Geçmişten Günümüze Uygulanan Fiziksel ve Psikolojik Sorgu Yöntemleri

İnsanların yüzyıllardır itiraf almak için kullandığı sorgu yöntemleri
Geçmişten Günümüze Uygulanan Fiziksel ve Psikolojik Sorgu Yöntemleri

sorgu, eskiden daha ilkel yöntemlerle yapılan bir şeydi. algoritma basit: bir adama fiziksel acı verilir, örneğin belirli uzuvları kesilir/koparılır, yarasına tuz basılır, dayak atılır ve bu adam fiziksel acıya dayanamayacak hale gelinceye ve bülbül gibi şakıyıncaya değin sürerdi. aslında her türlü sorgu psikolojiktir, fiziksel olarak işkence veya "sert sorgulama", yani allah ne verdiyse girmek bile adamın kendisinin çözülmesine yardımcı olmak için bir araçtır sadece. ve belki de fiziksel olarak işkenceden, sorgudan çok daha acımasız ve bir o kadar insanlık dışı şeylerdir altta bahsettiğim metotlar.

uzun lafın kısası; itiraf alma ve sorgu sırasında fiziksel baskıdan ziyade psikolojik yöntemlere yüzyıllardır başvurulur. ancak daha "akılcı" olarak sorgulama (çoğu zaman fiziksel olarak işkenceden daha vahşidir) en kapsamlı ve rasyonel şekline 20.yüzyılda ulaşmıştır. iki türe rahatlıkla ayrılabilse de sonuçta genelde ikisinin kullanımıyla da ulaşılır.

psikolojik olarak birini sorgulamanın ya da sorgulama amaçlı psikolojik işkencenin ilk ögesi korkudur. örneğin popüler bir yöntem olarak birine işkence aletleriyle işkence yapmaktansa, o aletleri gösterip gerisini kişinin hayal gücüne bırakmak itiraf alma, sorgulama konusunda tarih boyunca kullanılagelen önemli bir yöntemdir. örneğin şimdiye değin saddam'ın iktidarının yıllarında tutukluları korkutmak amaçlı çekilen işkence kasetleri piyasada dolaşır.

sahte işkence gibi sahte infazlar da tarihte bu konuda meşhurdur. örneğin dostoyevski ile anlatılagelen bir hikayede, dostoyevski beraberindekilerle birlikte tutuklanır. petersburg'daki semyonovsky meydanında idam mangasının önüne çıkarılır. idam hükmü kekemeliğiyle ünlü bir subay tarafından yavaş yavaş okunur. idam mangası nişan alır ve tam o sırada bir süvari meydana varıp elindeki zarfı idam mangasının komutanına verir. kekeme subay, yine kekeleyerek ve çok yavaş bir şekilde idamın sibirya'da sürgüne dönüştürüldüğünü okur. tabii, sonradan ortaya çıkacağı üzere bunların hepsi çar tarafından planlanmıştır.

benzer teknikler farklı derecedeki kapsamlarıyla daha yakın dönemlerde de kullanılmıştır. bu, bazı durumlarda bilgi edinme arzusundan ziyade pek hoş olmayan haller de alabilir. örneğin italya'da esir düşen ingiliz-amerikan askerlerine kendi mezarlarını kazdıran ss subaylarının varlığı bilinir.

özenle hazırlanan sahte infazlar kişinin direniş gösterme iradesini kırmak için kullanılır. idam mangasıyla sahte infazlarda kurbanlar ateş seslerini duydukları anda halen hayatta olduklarını fark ederler. yoğun duygularla bitkinliğin harmanlanması zaman zaman dünyanın en psikolojisi sağlam adamını bile korkudan salya sümük ağlatabilir. eh, şu hayattaki en güçlü güdü, hayatta kalma içgüdüsüdür. salya sümük ağlatmak bir yana, böyle yöntemler hayat boyu sürecek psikolojik hasarlara da sebep olur.

korku yaratmanın ya da kullanmanın diğer yöntemleri arasında tutukluyu yalnız bırakmak vardır. tehdit ediliş ve kendisini yakalayanlar tarafından hüküm giymiş biri işkence göreceğine dair tüm endişeleri duyar ve olabileceklerin düşüncesiyle o işkencelerin tümünü görmüş kadar olur. aslında insanın kendi hayal gücü, yine insanın kendi kendisine işkence yapar.

