Eleştiri Yağmuruna Tutulan 9 Kere Leyla Filminin Analizi

Ezel Akay'ın yönettiği ve pandemi yüzünden sinemalar yerine Netflix'te kendine yer bulabilen 9 Kere Leyla filmi, genel anlamda beğenilmedi gibi görünüyor.
Eleştiri Yağmuruna Tutulan 9 Kere Leyla Filminin Analizi

ezel akay, kendine ait sinema dili olan, özellikle evren kurma konusunda çok başarılı bir yönetmen. filmlerinde izleyicisini gerçek hayattan koparıp anlattığı masalın gerçek olduğuna inandırmak konusunda da usta bir isim. daha öncesinde hacivat karagöz neden öldürüldü ve yedi kocalı hürmüz filmlerinde atmosfer kurmak konusundaki hünerlerini göstermişti. neredesin firuze filminde ise kurduğu parlak görsel dünya ile anlattığı hikaye arasında sağlam bir kontrast kurarak sinemada çok önemli bir nokta olan teknik ve hikaye uyumunu sağlamıştı.

bu nedenle 9 kere leyla filmini büyük bir heyecan içinde bekliyordum. çünkü aradan geçen uzun zamandan sonra ezel akay’ın kuracağı evreni merak ediyordum. filmin bir tiyatro oyunundan uyarlanması, kadroda yer alan isimler de heyecanı iyice arttırdı. şimdi film nasıl olmuş bir incelemeye başlayalım.


filmde gözümüze çarpan ilk şey tabii ki görseller. burada çarpma derken gerçek anlamda söylüyorum çünkü filmin her bir karesi ekrandan çıkıp yüzünüze çarpacak kadar karmaşık tasarlanmış. karmaşa bazı durumlarda işe yarayabilir tabi ama burada izleyiciyi yoran bir durum söz konusu. çünkü kullanılan görsellerin net olarak filme kattıkları bir şey yok. mesela karşılaştırma için fazlaca aksesuar kullanan jack sparrow karakterine bakalım. bu karakterin de saçından bir şey sarkıyor, elinde dövmeler var, bileklikleri var falan. jack dışarıdan bakarsanız yorucu görünebilir ancak bu aksesuarların hepsinin bir anlamı var aslında. mesela sağ bileğinde yer alan “p” damgası onun bir korsan olduğunu, onun üzerindeki kuş dövmesi de denizde 5000 milden fazla yol aldığını simgeliyor. böylece karakterin usta bir denizci olduğunu anlamış oluyoruz. 9 kere leyla filminde ise böyle bir durum söz konusu değil. mesela filmin hemen başında terapi yapılan odada leyla ve adem’in arasında duran yastıkların bu kadar fazla motifli olmasını gerektirecek bir durum yok. çünkü o kadar yoğun bir işleme var ki burada ilginizi karakterlere veremiyorsunuz bir türlü.


bu durum bir yere kadar ezel akay’ın sinema diliyle açıklanabilir. çünkü bu kadar yoğun görseller sizi gerçek dünyadan uzaklaştırıyor. yani izlediğiniz şeyin farklı bir yerden geldiğini düşünüyorsunuz. keza kullanılan yakın portreler, aşırı simetrik planlar da bu etkinin bilerek yapıldığını gösteriyor. ancak anlatılan hikayenin bu kadar yabancılaştırmaya ihtiyacı var mıydı orası tartışmalı. kabul, olayın belli fantastik bir altyapısı var. ancak bu, görsel olarak boğuculuk yerine filmde kullanılan simgeler ile de pekala anlatılabilirmiş.


peki bu simgeler nasıl kullanılmış?  normalde sinemada sembol kullanımı minimize edilir. çünkü seyircinin sembolü kendisinin fark etmesi sizin önüne sunmanızdan daha etkili bir anlatım sağlar. bu filmde ise ben sanki ekran başında otururken ezel akay gelmiş, elindeki lilith heykelini kafama kafama vuruyormuş gibi hissettim. “abi tamam anladım. ana karakterin adı adem, haluk bilginer’in karnında elma ağacı çıktı metafor yaparken.” dedikçe bir daha vuruyormuş gibi geldi. yani lilith kültü anlatmak için fırat tanış’ın saçlarını kırmızıya boyatmanıza gerek yoktu gerçekten. ya da tüm evi müze gibi resimle doldurmasanız da olurdu. mesela dark’ta da bir adem ve havva anlatısı var. duvara bir tane resim asmışlar yetmiş. ayrıca siz bir resme referans verseniz ancak o resimden filmde hiç bahsetmeseniz de insanlar bunu keşfetse çok daha şık bir kullanım olurmuş.


