İktisat Öğrencilerinin Genelde Bihaber Olduğu, Sıra Dışı İktisatçı: Thorstein Veblen

1857-1929 yılları arasında yaşamış Amerikalı iktisatçı Thorstein Veblen'in hayatı.
İktisat Öğrencilerinin Genelde Bihaber Olduğu, Sıra Dışı İktisatçı: Thorstein Veblen

kurumsal iktisatın kurucusu, amerikalı toplumsal bilimler kuramcısıdır thorstein veblen.
veblen'i önemli kılan, kapitalizm eleştirilerine getirdiği yöntembilimsel katkısıdır.

önce biraz dedikodu yapalım, sonra ciddi mevzulara geçeriz

veblen, norveçli bir ailededir (ilk adı thorstein, "thor'un oğlu" anlamına gelmektedir). 1874'te carleton college'a kayıt olur, hopkins üniversitesi'ne devam eder oradan yale üniversitesi'ne geçer ve nihayet 1884'te ph. d.'sini alır. kadro alamadığı için babasının çiftliğine dönmek zorunda kalır, burada yedi sene boyunca toplumsal bilimler yazınına gömülür. 1890'da cornell üniversitesi'nde tekrar lisans öğrencisi olur fakat iki sene sonra chicago üniversitesi'ne geçer ve on iki yıl boyunca öğretim üyesi olarak görev yapar, bu sırada artık epey meşhur da olmuştur; "journal of political economy"nin editörlüğünü yapmaktadır ayrıca, kendisini üne kavuşturan "aylak sınıflar kuramı" adlı kitabı da basılmıştır. fakat şöhret, para falan hak getire; lisans öğrencilerine sarkıntılık yaptığı için 1904 yılında bu üniversiteden kovulmuştur. daha sonra sırasıyla stanford, missouri ve new school for social research'te öğretim üyeliği yapmıştır fakat hemen belirtelim ki doçentlikten daha öteye geçememiştir. 1929 yılında california'da ölmüştür. 

norveçli olduğu için amerika'da kendisini hep yabancı hissetmiştir. fakat şunu da belirtmek gerekir ki, amerika'da o zamanlar toplumsal bilimlerde avrupa egemen bakış açısı söz konusuydu ve fakat veblen amerika'nın yetiştirdiği ilk özgün, büyük toplumsal bilimler kuramcısıydı. bu yüzden epey itibar görmüş, amerikalılar tarafından çok sevilmiştir. adının etrafında bir okul oluşmamıştır fakat kurumsal iktisadiyatın kurucularından biri olduğu kabul edilir.

veblen'in ilk yaptığı, insan doğasını tanımlamak olmuştur

neoklasik iktisat insanların ussal tercihleri temelinde yapılanmışken, veblen buna karşı çıkar. ona göre insanlar birer hesap makinesi değildir fakat aslında, doğaları gereği her an yeni birşeyler denemeye hazır 'meraklı' varlıklardır ki temel saikleri alışkanlıkları ve doğal temayülleridir. burada 'atıl merak' kavramını önerir veblen. bu önemli bir katkıdır. çünkü neoklasik iktisat 'denge' koşullarını incelerken, veblen 'iki denge arasındaki süreçleri' incelemiştir. şöyle ki efendim, fizikçilerden esinlenen neoklasik iktisatçılara göre denge bozulur fakat zaman içerisinde tekrar eski denge haline dönüş gerçekleşirse, değişen bir şey yok demektir. halbuki veblen'e göre, insanlar 'atıl merakları' gereğince, denge halinin bozulup yeniden tesis edilmesi sürecinde yeni şeyler öğrenmişlerdir ki bu, yeni dengenin aynı yerde tespit edilmiş olmasına rağmen eski dengeden farklı olduğu anlamına gelir. bu yüzden veblen'e göre iktisat, 'bereketli bir süreç'tir.

veblen talep kuramında iki kurumsal yaklaşımdan bahseder

bunların ilki şaşaalı tüketimdir ki bu, veblen'in kitabında izah ettiği 'aylak sınıfların' tüketim tarzıdır. buna göre talep, malın fiyatıyla doğru orantılıdır; malın fiyatı artarsa ona olan talep de artar. ayrıca bazı malları, o mala ihtiyaçları olmadığı halde, sırf gösteriş olsun diye tüketirler. böylece gösteriş maksatlı tüketimleri, aylak sınıfların toplumda itibarlı bir konuma sahip olmalarını sağlar; ne kadar çok tüketirlerse, o kadar zengin olduklarını göstermiş olurlar. ikinci tüketim tarzı ise, yığınlara aittir ve 'parasal özenti' olarak adlandırılır. buna göre yığınlar, toplumun seçkinlerine özenirler ve tüketim örüntülerini gelirleri ölçüsünce aylak sınıflara benzetmeye çalışırlar.

veblen'in üzerinde durduğu diğer bir önemli konu mübadele-arz ilişkisidir

buna göre veblen iki temel dürtüden bahseder: çalışma dürtüsü ve yağma dürtüsü. veblen'e göre her insanda bu iki temel dürtü de değişik oranlarda vardır. çalışma dürtüsü insanları çalışmaya, üretmeye sevk eder ve sanayinin kaynağı bu dürtüdür. iş hayatının kaynağı ise yağma dürtüsüdür çünkü iş hayatında temel saik kardır ve işadamının işçileri sömürme eğilimi vardır. sanayi, bu işçilik dürtüsünce daha fazla üretmeyi amaçlarken, iş hayatı üretimi baltalamaya çalışır; daha az üretip yüksek fiyata satarak daha çok kar almak ister. yani iş hayatı, bilinçli olarak verimliliğin düşürülmesine gayret gösterir. 

