Günlük Hayatın Depresif Tarafına Bakmayı Seçen Netflix Dizisi After Life'ın İncelemesi

Stand-up'larıyla tanıdığımız komedyen Ricky Gervais'in 6 bölümlük mini dizisi After Life, sıradan hayatı sorgulayan bir bakış açısı sunuyor. Yenilikçi veya harikulade bir iş olduğunu söyleyemesek de en azından eli yüzü düzgün bir dizi diyebiliriz.
Günlük Hayatın Depresif Tarafına Bakmayı Seçen Netflix Dizisi After Life'ın İncelemesi

dizilerin başında uyarı oluyor biliyorsunuz. işte şu kadar yaş altı izlemesin, argo ifadeler kullanılmıştır falan diye. bu dizinin başında da koca koca harflerle "dikkat içinize oturabilir" yazması lazım. çünkü kahkaha ile güleriz diye açtığımız dizinin sonunda gözlerimiz yaşardı ama bu sefer gülmekten değil.

ricky gervais'i ilk önce orijinal the office ile tanımıştık. bundan sonra beğenilen pek çok dizi ve stand up gösterisi yaptı. kendisine has çok şahane bir kara mizah anlayışı var. ancak bu projede bambaşka bir yol izlemiş.

dizide komedyene özgü pek çok espri ile birlikte bundan çok daha ötesini de barındırıyor. takipçileri biliyordur, gervais çok sevdiği bir kadın ile birlikte uzun süredir ve çocuk sahibi olmamayı tercih etmişler. insanlar hakkındaki düşünceleri de dizideki karakteriyle uyuşuyor. bu nedenle yazıp yönetip başrolünü oynadığı bu proje çok kişisel bir iş. muhtemelen gervais eğer eşime bir şey olursa ben ne yaparım diye düşünmüş ve notlar almış. sonuç olarak da ortaya bu dizi çıkmış gibi. şimdi spoiler ile birlikte diziye bir göz atalım.

Ricky Gervais
Buradan sonrası spoiler.

giriş kısmında bahsettiğim gibi dizi eşini kaybeden bir adamın girdiği depresyonu ve yaşadıklarını anlatıyor. tarz olarak da biraz sert. basit romantik komediler gibi değil. ana karakterimiz sürekli olarak intihardan bahsediyor ve bir sahnede bu girişimini gösteriyorlar. normalde bir yapımcıya şimdi komedi dizisi çekeceğiz ikinci bölümün başında başrol intihar girişiminde bulunacak derseniz kafayı yer. ancak işin içinde rick gervais olduğu için bu sertlik komedi ile dengelenmiş. komedi ögelerinin ayrıca şöyle bir işlevi var. tony'nin hayat ile başa çıkmasını sağlıyorlar. o yüzden yapılan esprilerin altında çok derin bir hüzün duygusu var. bu da dizideki her diyalogun kalite olarak yükselmesine neden oluyor.;

dizinin senaryo matematiği de diğer işlerden farklı

normalde diziler temel senaryo kuramına daha bağlıdır çünkü seyirciye alıştığının dışında bir şey gösterildiğinde birinci bölümün sonunda sizi terk edebilir. ancak bu dizide cesur bir hareket ile bundan uzaklaşmışlar. mesela tony'nin yaptıklarında basit neden sonuç ilişkisi kurulmamış. yani temel bir motivasyon var tabi ama bu genele yayılmış. bu nedenle bir adamın basit iyileşme hikayesinden çok eşini kaybeden bir insanın "durum"unu izliyoruz. bu da daha kaliteli ve farklı olmasını sağlıyor dizinin. ayrıca dizi içinde belli süre içinde çözülmesi gereken meseleler olmadığı için daha sade ve doğal bir akış izlenmiş.

ancak dizinin karakter değişimi konusunda şöyle bir hatası var. tony'nin normalde kibar ve sevilen bir insan olduğunu duyuyoruz ancak bunu hiçbir zaman görmüyoruz dizi boyunca. dizi başladığında tony zaten eşini kaybetmiş ve şuan ki haline gelmiş durumda. bu nedenle yaşadığı sarsıntının şiddetini tam olarak anlayamıyoruz. en azından ilk bölümde videolar yerine flashbackler kullanılsaydı "evet tony eşi ile birlikteyken böyle bir insandı, şimdi buna dönüştü." diyebilirdik. bu haliyle tony'nin nasıl bu hale geldiğini öğrenemiyoruz.


