Haruki Murakami'ye Başlamak İsteyenler İçin Yazarın En Okunası Kitapları

"Murakami okumak istiyorum ama nereden başlayacağımı bilemiyorum" diyenler beri gelsin, işte kendisinin edebiyatına giriş yapmak için en uygun kitaplar.

1. İmkansızın Şarkısı

çoğu kişi gibi popüler kültür dayatmaları dışında okunulabilecek garip japon yaşam felsefesi izlerini ve sıradanlığını fazlaca barındıran bir kitap. ölüm temasının çok yoğun işlendiği ve bazı bölümlerin normalden fazla trajik bulunduğu bir kitap bana göre. fakat bu konunun derinlerine inmek gerekiyor. japonya intihar oranlarının en yüksek olduğu ülkelerden biri bundandır ki kitapta hep bir harakiri havası mevcut. ayrıca japon toplumunun sosyolojik yapısına bakıldığında "peach culture" dilimize uyarlandığında şeftali kültürü denilen yapıya sahip olması sebebiyle bireysellikleri hayatlarında bir hayli ön planda.

peki bu tam olarak ne ifade ediyor? sosyal toplum içinde aşırı yalnız insanlar! herkes birbiriyle arkadaş olabilir fakat dost olmak epeyce zordur. özel alana saygı ile yalnızlık arasındaki çizginin dengesi tutturulamadığında depresif bireyler ve depresif toplumlar oluşturuyor. sosyokültürel yapıları depresyonu aslında kabul etmezken global dünya tekelinden payını japonya da maalesef alıyor 90larda. kültür yozlaşmasıyla beraber ne hale geldiği düşünülmeyen bir toplum oluşturuluyor.

naçizane görüşüm ise kitaptan yola çıkarak şudur ki terapi merkezleri klasik japon felsefesinde ilaçlardan daha çok yer tutuyor ve murakami de bunu kitabında yine güzelce kullanıyor fakat intihar gerçeğiyle de birleştirmeyi bırakmıyor. buna kaçınılmaz bir son olarak mı bakıyor bu konuda soru işaretleri kafamda ve araştırmaya devam edeceğim fakat bir kitaba boş demeden önce ya da derin olmadığını söylemeden önce iyi argümanlara sahip olmak gerektiğine inanıyorum. popüler şeylerden bende kaçarım fakat bu kitabın popülerliği kesinlikle çok farklı çoğunuzun bayıldığı bir fi-çi-pi serisi değil ya da grinin elli tonu ve devam kitapları gibi. silkeleniniz ve kendinize geliniz lütfen...

2. Yaban Koyununun İzinde

hayatımın 23. yazına damga vurmuş murakami romanıdır. tatlı bir dedektiflik havası, ustaca işlenmiş bilinçaltı ögeleri, detaylıca ama sıkmadan anlatılmış tarihi arka plan... kahramanımız ve güzel kulaklı kız arkadaşının yolculukları ve çaresiz arayışları bana orhan pamuk'un yeni hayat'ını hatırlattı nedense. ikisini okurken de aynı eşsiz duygulara kapıldım.

kitaptaki her ayrıntıyı dolu dolu hatırlayamasam da, kahramanımızın karısının onu bir caz gitaristi için terk ettiğini hatırlıyorum. kahramanımız çaresiz, umursamaz ve donuk bir tavırla, o caz piyanistiyle kendini kıyaslarken kendisinin ondan daha fazla bulaşık yıkadığını söylüyordu, çünkü o bir gitaristti ve elleri çok kıymetliydi. nedense burası kitabı okumamın üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen net bir şekilde aklımda kalmış.

tanrıyla konuşan adam, yaşlı bir kedi, broşürdeki koyunu arayan başka bir adam... böyle bir rüya gördüğünüzü söyleseniz sanırım kimse şaşırmaz.

3. Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu

"çektiğin acıyı ben de anlıyorum. fakat bu herkesin başından geçiyor. o yüzden senin de katlanman gerek. sonrasında kurtuluş geliyor. o zaman artık sen, hiçbir şeyi dert etmeyecek, üzülmeyeceksin. hepsi kaybolup gider."

haruki murakami ile bu eseri ile tanıştım. aslına bakılırsa yazar olayları çok sağlam kurgulayan ve masalsı bir kurguya gerçekliği enjekte eden, zaman zaman sanki gerçekmiş gibi aldanıp kendinizi hikayeye kaptırmanızı sağlayan bir anlatıma sahip "gölgesini kaybeden, kafataslarından eski rüyaları okuyan bir adam ve dünyanın sonu gelmeden önce yaşayacak sadece birkaç saati kalmış bir kahraman." 

bu iki insan arasındaki bağlantıyı son kısımlara doğru anlayabiliyoruz bu yönü ile kitabı çok sevdim. yazarın romanlarında betimlediği erkek karakterler genel olarak alkolle aralarında özel bir bağ bulunan hayatın anlamını yaşadıkları acılar ile bulmayı başarmış, yalnız, depresif ama mutlu olmasalar da bir şekilde iç huzuru olan insanlar. bu okuyucuda garip bir his uyandırıyor ve zaman zaman insanın düşünce sınırlarını zorluyor. ancak karakterlerle empati kurmaya başladığınızda ise sizi farklı ve çok hoş bir deneyim bekliyor. bu yönüyle romanları kesinlikle "tüm farklılığıyla" okunmaya değer.

"anımsadığım tek şey yağmurlu bir sonbahar akşamında bana sarılmaya kimsenin gelmemiş olması. bu sanki benim için dünyanın sonu gibiydi. karanlık, acı içerisinde, gelip sarılacak birilerini beklerken, hiç kimsenin sana sarılmaya gelmemesini anlayabilir misin?"

4. Zemberekkuşu'nun Güncesi

"ben daha çok, gerçekçiyimdir, bilirsin. ancak ve ancak, gözlerimle gördüğüme inanabilirim. mantık oyunları, övünmeler, hesaplar, ideolojiler, kuramlar, tüm bunlar, gerçeği gözleriyle gözlemlemeyi bilmeyenler içindir. ve şu gezegende yaşayanların çoğunluğu da bunu yapamaz. neden bilmem, ama böyledir. kim olsa, biraz iyi niyetle başarabilir oysa ki." (sayfa - 398)

zemberekkuşu’nun güncesi, murakami’nin eşsiz üslubuyla 2005 yılında yayımlanmıştır.

tokyo’nun mahallerinden birinde yaşayan genç toru okada, karısının kayıp kedisini aramaktadır. toru, çok geçmeden tokyo’nun kendi halindeki yüzeyinin alt kısımlarında gizlenmiş bir dünyada karısını da ararken bulur kendini. toru’nun arayışları birbirleriyle kesişirken toru okada, burada tuhaf bir grup müttefikle ve kötü karakterle karşılaşır: psişik güçlere sahip bir hayat kadını, kötü kalpli fakat medyatik bir politikacı; 16 yaşında marazi bir kız ve japonya’nın ikinci dünya savaşı sırasındaki mançurya seferi’nde yaşadığı son derece berbat deneyimler yüzünden kalıcı hasar almış yaşlı bir gazi...

5. Sahilde Kafka

sürükleyici bir kitap. kitabı okurken gerçekten sürüklendiğimi hissettim. elimden bırakamasam da kurguyu oturtmakta zorlandım, başı sonu belli bir klişe beklentim olmamasına rağmen, kitabın sonunda okurken edindiğim beğeniyi bulamadım.

sürükleyici olma nedeni, hikaye, karakterler ya da olaylar değildi kesinlikle. kitabın tamamının içine gizlenmiş tamamen okuyanın şahsi deneyimlerine hitap eden birbirinden uzak cümleleri bulma çabası kuvvetli bir okuma arzusu yaratıyor diyebilirim.

kitap yazmayı deneyenler, kendi cüretlerine hayret edenler bilirler ki, bir kitabı yazma dürtüsü, bir kıvılcımdır, lakin iyi beslenmediği zamanlar sönmeye mahkumdur. hayal kurmak ile hayallerini başkalarına anlatmak arasındaki fark muazzam olduğu için, kendi sözcüklerinize yabancılaştığınız noktada kurguyu kaybetme riskiyle de karşı karşıya kalırsınız. yazmaya cüret ettiğiniz kitap ipe sapa gelmez bir hal almaya başladığında ise kurgunun değil hayran olduğunuz cümlelerin peşine gidersiniz.

işte bu kitabın cazibesi ve falsolu kısmı ben deniz labelleye göre tamamen budur.

yazar, metaforun acıklamasını yaparak okuyucuyunun hikayeyle bağlantısını sürekli koparmıştır. belki bu açıklamalar gerekliliktir. belki de benim gibi önce hayran olunacak cümleler yaratıp, bunları merkez belleyip geri kalan hikayeleri bu cümleleri birleştirmek için kullanan bir yazardır murakami.

