Gelmiş Geçmiş En Teknik Senaryoya Sahip Türk Dizisi Neden Kurtlar Vadisi?

Kurtlar Vadisi'nin 2003-2005 yılları arasında yayınlanan ve o dönem ülkeyi ekran başına kilitleyen 97 bölümü, teknik açıdan bakıldığında muazzam bir yapıya sahip.
Gelmiş Geçmiş En Teknik Senaryoya Sahip Türk Dizisi Neden Kurtlar Vadisi?

kurtlar vadisi, türk televizyon tarihinin gelmiş geçmiş en teknik senaryoya sahip dizisidir. bu konulara kıyısından köşesinden azcık bulaşmış biri olarak bunun teknik sebeplerini açıklamaya çalışacağım.

ön not 1: bu yazı tamamen 2003-2005 arası yayınlanan 97 bölümle ilgilidir. şu an yayında olan kurtlar vadisi pusu dizisi dahil değildir.

ön not 2: işin ahlaki yönü bu entry'nin konusu değildir. sadece teknik olarak ele alınacaktır.

teknik bölüm

şimdi türk televizyon tarihine baktığınızda bu kadar ses getirmiş, heyecan ve merak uyandırmış, yayınlandığı günde sokakları boşaltan, milli maçlardan daha fazla reyting alabilen başka bir dizi gelmemiştir. çok ses getiren diziler elbette olmuştu o zamana kadar:

asmalı konak, ikinci bahar, süper baba, bizimkiler, deli yürek, ekmek teknesi, aliye, kaygısızlar vs.

ama hiçbirisi bu kadar ilgi uyandırmamıştır. tamam; asmalı konak, finalini sinema filmiyle yapabilecek kadar hatırı sayılır bir kitle elde etmiştir. ancak kurtlar vadisi kadar olduğunu düşünmüyorum. belki bunda asmalı konak'ın bayanlara daha çok hitap eden bir dizi oluşunun etkisi vardır ya da kurtlar vadisi'nin erkeklere hitap ediyor oluşunun...

neticede bu dizi o zamana kadar hiç elde edilmemiş bir başarıyı sahiplenmiştir....

bunun sebepleri çeşitlidir. ama salt olarak "bunun bir mafya dizisi olması, karakterlerin, ergenlerin hoşuna gidecek ve türk insanın özündeki ruhuna hitap edecek erkeksi özellikler taşımasının, silahlı çatışma ve amiyane tabirle vurdulu kırdılı olmasının" tek neden olarak gösterilmesi her şeyden önce sinema sanatına hakarettir. en azından kurtlar vadisi için... bu başarının birinci sebebi senaryo tekniklerini doğru kullanmasıdır. bu sayılanlar hep bu ilk maddeden sonra gelir.

bütün ahlaki kaygılardan, bütün o, yayınlandığı zamanlarda yaşanan olaylardan sıyrılarak söylemeliyim ki kurtlar vadisi'nin senaryosu en azından türkiye'deki senaryo atölyelerinde ders diye okutulacak kadar, hatta sinema-tv bölümlerinde işlenecek kadar kalitelidir. bir amerikan'a bu kadar kaliteli gelmeyebilir. çünkü adamların geldiği nokta bize çook uzakta... ama dediğim gibi "ben dizi senaryosu yazmayı öğrenmek istiyorum" diyen bir türk için "beginner" seviyesinde ilk olarak incelemesi gereken tek derli toplu hikayedir.

şimdi bu seviyeyi parça parça inceleyelim...


1. orijinal hikaye cümlesi

modern anlamda, gişede başarılı olmuş filmleri incelediğinizde, filmin özeti tadında şu cümleyle karşılaşabilirsiniz...

"x adlı karakterin, karşısına çıkan engelleri aşması ve bir amacı gerçekleştirmek için uğraşmasıdır"

çoğu başarılı filmin/dizinin senaryosu hep bunun üzerine kuruludur. karakterin bir amacı vardır,bu amaç için bir düşmanla çarpışır ve sonunda başarıya ulaşır.

prison break'ta michael'in abisini kurtarmak istemesi, person of interest'te makina'nın gönderdiği numaraları kurtarmak için uğraşmaları vs... örnekler çoğaltılabilir...

şimdi bunu kurtlar vadisi'ne uyarlayalım...

