Hayattan Bunalanlar İçin Ruhunuzu Kuzey Diyarlarına Götürecek İskandinav Filmleri

Artık tam anlamıyla modern sinemayı temsil eden bir alt tür haline gelen Kuzey Avrupa sineması, Hollywood'un monotonluğundan bunalanlar için can simidi niteliğinde.

elling (2001)

"birkaç saat sokaklarda dolaşırım, rastgele şiddet için ideal hedef olurum." repliğiyle içime işlemiş film. yılın çeşitli zamanlarında izlenilesi. her an kötü birşeyler olabilir düşüncesinin nasıl da içimize işlemiş olduğunu ispatlar aynı zamanda.

hodejegerne (2011)

son zamanlarda çıkmış neredeyse tüm iyi filmleri izlediniz ve izleyecek film mi bulamıyorsunuz? adı çok duyulmamış, keşfedilmeyi bekleyen, izlediğiniz her dakikaya değecek bir film mi arıyorsunuz? eğer cevaplarınız evetse bu film o film. izleyin izlettirin pişman olmayacaksınız.

oslo, 31. august (2011)

dünyanın neresinde olursanız olun, ne imkanlar önünüze serilmiş veya serilmemiş olsun, küçük dünyanıza sıkıştınız mı, içinden kolay kolay çıkamayacağınızı, dış dünyada yaşananları "hiç" bulacağınızı, en ufak şeylerde bile nasıl kolay kırılacağınızı ama kimse ya da hiçbir şey sizi eskisi kadar ilgilendirmediği için bir o kadar da kolay kırabileceğinizi yine de hayatta en çok istediğinizin "sevilmek", "bir işe yaramak" olduğunu hiç dolambaçsız anlatan güzel bir film. hele ki böyle bir hayata tanıklık etmişseniz, birkaç huzme yaş akar gider.

naboer (2005)

american beauty'yi senaryosunu beğenmediği için çekmediği söylenen pal sletaune'in üçüncü ve son filmi. hem yazmış hem de yönetmiş. isveç - norveç - danimarka ortak yapımı. oyunculardan en çekicisi kristoffer joner (john adlı karakteri canlandırıyor). sevgilisi tarafından terk edilen bir adamın içine düştüğü ruhsal çıkmaz ve daha sonrasında yaşadıkları, hayal gerçek karışık bir kurguyla anlatılıyor. karanlık çekimi, güçlü sakin abartısız oyuncuları, etkileyici mekan seçimi ve sıradan olmayan konusu ile koleksiyonluk bir film.

hævnen (2010)

çok sağlam hikayesi olan bir film. birbirinden mesafe olarak , insanlarının ten rengi olarak, medeniyet olarak fersah fersah uzakta olan, afrika ve danimarka'da geçiyor öykü. bu iki farklı mekanda geçen olaylar yumuşak geçişlerle bize aktarılırken; barındırdıkları şiddet olgusuyla bu iki farklı mekan gitgide birbirine yaklaşıyor.

jagten (2012)

film gerçekten, değil 2012'nin, son zamanların en iyi filmlerinden biri. yönetmen her iki tarafa da empati yapmamızı sağlıyor. kasaba halkını düşünürsen onlar haklı, bizim elemanı düşünürsen o haklı. iki ucu boklu değnek. sanırım bu film oskara yetişememiş. bence amour'dan çok daha iyi bir filmdi. mads adamım, zaten süper bir oyuncu ama bu filmde resmen şov yapmış. ne zaman böyle avrupa'dan süper oyuncular çıksa, neden bizden de uluslararası bir oyuncu çıkmaz diye üzülürüm. helalinden bir 10 puan veriyorum.

mandariinid (2013)

az önce izlediğim ve ciğerimi delip geçen film. bu kadar az kadroyla, gürültüye patırtıya girmeden, dingince ama hiç sıkmadan ancak bu kadar güzel bir film çekilebilir ve savaşın anlamsızlığı, insan olmanın tek birleştirici yanımız olduğu bu kadar iyi anlatabilirdi. ve ivo, sen ne güzel bir insansın.

