Hayat Pahalılığı ve Giderek Büyüyen Krize Dair Pek İç Açıcı Olmayan Gerçekler

2022 yılında Türkiye'de yaşanan hayat pahalılığı belki de geçmişte hiç örneği olmamış bir noktaya ulaştı. Herkesin fiyat algısı yerle bir oldu. Peki ne olacak bu işin sonu? Ekonomi bu konuda ne gösteriyor bize? İşte sizi pek de umutlandırmayacak bir analiz.
Hayat Pahalılığı ve Giderek Büyüyen Krize Dair Pek İç Açıcı Olmayan Gerçekler

müthiş bir hayat pahalılığı, müthiş bir fakirleşme, müthiş bir mutsuzluk ve umutsuzluk. bizzat kötü yönetimin, tek kişilik hükümetin, türk tipi başkanlık sisteminin neden olduğu bu süreğenleşmiş ekonomik buhranı türkiye hak etmiyor. türkiye'nin 2013 yılından itibaren dolar bazında ne büyümesi, ne de kişi başına düşen geliri artıyor. bunun bir spiral şeklinde kendi kendini besleyeceği, fakirliğin ve enflasyonun daha da artacağı, her geçen gün işlerin daha da çıkmaza gireceği hep yazıldı. ve maalesef bunları dinleyen olmadığı gibi, bir şahsın siyasi bekası bütün ülkenin fakirliğine tercih edildi, ediliyor.

29 mart 2020 tarihinde yazdığım ve 83.400 küsür kişinin okuduğunu ekşi şeyler içeriğindeki 21'nci paragrafının bir cümlesini burada belirtmeyi uygun görüyorum. o cümle şu şekilde ve isteyen kaynağa gidip okuyabilir:

"öte yandan, mevcut kriz ile düşüncem o yöndeki önümüzdeki süreç içerisinde türkiye tarihinde hiç görülmemiş bir kriz yaşanacak."


cümlede de geçtiği gibi, bu benim şahsi düşüncemdi. dışarıdan kimseyi kopyalamadığım gibi, okuduğum, izlediğim yayınlar üzerinden edindiğim çıkarımlarımdı. şunu da ifade etmeliyim ki birçok yayın çok iyimserdi. ekşi şeyler'in twitter hesabından yazının paylaşılmasını müteakip, veledin teki paylaşımın altına "felaket tellalı şizofren ekşici" yazmıştı. bazı "youtube ekonomistleri" gibi clickbait üzerine yazı yazmayı hiçbir zaman tercih etmedim ancak durum ve gidişat o kadar kötüydü ki, o tarz yayınlar bile gerçekleşebildi. ve işler daha da kötüye gidecekken, halen ve ısrarla türkiye cumhuriyeti'nin bir ekonomi politikasının olmaması, ekonominin yönetil(e)miyor oluşu, hemen hemen her şeyin kendi kaderine terk edildiği düşünüldüğünde, durumun daha da kötüleşeceği yönündeki izlenimlerim de kuvvetleniyor. insan sormadan edemiyor: bu buhranın dibini ne zaman göreceğiz?

hayat pahalılığı, kişilerin karşılaştığı fiyatların yüksekliğiyken, her ne kadar bire bir karşılığı olmasa da enflasyon da bunun ekonomik tezahürü. enflasyon; raflardaki fiyatların önce tüik anketörlerince toplanması, ardından uluslararası standartlar gereğince hesaplanması üzerine bulunan ortalama bir değerdir. farklı hesaplamaları, alt kalemleri, ürün grupları, ürün gruplarının değerlemelerdeki ağırlıkları vb. vardır. türkiye'de fiyatların yükselmesine sebebiyet veren en ciddi kalem ise bizzat dolar kuru'nun kendisidir. çünkü dolar dünya parasıdır ve dünya üzerindeki her şey dolar ile fiyatlanır. dolar ile fiyatlanamayan tek şey dolar'ın kendisi olunca, onun için de dolar endeksi denilen, diğer 6 rezerv para birimine karşı dolar'ın ne konumda olduğunu gösteren endekse bakılır. endeksin kodu #dxy'dir. tradingview'daki haftalık grafiği şu şekildedir:


grafiğin çanak formasyonu yapması teknik analizden değil, dolar'ın küreselde güçleniyor olmasından kaynaklanır. dolar ciddi kuvvetlenme sinyalleri veriyor. dolar'ı yöneten para otoritesi de fed olunca, bu kurumun başkanı powell ile birlikte, fomc üyelerinin açıklamaları ve özellikle fomc toplantı tutanakları beklenti belirlemede öncelikli oluyor. bu beklentiler dolar'ın gidişatını etkiliyor ve dolar/tl kurunda da ciddi şekilde belirleyici oluyor. önümüzdeki dönemde bu kadar güçlenecek bir dolar ortaya çıkmışken, türkiye acaba ne gibi önlemler alıyor?

