Fenerbahçe Tarihinin En İyi Yabancı Futbolcuları

Oynadıkları futbolla özellikle Fenerbahçe taraftarının gönlünde taht kurmuş yabancı futbolcular.

Alex De Souza

insan'dır...

lefter'in elini öper.
sergen benden iyi futbolcu der.
iyi aile babasıdır.
elinde telefon ile alışverişte eşini bekler.
fenerbahçe zor sezonuda ben her göreve varım diye mesaj yollar.
tribünde yaralanan adamı ziyaret eder.
rakibe saygı duyar.
oynayamadığı zaman ağlar.
oğlum yarı türktür... burada büyüdü... der.

bu adam iyi ki futbolcu olmuş gelmiş fenerbahçe'ye de onu tanımışız.

Roberto Carlos

futbolu oynamayı da, izlemeyi de şeref stadı'nda öğrenen yaşlı amcalara roberto carlos'u izleme, sarı-lacıvert'li forma içinde görme şerefini tattıran büyük topçu.

böylesine büyük bi futbol efsanesini türkiye'ye getirdiği, 2007'den bugüne kadar aramızda olmasını sağladığı için geliyor: 

teşekkürler fenerbahçe.

Fabio Luciano

6 mart 2005 malatyaspor fenerbahce maci...

ilk yarı golsuz bitmiş.
uzun süredir deplasman galibiyeti alamamanın baskısı üzerine kilidi açılamayan malatya savunmasının yaydığı bunaltı...
luciano devre arası oyundan alınmış.
duşunu almış, takım elbisesini giymiş.
gelmiş yedek kulubesine oturmuş.
ama oturamıyor..
sicim gibi yağan yağmurun altında durmuş.
ıslanan yüzünde 79. dakikada anelka'nın attığı golun ve 1-0'ın sakat duruşunun verdiği mutlu telaş...

yedek kulubesinin önünde, yağmurun altında, takım elbisesiyle hoplayıp zıplayan futbolcu.
fabio luciano...
en az benim kadar fenerli...

onu hep ekrandaki bu acayip görüntüsüyle,
ve başka güzel,
gördükçe,
"sahada da benim gibi hisseden biri var ya yeter bu bize" diye düşünmemizi sağlayan halleri ile hatırlayacağım.
ismini sıkı tutacağım ve hiç unutmayacağım.

yolu açık, yüzü hep mutlu, başı hep dik olsun..
çok hata yapmış, çok goller yedirmiş diyorlar... canı sağ olsun...
bu toprağın ekmeğini yedi, suyunu içti.. helal olsun...
gittiği yerlerde seveni çok, alkışlayanı bol olsun..

Nicolas Anelka

canı istediği ya da taraftarın yarattığı atmosferin havasını yakaladığı zaman dünyanın tartışmasız en yaratıcı forvetlerinden biri haline gelebiliyor. fenerbahçe formasıyla şampiyonlar ligi'nde milan, psv maçlarında rakibi maymun etmesi, ligde ise koray avcı'yı bir güzel pazar akşamında domates biber almaya yollaması, sonradan oyuna girdiği 4-0 lık galatasaray maçında, bir gol atıp bir de şık gol attırması, aynı maçta song ve mondragon'u çalımlarla çimlere uzandırarak çaresizlik yaşatması ülkemizde bize izlettiği belli başlı güzellikler.

uçuk bir adam, adaptasyon sorunu var.ama yine de son aylarda fransa milli takımını taşıyan isimlerin başında geliyor. ayrıca premier lig'de de gol krallığına oynaması takımının kötü performansıyla ters orantılı çizgi yakalamasına neden oldu.

her şey bir yana, futbol hayatının bir döneminde türkiye'de özellikle de fenerbahçe'de bulunmasından büyük mutluluk duyduğum fransız futbol ikonudur kendisi.