6. Koşmasaydım Yazamazdım

mükemmel bir murakami eseri daha. insanın nasıl kendi yaşamını şekillendirebileceğine, öz disiplinin önemine dair bir manifesto. hayatı kendisi için zorlaştıran insanların düşünce ve algı sistematiğini kavrayamayanlar için bir rehber. sınırlar nasıl belirlenir, kararlar nasıl alınır, her gün neden bir mücadeledir sorularının ve daha nicelerinin cevapları. kendini zorlamak ve tanımak üstüne bir deneme. ingilizce çevirisi mükemmel ve arı, murakami dili. çok keyifli. bir hayat hikayesi. neden bazılarının koştuğunu neden bazılarının hareketsiz kaldığı anlamak lazım.

7. 1Q84

öncelikle, sayfa sayısını kafaya takmayın. baştan sever, içine girebilirseniz bittiğine üzülürsünüz. sarmazsa zaten daha ortasına gelmeden bırakacaksınız. onun için sayfa sayısı her durumda sorun değil.

ikinci olarak, çevirmenin hakkını vermek gerekiyor. orjinalinden çevrilmiş olmasından kaynaklı herhalde; kesinlikle çeviri kokmayan çok başarılı bir dil var kitapta. benim gibi çeviri kitap okumakta zorlananlar için yazıyorum, gönül rahatlığıyla alabilirsiniz.

üçüncü olarak 1256 sayfalık bir kitap için amme hizmeti yaptığını sanıp özet vermeyi yakışıksız buluyorum. özet, kitaptan sizin anladığınız kadar olabilir ama dünyanın en iyi yazarlarından birinin 5 yıldan fazla süre uğraşıp yazdığı, bilmem kaç dile çevrilmiş bir kitabı özetleme ihtiyacının psikolojik kaynağını sorgulamak gerekiyor.

dördüncü mevzu, tekrarların çokluğu... evet, bazı şeyleri defalarca okumak zorunda kalıyorsunuz. ama bu alıp hızlıca okuyanlar için geçerli. ilk kitabı okuyup biraz ara veren okuyucu hikayeye döndüğünde -normal olarak- bazı isimleri, olayları, detayları filan hatırlayamaz. yazar kimseden eline alıp bitirmeden bırakmasını bekleyemez. onun için önemli gördüğü bazı mevzuları her kitapta bir kaç kez hatırlatıyor. sıkıcı evet ama öldürücü değil. kitabı sevdiyseniz fazla takılmadan okur giderseniz. sevmediyseniz tekrar kısımlarına kadar zaten gelemeyeceksiniz.

mantık hatası bulmak mümkün mü, elbette. ama bu tip kitapların -bence- hepsinde sizin düşünme şeklinizle yazarınkinin örtüşmemesinden kaynaklanabilen bazı üst üste gelmeme durumları olabilir. onu niye öyle değil de böyle yaptı gibi sorular elbette sorulur ama sizin sorularınız başkalarınınkiyle, o başkalarının soruları ise yazarınkilerle örtüşmez çoğunlukla. dolayısıyla bence önemli olan hikayenin kendi içinde tutarlı olması ve gönül rahatlığıyla diyebiliyorum ki, tutarlılık sorunu olmayan gayet güzel bir dünya var kitapta.

neticede, kalın roman okurken genelde sıkılan, çeviri romandan uzak durmaya çalışan, murakami tarzına çok yakın olmayan ben okunmasını tavsiye ederim kesinliklen.

Listeyi oluştururken Sözlük yazarı "van den budenmayer"in entry'sinden yararlandık

Paul Auster'a Başlamak İsteyenler İçin Yazarın En Okunası Kitapları

Paulo Coelho'ya Başlamak İsteyenler İçin Yazarın En Okunası Kitapları

Bilim Kurgu Babalarından Philip K. Dick'e Başlamak İsteyenler İçin Okunası Kitaplar