bu yaklaşımda kişinin işkence ya da ölüm korkusu duymak için bir sebebi olmalıdır ve bu sebep onu yakalayanlar tarafından kendisine sunulur. yukarıda yazdığımız gibi, mesela kişiye işkence aletlerinin gösterilmesi, işkence kasetleri izletilmesi/dinletilmesi de aletler kullanılıp kişinin işkence deneyiminin etkilerini tek başına yaşaması için yalnız bırakılması da işe yarar. diğer yöntemlerde önceden kurgulanmış bir şekilde kurbana diğer arkadaşlarının götürüldükleri ve bir daha dönmedikleri gösterilir ya da başkalarına uygulanan işkence ve infazlar seyrettirilir veya işkence sonrasında ortalığı temizlemesi ve cesetleri görmesi istenebilirdi.

korkuyu bir işkence aracı olarak kullanmanın anahtarı, kişinin kendi kendine işkence etmesini sağlamaktır. unutulmamalıdır ki, hayal gücü bazen bir insanı şizofren bile yapabilir. bazen insanın beyninin içine girmek, hayal gücünü serbest bırakmak ya da ona hayal gücüyle eziyet etmek vücudundaki bütün kemiklerin kırılmasından daha etkilidir. tutuklunun korku için güçlü bir sebebi olmalı ve bu korkuyu asla kanıksamamalıdır. fiziksel işkence korkusu bu ikisini de alt eder, çünkü fiziksel işkence vuku bulmaz ya da belki de ironik şekilde vuku bulur. ne kadar inanılmaz gibi görünse de çeşitli yöntemler uygulanmadığı takdirde bu tür işkenceye maruz kalmak bir şekilde normalleşebilir. fiziksel olduğu kadar psikolojik nedenlerle bir kurbana acı çektirdikten sonra onu dinlendirip deneyimlerinin yansımalarını düşündürtmek işkenceye devam etmekten daha etkilidir ve bir adam böylece daha kolay çözülür.

bir sorgulama yöntemi olarak korkudan en üst düzey verim almak için tutuklunun "kaybedecek bir şeyinin" olması çok mühimdir. acıyı ve nihai ölümü kabullenmiş bir kurban işkenceye direnebilir ve bu durumdan bir şekilde kazanç sağlamak için hiçbir şey söylememeyi tercih edebilir. sözlükte bir yazıda okumuştum. hayvanlar üzerinde yapılan bir deneyde hayvanlara belirli aralıklarla elektrik veriliyor. hayvanlar ilk başta acı çektiklerine dair belirtiler gösteriyorlar, elektriğin voltajı her seferinde artıyor. hayvanların çektikleri acıya istinaden tepkileri de öyle. ama bir yerden sonra hayvanların ne yapılsa yapılsın tepkisiz kaldığı görülüyor. hayatta kalma içgüdüsünü test etmek için her birinin bulunduğu kutuya su veriliyor ve hayvanların yüzmek şöyle dursun, çırpınmak için bir çaba sarf etmediği gözlemleniyor. aynı şey insanlar için de geçerli. hayatta kalma içgüdüsü artık tutmadığında, yani tutuklu ölümle ya da acıyla korkutulamadığında (veya bunu kabullendiğinde) çalışacak daha başka yerler aranır ki, bu da kişinin kendisinden başka kişilerdir veya şeylerdir çoğu zaman...

yani, zaafı olan, zayıf noktası veya kaybedecek bir şeyi bulunan birini etki altına almak çok daha kolaydır. tarihte çok sık olduğu üzere, böylece birinin etrafındakileri alıp onlara acı çektirmek, kişinin kendi kendisine karşı "acıyı dindirme" gibi negatif bir nedeni, konuşmak için pozitif bir nedene, "etrafındakilere korumaya" dönüştürür. bu noktada kişi, kendisini zaten geçer bir kere.

bunun farklı metodları da vardır. daha önceden de tasarlanabilir.

mesela kişiye daha sonra elinden alınacak bir şey verilir.

örneklemek gerekirse,

ww2'de ingilizler alman esir kamplarında örneğin "untermensch" rus esirlere nazaran çok daha iyi muamele görüyorlardı. ingiliz askerleriyle ilgili anlatılagelen hikayelerde gün içinde yaptıkları küçük bir hatadan dolayı normalde verilecek olan altı şeker yerine iki şeker verileceği söylendiğinde askerler gözyaşlarına boğulmuşlardır örneğin.

elinden her şeyi almak bir insanı güçlü kılabilir. neredeyse her şeyi almak ise elinde kalanın değerini o kadar yükseltir ki, onu da kaybedebilme ihtimalinin korkusu dayanılmaz bir hal alır.

bir diğer yöntem ise disorientation dediğimiz olaydır.