"özel eğitim almış bir devlet görevlisinin, türkiye'nin en komplike örgütünü çökertmek için yüzünü değiştirerek örgüte sızması"

bu cümle her anlamda muazzam bir hikaye potansiyeli taşıyor. her şeyden önce polat alemdar, bu amacını 97 bölüm boyunca saklı tutuyor. yani biz polat'ın amacının ilk bölümden beri ne olduğunu ve bu amaçtan kaynaklı olarak ortalığın nasıl karışacağını ve nasıl bu örgütü çökerteceğini görmek istiyoruz, merak ediyoruz. aslında polat hiçbir zaman amacından sapmıyor. o hikayeye girdikten sonra, o zamana kadar düzgün çalışan konsey 3.sezonun başında artık çalışamaz hale geliyor ve bunu asla ama asla kimliğini açık etmeden yapmaya çalışıyor.

"bir örgüte sızma" sinema dünyası için klişedir. ama türk tv'si için bir ilkti o zamanlar. biz hem polat'ın mafya gibi olmaya çalışmasını, hem konseyi karıştırmasını izliyor, hem de "acaba kimliği deşifre olacak mı?" endişesini taşıyorduk. işte bizi diziye bağlayan en önemli unsur bu hikayenin müthiş bir potansiyel taşıyor oluşudur. belki sinema dünyasında bu konuyla ilgili yüzlerce dizi ve film çekilmiş olabilir. ama türk insanın evine ilk defa böyle bir hikaye giriyordu.

o zamana kadar dizilerde insanların izlediği ayrıl-barış-aldat ekseninde yürüyen kadın erkek ilişkileri bir anda aslında ölü olarak bilinen yüzü değişmiş bir adamın sevgilisine bir türlü gerçeği söyleyemediği bir aşk hikayesine dönüşüyordu. her bölüm bunun gerginliğini yaşadı insanlar. acaba elif gerçeği öğrenecek mi? ama öğrendikten sonra komaya girerek ölmesi ve yıllarca ölü bildiği adamın her an yanı başında olan adam olduğunu fark edememesi... üstelik polat'a bir kez de ali olarak sarılamadan ölmesi türk televizyonlarındaki en kral aşk dizisinden daha orijinal bir aşk hikayesidir. ve insanların boğazına koca bir düğüm atmıştır.

yani ben örneğini görmedim en azından. bilenler bu konuda beni aydınlatabilirler. çok iddialı olmasın ettiğimiz laflar da sonradan göt olmayalım.


2. derli toplu olay örgüsü (dramatik yapı)

dizi senaryosu yazmanın kilit noktası şudur: ilk bölümün özetini yazarken son bölümün son sahnesi dahi proje planında olmalıdır.

"kervan yolda düzülür" mantığı dizi senaryosu için asla geçerli değildir. "bi başlayalım da hayırlısıyla gerisi gelir" dediğin an bitersin.

amerika'nın en popüler dizilerine bakın. hepsinde bunu rahatlıkla görebileceksiniz. bizler lost'un ilk bölümünü izlerken senaristlerin aklında "4 8 15 16 23 42" numaralı kişilerin jacob tarafından seçilerek adaya getirildiği vardı zaten. ya da black smoke'un jacob'la kardeş olduğu vardı. adada bulunan kutup ayılarının bilmem kaç yılında dharma tarafından deneylerde kullanıldığını senaristler zaten biliyordu. ve biz bunları sonradan öğrenip, ilk başlarda gördüğümüz sahnelerle birleştirince "heeeeee vay amk demek bu oymuş" diyor ve hikayeye hayran oluyorduk. ya da her bölümün sonunda bir gerçeği öğrenip "hasssiktiiirr" diyorduk...

işte bu olgu kurtlar vadisi'nde fazlasıyla vardı. ali candan'ın ilk bölümde bir kaç gez gördüğü rüyanın devamını 3.sezonun ortasında gördük. polat'ın devamlı rahatsız olduğu o hayal kırıntısında yüzü çizilerek yere düşen dayının "kılıç" olduğunu ve yüzündeki kesiğin aslında oradan geldiğini dizinin nerdeyse sonunda öğrendik. polat'ın dizinin başında üç kere hapşırması, 50 bölüm sonra karahanlı'nın karşısında anlam kazandı.

dizi senaryolarının hikayeleri geçmişte yaşanır. şöyle ki, ilk bölüm, genel hikayenin ya ortasından ya da sonundan başlamalı ki gizemli geriye dönüşler ve o hikayenin başında neler yaşandığı merak edilsin ve seyircide "haaaaa, demek bu işin aslı buymuş" düşüncesinin oluşturulmasıyla sürükleyicilik diri tutulsun.

