Hakikat Değil, Bir Algı Yönetimi Başarısı: İkili İlişkilerde Zıt Kutuplar Birbirini Çeker

Yıllarca sinema ve TV'de gördüğümüz "zıt kutuplar birbirini çeker" klişesini bir uzmanın yardımıyla masaya yatıralım.
Hakikat Değil, Bir Algı Yönetimi Başarısı: İkili İlişkilerde Zıt Kutuplar Birbirini Çeker
Sen Çal Kapımı

bu yazının konusu nereden çıktı?

geçenlerde arkadaşlarımdan bir tanesiyle görüntülü konuşma yaparken bana ortak bir erkek tanıdığımızın evlendiğini söyledi. arkadaşımın evlendiği hanımefendiyi daha önceden tanıdığım için bu duruma son derece şaşırdım. şaşırmamın sebebi değerli hanımefendinin kişilik yapısı olarak erkek arkadaşımdan oldukça farklı ve ters yapıda olmasıydı. bu terslik o kadar fazlaydı ki sanki birisi domates sevse diğeri domatesin yüzünü bile görmek istemezdi. bu gelişmeye yorumum dışımdan "çok sevindim" oldu ama içimden "inşallah beraberlikleri sürer" dedim. benim yüzümün bozulduğunu gören arkadaşım bunun sebebini sorunca yeni çiftimizin bariz olan ters karakter yapılarından bahsettim.

bana cevabı hemen şu oldu: "serdar hocam biliyorsun, zıt kutuplar birbirini çeker."

şimdi kendisine bu sözün tüm psikoloji bilimine ve gerçekliğe aykırı olduğunu söylesem üstelik bu kavramın tamamen algı yönetimiyle insanlara kabul ettirildiğinden dem vursam tatsızlık çıkacaktı. kendisine "tabi tabi öyledir, hayırlısı" dedim ve konu kapandı.

ancak bu yanlış bilginin ve bu konudaki pek bilinmeyen algı yönetimi operasyonun sonuçlarının insanlar için büyük mutsuzluklar üretebileceğini düşünerek huzursuz oldum ve bu önemli konunun yazıyı hak ettiğini düşündüm. eğer bu yazının önemli olduğunu düşünürseniz ve faydalanırsanız lütfen paylaşın derim. çünkü güzel işlerin aracısı olmak çok iyidir.

neyse gelelim konumuza... evet dostlar aşk ilişkilerinde hatta her tür insani ilişki de zıt kutuplar birbirini asla çekmez.

bunun tersi görünen istisna durumlar olabilse de bunlar kısa süreli bozuk durumlardır. uzun vadeli olmaları çok nadirdir. bu nadir durumlarda genelde bir şekilde zıt başlayan ilişki, zaman geçip taraflar birbirlerine benzedikçe uzamıştır. ancak insanların değişmesi zor olduğundan bu tür durumlar pek yaygın değildir.

sosyal psikoloji alanında ve insan ilişkileri konulu yapılmış birçok deney şunu ispatlanmıştır:

insanlar kendilerini benzeyenlere sempati duyarlar ve uzun süreli ilişkiler kurarlar. yani amerikalıların deyişiyle "aynı tür kuşlar aynı sürüde uçarlar."

deneylerin ortaya koyduğu husus şudur ki benzer karakter özelliklerine, gelir seviyesine ve kültürel yapıya ait çiftlerin ilişkileri daha dengeli ve uzun süreli olurken farklı hatta birbirine ters özelliklere sahip çiftlerin ilişkileri daha dengesiz ve kısa süreli oluyor.

tabi bilimde kesin doğrular yoktur ama alınan sonuçların ezici çoğunluğu bu yöndedir. yani "zıt kutuplar birbirini çeker" lafı kulağa hoş gelmektedir ama hiç bir sağlam bilimsel dayanağı yoktur.

peki bu iş madem böyledir, hatta kendi hayatımızda etrafımızdaki ilişkilerden gözlediğimiz de bu yöndedir, bu acayip fikir nereden musallat oldu insanların başına?


hemen cevabını vereyim: tabii ki algı yönetimi!

doğru bildiğiniz bir sürü yanlışın arka planında olduğu gibi bu yanlış fikrin arka planında da başarılı bir algı yönetimi çalışması vardır. (zaten bu sebeple sürekli insanları bilinçlendirmek için uzmanı olduğum algı yönetimi konusunda kitaplar yazıp, videolar çekip, eğitimler vermeye çalışıyorum çünkü bilmediğiniz bir silaha karşı direnme şansınız yoktur.)

