Fen Lisesi ve Sağlam Bir Üniversite ile Başlayıp Kurumsal Şirkette Sonlanan Kariyerin Eleştirisi

Nitelikli okullarda alınan eğitimin kurumsal bir şirkette değerlendiriliyor olması ister istemez insanı düşüncelere sevk ediyor.


fen lisesi + boğaziçi mühendislik + p&g denklemi, akla ister istemez şunu getirir


bu grubun en büyük sıkıntısı ihtiyaçlar hiyerarşisinin en üst basamağına çıkamamaktır. doktor mesela "hayat kurtarmakla", öğretmen "insan yetiştirmekle", savcı "adaleti sağlamak"la falan tatmin olur. ama bu insanların tüm hayatı "nasıl daha fazla şampuan satabiliriz?" diye kafa patlatmakla geçer.

"product manager", "modern channel manager", "director" falan olurlar ama tüm konu yine daha fazla şampuan satmaktır. bugün yok olsa kimsenin umrunda olmayacağı veya birkaç güne yokluğuna alışacağı ürünler... landing, penetration falan yaparlar, sayfalarca raporlar, exceller hazırlanır, skype'la yurtdışındaki meslektaşlarla ateşli tartışmalar yapılır ve günün sonunda ne kadar şampuan satıldığı belli olur. kabul etmek istemeseler de bu insanlar aslında şampuancıdırlar. bir de ik'cıların ilk paragrafta bahsettiğim manevi tatmin sıkıntısını aşmak için çalışanlarına, burada daha iyi bir dünya ideali'ne hizmet ettiklerini falan söylemeleri vardır ki; aman yarabbi...


yukarıda yazdıklarıma ekşi sözlük'ten eleştiriler gelmişti.

adamlar hala maaş yazmışlar gdp yazmışlar. benim kendi isteğiyle burada çalışan ve yaptığı şeyi yaparken nelerden vazgeçtiğinin farkında olan, bundan da gocunmayan insanlara söyleyecek bir şeyim yok zaten. benim yazdıklarım, muhakeme gücü yüksek, ve bu yeteneği çevresi tarafından sürekli sömürülen (sınav yarışları, mülakatlar, okullar vs), ve sonunda kendisiyle baş başa kaldığı vakit de hayalini kurduğu nokta ile geldiği nokta arasındaki farkın onları adım adım bunalıma sürüklediği insanlar için.

bu insanların parayla, makam mevkiyle bir süre aklını çelebilirsiniz ama önünde sonunda bir şeylerin farkına varacaklar. ben bunlara arayan insanlar diyorum. sürekli bir huzursuzluk ve tatminsizlik yaşayan ve bu durumun yönetici olsalar da 2000 tl zam alsalar da değişmeyeceği insanlar. bir şeylerin yanlış gittiğini sürekli hisseden insanlar. zamanında onları bu yüksek mevkilere taşıyan beyinleri zamanla kendi kendini kemirmeye başlayan insanlar...

bitmeyen mesailer, bitmeyen toplantılar, her gün yağarcasına gelen mailler, bir türlü yetişmeyen bütçeler, çeyrek raporları, loss-profit akışları, şirket yemekleri, şirket içi toplantılar, şirketler arası toplantılar, yalandan yapılan kutlamalar, sürekli dönen şirket dedikoduları, burak bey'in singapur maceraları... bunlar ne için? ve bir süre sonra bu koşturmacanın siz emekli oluncaya kadar bitmeyeceğini fark etmek? hayatınızın merkezinde işinizin olması, mesela sevdiğiniz insan veya başka bir şey için istifayı basıp daha düşük ücretle başka bir yerde çalışmayacağınızı bilmeniz? "o kadar emek harcadım" bahanesinin giderek kontrolden çıkması ve artık sizi de peşinden sürükler hale gelmesi... bu kulaklar bir kariyer etkinliğinde, çok büyük bir firmanın başarılı bir yöneticisinin oğluyla haftada en az 3 kere buluşarak ya sinemaya gittiklerini ya da çay, kahve içtiklerini söylediğini duydu var mı ötesi? kadın oğluyla "buluşuyor" aynı arkadaşlarıyla buluşur gibi.

dediğim gibi "ben bu işin bana vereceklerini ve benden alacaklarını biliyorum ve yapıyorum" diyenlere bir sözüm yok. ama rahatsızlar şunu bilsin ki rahatsızlıkları daha da artacak, çünkü sizlerin beyni başka çalışıyor kardeşlerim...

İnsana İş Hayatında Geçirdiği Seneleri Sorgulatan Kurumsal Hayat Acımasızlıkları