaptıkları ekmeğin bile ellerinde taşa döndüğünü çok iyi hatırlayacaklar."

büyük engizisyoncu’nun amacı geleceği tahmin etmek olmasa da, dünyanın büyük kısmının nereye gittiği konusunda aslında oldukça ileri görüşlü bir şiirdir.

"gazabımızdan önce acizce titreyecekler, zihinleri korkacak, gözyaşı dökmek için hızlı olacaklar, ama mutlu bir neşeye ve çocukça bir şarkıya geçmek için bizden bir işarete aynı derecede de hazır olacaklar."

büyük engizisyoncu’nun amacı, aslen ivan'ın alyoşa’nın ruhani dünya görüşüne meydan okuyan, iyi tanımlanmış bir sosyal etiği ortaya koymasıdır. bu etik, ivan'ın romanda daha önce kilise mahkemeleri için tartıştığı etiktir. büyük engizisyoncu bazen bir megaloman gibi ses çıkarır, ancak güdüsü zihinsel olarak durudur. amacı, insanın acısını dindirmektir.

bu nokta oldukça önemli ve altı çizilmesi gereken bir nokta

dostoyevski, zosima ve alyoşa'nın yaptığı gibi yalnızca duygusal olarak güçlü olanların inançlı bir hayata başlayabileceğini kabul eder. ivan da bunu kabul ediyor, ancak dostoyevski erdemli bir yaşam seçme ya da seçmeme konusundaki manevi özgürlüğün birincil olduğuna inanırken, ivan'ı manevi özgürlüğün kitleler için çok ağır bir yük olduğuna inanması için yaratıyor.

büyük engizisyoncu, mesih'e cevaben konuşmasında herkesin içinden kendisini acı çekmeye en hazır en güçlüsü olarak da bize sunuyor:

"ben de çöldeydim, ben de bitki kökleri ve çekirgeler ile beslendim, ben de senin insanlığa bağışladığın özgürlüğü başta takdir ettim ve ben de senin seçtiğin gibi, güçlü ve kudretli, susuzluk içinde durmaya çalışıyordum. ama sonunda uyandım ve deliliğe hizmet etmek istemedim. geri döndüm ve senin işini düzeltenlerin saflarına katıldım. gururluyu bıraktım ve alçakgönüllülerin mutluluğu için alçakgönüllülere geri döndüm. işlerimi karıştırmaya döndüğün için seni yakacağım, çünkü yakılmayı en çok hak eden sensin.”

büyük engizisyoncu, daha az ıstıraplı bir dünya yaratmak için bir bireyin ruhsal özgürlüğünü elinden alacak herhangi bir kurumun varlığını savunuyor, ivan ile bunu rasyonelleştirirken, aslında, bu dostoyevski'nin bir nevi taşlamasıdır. bu hususta dostoyevski, din sömürüsü 'nü de din istismarını da yerden yere vurur. çünkü o, avrupa'daki katolik kilisesi'nin tarihini eleştiren, bir rus ortodoks ve eski bir rus radikalidir. bu, 19. yüzyılda rusya'da ve dünyanın dört bir yanında aktif olan tüm sosyal reformculara, eski monarşilerin yerini alacak yeni sosyal sistemler yaratmaya çalışan idealistlere dostoyevski’nin bir uyarısı olarak değerlendirilebilir.

dostoyevski, hizmet ettikleri insanların kalpleri özgür değilse, kurumların ve sosyal yapıların önemli olmadığını söylüyor. bize daha iyi bir dünyanın yaratılmasının hükümet ve kurumlar düzeyinde olmadığını söylüyor; bunun her seferinde aslında bir insanın kalbinde ve ruhunda yattığını söylüyor. bu nokta, nietzsche'nin efendi ve köle ahlakı (the master and slave moralities) perspektifinden ele alınabilir. tıpkı nietzsche'nin ahlakın soykütüğü üstüne 'de ele almaya çalıştığı gibi, dostoyevski' de, yaşamın salt özgür olarak olumlanması ile gerçek inancın kol kola gidebileceği görüşünü destekler.