Pierre van Hooijdonk

geldi, izlerken mide krampları yaşatan takımı haftasonlarını iple çektiren takıma dönüştürdü, feyenoord maçında -yine- bir başka bahara kalmış ümitlerle alkışladığımız süper sempatik rakip oyuncuyken galibiyetlerden sonra el salladığımız sarı lacivert çubuklu formalı kahraman oldu çıktı, bütün ümitler kesilmişken kupa aldırdı, çılgınlar gibi mutlu etti, sonra gün geldi oynamaz oldu, korkuttu, gidecek mi acabalar, onsuz fb nasıl olacaklar soktu taraftarın aklına, gitti sonra, dönmedi haftalarca, sonra bi gün geri geldi, haklı olarak sitem etti döneklere, kaypaklara, yalancılara, "kalacağım, çok özledim" dedi, kaldı da, hem biz de çok özlemiştik, ama tribündeydi bu sefer, onsuz birşeyleri hep yarım kalan takım hala eksikti, o da mutlu değildi belli ki, mutlu olmayı en çok hak edenken hem de, çok değil daha birkaç ay önce onun sayesinde günlerdir kayıp olan en sevdiği oyuncağını yeniden bulmuş çocuklar gibi sevinen binlerce insan varken ve bunların yarısından fazlası maç izlerken onun ekranda göründüğü 3-5 saniyelik zaman diliminde "işte uzun süredir sakat olan piyervanhoydonk da tribünde sayın seyirciler" diyen spikere "hıı hıı" diye baş salladıkları anlar hariç onun adını anmazken. pierre bi gün oynayacaktı, oynadı da, allahın cezası zaragoza deplasmanına kısmet oldu, barajdan dönen 2 frikik, gol olsaydı her şey mükemmel olacaktı, maç hayal ettiğimiz gibi bitmedi, ama olsundu, pierre ne yapsındı, giymişti işte o formayı yine, hem yeniden 90 dakika oynayacağı, frikik öncesi hakemin barajla uğraştığı 2 saniyede kaşla göz arasında topun yerini değiştirip bizi güldüreceği, "tamamm gol olacak bu" dedirttikten 2 saniye sonra topu ağlara bırakacağı, kaleciyi allak bullak edeceği, kollarını açarak koşmaya başlayacağı ve binlerce mutlu insanı put your hands up for pi-air diye avaz avaz bağırtacağı günler de gelecekti.

gerçi yine yapacak bunları, belki artık çok kısa bir zamanı var bunları yapmak için, ama yapacak, sonra da arkasında onun için bağıran ve giderken onu omuzları üzerinde taşıyan bir sürü gözü yaşlı taraftar bırakacak, ceyhun erişlere, fatih akyellere alışmış, hep pierre van hooijdonklara özlem duymuş, geç bulmuş çabuk kaybetmiş ama onu asla unutmayacak olan bir sürü insan.

(breda'ya gidesim, sözleşmenin yapılacağı kağıdı yırtıp atasım, "yok böyle bişey, piyer daha bizim, gidemez" diyesim var, gidemez ki bu kadar kolay. daha yapacak bir sürü şey varken hem de.
şimdi sen gidiyorsun ya herkes sana benzeyecek diyesim geliyor ama diyemem ki, benzeyemezler ki sana, senin gibisi gelmez ki pierre. senin gibi frikik atan çıkar belki, belki şansımız tutar da senin kadar özverilisini de buluruz, golünü attıktan sonra koşup gelerek çizgiden top çıkartacak, tek başına takımını sırtlayacak birini daha bulur getirir yöneticiler, ama senin gibi kim güler, senin gibi kim alkışlar taraftarını.. senin kadar kim sevilir ki pierre? kim bu kadar ağlatır ki gidiyorum dediği zaman?)

hayal ettiğin şeyi gerçekleştireceksin, futbolu bırakmak istediğin yerde bırakacaksın, hep senin jübilene gitmeyi hayal etmiştim ama sağlık olsun, arkasında senin adın yazılı olan forma hep en değerli formam olarak kalacak, denizli maçından sonra elinde bayrakla attığın şampiyonluk turu ve çocuk gibi sevinişin aklımızdan hiç gitmeyecek ve seni hep o görüntülerle hatırlayacağız**, bizi çok mutlu ettin ve biz seni çok sevdik, herşey için teşekkürler, yolun hep açık olsun, hep pierre gibi gül, o gülümseme sadece benim -ömrümün sonuna kadar değişmeyecek olan- wallpaperımda kalmasın, ama bi gün mutlaka dön, çünkü bekleyeceğiz.**

our hands will always be up for pi-air.