fucking amal (1998)

dönem gençliği üzerine özellikle başarılı bir çalışma. iletişimsizlik, iletişim kuramamaktan doğan boşluklar, bu boşlukları dolduracak zannedilen erken atılımlar... ve tabi aşk. film lezbiyenlikten öte isveç ' in boğucu havası ve gençlik üzerine başarıyla eğilen bir drama olarak duruyor. rebecka liljeberg 'in oyunculuğu yer yer donuk/tutuk, yer yer samimi ve duru. neden bilmem, filmi izlerken aklıma lise dönemleri ve lisedeki öğrenciler geldi...(!)

hundraåringen som klev ut genom fönstret och försvann (2013)

böyle bir filmin bu kadar az bilinmesi pek üzücü. çoğunlukla isveç'te geçtiğine ve bir isveç filmi olduğuna mı sevineyim yoksa kurgusunda yer alan olaylara ve kara mizah anlayışına mı hayret edeyim, bilemedim doğrusu. bildiğim bir şey var ki, tek kelime ile muh-te-şem!

hrutar (2015)

hani film biter ve o müzikle boş boş ekrana bakıp hiçbir şey düşünemezsin ya dakikalar boyunca. işte bu da onlardan birisi. işte bu filmler sayesinde hayata tutunuyoruz azizim. yaşasın sinema ulan. (hep bağırarak söylemek isterim bunu sinemada falan da)

fúsi (2015)

bedeni gibi yüreği de dev gibi olan ama içinde bulunduğu toplum tarafından ezik diye yaftalanan, hor görülen bir adamın hikayesini anlatan film. bana sorsan filmdeki en erkek adam kendisi. diğerleri her gün orada burada gördüğümüz ye, iç, sıç, seviş modunda yaşayan; ne kendilerine ne çevrelerine hayrı olmayan tipler.

den brysomme mannen (2006)

insan kaynakları bölümünün çalışanlar kaynaşsın diye çeşitli aktiviteler düzenlediği bir şirkette sabah dokuz akşam altı çalışan, ikea'dan aldığı eşyalarla donattığı evinde muhakkak kablolu tv bulunan, hangi günler eğlenecekleri bile sistem tarafından belirlenmiş insan tipinin canını yakmak için yapılmış filmdir. son dönem norveç sinemasının en iyi örneklerinden biridir ayrıca.

voksne mennesker (2005)

tüm tanımlardan, tamlamalardan münezzeh; adının önünde hiçbir sıfatın tutunamadığı, siyah ve beyaz ve dingin bir filmdir bu. ve aşk; hayatı renklendirmenin hala en eski ve garantili yoludur.

de grönne slagtere (2003)

insan eti aracılığıyla, insan psikolojisi üzerine yapılan eğlenceli bir deneme. vejeteryanların kesinlikle izlememesi gereken son derece başarılı bir film. bir yandan tiksindiriyor, bir yandan da filme sempati duymaktan kendinizi alamıyorsunuz. eğer aklınızdan zorunuz varsa filmden çıktıktan sonra siz de benim gibi beyoğlu'nda kokoreç yemeğe gidip filmin üzerinde düşünebilirsiniz.

reconstruction (2003)

aşk üzerine en yalın tanımı içerir... borges'in başkasının düşü olan adam hikâyesinin aşka yansımasıdır... biri diğerinin hayali olduğu sürece yaşanan aşktır, birilerinin hayali olarak var oldukça âşık da, hep aşkla ilintili olacaktır... zaten düş olmaktan çıkınca aşk da aşk olmaktan çıkar...

İzler İzlemez Yollara Düşme Tutkunuzu Alevlendirecek En İyi Yol Filmleri


İnsanın Bir Nebze İyi Hissetmeye İhtiyacı Olduğu Her An Terapi Niyetine İzleyebileceği Filmler


Din ve İnanç Konusunda Perspektif Geliştiren En Nitelikli Filmler