kişinin zaman ve mekan algısını bozmaya yöneliktir. basık, soğuk (veya bazen bilinçli şekilde fazla ısıtılmış) ve gün ışığı almayan bir yere hapsedildiğinde, kurbanın zamanı algılaması iyice zorlaşacaktır. yemek ve içecek de verilmez ya da düzensiz aralıklarla verilirse mahkumların kafası iyice karışır. çok geçmeden kendi benliklerine dair tüm güvenlerini kaybederler. bunun bir üst seviyesi olarak o filmlerde gördüğünüz meşhur kafasına çuval geçirilen adamlar mesela, duyusal girdi mahrumiyeti yaratarak bir sonraki adımda neler olacağını düşünerek korkmasına neden olur. bu süreçte duyduğu küçük ve alakasız sesler bile kişiye korkutucu gelebilir. aynı şekilde burada da en beklenmeyen anda olur her şey, zaman algısı önemlidir.

disorientation'a dönecek olursak,

uyku da önemlidir. uykuya izin verilmemesinin fikir babası 16.yy'da yaşamış olan hippolytus de marsiliis isimli bir avukattır. uykuyla eziyet, daha sonra ingiltere'de cadı mahkemelerinde itiraf almak için kullanılmıştır. sovyetler birliği'nde "iletme" sistemi olarak bilinen ve mahkumları bir kerede günlerce sorguda tutabilmek adına nöbetçi sorgucuların vardiya değiştirdiği yöntemler vardır.

benzer yöntemler çağdaş avrupalı ve amerikalılar tarafından da resmi olmayan şekillerde "üçüncü derece" adıyla uygulanmıştır. üçüncü derece adı özgür masonlukta üçüncü dereceye yükselirken üstadın adayı sorguya tabi tuttuğu "üçüncü dereceye yükseliş" töreninden gelir.

30'larda amerika'da üçüncü derece sorgu yöntemi polis tarafından çeşitli şekillerde kullanılıyordu. bazen mahkuma fiziksel muamele (fransızlar tarafından passage a tabac - bir dizi sorun-, eleştiri ve tehdide dayanma süreci olarak çevrilebilecek bir terimle söylenir) yapılır, ama genelde psikolojik muamele tercih edilir. mahkum karanlık bir odaya alınır, parlak ışık veren bir masa lambası tam yüzüne çevrilir. sorgucu tam lambanın arkasında, neredeyse görünmez bir şekilde oturur; mahkum sorulara cevap verirken kendini göz kamaştırıcı ışığa bakar halde bulur. bu esnada diğer sorgucuların arkasında odada olduklarının bilincindedir.

bu sorgu yönteminin kurnazca geliştirilmiş hali "iyi ve kötü"dür. 5. sınıf kalitesiz hollywood yapımlarında "iyi polis kötü polis" olarak karşımıza çıkar. bir tane allah ne verdiyse giren sorgucu ile bir tane daha insancıl ve yumuşak davranan sorgucu vardır. püf nokta, kişiye önce kötü şeyler yaşatılır ve sonra insancıl olan reyiz ortaya çıkıp sorgulanan kişiye sigara, su, yiyecek vesaire ikram eder. burada ise asıl önemli olan gri adamı oynamaktır. o sigarayı, içkiyi, yemeği gördüğünüzde dudaklarınızı yalıyorsanız, göz bebekleriniz büyüyorsa, solumanız hızlanıyorsa, terliyorsanız, titriyor, sorgucunun sorduğu sorulara konsantre olamıyor göz temasını kaçırıyor hülasa kontrolünüzü sağlamakta zorlanıyorsanız geçmiş olsun. sorgucu sizin çatlağınızı buldu. her şey daha şiddetli bir hal alacak. "gri adam nedir?" diye soranlar için: (bkz: sorguya direnme/@anglachelm). iyi-kötü mevzusunu kısaca örneklemek gerekirse, tanrı olduğunuzu düşünün. ölüp yanınıza gelen bir kulunuzu önce cehennemde yakıp sonra ona cenneti şöyle çok kısaca gezdiriyorsunuz ve diyorsunuz ki, "cennete gitmek ve cehennemde daha fazla yanmamak için yapman gereken şunlar şunlar, anlatman gereken şu şu" o zaman birinin iradesi çok daha kolay kırılabiliyor. örneklemeyi çeşitlendirebiliriz, mesela birini susuz bir şekilde çöle bırakıp ona su vaat etmek gibi, aç bırakıp "bana bunun cevabını ver, bol acılı bir kokoreç ye, istediğini iç, kendine ziyafet çek" gibi bir şey söylemek gibi. kötüyü gören herkes, iyiye karşı arzu hisseder.

