İngiliz Yönetimi, Kraliyet Ailesinin Masraflarına Neden Hala Göz Yumuyor?

Kraliçe II. Elizabeth'in ölümü ve peşine oğlu Charles'ın Kral olması gibi haberler, insanların İngiltere'deki monarşik yapıyı tekrar sorgulamasını da beraberinde getirdi. Kaldı ki ucuz bir monarşi de sayılmaz bu. İnceliyoruz.
İngiliz Yönetimi, Kraliyet Ailesinin Masraflarına Neden Hala Göz Yumuyor?

ingiltere'de krallığın "sembolik" olması kavramı, tamamen kendisine özgü bir şey

yani evet kraliyet ailesi mensuplarının da diğer soyluların da siyasi gücü var ülkede; fakat bunun nedeni kendilerine saygı duyulmaya devam edilmesi ve ingiltere'nin hala kraliyet üzerinden kazanç ve prestij sağlaması tüm dünyada.

elbette kraliyetin giderleri ve vergi yükü var; ama ülkeye getirdiği ekstra turistik gelir ve ingiliz kültürünü yayma gücü bundan daha fazla. kraliyetin finansal yükünü, masraflarını eleştirenler bunlardan hiç söz etmiyorlar. ingilizler en kurnaz millet; çıkarları olmasa zaten çoktan sonlandırırlardı monarşiyi. kraliyette bir düğün oluyor, tüm dünya onu izliyor. skandallarıyla, gündelik dedikodularıyla bile dünyada gündem olup ingiliz kültürünün pazarlamasını yapıyorlar. her jenerasyonda diana veya catherine gibi, show dünyasındaki ünlülerden daha çok takip edilen ve trend yaratan birini çıkarıyorlar.

ve bu insanlar inanılmaz kültürlü, en iyi okullarda okumuş, çok disiplinli yetişmiş ve eğitim görmüş insanlar. bugün prens william'ın konuşmaları, açıklamaları internette büyük saygı görüyor, alkışlanıyor. daima ingiltere'ye faydası olacak bir siyasi imaj yaratmaya çalışıyorlar; mesela çevreci hassasiyetler artınca çevre konusunda çalışmalar yürütüyorlar. toleranslı ve alçak gönüllü, barışçıl, insanlık için çalışan kişiler imajı çiziyorlar.

kısacası, ingiltere'de krallığın sembolik olmasının gerçek anlamı şu: ingiltere'ye faydası devam ettiği için krallık devam ediyor. bu insanlar saçmalayıp ingiltere'nin imajına zarar vermeye başlasalar, o zaman kraliyet kaldırılır...

yani aslında halkın monarşiyi fes etme gücü var. o kişilere saygılarını kaybettikleri, çoğunluk yaptıklarını desteklememeye başladığı anda fes ederler. bu da haliyle, kraliyetin demokratik bir kuvvetle devam ettiği anlamına geliyor.

diktatörlükle ilgisi yok. halkın çoğu gitmelerini istiyor da onlar halkı korku ile sindirip, ülkeyi halktan kopuk, insanların karşı çıktığı veya çıkacağı bireysel kararlar alarak yönetiyorlar gibi bir durum yok.

Toprak meselesi

ingiltere'de hala krallığın olması, hanedanın aslında hayvan gibi topraklara sahip olması ve bu toprakları ünvanını koruması ve bu toprakların gelirinden belli bir oran karşılığında ingiliz hükümeti yönetimine vermiş olmasından kaynaklıdır.

kral aslında toprak ağası. zamanında 3. george o dönem ki seçilmiş hükümete diyor ki, benim toprakları gönlünüzce işleyin karşılığında bana maaş gibi bu topraktan elde ettiğiniz gelirin yüzde 20'sini verin ve bana ağa demeye devam edin. hükümet te diyor ki: "oluuur."

güzel alışveriş yani.

bunun yanında turist çekiyor. zira diğer saraylar da tüm eşyalar, korumalar falan dekor iken burada sahici. siyasi herhangi bir yetkisi ve etkisi olmadığından sorun da değil. en son 1707 yılında veto hakkını kullanmış krallık. az daha dayansalar abdullah gül kadar işlevsiz olacaklar yani.