1. maddede işlediğim "özel eğitim almış bir devlet görevlisinin, türkiye'nin en komplike örgütünü çökertmek için yüzünü değiştirerek örgüte sızması" cümlesi 3.sezonun sonunda şu hale dönüştü: "özel bir istihbarat ajanı olan abbas ustaoğlu'nun kardeşi filistin kampındadır. ünlü iş adamı mehmet karahanlı'nın yüzünden bu kamp bombalanır ve abbas ustaoğlu'nun kardeşi ölür. bunun üzerine abbas ustaoğlu, karahanlı'nın oğlunu kaçırarak yetiştirme yurduna verir, ama hep takipte olur. büyüdüğünde onu en güvendiği ailenin sahiplenmesini sağlar. ergenlik yıllarında temasa geçer, telkinleriyle onu yönlendirir, yetiştirir, kendisi gibi bir ajan olmasını sağlar. ve en sonunda karahanlı'nın kurduğu imparatorluğu yıkmak için yine karahanlı'nın oğlunu kullanır. operasyonun adı da "kurtlar vadisi"dir. "

işte kurtlar vadisi'nin ilk bölümü bu noktadan sonra başlar ve biz yukarıdaki hikayenin işaretlerini 2.sezonun sonunda alırız, 3.sezonun ortasında da tam olarak öğreniriz.

ve bu hikayeye muazzam bir derinlik katar. yüzeysellikten kurtulur. her karakter daha fazla anlam kazanır. bizi hikayeye bağlayan asıl nokta da burasıdır. diğerleri yan unsur olarak kalır.

buna paralel olarak diğer bir teknik başarı da, bu hikayeyi gizleme ve süründürmedir. bir eksi olarak hanesine yazmak gerekirse kurtlar vadisi aslında çok ama çok yavaş bir diziydi. hikayeyi çok yavaş götürdüler. normalde bu dizinin ömrü 50 bölümdür. bu hikaye 50 bölümde çok rahat anlatılabilirdi. sadece çakırın ölmesi 3 bölüm sürdü ve 3 bölüm sadece 1 geceyi anlatıyordu. bunu da dizinin popülaritesini kullanarak yaptılar. yeri geldi 1 bölüm boyunca sadece çakır-polat ve ekibinin geyiğini izledik. ama sıkılmadık, çünkü muhabbetleri sarıyordu. yani bu geyik bölümler sayesinde hikayeyi dinlendirdiler. böylece bölüm sayısı arttı ve hikaye uzadı.

lost bunu çok yaptı. şu anda da person of interest yapıyor gördüğüm kadarıyla... ilk 2 sezon 2 ya da 3 bölümde bir the machine ile ilgili bir kaç sahne gördük. onun haricinde verilen numaların kurtarılma hikayeleriydi.


3. karakter özdeşleşmesi

ünlü senaryo hocalarının bu konudaki ortak görüşü şudur:

"karaktere yatırım yapmayan hikaye başarısızdır"

dizi,daha doğrusu olay örgüsünü yürüten unsur karakterdir. derin ve sempatik karakter, derin bir hikayenin habercisidir. dolayısıyla hikayeyi iliklerimize kadar hissetmek istiyorsak karakterleri sevmeli ve onlarla özdeşleşmeliyiz.

hikaye kurmanın ilk şartıdır...

"hikayeler okuyucuda/izleyicide bir duygu uyandırmalıdır"

bu duygunun bizde uyanması karakter vasıtasıyla olur. günlük hayattan örnek vermek gerekirse...

a şehrinde yaşıyor olalım ve b şehrinde tanımadığımız bir x kişisi ölmüş olsun. bu olay bizi ne kadar etkiler? şüphesiz etkileyebilir. ama en yakınımız ve en sevdiğimiz kişi kadar asla etkilemez. dolayısıyla insan sevdiği ve özdeşleştiği kişiyi temele alır.

eğer hikaye bize karakteri sevdirdiyse onun başına gelen her şey bizi sevindirir/duygulandırır. işte çakır öldüğünde milletin delirip cenaze namazı falan kılması kurtlar vadisi'nin bu kuralı ne denli başarılı uyguladığını gösterir.

bunun için belli yöntemler vardır. hikayenin en başında bu kural kesinlikle uygulanmalıdır. aksi takdirde hikaye çöker. kurtlar vadisi'nden örnek verelim...

çakır ilk bölümde 3 tane adam öldürür. bu adam psikopat dersin ama daha sonra gidip çocuklarla top oynar. yüzünde gülümseme belirir ve onun bu deliliğinden hoşlanırsın. ("katili sempatik gösterme" adlı ahlaki ödevimiz bu yazının konusu değildir, sadece teknik inceleme yapıyorum) ali candan'ı ilk olarak kosova'da tatbikatta görürsün ve başarılı bir özel kuvvet lideri olduğunu anlarsın.

sırf elif'le birlikte ali'nin ölümüne üzülelim diye ilk bölümün yarısından fazlasını elif ile ali candan'ın birlikte olduğu sahnelere ayırdılar. eğer elif ve ali arasındaki aşkın bu sahneler sayesinde büyüklüğünü anlamasaydık ali'nin ölmesinin bizim için bir anlamı olmayacaktı.

