Hayatın Gidişatında Oldukça Belirleyici Bir Faktör: Boşanmış Aile Çocuğu Olmak

Boşanmanın ve bunun mevzubahis evlat üzerindeki etkilerinin sonuçları üzerine düşünelim biraz.
Hayatın Gidişatında Oldukça Belirleyici Bir Faktör: Boşanmış Aile Çocuğu Olmak
iStock

boşanmış aile çocuğu olmak... babam ve oğlum'u izlerken herkesten çok ağlamaktır. annenin veli olması durumunda, soyadı farklılığından ötürü veliye teslim edilmesi gereken her belgeyi başkalarına göstermemek için strese girmektir. yakalanınca, niye soyadınız farklı sorusu karşısında minicik kalbinizin bir an durmasıdır. arkadaşların sorduğu baban nerede, görüşüyor musunuz hala, onu seviyor musun, niye ayrılmışlar gibi zalimce sorular karşısında boyun bükmektir, kuytularda ağlamaktır. kırılmaktan korkmaya başlayıp, kendi kabuğuna çekilmektir küçücük yaşta. kendi halinde, sessiz, sakin, çekingen diye tanımlanmaktır. küçük yaşta ayrılmış olsalar bile, bunun son derece normal olduğunu ancak ergenlikten sonra idrak etmektir. herkesten çok empati yapmaktır ikili ilişkilerde. sevince daha çok, daha nazik sevmek, özünde kırılgan ve duygusalken güçlü görünmektir. doğmamış çocuğunuzun doya doya baba dediğini hayal edip aptal aptal gülümsemektir.

Squad and the Whale (2005)

boşanmış aile çocuğu olmak, en çok bu konuyu anne babası ayrılmış insanlarla rahat rahat konuşabilmektir. anne babası boşanmış insanların birbirlerine olan daha iyi anlayabilirler inancı diye bir şey var sanırım.

çoğu çocuğun korkulu rüyası olduğu için ilginç sorularını cevaplamaktır. mesela babanın hayatında başkası olduğu için mi ayrıldılar sorusu kesin gelir. sonra annen ya da baban sonradan evlendi mi sorusu vardır ki... eğer ikisi de evlenmediyse birbirlerine geri dönme ihtimalleri sorulur. olmadığını anlatamazsın. vardır ama sen bilmiyorsundur tebessümlerini görürsün ve bir noktadan sonra artık bu çok bilmiş tavırlarla içten içe dalga geçersin.

bir de şu var ki, erkek kardeşimin henüz 21 yaşında olmasına rağmen "anne, benim düğünüm olamaz ki, babamla sen aynı anda olmak istemezsiniz ki, nasıl düğünüm olsun?" diye sorduğunda aynı şeyleri vaktinde düşündüğünü hatırlamaktır benim için (bizimkiler görüşmüyorlar hiç).

oysa ki alışınca her şey ne kadar da basit. o bir arada görünce, kendi ailemi hatırlayıp ağladığım aileleri şimdi fark etmiyorum bile. kendi kimliğimle ilgili bir tanımken boşanmış aile çocuğu olmak şimdi geri planda kalmış bir gerçek. o kadar. zor zamanlar geçirmek, baş etmeyi öğrenmek haline geldi neticede.

hep mi hüzünlü? değil tabii ki. mutsuzluklarından çabuk vazgeçebilmektir. doyuma ulaştırmayan ilişkileri sürdürmemeyi tercih edebilmektir. biraz da erken olgunlaşmaktır. gözü kapalı, aşk sarhoşluğuyla bir evlilik yapmamaktır bazen de.

hiçbir zaman tam anlamıyla aile olamadıysanız boşanmış aile çocuğu olmak sıkıntı yaratmıyor. yani aynı evin içinde yaşayan yabancılardansa kendi evleri olması daha iyi oluyor.

ben annemle babamın hiç sarıldığını görmedim mesela. hiçbir zaman annem babamı sevmedi. hatta hayatı boyunca ondan nefret etmiştir. babamın da böyle bir durumda ona bayıldığını pek sanmıyorum. birbirlerine aşkım, canım, cicim dediklerini hiç görmediğiniz bir sözde aileniz varsa size pek koymuyor boşanmaları. benim de bir annem vardı babam kardeşlerim.. ama hiçbir zaman ailem varmış gibi hissetmedim. kendimi hep yalnız hissetmişimdir. lise son sınıfa kadar derslere asılmamın sebebi de buydu belki. onlardan öylesine kurtulmak istemiştim ki.