bu yaklaşımın bir başka çeşidi de muhbir kullanımıdır. kişinin yanına gerçekten mahkum olan ya da bazen mahkum olarak tanıtılan bir tutuklu sokulur. bu kişi konuşmak için adamı gaza getirir.

ve tabii ki, ilaç kullanımı vardır. buna direnmenin insanüstü bir zorluğu bulunur. demir gibi irade ister.

bu tarz kimyasallara "gerçek hapları" ya da "doğruluk serumu" gibi isimler de verilir. bu hapların en yaygını thiopentaldir. sodyum pentathol olarak da bilinir. etkin olduğu süre çok kısa olan bu yatıştırıcı kimi zaman diş ameliyatlarında genel anestezik olarak kullanılır. kendinde olmama durumuna yakın rahatlama durumunda (ya ilacın alımından hemen sonra, ya da bilince geri dönme sürecinde) insanlara "doğruyu söyletir". bunlara karşı koymak zordur, alkol alıp alıp sarhoş olmayacağım demek gibi bir şeydir, zira bu sizinle alakalı bir şey değildir. alkol alırsanız sarhoş olursunuz. thiopental gibi kimyasallar genelde daha illegal sorgulamalarda kullanılır. çünkü özellikle avrupa'da birçok mahkeme thiopental gibi kimyasallarla elde edilmiş verileri kabul etmez.

bazı durumlarda doğru söylediklerini ispatlamak için insanlar thiopental kullanımını kendi rızalarıyla isterler ve bu gibi durumlarda ilaç başarılı sonuçlar vermiştir. thiopental aldığınızda şeker gibi birine dönüşürsünüz, rahatlar üstüne saçmalarsınız. adı üstünde, thiopental bir yatıştırıcıdır. merkezi sinir sistemini yatıştırır, beyindeki bazı fonksiyonları engeller. senaryo kurma ve yalan söyleme gibi. ha, tabii filmlerde dizilerde olduğu gibi bu tarz kimyasal verilen kişiler bir anda bülbül gibi şakımaya da başlamazlar. saçmalamak gibi aktiviteler de vardır.

thiopental gibi ilaçlar hipnotik ilaçlardır. bu grup "uyku getiren" ilaçlar, vaktiyle hipnozun bir sorgu unsuru olarak kullanabileceğini akıllara getirmiştir. bunun zararsız olduğu da düşünülmemelidir, zira hipnoz sırasında da pekala kalıcı psikolojik hasarlar ortaya çıkabilmektedir.

ilaçlarla bağlantılı olarak bir diğer yöntem ise hepinizin bildiği beyin yıkamadır. ama bildiğiniz anlamda değil. örneğin bir propaganda amaçlı sinema filmini izlemek, propaganda amaçlı bir müzik dinlemek bahsettiğim beyin yıkama ile kıyaslanamaz bile.

çin, vietnam, nazi almanyası, sovyetler birliği, imparatorluk japonyası gibi yerlerde pekala uygulanmıştır.

bu yöntem insanın öz saygısının fiziksel ya da zihinsel baskı yoluyla, aşağılama, suçluluk hissettirme yollarıyla yitirtilmesi, ardından da örgü grupları tarafından yoğun bir çalışmayla yeni bir öz saygıya dönüştürülmesi sürecidir.

beyin yıkama gibi şeylerde kişilerin normal günlük rutinlerini yaşamalarına izin verilmez. kendilerine uygulanan kurallara sorgusuz sualsiz itaat etmeleri gerekir. yemek, uyku ve doğal ihtiyaçlarını katı bir programa göre giderirler. oradaki yetkililerden izin almadan hiçbir şey yapamazlar ve yetkililerin mevcudiyetinde başları her zaman öne eğik ve itaatkar olmalıdır. bunun aksini yapanlar cezalandırılır, kurallara uyanlar ödüllendirilir.

gerçek anlamda beyin yıkama dediğimiz şey, çok çok uzun bir süreçtir. bazen sonuç da vermez.

yukarıda saydığımız örnekler haricinde youtube'da ve google'da aratırsanız ışid'in çocukları kaçırıp nasıl eğittiğini görebilirsiniz. bunun dışında ışid gibi örgütler bunu pekala internetten de yaparlar. ama dediğimiz gibi, bir iki propaganda filmiyle, nasheed ile yapılan bir iş değildir bu. yine adamın beynine girmek esastır. mesela ışid bunu günah-sevap-tövbe gibi kavramlarla pekala başarmıştır...