Eternal Sunshine of the Spotless Mind'ın Felsefi Altyapısında Kaçırılan Noktalar

Bir kuşağa sinemayı sevdiren Eternal Sunshine of the Spotless Mind hakkında çok şey yazıldı, çizildi. Bu sefer filmin felsefi arka planına dair, daha önce fark etmemiş olabileceğiniz şeylerden bahsedelim.
Eternal Sunshine of the Spotless Mind'ın Felsefi Altyapısında Kaçırılan Noktalar

film, jacques lacan’ın objet petit a kavramının anlaşılması noktasında fazlaca kolaylık sağlaması bakımından bir adım öne çıkıyor. felsefi ve psikanalitik arka planı fazlasıyla güçlü olan filmin aşağıda belli bir yönüne odaklanılacaktır.

içine kapanık çekingen biri olan joel barish ve rahat, özgür ruhlu clementine kruczynski tüm bu farklı kişiliklerine rağmen birbirlerine âşık iki kişidir. iki yıllık (defterine iki yıldır ilk kez bir şeyler yazar) beraberliklerinden sonra yaşadıkları şiddetli bir tartışmanın ardından ayrılırlar ve clementine joel ile ilgili anılarını zihninden sildirir. bunu öğrenen joel de aynı yöntemi uygular ve clementine ile ilgili anılarını zihninden sildirerek onu bütünüyle unutmaya karar verir. fakat anıların silinme seansı esnasında işler yolunda gitmez ve geriye doğru giden silme işleminde joel, clementine ile ilgili güzel anılarına sıra geldiğinde silme işleminden vazgeçer.


bu arada clementine’nin joel’i silme seansında ona âşık olan patrick, joel’in anılarını ve clementine’ye daha önce aldığı hediyeleri kullanmanın işe yarayacağını düşünmekte ve clementine’yi bunlarla tavlamaya çalışmaktadır. seans sırasında patrick ve silme işlemini yapan diğer kişi olan stan arasında clementine hakkında geçen konuşmalar joel’in anıları arasına karışır ve kendisine bir oyun oynandığını bu oyunla patrick’in clementine’yi ele geçirmeye çalıştığını düşünmeye başlar. seansa iki müdahale vardır, birincisi joel’in kendisi tarafından yapılan müdahale (gittikçe keyifli hale gelen anıları kaybetme korkusu), ikincisi ise seansı yapan kişilerin konuşmasının yol açtığı müdahale (patrick ve stan’ın clementine hakkında konuşmaları).

bu müdahale silme işinde sorunlara yol açar. stan’ın makineyi otomatiğe aldığı ve şirketten mary ile eğlendikleri/seviştikleri bir sırada joel kontrolden çıkar ve kendisini bulamayacakları çocukluğunda bir yerlere gider. stan problemi çözemeyeceğini anlayınca hatıraları silme işini yapan kurumun başındaki dr. howard mierzwiak’ı çağırır. howard silme sürecini yeniden rayına oturttuğu sırada stan hava almak için dışarıya çıkar ve mary howard’a yakınlaşır ve onu öper. mary daha öncede howard’a yakınlaşmış karısı bunu fark edince howard mery’nin hafızasından kendisini silmiştir. mary bunu öğrenince şirketten tüm müşterilerin kayıtlarını çalar ve bunları müşterilere postalar.

film fazlasıyla dark city (1998)’deki sorgulamayı anımsatır. soyları tükenmek üzere olan “yabancılar” kendi soylarını korumak için, insanı insan yapan şeyin ne olduğunu bulup kendilerini bu doğrultuda şekillendirmek üzere büyük bir deneye girişmişler. kurdukları yapay bir şehirde, insanların anılarını birbirlerine naklederek (imprint) insanların gerçekte hatıralarının toplamından ibaret mi olduğu sorusunun cevabını ararlar (bkz: dark city). iki filmin verdiği cevap da aynıdır: hayır. eternal sunshine of the spotless mind’ın cevabı biraz daha net ve açıktır. clementine’yi tavlamaya çalışan patrick tümüyle joel’in yöntemlerini uygular ama başarılı olmaz. insan ilişkilerinde pratiklerin dışında o ilişkiyi belirleyen bir şey bir “fazla/eksik” vardır. (jacques lacan’ın objet petit a dediği şey). tüm her şeyi kat eden bu fazla/eksik olmadıktan sonra pratiklerin hiçbir anlamı yoktur.