peki bu iş nasıl yapıldı?

ilk olarak algı yönetiminin "gerçeklik üretme" kuralı devreye sokuldu. araç tabii ki başta sinema, sonra da televizyondu. hikaye örgüsü daha uzun sürsün ve etkileyici olsun diye birbirinden son derece farklı erkek ve kadınların önce birbirlerinden nefret ettikleri daha sonrada delice aşık oldukları ana temasını içeren türlü film ve dizi önünüze sunuldu.

insan beyni çok etkilendiği film ve dizileri gerçek zannetmeye meyilli olduğu için hayal gücüne dayanan bu olgu sanki gerçekmiş gibi sizi etkiledi.

yani normal hayatta bırakın aşk yaşamayı karşılıklı iki kelime bile etmeye tahammül edemeyecek karakterler ekranda birbirlerine delicesine bağlanınca milyonlarca insan bunun "gerçek" olduğunu düşündü. algı yönetiminde buna "gerçeklik üretme" denir.

ikinci olarak her insanda sanal bir eksiklik duygusu vardır. aslında her birimiz farklı ve tam olsak da sanki bir şeylerimiz eksikmiş gibi gelir. bu bağlamda sahip olmadığımız kişilik özelliklerine sahip diğer insanlar ilgimizi çekebilir. örneğin siz içe dönük bir insansanız dışa dönük insanlar size çekici gelebilir. ancak bu uzaktan bir beğenidir. gerçekten de dışa dönük bir insanla yaşamaya kalkarsanız tüm düzeniniz ve yaşam şekliniz alt üst olacağı için bu beraberlik fazla sürmez. ya birbirinize benzemeniz (ki çok zordur) ya da bu işi bitirmeniz gerekir.

aksi takdirde içe dönük bir erkek normal olarak evinde müzik dinleyip kitap okumak isterken sürekli kendisine "beni hiç gezdirmiyorsun" diye eleştiri getiren ve normal olarak sıkılan dışa dönük bir kadının radyasyonuna maruz kalabilir. ancak algı yönetimi bu eksiklik duygusunu kullanmış ve hayali filmlerde "farklı ama birbirini tamamlayan" çift olgusunu uydurmuştur.

filmler ve dizilerde mutsuz yaşamları "eksik parçasını" bulduğu zaman tamamen değişen karakterler gerçek yaşamda da bunun olabileceğine sizi inandırırlar.


burada bir konuyu netleştirelim

tamamen birbirine benzer insanlar sıkıcı bir yaşam sürebilirler. az oranda farklılık olması sağlıklıdır.

örneğin çiftlerin biri telefonla konuşmaktan hoşlanıyor ve sürekli arkadaşlarıyla saatlerce süren telefon görüşmeleri yaparken diğeri sosyal medyadan hoşlanıyor olabilir. burada benzerlik tam değildir ama ortak bir payda vardır: "iletişim kurma isteği".

bu denklem dengelidir.

ama aynı denklemde çiftlerden biri telefonla konuşmaya bayılırken diğeri telefonun sesinden bile rahatsız oluyorsa orada problem var demektir.

toparlarsam, her tür insani ilişkiler benzerlikler ve bunun ortaya çıkardığı sempati duygusu üzerinden ilerler. az oranda farklılık sağlıklı olsa bile genel olarak bir benzeşim lazımdır. özellikle de çocukluğun geçtiği aile yapısı ve kişiliği etkileyen ilk faktörler son derece önemlidir.

örneğin aylık geliri dört bin lira olan bir ailede yetişmiş adamla, aylık geliri üç yüz bin lira olan ailede yetişmiş kadının hayata tüm bakışları farklı olacaktır. böyle bir beraberlik ilk başlarda "masalları" hatırlatsa da çoğu zaman ve son tahlilde atalarımızın "davul bile dengi dengine" sözü haklı çıkacaktır.

sevgilerimle.

not: algı yönetimi taktikleri konusunda geniş bilgi edinmek isteyenler kitaplarımı inceleyebilir. unutmayın, bir oyunun kurallarını bilmiyorsanız ne kadar zeki ve becerikli olursanız olun maçı kazanmanız zordur.