İnandığı Şeyler Uğruna Diri Diri Yakılmayı Göze Alan Cesur Bilim İnsanı: Giordano Bruno

Sözlük yazarı ''madeath'', bizi 16. yüzyıla, Roma engizisyonunun en acımasız olduğu yıllara götürüyor.
İnandığı Şeyler Uğruna Diri Diri Yakılmayı Göze Alan Cesur Bilim İnsanı: Giordano Bruno


son beşyuz yılda yaşamış en cesur, en gerçek bilim, irfan ve felsefe adamı.

kopernik'in yazdığı düşüncelerini içeren kitaplar kopernik öldükten sonra basılmasından olsa gerek engizisyoın kopernik'in ölüsünü mezarından çıkarıp kendisini yargılayamamıştır. buna çok içerlemiştir engizitörler!... sen nasıl ölürsün ulen kopernik bunu nası yaparsın?..

giordano bruno bir domenikan ailenin çocuğu olarak 1548 senesinin o çamurlu günlerinde doğduğunda ailesi onun mutaassıp bir din adamı olmasına çoktan karar vermişti bile. küçük yaşlarda kendisini bir domeniken okulunda buldu. ancak oradaki bağnazlığın boyutlarını görmesi ve buna itiraz etmesi zaman almadı. okuldan kaçarken arkasına bile bakmadı. kendisine çok güvenen dindar ailesini, evini, büyüdüğü yeri, yurdu herşeyi inandıklarını yaşamak için, mahkum olmamak için terketti. bir daha da geri dönmedi.


bruno artık felsefeyle bilimin birbirinden ayrılmaya başladığı bir dönemde yaşıyordu. işte bu dönem içinde avrupada bulunan oxford gibi üniversiteler aristotalesin o güzelim skolastik düşüncesinden başka bir düşünceyi kabul etmiyordu. bunu da katti bir surette öğretiyorlardı. bruno evinden ayrıldıktan sonra nerdeyse tüm avrupayı dolaştı. hemen her avrupa şehrine kısa aralıklarla uğradı. oxford'a da uğradığı zaman artık skolastik düşüncenin yıkılmasının o zaman için imkansız olduğunu hiç düşünmedi. işte bu inanç ve gayretle her gittiği yerde, kitaplarını bastırmaya çalıştı. tek bir isteği vardı, anlaşılmak. ama yanlış zaman yanlış mekan. buna kendisine inandırabilene de aşkolsun...

kopernikin kuramlarını her yerde savundu. daha sonra fransa'da sorbonne universitesinde bir kürsü elde etti. ancak ne yaparsa yapsın skolastik düşüncenin o çağlardaki baskısını aşamıyordu. o da italyaya geri dönmeye karar verdi. venediğe geldiğinde artık daha fazlasını yapması gerektiğini biliyordu.


giordano bruno evrenin kusursuz bir işleyişinin olduğunu etrafına baktığında bile anlayabiliyordu.
bu döngüsel devinim, herşeyin aktığı ve zamanın çevreleyiciliğinin bitmediği bu özün içinde dünya, sadece bir ayrıntıydı. ama bizler, göklerin ötesindekileri göremezken bruno o zamanlar uzaydan dünyaya bakamayan biri olarak bu yaşadığımız yerin bir merkez olmadığını, herşeyin buradan başlamadığını tam aksine bizlerin bu başlangıca ve sonsuzluğa dorğu kayıp biçimde sürüklendiğimizi söylüyordu. bizler o dönemde kendimizi herşeyin merkezi sanarak kendi kutsallığımızı ilan ediyorduk. ama o insanların ve inandıklarımızın bu kadar da kutsal olmadığını çok iyi biliyordu. o bu düzenin yaratıldığını, bizleri vareden kusursuz bir güç olduğunu kabul ediyor ancak bizlerin onun bir parçası olduğumuzu, evrendeki her bir zerrenin onun dışında düşünülemeyeceğini söylüyordu.

bruno'nun başvurduğu ve fazlasıyla ilgilendiği bir başka kaynak da kabala idi. hatta kendisinin kabala hakkında yazılmış notları, bir de kitabı bulunuyor. ancak kabalist olup olmadığı kesin değil. hatta ve hatta brunonun çok gizli özgütlere üye olup bu örgütlerce korunduğu, daha sonrasında da ilgili örgütlerle de anlaşamayıp takışınca başı daha ciddi belalara girmiş...miş...miş..

ancak şurası kesindir ki bruno aşıktı. hem de evli bir kadına. rivayet gibi görünse de bruno'nun italyaya dönme nedenlerinden birisi de bu kadındı. ancak kadın evliydi ve kocası da durumu anlayınca brunoyu engizisyonun eline vermek için elinden geleni yapacaktı. bazı kaynaklara göre brunoyu gammazlayan en yakın arkadaşlarından birisidir. bu korkunç hikayenin en trajik kısmı bir yalan rüzgarı ve dallas ambiyansı içinde görünse de kanımca bruno hayatı aşkı ve ölümü birarada yaşayabilmiş nadir insanlardan biri olarak görülebilir herşeyin ötesinde..


engizisyonun elinde yaklaşık 7 sene kaldı bruno.
bu zaman dilimi içinde kendisine ne yapıldığı ve neler olduğu hiç bilinmiyor. kayıtlar ise nerededir, hala saklanıyor mudur bilinmez. engizisyon sırasında yapılan konuşmaların kayıtlarını da saklayan birileri varsa da sanıyorum ki bunları sadece kendisine kalsın ister. yoksa kim neylesin yüzlerce yıllık konuşmaları?..bunların günümüze uyarlanabilirliği var sanki de..neyse..

ve bruno güzel bir günün sabahında uyandırıldı. eline koluna zincirler geçirildi. itiraf etmesi için kendisine verilen 40 güne rağmen asla inandıklarından ödün vermedi. tek kelime çıkmadı ağzından. belki şunları fısıldıyordu o anda kendi kendine..''kötüler tanrıyı kullanıyor...tanrı ise iyileri...''

campo dei fiorinin o kaldırımlarında getirildiğinde yüzündeki öfkeyi görebiliyorum. ama bir yandan da artık bitiyordu. önce o uzun dilini kestiler brunonun bir daha konuşamasın, insanların zihnini zehirleyemesin, bir daha ruhundakileri kelimelere dökemesin diye. sonra da odunları dizdiler etrafına. yakılırken oracıkta onu seyredenler bundan keyif alıyor muydu, bunu ona yapanlar tüm bu olanlardan sonra nasıl rahatça yaşayabildi bu bilinmez, lakin aradan geçen yüzlerce yıl sonra papanın birisi, onu yakanların varislerinden birisi çıkıp kendisi gibi olan tüm mağdurlardan özür dileyecekti.

Roma'daki Giorano Bruno heykeli.


kendisi gibi inandıklarından zerre ödün vermeyen, ödün verilmeyince kendisine söylenen tüm argümanlara rağmen doğru olana inancı tam olan bir başka insan daha gelir mi dünyaya bilemiyorum. ama şu kesin, kendisi unutturulmuştur. bilinerek, istenerek. çünkü kendisi gibi insanların olması asla istenmez. her zaman ''kapa ulen o guguk çeneni yeter'' denecektir doğruyu söyleyenlere.

saygıyla önünde eğiliyorum.