yukarıdaki sorunun cevabını bilen varsa bana da iletirse, bilgilenmek isterim. ancak her ne kadar türkiye'deki bu hayat pahalılığının nedeni dolar olsa da, sebebi bizatihi fed veya fed'in para politikası ya da küresel sermaye akımları vb. değildi. hep kendimi tekrar ediyorum gibi geliyor ama yine de belirtmek gerekir ki aralık ayında yapılmaya çalışan yeni nesil devalüasyon hükümetin elinde patlayınca, nurtopu gibi bir enflasyon ile karşı karşıya kalındı. enflasyon gecikmeli geldiğinden, fiyatların aralık 2021'i izleyen aylarda düzenli olarak bugünlere dek artması bundandır. önce dolar artıyor, sonra akaryakıta, elektriğe ve doğal gaza zam geliyor, ardından hammadde ve emtia fiyatları zıplıyor, bunların nihai tüketim mallarında yerini alması için üretim süreci biraz vakit aldığından fiyatların artması vakte yayılan bir durum oluşturuyor. netice itibarıyla bugünkü hayat pahalılığının en büyük nedeni yine tek kişilik hükümetin aldığı hatalı kararlar oluyor.

peki türkiye bu devalüasyonu niye yaptı? kesin bir görüş belirtmek mümkün değil ama bana göre geçmişteki tecrübelere bakıldı. kurdaki yük alınınca kısa vadede sıkıntılar çıksa da 1 yıl üzeri vadede işleri olumluya dönüyordu ki 2023 haziran seçimlerine bu yetiştirilebilirdi belki. veya imf'ye başvurulsaydı örneğin, imf'nin ilk isteyeceği şey "önce kura bir değer kaybettirin bakalım" olacaktı. tam sebebini bilmek mümkün değil ama nas kılıfıyla bu bilerek ve istenerek yapıldı, ayrıca buna saçma sapan kılıflar da uyduruldu. cari fazla vereceğiz falan dendi. çin ekonomi modeli diye saçma bir şey ortaya atıldı. dış ticaret fazlasıyla kur stabil hale gelecek, enflasyonu azdıran başat unsur olan kur stabil hale gelince enflasyon artmayacaktı. saçma sapan, kimin uydurduğu belli olmayan çer çöp teorilerdi bunlar. o zaman da bunların tamamen safsata olduğu söyleniyordu, şimdi de aynı. hatta bugün bunlar hükümet cephesine konuşulmuyor bile. (bkz: ben aslında yoğum)

bütün bu 3-4 aylık rezalet kararlar sonrası ise faizlerin suni şekilde düşük tutulması, işleri daha da kötüye ilerleten bir durumdur. ekonomi politikası oluşturulurken bazı hususlar feda edilir, bazıları ise kazanılır. örneğin konumuzla ilgisi olan enflasyon düşürülmek isteniyorsa bununla ciddi mücadele edilmesi gerekir, karşılığı ise büyüme ve istihdamın düşmesi olur. büyüme ve istihdam ise doğrudan siyasi istikrar demek olduğundan, tcmb faizlerinin bu şekilde düşük tutularak tek kişilik hükümetin doğrudan ve her zaman büyümeyi önceliklendirmesi, kendi siyasi bekası nedeniyledir.

büyümenin tercih edildiği durumlarda da, bunun alternatif maliyeti enflasyonun patlaması oluyor doğal olarak. zira enflasyonla hakiki mücadele, akp'yi koltuğundan edebilir. ve yine akp oy kaybına uğramamak için de kamu bankalarından enflasyonun çok altında sağa sola kredi yayınca, zaten enflasyonun düşürülmesi gereken yerde kaldığı yerden devam edeceğine yönelik beklenti oluşturulabilir.

üzmek istemem ama bugün türkiye'deki hayat pahalılığının, diğer bir deyişle enflasyonun iki ciddi sıkıntılı durumu var ve bunlar fasit daire gibi ilerleyecek gibi görünüyor. birincisi hayatın doğrudan pahalı olması, yani enflasyonun yüksek olması. bu başlı başına bir problem. ikincisi ise hayatın her geçen dün daha da pahalılaşıyor olması, yani enflasyonun düzenli olarak yükseliyor olması. ikisi birbirinden farklı problem olduğu gibi, yukarıda ifade edildiği üzere bununla da hiçbir mücadeleye girişilmiş değil. kur korumalı mevduat zımbırtısının ne ekonomi politikasıyla, ne kuru dizginlemesiyle, ne de enflasyonu düşürmesiyle uzaktan yakından hiçbir alakası yok. zaten bu yüzden de enflasyon patlıyor, kur yükselmeye devam ederken arkadan her hafta cayır cayır "olmayan rezervler" satılıyor ve bir tane bile hamaset kokmayan ciddi bir ekonomi politikası oluşturulamıyor.

