Farklı Kamera Tekniğiyle Olayların İçindeymiş Hissi Uyandıran Canavar Filmi: Cloverfield

2008 tarihli film, yaşattığı izleme tecrübesi nedeniyle adeta kaliteli bir simülasyon niteliğinde.
Farklı Kamera Tekniğiyle Olayların İçindeymiş Hissi Uyandıran Canavar Filmi: Cloverfield

Nedir, ne değildir?

cloverfield, 15 şubat 2008'de gösterime giren, düşük bütçeli (30 milyon dolar), yapımcılığında da lost ve yeni star wars üçlemesiyle tanıdığımız jj abrams'ın oturduğu bir canavar filmi, lakin diğer örneklerinden ciddi şekilde ayrılıyor. en güzeli film canavar etrafında yoğunlaşmıyor. yaratık nerden geldi, kimdir, neyin nesidir, nasıl olur sorgulayan yok. elinin altında hem atletik hem yakışıklı hem de dahi bir bilim adamı da yok. amerikan gizli silahları, süper teknolojileri hiç yok. gayet yerinde insan gibi tepkiler ve çaresizlik var. filmden çıkar yaratığı al sana istediğin yöne çekebileceğin bir felaket filmi. olmazsa olmaz reklamlar aralara güzelce serpiştirilmiş. ruhunuz bile duymuyor. kısaca hollywood yapımı bir yaratık filmi için fazlasıyla özgün. beğenmeyenleri anlayamamakla beraber daha iyi bir canavar filmi izlediğimi hatırlamıyorum.

facebook ve myspace jenerasyonunun jaws'ıdır cloverfield

tek kelime bilinmemesi gerekiyor film hakkında, filmden maksimum verim almak için. bir aşk hikayesi gibi, bir veda partisindeymiş gibi geçmesi gerekiyor tüm tanıtım yazılarının. ve bir şekilde gerçeklikten dert yananlar, "onlarca saat niçin kamera'nın pili bitmedi" diyenler, "her şeyi bırakıp kameraya alan dallamalar doldurmuş filmi" diyenler allah aşkına bana, gülen gözler filminde vecihi eve uçakla girdiğinde uçağın neden patlamadığını anlatsınlar. sinema'nın bir sanat olmasının yegane hadisesi gerçeklikten biraz uzaklaşabilecek olmasıdır kanımca. saf gerçekliği istesem asla sinema filmi izlemezdim sanırım. ve gerçekliği, uygunluğu gözetmek esas dingilliktir bana kalırsa. tabi mikrofonların gözükmesi, set işçilerinin gözükmesi gibi teknik hataları saymazsak...

her neyse, dediğim gibi youtube jenerasyonunun filmidir. öyle bir durumda kalsam şahsen ben, aynen çekim yaparım, sonra kurtulursam da tak koyarım youtube'a. ki filmin yapımcısı jj abrams abimiz de bunu bu şekilde belirtmiştir, devam filmi için özellikle, "o gece koca manhattan da bir tek kamera çalışıyor olamaz değil mi arkadaşlar?"

o gün, o gece orada olsaydım sanırım ben de farklı şeyler yapmazdım. hele ki kız arkadaşım o durumda olsaydı. ve bi noktadan sonra, o bilinmezlikle, o telaşe içinde ne yaptığını bilmeyeceklerini düşünüyorum insanların. hepimiz 17 ağustos depreminde bu hadiseyi etüt ettik sanırım. depremden bir iki ay sonra "ulan ne salak şeyle uğraşmışım" demek bir anene olmuştu neredeyse. şahsen ben elimden karpuz yediğim çatalı bırakmamıştım. aklıma gelmemişti bırakmak. kameranın film boyunca bu denli gezdirilmesini de aynı travmaya bağlıyorum ben.

ve filmdeki karakterlerle birlikte sizin de bir boktan haberiniz olmaması, onların gördüklerinden öte bilgiye sahip olmamanız inanılmaz derecede keyifli. 11 eylül'ü yaşayan birisi gibi, daha fazla bilgiye ulaşmak isterken bunun size sunulmaması hadisesi felaket çıldırtıcı. o yüzdendir ki filmden doyasıya keyif aldım sanırım.

son olarak şunu söyleyeyim: filmin sonunda, coney island sahnesinde, kamera denize bakarken sağ tarafa dikkatli bakın. suya bir şeylerin düştüğünü göreceksiniz. bu da böyle bir kıyağım olsun...

Final yorumu

kargaşa, kaos, felaket, korku, panik, roket, silah, helikopter, jet sesleri, yollarda tanklar ve evacuation. mükemmel bir gürültü patırtı eşliğinde kendimi kah counter strike kah battlefield tarzı bir kargaşa içinde buldum ve inanılmaz heyecan duydum. canavar nereden geldi, sonu ne oldu umurumda değil. toplulukların tam bir kaos içinde ortalıkta koşturup kaçması, dünyanın kaç bucak olduğunu anlaması müthişti. seyrettiğim en iyi felaket filmlerinden biriydi diyebilirim. sinemadan çıktığımda yoğun kar yağışında yollarda yürürken böyle bir felaketin tam o anda yaşanmasını, koşturmacaya kendimi kaptırarak aynı korku panik ve kaosu yaşamak istedim. ama soğukta böyle bir şey yaşamak öldürücü olabileceğinden böyle bir olayın baharda yaşanması daha makul göründü.

eve döndüğümde hayatın normal akışıyla devam ediyor olduğunun farkına varmam geç olmadı. sıkıcı olan da bu tekdüzelikti, tv'de tartışılan konular, görüntüler, sesler, her şey anlamsız göründü. böyle bir uzaylı istilası yaşansa da ne ırak ne de başka bir siyasi sorun, herkes tek bir felakete odaklansa. sokaklarda koştursak deli danalar gibi...

Sinemaya Uyarlanamaz Denen Bir Kitaptan Uyarlanan Zorlu mu Zorlu Film: Inherent Vice