Güçlü Bir Kişilik Modeli: Hayatındaki Gelişmeleri Kimseyle Paylaşmayan İnsan

Hayatındaki büyük ya da küçük gelişmeleri herhangi biriyle paylaşmayıp içinde yaşamaya devam eden bu insan modeli siz veya yakından tanıdığınız biri olabilir. Bir bakalım.
Güçlü Bir Kişilik Modeli: Hayatındaki Gelişmeleri Kimseyle Paylaşmayan İnsan
iStock

Nedir bu?

hayatındaki gelişmeleri kimseyle paylaşmayan insan... arkadaşı, sevdikleri, sevenleri ya da seven gibi görünenleri yok değil; paylaştıkları olmayan insandır bu.

kitap okur mesela; çok beğenmiştir; bahsetmeye değer bir kitaptır; ama kimseye konuşmaz bundan. çok güzel bir film izler; heyecanını paylaşmaz. kimseye gelecek planlarından bahsetmez. gittiği gördüğü yerlerde fotoğraf çekmez; çekse bile kimseye göstermez. bir şey satın alır; bahsetmez; kredi çekerek ev alır; konuşmaya değer bulmaz. ufak tefek araba kazaları olur; bahsetmese kimsenin anlamayacağını bildiğinden bundan da bahsetmez. yalnızca insanların gözü önünde yaşananları, şahit olduklarını ele alır hayatında.

kimseye bahsetmediği bir iç dünyası vardır. bu iç dünyasını çok özel bulduğundan değil, sadece öylesine, yani bir hiç uğruna, gırgırına filan kendine saklar. konuşacak bir şey yoktur; iletişim değersizdir belki ona göre. iletişim bir illüzyondur belki de. belki dünya yalnızca bir mizansendir; kim bilir.

akıllı insandır

işini baltalamak isteyen yavşaklardan, iyi niyetli ancak boşboğazlı saflardan, anlattıklarını zerre umursamayan denyolardan ve de bir işten bahsettikçe zihnin o iş tamamlanmış gibi algılamasından çekinen ve uzak kalmaya çalışan akıllı insandır.

"biçimsizlik (olarak algılanacak) derecesinde alabildiğince zor anlaşılır olun. sessizlik derecesinde gizemli olun. bu sayede düşmanınızın kaderini belirleyen siz olabilirsiniz." - sun tzu.

gerçekten öyle bi dönemdeyiz ki...

bu dönemde insanlar, en yakınım can dostum dediği kişinin bile kendinden daha mutlu daha başarılı olmasını çekemiyor. söylüyorsunuz hevesinizi kırıyorlar, bardağın asla dolu tarafına bakmıyorlar, gereksiz yere strese sokuyorlar. ne gerek var gerçekten bunları yaşamaya? hayatımda olan iyi kötü her gelişmeyi annem dışında kimseye anlatmamaya özen gösteriyorum. çünkü annem, sadece annem benim için hep iyisini düşünen ve beni destekleyen kişi.

tek çocuk olmanın getirisidir bu

çok da bilinçli yaptığımı düşünmüyorum, sadece aklıma gelmiyor.

ben genelde moralim bozukken bir şeyler anlatma ihtiyacı hissederim. bi kere çok salak bir şey oldu, sanırım iki sene önce falan. normal şartlar altında moralimi bozacak bir konu değildi, ama olayın arka planını anlatayım. şu hayatta, kimseden bir onay almadan giriştiğim ilk büyük iş lazer göz ameliyatımdır. bir anda, bir doktor buldum, gittim konuştum, parayı pulu ayaraladım hop ameliyat oldum. ama hiç değilse, ailemin "dur yapma bir düşün" bile demesine izin verecek zamanı vermediğim için, öyle tetikte bekliyorum kesin başıma bir iş açılacak ve ailem kafamda konuşacak. bizim aile biraz şeydir, memur. bir şeyi asla onların rızalarıyla yaptığımı bilmem; yani on beş yaşına kadar falan baktım, dinledim bunları, ulan hiçbir şeye izin vermiyorlar, ne desem hayır, ne desem olmaz. bir de bunu acımasız bir şekilde yapıyorlar yani altındaki mesaj hep "başkası yapar da senden bi bok olmaz kızım boşa çabalama" o yüzden, kafası bana şöyle on beşten sonra geldi, aileye rağmen bir şeyleri yapmaya başladım, ama o huzursuzluğu da hiç atamadım.