"Meet me in Montauk."

filmin ikinci olay üzerinden soruya verdiği "hayır" cevabı daha sarsıcıdır. tüm anıları silinmiş olmasına rağmen, joel bir kez daha clementine ile karşılaşır ve birbirlerine âşık olurlar. ilk âşık olma bir tesadüf değildir, belli koşulların bir araya geldiği belli pratiklerin ürünü olan bir tesadüf değildir. aşk başlı başına o “fazla/eksik”in diğer pratikler arasında bir tutkal işlevi görerek ürettiği bir şeydir. söz konusu “fazla/eksik” ikinci kez karşılaşmalarında yeniden devreye girer ve bir kez daha âşık olurlar. dolayısıyla insan anıların, pratiklerin depolandığı ve davranışların bunlara göre şekil aldığı bir mekanizma değildir. onda ondan fazla/eksik olan bir şeyler vardır. bu da jacques lacan’ın bahsettiği objet petit a, yani arzunun ulaşılmaz nesnesidir [1]. bütün o düzenli anılarla dolu deponun içinde küçük bir delik, onlara ait olmayan onlardan fazla/eksik bir şey. işte bu insanı özneleştiren şey olduğundan, anılar asla başka birinde işe yaramaz.

fakat silme seansında joel silme işinden vazgeçtikten sonra clementine’ye kendisiyle bütün bu işlerin sonunda montauk’da buluşmasını söyler (“meet me in montauk”). bu uyarı seanstan uyandıktan sonra joel’in bir sonraki gün tren istasyonunda montauk’a giden tren anonsunu duymasıyla gündelik hayata dâhil olur. montauk’da bir buluşması olduğunu anımsar. bu anons adeta bilinçaltına yönelik bir uyarıdır ve joel bilinçsiz bir şekilde (nedenini bilmez) montauk trenine yetişir ve oraya gider. clementine de oraya gelmiştir. o da büyük olasılıkla benzer bir şekilde bilinçaltındaki “montauk’da buluşalım” güdülenmesiyle oradadır. fakat onları bir araya getirmeye yönelik bu müdahale objet petit a’nın rolünü ortadan kaldırmaz. zira onları birbirine âşık eden şey orada karşılaşmış olmaları değil, objet petit a’nın kendisidir.


film bu argümanı mary ve howard arasındaki ilişkide de tekrarlar. daha önce bir şekilde birbirlerine ilgi duyan iki kişi buna dair tüm anıları silinmesine rağmen yine birbirlerine ilgi duyabilirler. başka bir zamanda başka koşullar altında olsa bile bu böyle olur. film bu yönüyle yapısalcılık (structuralism) ve inşaacılık (constructivism) söylemlerine fazlasıyla meydan okur. insan ne pratikleri vasıtasıyla kurulan ne de koşulların bir ürünü olan bir şeydir, insanı insan yapan onda ondan fazla/eksik olan bir şeydir, objet petit a’nın ta kendisidir.

ek okuma:
[1] objet petit a: slavoj zizek’in tanımıyla sadece fantezinin doldurabileceği inşa edici temel bir boşluk, fantezi ise boşluğu dolduran hayali bir senaryo olarak, inşacı bir şey olarak işleyen şeydir [“functions as a construction, as an imaginary scenario filling out the void”]. (bkz. slavoj zizek, jacques lacan: critical evaluations in cultural theory, taylor & francis, 2003, s. 362). fakat önemli bir nokta da fantezinin tamamen gerçeklikten başka bir şey olmadığıdır. o gerçeklik olarak adlandırdığımız şeye tutarlılığını veren bir şeydir [“the support that gives consistency to what we call”] onu kat eden ve anlamlı bir bütün haline getiren. (bkz. slavoj zizek, the sublime object of ideology, verso, 1989, s. 44)

Efsane Film The Truman Show'un Anlatmak İstediklerini Özetleyen Bir Kritik

Jacques Lacan'ın Teorisine Göre Asla Ulaşılamayan Arzu Nesnesi: Objet Petit A