Gilmore Girls'ü Yıllar Sonra Tekrar İzleyen Birinin Karakterlere Dair Farklılaşan Görüşleri

2000 - 2007 yıllları arasında toplam yedi sezon olarak yayınlanan bu dizi zamanın CNBC-e klasiklerindendi. Aradan geçen yıllar, değişen sosyal atmosfer ve o zamanki genç izleyicinin şimdiki ruh hali ışığında bu diziyi tekrar bir gözden geçirelim.
Gilmore Girls'ü Yıllar Sonra Tekrar İzleyen Birinin Karakterlere Dair Farklılaşan Görüşleri

gilmore girls... bu diziyi cnbc-e de ilk izlediğimde -bu arada cnbc-e ve radyo eksen resmen beni ben yapan önemli iki unsurdu diyebilirim hayatımda; şimdiki gençler bilmez resmen internetin yeni yeni hayatımıza girdiği dönemde, çölde vaha gibi, dünyaya açılan bir pencereydiler- ben de rory yaşlarındaydım aşağı yukarı. onu şimdiki gibi görmüyordum. ama sanırım şu anda bir anne refleksi ile izliyorum artık.

şimdi tekrar izlediğim zaman rory'i eskisi kadar benimseyip sevemediğimi görüyorum

hiç yansıtıldığı kadar güçlü bir genç kız değilmiş aslında. sözde doğruluk abidesi, çok akıllı, büyüdüğü kasabada herkesin ona taptığı bu genç hanım, ilk aşkı, onu sevmekten başka suçu günahı olmayan dean'in üstüne bir değil iki defa başkasına aşık oluyor. aşık olduğu her iki karakter karşısında inanılmaz tavizler verip o zekiliğinden eser kalmayana dek ezilirken, dönüp dönüp dean'i alaşağı ediyor. kendisine iyi davranan tek kişiyi kenarda tutup parmağında oynatırken, karşısına çıkan bütün arıza erkeklere ilk görüşte aşık oluyor. karşılarında inanılmaz bir özgüvensizlik yaşıyor. aşık olduğu erkeler karşısındaki özgüvensizliği gerçekten insanı bölümleri üst üste izleyince tiksindiriyor. okuduğu onca kitap, izlediği film, buhar olup uçuyor ve rory o çok severek isteyerek gittiği prestijli üniversite hayatına adım attığında -hayatı boyu harvard isteyip yale'i seçmesi de başka bir eziklik hikayesi- hala bir dünya görüşü yerleşmemiş olmuyor bünyesine. sözde güçlü kadınlara hayran, ama hayatına zorla adapte olan paris ve çocukluktan beridir tanıdığı lane haricinde kız arkadaşı olamıyor. kadınları aşağılayan, kimseyle çıkmayan, kimseye kız arkadaşım demeyen, yanında kızları figüran olarak gördüğümüz logan'a ağzının suları akarak musallat oluyor.

bu dizide bence en rahatsız edici karakter logan

erkekleri yüceltip kadınları figüran olarak gören bu atmosferde, logan'ın erkek kankaları ile takılıp kızların arkada fon olduğu bölümler boyunca, elimizde büyüyen bu kızın logan'a böyle kapılması gerçekten de insanı sinir ediyor. sözde kendi ayakları üstünde duran, gazeteci olup dünyayı gezmek isteyen kızımız, logan'ın medya patronu babasının tek bir cümlesi ile kule gibi yıkılıyor. kendisini birilerine beğendirmek, özgüvensizlik eziklik bir noktadan sonra olayı haline geliyor. gerçek dünyadan uzakta annesinin tedrisatında iken mükemmel olan kız çocuğu, gerçek dünya ile yüzleşince üst üste hatalar yapıyor. en önemlisi de bence kişiliği bütün yetiştirilişini yerle bir ediyor.

rory annesine benzemiyor, annesi hiçbir şeyi yokken istediği her şeye sahip olabiliyorken, ona her şey altın tepside sunulduğu halde batırıyor.

ben de bir noktadan sonra bu diziyi lorelai için izliyor noktasına geldim

en azından o güçlenerek çıktı bu yıllar sonunda. o kendi dean'inin, yani luke'un kıymetini bildi. luke'a demir atana kadar da aslında hoş sevgilileri oldu. sürekli ben bunları yaşadım ben gördüm geçirdim mesajı verse de, aslında tek hatası işte 16 yaşında hamile kalmış olmak. hayat boyu bunun onu sıfırladığı noktadan finişe koşmak için uğraşmış. ama en sonunda rory'den çok daha iyi bir noktada görüyoruz kendisini. tek büyük hata, onlarca yanlış karardan daha evla demek ki… bir kere hamile kalmış olması lorelai'ın rory'den daha kararlı, daha özgüvenli ve inatçı olduğu gerçeğini değiştirmiyor.