*

Milan Rapaic

fenerbahce taraftari cok sevdi bu adami, bu adam da fenerbahce taraftarini. yedek kalmayi sorun yapmazdi. sonradan girip cok mac kurtardi. disiplinsizdi, antremani sevmezdi ama oynadigi zaman her topu ayagina alisinda taraftari heyecanlandirirdi. cok guzel gollere imza atti, sonradan girip frikik golleri atarak fenerbahce taraftarinin gozune girdi ve sonra hic gozden dusmedi. o sezon kendisiyle ayni yerde oynayan balic ve revivo'yu taraftar iyi hatirlamaz ama rapaic diyince herkesin yuzunde bir gulumseme olur. stadyuma gittigimde halen sari lacivert formalar uzerinde rapaic yazan cok forma goruyorum. bir nostaljidir, 3-0 dan 4-3 un mucididir. bir basari hikayesidir.

Elvir Boliç

3 sezon ustuste gol kralliginda 2.oldugu donemde ust duzey bir performans sergilemis, fenerbahce taraftarinin sevgilisi olmustu, bir de ic saha, deplasman farketmeden surekli galatasaray'a gol atardi. manchester united'a attigi golden cok 20:45 esprisini galatasaray'in elinde patlatan golunu hatirlarim daha cok. insanligi ve zekasi ile de muthis bir futbolcuydu. fenerbahce'deki son yillarinda formayi moldovan'a kaptirinca ispanya'ya gitti ve la liga'da da cok basarili maclar cikardi. real madrid'e attigi harika bir gol var mesela. 80lerde dogan cocuklarin fenerbahce'de gordugu ilk sampiyonlugun en onemli futbolcusuydu sonucta, unutulmazlar arasindadir.

Uche Okechukwu

9 sezon fenerbahçe'de 4 sezon da istanbulspor'da olmak üzere toplam 13 yıl türkiye'de futbol oynamıştır. bildiğim kadarıyla türkiye'de en uzun süre forma giyen yabancı futbolcudur. gerçi yabancı futbolcu diyerek haksızlık etmeyelim kendisinin bir adı da deniz uygar'dır. bu arada zebellah gibi adama deniz ismini kim uygun gördü, o da ayrı bir merak konusu.

uche deyince birçoğumuzun aklına jes hogh, ebru gündeş'le oynadığı klip ya da rambo'nun sahaya girip ona sarılması gelse de onunla ilgili en unutulmaz kare beşiktaş maçında ayağının kırıldığı andır. ayağı, çoğumuzun bakamayacağı kadar feci bir şekilde kırılmış olmasına rağmen uche her zamanki rahat ve soğukkanlı tavrıyla bir yandan sakızını çiğnemeye devam ederken, kenara da ben kalkamıyorum, size zahmet beni değiştiriverin anlamında bir işaret yapmıştı. o kadar rahat görünüyordu ki, sağlık görevlileri hemen gelmese tek ayağının üzerinde sekerek kenara gelecek diye korkuştum.

Jes Högh

gözlerde bir damla yaş bırakır her daim düşünülünce.dürüst olalım hangi takım taraftarı olursak olalım hangimiz sevmedik ki uche-hogh ikilisini ? formanı çıkartıp gelirsen belki sadece futbolsever olarak, kol kola yürüyüp can cana kadeh kaldırırsak muhabbetin bir yerine högh-uche sokuştururuz illa ki.

türk futbolunda defans algısının gelişiminde uche-hogh ikilisinin katkısı tartışılmaz. uche 42 yaşına geldi ve hala profesyonel futbol hayatına devam ediyor. nijerya 1. liginde oynuyor. hogh ise 4 sezon fenerbahçe'de oynadıktan sonra 99-01 yılları arasında londra semalarındaydı ve roman abromovich'i göremeyen bir chelsea'liydi.

chelsea yıllarında fransız desailly ve lebouef ikilisinin yedeği olarak bekledi. euro 2000'de danimarka kadrosundaydı ve sürekli nükseden ayak bileği sakatlığı oynamasına müsaade etmedi. yedek kalmak ve ayak bileğindeki kronik rahatsızlık onu futboldan soğuttu. 34 yaşında futbolu bırakıp emekliliğe ayrıldı.