veblen iki tür kurum tespit etmiştir: 'resmi kurum' ve 'faal teknolojik kurum'. bu iki kurumsal yapı arasında her daim ihtilaf olduğunu söyler veblen. resmi kurum mülkiyet hakkını savunur, toplumsal yapıların muhafaza edilmesini ister vs. vs. hülasa resmi kurumlar duruktur ve değişime karşı dururlar. faal teknolojik kurum ise 'merak' üzerinde yükselir; icatların, keşiflerin vs. dünyasını imler, değişimcidir. gelecekte hangi kurumsal yapının diğerine üstünlük göstereceği hakkında fikir belirtmemişse de, veblen'in gönlü biraz daha faal teknolojik kurumlardan yanadır diyebiliriz. marx'ın altyapı-üstyapı ilişkisine benzer bu iki kurumun tespiti fakat veblen, marx'ın belirlenimciliğine karşı olduğu için bu iki yeni kavramı önerme ihtiyacı hissetmiştir.

biraz da veblen'in toplumu nasıl gördüğüne bakalım ve bazı özelliklerine kısaca değinelim 

esasen vahşi kabileler vardı, diyor veblen. ne zaman ki, artık değer tek bir elde toplanmaya başladı, o zaman aylak sınıflar (üretim sürecine dahil olmayan, zamanını eğlenceyle geçiren insanlar) zuhur etti. genel olarak kötümser bir düşünürdür. artık küçük buhranlar olmayacak; çok büyük ölçekli buhranlar olacak demiştir. nitekim, ölümünden hemen sonra, büyük 29 buhranını yaşadı dünya, veblen bu buhranı öngörebilmiş sayılı insanlardan biridir. evrimsel görüş yanlısıdır, zaten yukarıda yazdıklarımdan bunu çıkarmak çok da zor değil; işçilik dürtüsü, faal teknolojik kurum vs. hep evrimden yana yontulan düşüncelerdir. klasikler gibi, ağırlık noktası iktisadın üretim veçhesidir. üretimin yarattığı alım gücü çok kötü şekilde dağıtılıyorsa, anlamsız şeyler anlamsız fiyatlara alınır der (marjinalistleri eleştirirken temel dayanak noktası budur). bu arada, marjinalistler için 'neoklasik' kavramını ilk kullanan da veblendir, bunu da söylemeden geçmeyeyim.

son olarak veblen'in insanbilimle ilişkisine de değinmek istiyorum

veblen, tümdengelimsel mantığın yerine tümevarımsal deneyselci genellemeler kullanmıştır. tarihsel okuldan etkilenmesine rağmen, tutarlılık açısından ve yöntembilimsel olarak ingiliz tarihselcilerin epey ilerisindedir. tarihsel okuldan etkilenmiştir veblen fakat tarihsel okuldan farkı, betimleyici değil, kuramsal yaklaşımı benimsemiş olmasıdır. yani neoklasiklere karşı, kuramsal olma savını da muhafaza ederek yeni bir yöntembilimsel seçenek öneriyor ki yukarıda da değindiğimiz gibi veblen'i asıl önemli kılan da budur. işte bunu yaparken insanbilimden faydalanmıştır veblen. bunun çok basit bir gerekçesi vardır: veblen amerikalıdır ve yazık ki, amerika'nın bir tarihi yoktur. o da mecburen, alan çalışması yapan insanbilimcilerin sunduğu bilgileri değerlendirmiştir. çok da iyi yapmıştır, helal olsundur...

yukarıda yazdıklarımıza ek olarak, madde madde yazacak olursak

1- eğer kurumsal iktisat iktisadî ortodoksi (neoklasik iktisat) tarafından soğurulmadıysa bu, veblen'in, eyüp özveren'in tabiriyle, kurumsal iktisadın çekim merkezi olmasından dolayıdır. tek başına bu bile veblen'in ne kadar önemli olduğuna delildir.

2- iktisat, tee cantillon'dan beridir, adam smith'den beridir fiziğe öykünen bir disiplin olagelmiştir. buna yalnız iki kişi itiraz etti; birisi bu ademoğludur. ona göre iktisatın, kuracağı eğretilemeler için ödünç alacağı koşutlukları fizikte değil, "biyoloji"de aramak gerektir. bu veçhile newton'un karşısına darwin'i koymuştur. iktisat, duruk dengelerin karşılaştırmalı çalışması olmaktan öteye geçmeli (bunu yapanlar klasik ve neoklasik iktisatçılardır); evrimsel bir anlayışla a'dan b'ye nasıl gidilir, bunun yanıtını aramalıdır.
(bkz: richard cantillon)
(bkz: adam smith)

3- yukarıda da bahsettiğimiz atıl merak kendi kişiliği ile tam bir bağlılaşım ve dahi uyum içinde olan bir kavramdır. "bilim, bilim için yapılmalı" lafzını düstur bellemiş; "nesnel" kalmaya takıntı derecesinde önem atfetmiş bir düşünürdür. bu onu "kural koyucu" bir bilimsel tavır almaya itmiş ve onun, "kural koyuculuk"un karşıtı olan tespitçi, betimleyici amcaları kıyasıya eleştirmesine sebep olmuştur.

4- peki muhterem pür-i pak mıdır? oh, tabi ki hayır kuzum, kendisi bir değer kuramı sahibi değildir nitekim; kavramsal çerçevesi fiyat tespiti, kaynakların dağılımı gibi konular üzerine konuşmasına imkan tanımamaktadır, ne münasebettir.

Bu içerik de ilginizi çekebilir