büyük engizisyoncuda, dostoyevski, ivan'ın sosyal sistemleri, bireysel erdemin önüne koymanın sorunlarını gösteren teolojik bir delik kazmasına izin veriyor. bu, dostoyevski'nin karamazov kardeşler'de defalarca tekrar ettiği bir temadır. dostoyevski'nin bize anlattığı gibi, manevi özgürlüğün muazzam bir yük olduğu, ama bizim açımızdan bu yükü hafifletmeye yönelik her girişimin, sadece yanlış değil, aynı zamanda tanrı'ya da bir meydan okuduğunu söylüyor.

dostoyevski, ahlaklı bir insan için bir yaşamın bütününün, her gün, her an dünyevi rahatlığın kolay yaşamı yerine erdemin zor yanını seçmek için ruhsal özgürlüğü kullanmaktan geçtiğine inanır.

büyük engizisyoncu boyunca, mesih konuşmaya davet edilir, ancak o asla konuşmaz. o sadece yerinde kalır, engizisyoncunun monoloğunu vermesini dinler. monolog bittiğinde ve engizisyoncu, mesih'i gitmeden önce oradan ayrılmaya davet ettiğinde, tutsak engizisyoncuyu "kansız yaşlı dudaklarından" öpüyor, bunun üzerine engizisyoncu ona git ve bir daha gelme diyor.

daha sonra ivan ile alyoşa inançtan, dayanma gücünden, tanrısız bir ahlak olasılığından söz ederler. ivan, alyoşa’ya büyük engizisyoncu’da inanç sistemini kınayıp kınamadığını sorar.

dostoyevski, birbiriyle çelişen etik ve siyasal felsefeleriyle, bu iki kardeşten hangisinin erdem yolunda yürüdüğünü bize bildiriyor. dindar alyoşa'nın büyük engizisyoncu’yu dinledikten sonra kardeşinden vazgeçip vazgeçmeyeceği sorusu üzerine alyoşa, sandalyesinden kalkar, kardeşinin yanına gider ve onu dudaklarından öper. alyoşa, dostoyevski' nin deyişiyle aslında bizim gelecekteki kahramanımızdır, fakat elimizde tuttuğumuz romanda henüz kahraman değildir.

alyoşa, rahip kıyafeti içinde hem tanrı'yı hem de yarattığı dünyayı kabul ederken, ivan tanrı'ya inanır ama onun yarattığı dünyayı benimseyemez. ivan aslında kendine acı veren hususları ortaya döker.

bununla birlikte, ivan karamazov, mantık vasıtasıyla bir mana bulma çabasında ikileme düşse de, kendine acı veren noktaları ortadan kaldıramasa da; kardeşi alyoşa'nın sevgisi aracılığıyla, hayatına devam edebilmek için en azından bir neden bulur:

"bak alyoşa, dedi, taze bahar yapraklarını sevecek halim olursa yalnız seni hatırlayarak seveceğim onları. senin bir yanda olduğunu bilmek bana yeter. yaşama isteğimi kaybetmeyeceğim. bu kadarı yeter mi sana?" (karamazov kardeşler, iş bankası kültür yayınları, syf.352)

şimdi, farklı kaynaklardan alıntılarla incelememize devam edelim

“ivan, insanın insana yaptıklarından dolayı bu dünyayı kabul edemiyor. hatta karamazov kardeşlerde, bir insanın sevilebilmesi için yüzünü saklaması gerekir. yüzünü birazcık gösterdi mi sevgi yok olur" der; bu ifadesi ivan'ın bir diğer düşüncesiyle, insanın yaşamı sevdiği için tanrı'yı yarattığına, gelgelelim kendisine sunulan yaşamı zalimlik yaparak yaşadığı için şeytanı da yaratmak zorunda kaldığına ilişkin düşüncesiyle birlikte değerlendirilebilir.” (iletişim yayınları sonsöz, richard p. blackmur, sayfa 967)