ancak dizi bu eksikliklerini diyaloglar ile kapatıyor. diyaloglar aslında dinamik değil. yani günlük konuşma içine serpiştirilmiş anlamlı cümleler gibi değil. dizide aşağı yukarı söylenen her şey çok derin. bu uygulama ehil olmayan bir elde felaket ile sonuçlanabilirmiş ancak gervais çok uzun zamandır metin yazarlığı yaptığı için çıkan sonuç muazzam olmuş. kendi stand up'larında değindiği konuları bu sefer dizideki karakterlere dağıtmış ve sonuç olarak boğazı düğümleyen anlar ortaya çıkmış. bu durumu gerçekten abartmıyorum. çoğu diyalogdan sonra diziyi durdurup uzaklara dalıyorsunuz. ki bunu normalde ben dram dizisiyim diyen projeler bile beceremez çoğu zaman.

dizinin bir diğer sorunlu noktası da yardımcı karakterler

kabul, dizinin akışı ana karakter üzerine kurulu ancak yan karakterlerin de hikayelerinin geliştirilmesi gerekiyordu. bu konuda dizi biraz eksik kalmış diyebiliriz. mesela gazeteye yeni başlayan sandy için daha fazla detay yazılabilirmiş. belki tony kendi gençliğini görüp ona mentor olabilirdi. böylece depresyondan çıkışı için anahtar olabilirdi sandy. ancak kendisi hakkında pek bir şey bilmediğimiz için ileride nasıl bir dönüşüm geçirecek onu da tahmin edemiyoruz tabi ki.

ancak yardımcı karakterlerde bir de julian gerçeği var. julian gazetede çalışan bir bağımlı. ilk önce comic relief olarak karşımıza çıkan bu karakter bölümler ilerledikçe daha da derinleşiyor. senaryo yazmaya başlayanlar için bir karakter nasıl dönüştürülür nasıl derinleştirilir dersi gibi kendisi. önce kendi durumunun farkında olan bir insan olduğunu öğreniyoruz. sonra pişmanlıklarına ve kendisiyle yüzleşmesine şahit oluyoruz. en sonunda da ölen kız arkadaşı hakkındaki düşüncelerini söyleyip bizi darma duman ediyor kendisi.

diğer yardımcı karakterler genel olarak zayıf yazılmış dedim ama oyuncular o kadar iyi iş çıkarmış ki dikkatli bakmazsanız bu kusuru da görmüyorsunuz. dizideki bütün karakterlerin kendisine göre bir derdi olduğunu jestlerinden mimiklerinden yada seslerinin tonundan çıkarabiliyorsunuz. özellikle baba karakterini canlandıran david bradley ve tony'nin mezarlıkta tanışıp arkadaş olduğu anne'i canlandıran penelope wilton harika performanslar sergilemişler. wilton bazılarınıza tanıdık gelecektir. kendisi shaun of the dead'te shaun'ın annesini de aynı sempatiklik ile canlandırmıştı. bradley'den bahsetmiyorum bile kendisi hem game of thrones gibi ciddi yapımlarda hem hot fuzz gibi komedi filmlerinde yer aldı daha önce. 


dizinin teknik kısımlarından bahsetmek gerekirse şunu demeliyim

bunu yabancı hayranlığı olarak görmeyin ama bu adamlar sanat, kostüm ve görüntü yönetimini gerçekten biliyorlar. bu dizide eşini kaybettiği için depresyona giren bir adamın hikayesi var. bütün görseller de buna göre düzenlenmiş. soğuk ışıklar var sürekli. ayrıca rengini değiştirebilecekleri her alanda gri ve koyu mavi tonları tercih etmişler. böylece sesi kapatıp sadece görsellere bile baksanız dizinin anlatmak istediği şeyi anlayabilirsiniz.

müzikler de keza öyle. bu, daha önce the umbrella academy konusunda da dikkatleri çekmişti. müzik seçimi konusunda şu an insanlar gerçekten çok titiz çalışıyor. olabildiğince bilindik ve sevilen parçaları yapımlarda kullanmaya başladılar. bu dizide de çoğu parça tam yerinde kullanılarak atmosfere çok iyi katkı sağlıyor.

Spoiler'ın sonu.


dizi gerçekten çok farklı ve izlenesi. derdini sakin bir mekanik ile duru bir şekilde anlatmayı başarmış. hatta o kadar etkili ki bittiğinde gidip sevdiklerinize sarılmak geliyor içinizden. hayat ve ölüm hakkında söylemleri de çok iyi. tek kusuru var diyebilirim o da dizinin tarzını önceden öğrenmediyseniz gerçekten hazırlıksız yakalanıyorsunuz. bu da kötü bir durum değil açıkçası. ancak diziyi sindire sindire izlemenizde fayda var diyorum. yoksa diziyi bitirdikten sonra kendinize gelmek için benim gibi yere yatıp tavanı izleyerek şu parçayı tekrar tekrar dinlemek zorunda kalabilirsiniz.

Elton John - Rocket Man



Tam Bir Fiyat Performans Ürünü Olan Huawei P Smart 2019'un İncelemesi

Güldürürken Depresyona Sokan Dizi Louie'nin "İşte Bu Benim!" Dedirten Hayat Muhakemesi