neyse, içim içimi yiyor. göz kontrolü için doktora gittim. zaten tetikteyim, doktor da bir tuhaf adam. dedi "sende göz tansiyonu" varmış. heh, tamam göz tansiyonu varmış ama nasıl, ne demek göz tansiyonu? doktor bir gizem kaşıyor, "neyse başka testler yaparız. bakarız... daha erken... ameliyat da mı var? hm" falan. zinhar ağzından neyin yolunda gitmediğine dair bir açıklama alamıyorum. yani, aptallık adetimdir, ama böylesi hiç adetim değildir; aptallığım kalitelidir genelde. neyse, uzun lafın kısası, ben interneti bi açtım. sonra olanlar oldu, ağlaya ağlaya altı nokta körler derneğine üyelik formu dolduruyorum.

o ara dünyanın en büyük salaklığını yaptığımı bilmeden annemi aradım. ama nasıl ağlıyorum, içim sokuluyor. ana tema ben kor olacağım. annem böyle bir iki dinledi falan, sonra dedi ki "ay sen böyle ağlarken benim moralim bozuluyor, beni bir daha böyle arama."

bir de bana derler ki "gamsız" e... anasının kızı be işte. benim götüm atıyor, annemin derdi şey "onun morali bozulduğu için, onu aramamam gerektiği" e tamam. olur. aramam. neyse ana yüreği, dayanamamış, telefonu kapattıktan sonra istanbul'da benimle alakalı ne kadar insan varsa hepsini aramış "gidin bakın" diye. benim telefonlar susmuyor, insanların diline düştüğüm de artışı oldu.

zaten pek bir şey anlatmazdım, bu olaydan sonra iyice koptum. şimdi de diyorlar ki "e sen hiç bir şey anlatmıyon." lan... ben şu hayatta, köşeden köşeden yürüyüp bize ayrılan sürede başımı belaya sokmadan ne bileyim, işte öyle dümdüz yaşayayım gideyim derdindeyim, peki, siz beni delirtmeye mi çalışıyorsunuz?

"insanların çoğu cevap vermek niyetiyle dinliyor, anlamak için değil."

söz konusu gelişmeler olumsuz ise: anlattığınız kişiler ya bunu umursamayacak ya da bu olumsuz durumunuzdan haz duyacak olabilirler.

söz konusu gelişmeler olumlu ise: yine aynı şekilde umursamayan bir kesim olur ya da haset ederler. hatta kimisi çomak sokmaya kalkabilir bu işlere. veyahut malum türk insanı her şeye bik bik etmeyi pek sever. siz ne kadar olumlu görseniz de yaşadığınız gelişmeleri, burnunuzdan getirme olasılıkları vardır.

durum bu olunca ne diye paylaşasın? sevincini de üzüntünü de kendi içinde yaşa geç.

Karşıt bir görüşle bitirelim

amma övülüyor bu hayatındaki gelişmeleri kimseyle paylaşmayan insan.

ben de elbette insanlarla her duygumu düşüncemi paylaşmam, sadece benim bildiğim birçok şey var, açıkçası herkes de benimle her şeyini paylaşsın istemem. ama ortamı denk geldiği halde paranoyak gibi iş ya da sosyal hayatımda olanı biteni de gizlemeye çalışmam. yiğidin malı meydanda olur derler :)

başlıkta öyle bir hava hakim ki sanki hakkımdaki en ufak bilgiyi açık edersem aleyhimde fırtınalar estirebilir. öyle bir şey yok arkadaşlar. açıkçası kimsenin herhangi birini o kadar umursadığını sanmıyorum. herkesin kişisel gelişim diye diye kafayı yediği, kendi kıytırık hayatı dışında hiçbir şeyi siklemediği bir devirdeyiz. kimse sizinle sandığınız -ya da belki de umduğunuz?- kadar ilgili değil, gevşeyin biraz. "gizemli bir havam olsun, insanlar cool olduğumu düşünsün" falan diye bu triplere giriyorsanız anlarım, hatta hak da veririm; ama birilerine hayatınızdaki olayları anlattığınızda, bu kişilerin verdiğiniz bilgileri eninde sonunda canınızı yakmak için kullanacaklarını düşünüyorsanız küçük ihtimalle çevrenizi, çok çok daha büyük ihtimalle ise kafa yapınızı gözden geçirmenizin vakti gelmiştir. bu kadar ince hesaplarla ömür geçmez yani. ha anlatasınız yoktur, zorla değil illaki. ama anlatasınız varken bu kadar tutuyorsanız da ne bileyim. üç günlük dünya. salın biraz, takmayın bu kadar.