yine de diyelim ki siz filmi gerçeküstü bir temele oturtmaya karar verdiniz. bu da yapılabilir. yani sevişen iki insanın başına kırmızı elmalar da yağabilir. ancak bu alana gidecekseniz hikayenin de arasına absürt komedi unsurları yerleştirmeniz gerekir. ancak müzayede sırasında kullanılan at kafası ya da iki ucu oklu dünya gibi kelime oyunları size bir başarı getirmez. mesela fırat tanış’ın karakterinin görüşmek istediği insanları kaçırması absürt mizah için bir zemin olabilir ancak o da film formatına uygun değil. çünkü bu esprinin zamana yayılarak yapılması gerekiyor. filmdeki bu kaçırma olayında, dedenin mecnun’un başına sopayla vurması gibi bir mekanik kullandıkları için leyla ile mecnun’dan örnek verelim. mesela ismail abinin girdiği işler absürt komedi inşası için zamanlaması çok iyi ayarlanmış bir mekanikti. dizinin başında ismail abinin işsiz olduğundan bahsediliyordu ve sürekli gündelik iş aramasını izliyorduk. bu iş arama macerasının başında ismail abi normal işlere girip onları kendine has tarzıyla eline yüzüne bulaştırıyordu. daha sonra bu mekanik yükselmeye başladı ve ismail abinin çalıştığı işlerin absürtlük seviyesi giderek tırmandı. ancak bu komedi mekaniğine balıklama atlamadılar. hikayenin başında yaptıkları yatırım sayesinde buraya ulaştılar. 9 kere leyla ise bir sinema filmi formatında olduğu için bu alışkanlık ve yükselmeyi kuracak zamanı yok. bu nedenle o kaçırma esprisi tam oturacak yeri ve zamanı bulamıyor maalesef.


filmde oturmayan bir nokta daha var. o da filmin fikrini işleyiş şekli. burada vermek istedikleri bir mesaj var ancak bunu aktarış şekilleri çok yüzeysel kalmış. 9 kere leyla filmi kadın erkek çatışması hakkında çarpıcı bir bakış açısına sahip değil. ya da bu çatışmayı farklı bir üslup ile anlatamıyor. örnek için çok uzağa gitmeye gerek yok. mesela haluk bilginer’in başrolünde oynadığı şahsiyet dizisine bakabiliriz. orada cayır cayır sosyal tespit yapıp taciz, tecavüz gibi konuları derinlemesine işlediler. neden sonuç ilişkisi kurup kendilerine göre bir anlatım yaratabildiler. ya da yakın zamanlı başka bir örnek olan the queen’s gambit’e de bakabiliriz. orada da erkek egemen bir alanda mücadele eden bir dâhinin hikayesini dengeli bir tarzda anlatmışlardı. ya da illaki fantastik olacaksa hayao miyazaki filmlerine göz atabiliriz. orada da kadın karakterleri muazzam şekilde çok yönlü işliyorlardı. bu filmde ise verilmek istenilen mesaj hiçbir türlü desteklenmemiş. adem, leyla’yı neden öldürmek istiyor, leyla neden kendisini öldürmek isteyen biriyle birlikte, nergis neden adem’le birlikte olmak istiyor" gibi soruların üzerine düşünmemizi gerektirecek cevapları yok. e bu ilişkiler bir şekilde anlatılmayınca da kadın erkek arasındaki çatışma hakkında da bir şey söylenmemiş oluyor.


sonuç olarak; 9 kere leyla benim büyük hevesle beklediğim ancak aradığımı pek bulamadığım bir film oldu. aslında hikayenin genişletileceği çok büyük bir alan olsa da bunu pek kullanmamış gibiler. parça olarak bakarsanız güzel noktalar var elimizde. mitolojik bir konu var, absürt komedi çıkarılabilecek bir alan var, güçlü sembollerin kullanılabileceği (mümkünse daha kararında) bir zemin var, çok iyi oyuncular var. ancak tüm bu ögeler bir araya geldiğinde bile eğer ağırlık ve ton tutmuyorsa ortaya böyle bir sonuç çıkıyor demek ki.