Düşünceli, Hassas ve Empati Yeteneği Gelişmiş İnsanların Ortak Sorunu: Overthinking

Overthinking nedir? Aşırı düşünme olarak türkçeleştirebileceğimiz bu durumdan pek çok insan muzdarip ve galiba sayıları gün geçtikçe artıyor. Konu hakkında nedir, ne değildir şeklinde bir derleme hazırladık.
Düşünceli, Hassas ve Empati Yeteneği Gelişmiş İnsanların Ortak Sorunu: Overthinking
The Number 23 (2007)

Nedir, ne değildir?

overthinking, fazla düşünme sendromudur. ancak fazla düşünen her insan overthinker olmuyor. bir overthinker olmak için:

1. geçmişteki olay ve kişileri, utandığınız anları düşünmekten kurtulamamak
2. yaşananlar ve yaşanacaklar için birçok senaryoyu kafada canlandırmak
3. kontrol edemediğiniz şeyleri sürekli düşünmek ve endişelenmek
4. başkalarının sizin hakkındaki düşünceleri hakkında endişelenmek
5. yeni kararlar almaktan korkmak ve zorlanmak
6. boş zamanlarınızda hobi olarak ve gece yattığınızda uyku yerine düşünmeyi tercih etmek gibi birçok durumun bir arada olması gerekiyor.

bütün bunların yanında fazla düşünen insanlar üstün empati yeteneğine sahip, oldukça araştırmacı ve merak duyguları yüksek kişiler oluyormuş.

tam olarak "kötü" diye nitelenemiyor overthinking sendromu, çünkü gerçekten hayata katkısı olabiliyor. fakat bu ultra zihin yorgunluğu kontrol edilemezse hayatın akışından kopmaya ve hasta olmaya kadar gidebiliyor.

peki nasıl kontrol altına alınabilir bu durum?

tahmin edeceğiniz üzere, zihni başka bir uğraşla meşgul etmek ile. uzmanlar kitap okumak, düşünceleri kağıda aktarmak, puzzle vs. gibi düşünme isteyen uğraşların etkili olduğunu söylüyorlar.

özellikle kitaplar birinci sırada geliyor. çünkü fazla düşünen insanların atak dönemlerinde zihinleri çok yoğun çalışıyor ve kitap okuyarak yaratıcılık seviyesini üst düzeye çekmek mümkün oluyor. yani krizi fırsata çevirmek diyebiliriz bu duruma.

yazıda birkaç kitap tavsiyesinde bulunulmuş ve bizzat okumuş bir insan olarak ben de david burns- iyi hissetmek kitabını tavsiye edebilirim. ama tabii ki ben bir bilirkişi değilim, durumunuz kitaplar ve basit önerilerle aşılacak bir durumda değilse bir psikolog desteği almak en doğrusu.

overthinking, bitmeyen bir düşünce çemberi içerisinde durmadan daireler çizmektir

bir karar verme sürecindeyken en ince ayrıntısına kadar ölçülüp biçilir. başkasının aklına gelmeyecek olasılıklar, detaylar peşi sıra birbirini kovalar. bunun neticesinde nihai bir karar da çıkmaz pek tabii.

başkalarının aklını ve niyetlerini okumaya çalışırsınız sürekli. bir kişinin belki de sizle ilgili ya da yaşadığınız bir olayla ilgili hiç düşünmediği şeyleri düşündüğünü düşünürsünüz. sanki karşınızdaki kişinin beyni sizin kafanızın içindeymiş gibi onun ne düşündüğüyle ilgili durmadan okumalar yaparsınız.

geleceği tahmin etmeye çalışırsınız, tahminleriniz genelde karmaşık neden sonuç bağlarından meydana gelir ve çoğunlukla karamsardır. düşündükçe en kötü olasılıkları meydana serersiniz ve her şeyin daha da kötüye gideceğini kendinize inandırıp, gelecek parçalarını düşünce makasınızla kendiniz kesip biçerek oluşturmaya çalışırsınız.

aklınızdan bir durum ya da olay hakkında gerçekte hiç yapılmamış yorumlar geçer durur. bu olay ya da durumlara mümkün olabilecek her açıdan bakarak en olmayacak yorumlar getirirsiniz. kimsenin zihnini meşgul etmeyen şeyler, sanki herkesin zihnini meşgul ediyormuş gibi gelir size ve o yüzden başkalarının zihnini meşgul ettiğini düşündüğünüz şeyleri düşüncelerinizle kontrol altında tutmaya çalışırsınız.

bir şey hakkında aşırı düşünmek aslında sizin o şey üzerinde kontrol kurma çabanızı da gösterir. oysaki gerçeklerle hiçbir bağıntısı olmayan bu zihinsel süreç sizi yormaktan başka bir işe yaramaz.

dün yaptığınız bir konuşma, gerçekleştirdiğiniz bir diyalog, karşınıza çıkmış olan bir durum, yaşadığınız bir olay hâlâ sizin zihninizi işgal etmektedir. 'şöyle deseydim daha iyi olurdu' diye düşünürken paragraflarca monolog üretmiş olarak bulursunuz kendinizi. çözüme ulaşmadığını düşündüğünüz bir tartışma zihninizde devam eder, sürekli o tartışmada üstünlük kurmaya çalışır, hiç akla gelmeyecek argümanlar üretir ve gerçekte olabilecek bir tartışmadan daha verimli ve asla yenilemeyecek olan bir karşı atak yapmış olursunuz. aslında bırakın dünü, bundan beş yıl öncesinde başınızdan geçmiş bir olayın bile hâlâ muhakemesini yaparken bulursunuz kendinizi. hiç hoşunuza gitmeyen bir anı aklınıza düşer ve sanki o ânı yeniden yaşıyormuşçasına siz, o anki duygularınız daha güçlü bir biçimde ortaya çıkar ve sabaha kadar nasıl olabilirdi şeklinde düşünceler silsilesine maruz kalırsınız.