2007 yılında hikayesinin acı sonunun haberi geldi. kopenhag'ta bir otel odasında telefonla eşini aradığı an genç sayılabilecek yaşında felç geçirdi. şu an vücudunun sağ tarafını oynatamıyor ve maalesef konuşamıyor.

sene 2009 olmuş ve bizler hala futbol izliyoruz. keşke futbolu hissedebilseydik..

sedat balkanlı'yı gündem azlığında reyting malzemesi olarak kullanan futbol medyamızdan ve onun takipçisi futbol okurundan hogh'u mutlu edecek ve unutulmadığını hatırlatacak bir küçük hediye , yazı veya mektup - iyi niyetle yapılabilecek her hangi birşey - beklenmezdi.

seni unutmadık hogh.. türk futboluna miras bıraktıklarını da...

Jay-Jay Okocha

1998 yilinda dunyada en iyi top becerisi olan oyuncu secilmisti. onun disinda 2 kez yilin en iyi afrikali oyuncusu odulu, defalarca en iyi nijeryali futbolcu odulu secilmis ve fifa'nin gelmis gecmis en iyi 100 futbolcusu listesine girmis efsaneydi. futbol topuyla yapamayacagi herhangi bir hareket yoktu. internette ronaldinho ile becerileri kiyaslanan cok fazla yazi ve videosu var efsanenin.

fenerbahce formasiyla oynadigi 2 yilda oynadigi 4 galatasaray lig macinin 4'unde de gol atmisti. kendisinin sari lacivert formayla cok harika maclarini hatirlarim ama en iyisi icin kesinlikle (bkz: 16 ekim 1996 fenerbahçe manchester united maçı). kadikoy'de manchester defansiyla resmen dalga gecmisti. takim bir turlu golu bulamamisti ama jay-jay'in kirmizi kramponuyla yaptigi sovu unutulmazdi.

su videonun 30. ve 40. saniye arasi o mactaki sovundan bir kuple izlenebilir.

(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=ymbfkpakd1i)

Kennet Andersson

nasıl da yakışıklı bir adamdı... böyle deyince de tövbe yarappim biraz değişik oluyor tabii ama, fenerbahçe tarihinde gelmiş geçmiş en yakışıklı futbolcular sıralamasında top10'e girer. hala da gayet taş bi abi. çok da iyi bi golcüydü. sakatlanana kadar bunlar rapaiçle çok iyi bir ikili olmuşlardı. sonra kennet sakatlanınca da, revivo serhat ikilisi esti sahalarda. o sırada serhat pek bir bekar, pek bir genç ve eli yüzü de düzgün bir çocuk olduğu için tüm kızlar ona aşıktı. tribünlerde "serhaaatt" diye bağıran kızlar vardı. gerçi niye burda ondan bahsettiysem... zaten 2000'li yılların başlarında doğan epey bir fenerli çocuğun adı serhat oldu heralde.

neysee... kennetçiğimin aslında fenerbahçedeki ilk sezonunda cidden güzel bir performans sergileyip ikinci sezonda çuvallamasının genel sebebi diğer sezonda takımın iler tutar yerinin olmamasıydı aslında. takım çuvallarken adamcağızın haliyle ağzıyla kuş tutsa yapacak pek bir şeyi olmuyordu. ama taraftarın kalbindeki yeri farklıydı. şimdilerde güiza'ya yapılan ona yapılmamıştı.

Toni Schumacher

kafasina küçük gelen beyaz şapkasini asla unutmayacağımız dev kaleci. ateşböceği ercan'ın fenerbahce 1988 89 sampiyonluk kasedindeki

kalemizde bir dev var
onun adı şumaher
o bir insan değil ki
yedi canlı bir panter

şu dörtlüğe esin kaynağı olmuş büyük insandır.