behzat ç. başlığı altında erdal beşikçioğlu için "amirim" diye bahsedilmesi, ya da sevilen dizilerin başlıkları altında bazı karakterler için "x reyizz" tarzı ifadeler kullanılması hep bu "özdeşleşme" tekniğin birer ürünüdür.

kurtlar vadisi'ndeki iyisinden kötüsüne her karakter için bu kullanılmıştır. dolayısıyla ustasıyla anasını yatakta basan marangoz çırağının testereyle anasını kestiğini bildiğimiz için testere necmi bizim için anlam kazanır. ya da karısını asan laz ziya bizim için hikayenin olmazsa olmazı haline gelir.

işte bunlaaaar hep karakterlere yapılan yatırımlardır. derin karakterler derin hikayeler oluşturur. derin hikayeler de her zaman ilgi çeker.

diğer bir husus, karakterlerin bize çok yakın olmasıdır.

herkesin mahallesinde seyfo dayı gibi biri olmuştur. hikmet gibi bir karaktere benzeyen bir sürü arkadaşımız olabilir. abidin gibi adamları kim sevmez? güllü erhan gibi ilginç adamlar ilgimizi çekmez mi? memati gibi adıyla bile bir şey anlatan adam nasıl sevilmez? erdal kömürcü, babası abuzer, tuncay kantarcı, halo dayı, iplikçi nedim... hepsi orjinal ve sempatik karakterler...

bana kalırsa kurtlar vadisi'nin sevilme nedenleri aslında bu saydığım maddelerdir. bunun yanında yan unsurlar da vardır ama ben sadece izlerken farketmediğimiz ama aslında temeli oluşturan bir takım senaryosal teknikleri anlatmak istedim. bu ilgi sadece, türk insanının aksiyon ve mafya açlığının doyurulması olarak tanımlanamaz. bu işin tekniğine ihanettir.

ha hataları yok mu? var...

mesela bazı sahnenin araklama olması...

polat'ın şevko'nun mekanını bastığı sahne, kamera açıları ve duvara fışkıran kan efekti dahil tıpkısının fotokopisi "leon" filminden alıntıdır. bunu gönderme olarak algılayanlara da saygı duyarım.

hikayenin çok yavaş gitmesi, gerçekten ama gerçekten maalesef mafyanın sempatik gösterilmesi vs. çeşitli hatalardır. (breaking bad ile kıyaslamayınız. şu anda metamfetamin furyası amerika'da breaking bad'e bağlanıyor mu acaba? bilenler söylesin...)

vadi'den sonra hiçbir mafya dizisi tutmadı. ezel'e sırf içinde "yüz değiştirme" muhabbeti var diye şans vermedim.97 bölümü bunun üzerine kurmuş bir diziden sonra tekrar aynı eksenli bir dizi yapmak bana etik gelmedi. çok başarılı bir dizi olduğunu biliyorum ezel'in. ama keşke temeli başka şekilde kursaydı.

farklı teknikler deneyen diziler oldu. 24'ü taklit etmeye çalıştılar, bizim milleti kesmedi. bilgi işlem merkezinden gps'le takip ettiğin adam için kovalayanlara "güneye gidiyor, güneye gidiyor" dersen kesmez tabi. herkes der ki "güney ne lan"...

"son" diye bir dizi lost'un kullandığı mystery box tekniğini kullanayım dedi, ama kitleyi genişletemedi.

ama sıradışı bir cinayet şube amiri çıktı, fenomen oldu. neden? çünkü bizdendi... erdal bakkal bizdendi, ramiz dayı bizdendi.


kurtlar vadisi 97 bölümde bitmiştir. hikayesini tamamlamıştır. pusu versiyonu tamamen belgesel amaçlıdır ve hikayeye hizmet etmemektedir. bütün çekiciliğini kaybetmiştir. 97 bölümde sadece 2 kere sıra dışı şekilde vurulan polat, 10 bölümde bir hastaneye yatar hale gelmiştir. karakter özdeşikliği kaybolmuştur. hala anlamsız şekilde sürebiliyor ve izlenebiliyor olmasının tek sebebi o ilk 97 bölümün hatrından başka bir şey değildir.

pusu versiyonu michael jordan'ın wizards kariyeri ya da schumacher'in mercedes kariyeri gibidir. aynı tadı vermesi mümkün değildir. suni ve yüzeysel bir karakter yığını ve hükümet politikası senaryosuyla akp izleyicisine hizmet eder duruma gelmiştir.

efsane olarak kalmalıydı. ama para hırsının demek ki efsaneleri çamura dönüştürmesi bizim insanımız için normal...

Bu içerik de ilginizi çekebilir