gelecek hakkında sürekli ‘ya böyle olursa’ şeklinde senaryolar üretip o senaryolar kati suretle gerçekleşecekmişçesine durmadan senaryodaki her bir elemente yeni bir element ekler, durmadan en kötü felaketten daha kötü bir felaket bulursunuz.

her şeyi kafanızda çözmeye çalışırsınız. oysa siz bir şeyi ne kadar sizin lehinize sonuçlanacak şekilde evirip çevirip düşünseniz de, gerçekte düşünceleriniz o şeyi zerre etkilememiş olur. saatlerce düşüncenin ardından hiçbir şeyi çözememiş olarak bulursunuz kendinizi.

her zaman, ne vakit vuku bulduğunu bilmediğiniz bir şeyde saplanıp kalmış gibi hissedersiniz kendinizi. durmadan saplanıp kalmış gibi hissettiğiniz şeyin ne olduğunu bulmaya çalışırsınız. bulamadığınız sürece kendinizi eksik ve hatalı hisseder, şu ânınızla aranızdaki bağı yitirirsiniz.

bitmek bilmeyen düşünceler silsilesi anksiyeteye neden olur. hayatın gidişatını felce uğratır. en sıradan şeylerde bile durup düşünür en olmayacak engeller bulup durursunuz. her şeyin en kötüye gideceği inancı sizde güçlendikçe güçlenir. eyleme koyulmanızı zorlaştırır bu da. siz de eyleme koyulmadığınız sürece değirmenlerle savaşmış olursunuz sadece. eyleme koyulduğunuzdaysa her şeyin düşüncelerinizde ürettiğiniz felaket senaryolarından daha kolay şekilde çözülebileceğini görmüş olursunuz.

geçmiş sizin için 'şöyle olmalıydı, böyle olmalıydı' gelecekse 'ya şöyle olursa ya böyle olursa'dır.

hayat, ihtimaller üzerine kuruludur

insanlar olarak yaşadığımız olayları, sonraki adımlarımızı analiz etmek doğamızda vardır. fakat ihtimaller her an değişmektedir. eğer bu ihtimaller üzerine çok fazla düşünürsek o ihtimalin hiç ulaşmayacağı sonuçları kafamızda canlandırabiliriz. bu düşünceler dallanıp budaklanır, basit bir rüzgarı kafamızın içinde kasırgaya çevirir ve kendimizi boşu boşuna huzursuz ederiz.

özellikle insan ilişkilerinde bu konuya dikkat edilmelidir. bir konu üzerine her insanın vereceği farklı bir tepki vardır. kişi derinlemesine düşünmeli ama aşırıya kaçıp bu düşüncelerin hayatını kötü yönde etkilemesine izin vermemelidir.

judith liberman'ın "bir masal iyi gelir" kitabında yer alan küçük bir masalda şöyle anlatılıyor

kavun mevsimi gelmişti, herkes bilge hocanın kavunu çok sevdiğini bilirdi. köylüler genellikle ilk kavunlar olur olmaz getirirlerdi. okula getirilecek olan mevsimin ilk kavunları heyecanla beklenirdi.

kavunların geldiği günlerin birinde yaşlı bilge, yüzünde çocukça bir tebessümle, sohbet etmek için bekleyen öğrencilerinin yanına geldi ve "bugün sohbette kavun var" diyerek mevsimin ilk meyvelerini öğrenciler arasında paylaştırıp, her birine kendi eliyle bir dilim uzattı.

"tadına bakın bakalım, güzel mi?" diye sordu. öğrenciler hep bir ağızdan kavunun çok tatlı ve lezzetli olduğunu söylediler.

birden bir öğrenci "hocam, lezzet kavunda mı bulunur yoksa ağızda mı?" diye sordu.

bunu duyan diğer öğrenciler hoca tarafından fark edilmek için hemen atlayıp birer cevap verdiler: biri lezzetin kavunda saklı olduğunu iddia etti; ancak bu sayede kavunu yiyenler, aynı fikirde olabilirlerdi. başka biri tam tersine dilde olduğunu söyledi, sonuçta tadı hisseden dildi, hatta yenmemiş kavunun tadının olmadığını bile iddia etti. başka bir öğrenci ise tadın aslında kavun ve dilin birleşiminden doğduğunu söyledi. bir öğrenci "tat beyinde algılanır" derken başkası da "lezzeti kalp hisseder" dedi...

sonunda hoca yüksek sesle bütün bu tartışmaların önünü kesti ve "susun. kavun güzel. yiyin yeter" dedi.

masal sonrasında yazar devam ediyor;

"zihin kendini çok önemli zannedip yaşamımız üzerine dev bir filtre çekebilir: kıyaslar, analiz eder, öngörmeye çalışır. bütün bunlarla meşgul olup bizi hissizleştirir. oysa bazı şeyleri anlamadan, anlamlandırmadan sadece keyfini çıkarmak gerekir. ısır, ye, lezzetliyse hazza teslim ol."

ve halil cibran'dan bir alıntı ile bitiriyor: "sadece güzelliği keşfetmek için yaşarız. gerisi bir tür beklemedir."