o kadar yıl aynı evde yaşadık, babam işten gelir annem kapıyı açardı. akşam tv seyrederken annem tabağa meyve koyardı babam da bize kesip verirdi falan. böyle bakıldığında sıradan bir aileymişiz gibi görünüyor. ama evdeki insanların tamamı keşke babam eve gelmese diye dua ederse, bir anne sürekli baba tarafından ezilirse, baba her istediği olsun isterse, anne de baba da birbirine bir kez bile içtenlik veya sevgi göstermezse aile olunmaz.

kısacası anne baba çocuk aynı evde yaşıyorlar diye aile olmuyorlar. ben de isterdim birbirine aşık bir anne-babam olsun, ailem olsun... ama hiç olmadı işte. yine de ne bileyim içgüdüsel olarak boşanmalarını istememiştim. ama anladım ki böylesi çok daha iyi oluyormuş. üzülmeyin be, geçiyor.

boşanmış aile çocuğu olmak, insanların, insanları kategorize etme hastalığından nasibini almış çocuk olmaktır.

hayatın her zaman güllük gülistanlık olamayacağı gerçeğiyle erken yaşta yüzleşmiştir. bu çocuklar için insanlar genellikle ‘şımarık ve umursamaz’ diye yorum yapar. o şımarık ve umursamaz çocuk dış dünyaya yansıtılan kişidir. içlerde bir yerde hep ‘neden?’ diye sorgulayan kırılgan ama olgun bir yetişkin vardır.

anne ile babasının elini tutmuş zıplayarak giden bir çocuk gördüğünde gözüne toz kaçtığı için bir iki damla yaş süzülür bazen. serde erkeklik var tabi, ağlanmaz. bu çocuk gün gelir büyür. artık ilişkilere de doğru yorum yapabilmektedir ve mutsuz, geçimsiz bir aileye sahip olmaktansa, anne babası boşanmış bir çocuk olmanın daha iyi olduğunun farkına varır. ‘neden?’ diye sorgulaması, bu farkına varmayla sonlanır.

bazen öyle an gelir ki eşşek kadar adam olsa bile, anne ile babasının elini tutmuş zıplayarak giden bir çocuk gördüğünde gözüne toz kaçar.

boşanmış aile çocuğu olmak çocukken çok sarsıyordu beni. ayıpmış gibi dillendiremiyordum. büyüdükçe benim normalim bu oldu, artık konuşmaktan çekinmez oldum. üstelik, daha kötülerini yaşamış olanlar da vardı ve güçlü durmalıydım.

bir öğrencim var. akıllı, komik, sevimli bir çocuk. kendini sevdirmemesi mümkün değil. ama bir sürü sorunu var. psikolojik destek almasının yanında ilaç da kullanıyor. anne ve babası boşanmanın eşiğinde, o her şeyin farkında. bununla büyük bir adammış gibi baş etmeye çalışıyor. gözlerinde görüyor insan.

cuma günü iki çantayla geldi okula. babası alacakmış, onu söyledi. ilk dersten son derse kadar "eve ne zaman gideceğiz?" diye sordu. başka zaman sormaz. dersler bitti, babasına teslim etmek için onunla beraber aşağıya indim. babası gelmemişti. kütüphanede oturduk. babam ne zaman gelecek diye sordu bu sefer. gelir birazdan dedim. gözleri doldu. kapıya kilitlendi kaldı. mutsuzluğunu ya da üzüntüsünü paylaşabilen bir yapıda değil ama savunmasızdı.

kapıda babasını gördüğünde öyle bir koşup üstüne atladı ki gözlerim doldu hemen. sınıfa eşyalarımı toplamak için geri döndüm. sandalyeye oturup hüngür hüngür ağladım. kendi çocukluğum gelmişti gözümün önüne. bir türlü unutamadığım olayların yaşandığı çocukluğum.

evliliklerin sorunsuz olacağına inanan tarafta değilim. evlilik, çok zor bir birliktelik şekli bana göre. ama sonrasında çocuk doğunca ve işler yolunda gitmeyince, anne ve babadan daha çok etkilenen biri varsa o da çocuk oluyor. yalnızlığa, terkedilmişliğe, güvensizliğe bir şekilde alışıyor. kimi zaman seneler sonra sorun oluyor, kimi zaman tam da o an yaşarken. bunu kimsenin yaşatmaya hakkı yok. ebeveyn olmak becerilemeyecekse özellikle.

içim acıyor öğrencimin, o minicik benliğiyle bunların hepsiyle başa çıkmaya çalıştığını gördükçe. ona bakınca kendimi görüyorum, kendime de üzülüyorum. boşanmanın daha kolay baş edilebilecek hale gelmesini diliyorum çocuklar adına.

Hayata Kendi Başına Göğüs Germeyi Alışkanlık Haline Getirme Sanatı: Tek Çocuk Olmak