“engizisyon yargıcı isa'yı, bu güçleri reddederek bunlar yerine sevgi ve özgürlüğe değer verdiği için suçlar ve şöyle der: "yüce ruhun bu son bağışını kabul etseydin kişi oğlunu yeryüzünde aradığı her şeye kavuştururdun. kime tapınacaklarında, vicdanlarını kimin ayaklarının dibine bırakacaklarında kuşkuya düşmezlerdi. gürültüsüz patırtısız, hep bir arada, kardeş kardeş yaşarlardı."

"alyoşa da ivan'ı öper, ne de olsa tanrı'yla boğuşmayı seçen kişi odur. ivan şiirini karşı-reform hareketinin yaşandığı, devletin kibriyle kilisenin kibri arasındaki savaşın baş gösterdiği dönemde yazmakta haklıdır. kanlı masumiyetin kokusu her yere sinmiştir o dönemde ve olayın geçtiği yer olarak ispanya'yı ve aracı olarak büyük engizisyoncu’ yu seçmiş olmasında da haklıdır. ivan, büyük engizisyoncu ile tutsak isa arasındadır. hem toplumun içindedir hem de ondan muaftır. (iletişim yayınları sonsöz, richard p. blackmur, sayfa 967)”

“ve insanlar, bir kez daha koyun gibi güdülmelerine ve onlara o denli çok acı çektirmiş olan baş belası özgürlük hediyesinin sonunda yüreklerinden alınmış olmasına çok sevindiler. kilise isa'nın ismini kullanarak, fakat onun hareketlerini dayandırdığı yanlış ilkeleri tersine çevirerek, cemaatinin vicdanının idaresini üzerine almıştır. "engizisyon mahkemesi başkanı'nın öyküsü" dostoyevski'ye, roma katolik kilisesi'ne karşı duyduğu nefreti, rusya'nın eski nefretini açıklamak imkanını veriyor."

ayrıca dosto, daha önceki kitaplarının birkaç bölümünde katoliklik ve sosyalizmi de karşılaştırmıştı: ikisi de insanı kişisel sorumluluğundan sıyırarak onu mutlu yapmaya çabalıyordu. sosyalizm "sıcak bir yer ve bir lokma ekmeğe" karşılık insanı bireyselliğinden mahrum ediyordu; kilise ise, dış bir gücün verdiği akılcı, makine yapısı bir mutluluğa karşılık, insan vicdanının köleleştirilmesini amaçlıyordu. engizisyon başkanı'nın programının özü buydu.” (edward hallett car dostoyevski, iletişim yayınları biyografi.)

“dostoyevski'nin günaha karşı tutumunun gelişimini incelemek, acı çekmeye karşı olan tutumunu incelemek kadar ilginçtir. vardığı sonuçlar her zaman olduğu gibi, gözlemle değil, iç-gözlem ve kuram yoluyla varılmış sonuçlardır. insanın temelde iyi olduğu görüşü modern avrupa'ya rousseau tarafından getirilmişti. bu görüş rousseau'nun ona verdiği politik eğilimi rusya'da her yerden daha fazla korudu ve felsefi radikallerce bir inanç kuralı olarak benimsendi. en mükemmel anlatısını, çemişevski'nin ne yapılmalı? adlı kitabında buldu. fakat yeraltından notlar' da çernişevski'ye cevap vermeye başlayınca, insan doğasının rasyonel olmadığı gibi iyi de olmadığı ve insan doğasında acı çekme isteği olduğu gibi, günah isteği de olduğu inancını kuvvetle savundu. dostoyevski'ye göre günah sorunu, günah işlemeyi isteme sorunuydu”. (edward hallett car dostoyevski, iletişim yayınları biyografi.)

kaynakça