yazıyı çok uzatmadan elf gözlerim neler görüyor, ona değinerek bu yazıyı nihayete erdirmek isterim müsaadenizle. birincisi dolar çok kuvvetli geliyor. 2018 yılında fed yine bilanço daraltmaya başlamış ve benzer bir senaryo gerçekleşmiş; ilk arjantin havlu atmış, ardından türkiye trump tivitiyle müthiş bir kur şoku yemiş, faizler %24'e çıkarılarak enflasyon düşürülmüş, dönemin bakanı berat albayrak "demir yumruğumuzu vurduk ve doları düşürdük mü" ve "dolar 10 lira olacah ya, 15 lira olacah ya" demişti. o 2018 fed bilanço daraltımının kökeni de 22 mayıs 2013 ben bernanke konuşmasındaki fed fomc para politikası stratejilerine dayanır. fed faizlerinin arttırılmasıyla bilanço daraltımının iki farklı unsur olduğunu da ifade etmek gerekir. cüneyt arkın'ın oynadığı filmlerdeki gibi, biri sağdan tokat, diğeri ise soldan onun tamamlayıcısıdır. neticede yere düşmüş bir türkan şoray vardır ki o da gariban türk lirası olur. kamera o esnada yere düşen türkan şoray'ın yüzüne zoom yapar ve o trajik an seyirciye yansıtılır... fed'in 6 ay öncesiyle bugünlerdeki 180 derece zıt kararları da tam olarak buz dağını görmüş titanic'in tornistan yapışına benziyor. son 40 yılın en yüksek dolar enflasyonu da değerlendirildiğinde fomc'nin en şahin elemanı bullard'a göre fed artık eğrinin gerisinde kalmıştır bile. korkarım ki bu sefer bu hikaye mutlu sonla, yani parasal genişlemeyle bitmeyecek, bitemeyecek.

fed'i anlatmamın sebebi şu. aralık 2021'de yediğimiz devalüasyon tokadının yaraları ufak ufak geçiyor fakat izi kaldı. hiç değilse tokadı yedik geçti gitti. ama bu sefer de rusya-ukrayna savaşının yarattığı müthiş küresel fiyat artışları ile fed'in bu tornistanı önümüzdeki çok ciddi iki büyük sıkıntı. türkiye halen hiçbir şey yapmıyor. fırtınalı okyanusta ipi üzerine atılmış, motorlarını çalıştırmayan bir tekne hesabı, her an alabora olacakmışçasına bir o yana bir bu yana sallanıyor. euro'da üretici enflasyonu bile %31 olmuş, avrupa merkez bankası bile faiz arttırmaya hazırlanırken, bütün dünyada stagflasyonlar, resesyonlar konuşulurken türkiye'nin en büyük ihracat yaptığı bölge olan ab'den de bir şok yemesi olası olduğu gibi, bugüne dek alınan bir tane bile önlem yok. çok yazık.

evet karamsarım. ama karamsar olmadığım durumlar da hep oldu. bunlardan ilki, naci ağbal ile lütfi elvan zamanıydı, ki ben de onlara duyduğum güveni buradan ilettim hep, ekşi linci yeme pahasına. ya da persona non grata hadisesinde mevlüt çavuşoğlu'nun bu işi çözeceğine inandığımı, çünkü görevini iyi yaptığını düşündüğümü belirtmiştim. rusya ukrayna savaşında da türkiye'nin uluslararası hukuku uygulayarak tarafsızlığını bu normlar çerçevesinde koruması gerektiğini ifade ettim. üç politikayı da akp uyguladı ve başarılı oldu. derdim en iyisini ben biliyorum demek değil, aklın yolunun bir olduğunu göstermek.

ancak haticeye değil neticeye bakmak gerekir. insanlar günün sonunda evine gidip buzdolabını açıyorlar. zira uluslararası ilişkiler karın doyurmuyor. ve bütün dünyada ve hatta tarih okumalarında bile her daim her şeyin altından "para" kavramı çıktığı düşünüldüğünde, türkiye cumhuriyeti devleti, bu para hakkında ne kadar basiretli bir ekonomi politikası uyguluyor şeklinde sorguladığım zaman, karşımda bugün koskocaman bir boşluk görüyorum ve bu beni gelecek için tedirgin ediyor.

ve bütün bu küresel gelişmelere rağmen yapılan hiçbir şey yok. bir an önce kendini yaza atıp, mevsim etkisiyle gıdada fiyatların düşmesine, doğalgaz kullanımının azalmasına bel bağlayan bu sığ ekonomik vizyon, işin uluslararası parasal gelişmeleri kapsamındaki boyutunun farkına varıncaya dek emin olun yine çok geçmiş olacak. 5 tane maske dağıtamayan, vatandaşına iban atıp "para yolla" diyen bu miyop tek kişilik hükümet sistemi, rusya ukrayna savaşı çıktığında bile cumhurbaşkanı'nı afrika turuna çıkarmamış mıydı?

her neyse, bireyler için önümüzdeki yaz ayları, bir sonraki kışa hazırlanmak için iyi bir fırsat olacak. ancak her halde şizofren ve felaket tellalı bir ekşici olarak umarım ben yanılırım. saygılar.