Eskiden İçinde Fırtınalar Koparabilecek Olayların Cızırtı Bile Yapmaması: 38 Yaşında Olmak

40'lı yaşların eşiğindeki insanların ruh halini özetleyen bir yazı, buyrun.
Eskiden İçinde Fırtınalar Koparabilecek Olayların Cızırtı Bile Yapmaması: 38 Yaşında Olmak

38 yaşında olmak... alıştığın ve seni sen yapmakta katkıları olan tad ve buklelerin ortadan kaybolması ve elde kalanlara sımsıkı sarılmaya gayret ettiğin bir bir yaştır.

değişim değişim diye kıçını yırtanlara inat hala eldekileri savunmak mevzileri tutabilmektir. saçlarda doğal renkler azınlıkta beyazlar ise iktidarı almaya başlar, boyasan ne olur boyamasan ne olur? nasıl olsa aslı beyaz değil mi?

ahbapların çoğu evlenmiş çoğu bir 15 sene önce tay gibiyken şimdiler hemen hemen hepsi pazarda kıvırcık seçen amcalar misali ortalarda fink atar. birkaç tanesi kaybolan yılları geri getirebilirmiş genç ayaklarında dolaşır fakat bu bağkur emekli olmaya çalışmak kadar gülünç bir şeydir.

geride bıraktığın yol önündeki yoldan uzundur. hele ki 40 yaşına 2 kala ne yaptım ne yapamadım, şöyle yapsaydım böyle olurdu diye diye günler geçer sonra bu da can sıkar. kendi gerçeklerini başkalarının senin suratına vurmaktansa kendi gerçeklerini gösterme alışkanlığın değişmemiştir. ama önce kendine gösterirsin.

kendinle zaman geçirmeyi tercih edersin. kimseyi kurtarmaya pek niyetin yoktur. sözlerdense suskunluğu ve sessizlik tercih.

günler ağır ağır geçer bir pazardan diğer pazara ezberlediğin ritüel ile. pazartesi hızlı geçer, salı boktan, çarşamba eh öyle böyle, perşembe yorucu, cuma son dakika golleri yemeye hazır ol, cumartesi koca fiyasko ve pazarları çılgın kalabalıktan uzakta.

bu yaşta artık uzun boylu kitap kıraat edilmez. kısa kısa, arada mola vererek okunur. saf heyecanlar ve deha parlamaları seyrekleşmiştir. çoğunlukla teknik vardır.

lise, üniversite ve ilk gençliklerinde doğanlar okulları bitirmiş ve hayata atılmıştır. denk geldikçe onlara bir şey söylediğinde anlamazlar. benim zamanımda şöyleydi böyleydi demekten kaçınırsın, çünkü kendini aziz nesin deyimiyle abdülhamit devrinden kalma moruklar gibi hissedersin.

oysa geçmiş çok yakındır, marlboro'nun 550.000 olduğu kaçağının 500.000 olduğu zamanlar. paradan sıfır atılmasının üzerinden 15 sene geçmesine rağmen hala hesabını kitabını eski usul milyon milyar trilyon olarak yaparsın.

doğumundan önce 10 sene önceki filmi izlediğinde bütün başrol oyuncularının cartayı çektiğini kalanların ise ihtiyarlıktan yarı ölü olduğunu fark edersin.

sahi yeni şeyler seni cezbetmez, eskiler seni daha cezbeder. mesela 2020 model vasıtadansa 976 ford consul'e daha çok hayran olunur.

hayatının temel yapı taşı olanlar çoktan ecel şerbetini içmiştir. çoğalacağına azalır, azalır ve sanki hiç var olmamışcasına yok olur giderler.

geceler yine gecelerdir gündüzler ise öylesine. konsantre olmak iyice zorlaşır, bir konu hakkında düşünürken dikkatin kolayca dağılır. ve dikkat kolayca toplanmaz.

sadece zamanı öldürmek için dolanırsın. çoğu şey aklına zor gelir. çünkü artık onları kemikleştirmişsindir. kelimeleri çağırırken fazla efor sarf ettiğini fark edersin.

ama buna rağmen yaşadıkların çoğalmıştır ve her günü yeni bir şey öğrenirsin; mesela dukas sülalesini, varegleri, acıbadem kurabiyesinin nasıl yapılacağını falan filan...

kafandaki mıymıntı ses bunları öğreniyorsun da ne boka yarıyor demesine rağmen inatla devam edersin.

dedik ya, saf heyecanlar nadir olur. belki o saf heyecanları tekrardan bulmak istiyor insan ama tren çoktan kalkmış, karpuzlar tarlada kalmış, trampetçi oscar çoktan ölmüş, birçok olgunun üzerine er kişi niyetine el fatiha okunmuş.

38 yaşı kendi meşrebimce anlatmaya çalıştım. yapımda ve yönetimde emeği geçenler namına teşekkür ederim.

fondaysa tom waits'ten the piano has been drinking not me makamından bir şeyler işte...