3.George

olayın tarihsel süreci

neden ingiltere monarşi olsa da bir demokrasidir, kral nedir, ne iş yapar bir süreci görelim.

her şey ingiltere'de, bundan 800 yıl önce oldu. asiller, daha doğrusu dönemin toprak ağaları, kralın astığı astık kestiği kestik uygulamalarına karşılık isyan ettiler, kralı yendiler, magna carta denilen yasaları krala kabul ettirdiler. böylece kral yetkilerinin bir kısmını kaybetmiş oldu.


yine bu olaydan takribi 400 yıl sonra ingiltere'de iç savaş çıktı. kralcılar ile parlamento yanlıları savaştı, kralı yine yendiler, kralı da astılar. oliver cromwell kralı devirip diktatör oldu. bugün gördüğümüz ingiliz parlamentosunun binası dahi o dönemden kalma (bugünkü bina yangından sonra aynı yere 1800'lerde yapıldı), dikkatinizi çekerim. bu dönemde kısa süreli de olsa bir ingiliz cumhuriyetinden tarihsel olarak söz edebiliriz.

Oliver Cromwell

bu olayın üzerine kralın dehlenip cumhuriyet kurulmasını bekleyebiliriz ancak onun yerine neredeyse tüm yetkilerin parlamentoda olduğu, kralın ise onay merci olduğu yeni bir sistem geliştirdiler. burada modern çağ kral imajını şöyle oluşturayım: 2-3 yaşından itibaren kral olmak için eğitim almış, yeterli kişilerin yönetiminde, daha doğrusu son karar merci olduğu durumda krallık aslında gayet de güzel çalışan bir sistem. arada beklenmeyen ölümler neticesinde veliaht yerine ikinci sıradaki fırlama p*çin geçtiği ya da akıl sağlığını kaybeden, kumar ya da seks bağımlılığına düşen kralların olduğu dönemler hariç, sistem yüzyıllarca gayet güzel işliyor. kral ve ailesi ulusal simge konumuna getirilerek milletin önderi olarak gösteriliyor. ancak yönetim aslında yine milletin elinde. tavşana havuç gösterilmesi gibi bir durum söz konusu yani. parlamento akıllılık yaparak kralı önder gösteriyor, kral da herhangi bir ters durumda suçlayacak ve görevden alacak bir parlamentoya sahip olmuş oluyor. herkes mutlu yani.

1800'lere doğru ingiliz halkı da bugün bizim sorduğumuzu sorup, "bu kralı niye besliyoruz ki, aramızdan birileri belli bir süre için başa geçiversin" dediği noktada inanılmaz bir şey oluverdi. ingiltere'nin son 500 yıldır can düşmanı ve rakibi olan fransa da halk "ekmek isteriz, pasta isteriz" diyerek bir anda kral ve soyluları kıstırıverdi. asillerin büyük kısmını ve kralı meydanlarda giyotine yolladılar. bütün avrupa devletleri, hatta osmanlı imparatorluğu büyük bir şok yaşadı.

asil olduğu için ilahi yönetme hakkı olan, kutsal olarak görülen insanların kafası meydanlarda yuvarlanıyordu. bu durum üzerine ingiltere'nin öncülüğünde o dönemin büyük krallıkları fransa da monarşinin tekrar tesisi için harekete geçerek kendilerine sığınan fransız asillerini silahlandırıp fransa'ya saldılar. kısa süren bu iç savaş dönemi sonrası fransızlar iyice asillerden nefret ettiği için kendi devrimlerini tüm dünyaya yaymaya karar verdiler. başlarına da napolyon gibi bir lider geçirip ya allah diyerek tüm kıta avrupa'sını fethe giriştiler. bunda neredeyse başarılı oldular.

ingilizler tüm bu süreçler sonunda kalan kralların önderi konumunda olup fransızları yendi.

1800 yılından beri de bu liderlikleri devam ediyor. buna ek olarak kraliçe victoria'nın eşi alman prens albert'in ileri görüşlülüğü sayesinde tüm önemli kraliyet aileleri ile akraba olarak (kız alıp kız vererek) bir şekilde etkilerini arttırdılar. o seviyeye geldiler ki o dönemde her yaz ingiltere'de toplanan kuzenler arasında geleceğin rus çarı, alman kayzeri, ingiliz kralı vardı. küçük olan krallıkların varislerini hiç saymıyorum.

günümüzde krallık yine aynı mantıkla, devletten bir miktar para alarak (kralın kendi gelir kaynakları ve mülkleri var, anlayacağınız hacı dede gibi kira topluyor, topladığı parayı da asiller arasında hiyerarşiye göre dağıtıyor) sembolik de olsa devam ediyor. günümüzde bazı ülkelerin başına herhangi bir eğitimi olmayan emekli otobüs şoförleri geçip o ülkeleri batırdığı için (örn. venezuela) insan acaba bu adamlar doğruyu mu yapıyor demekten kendini alamıyor. en azından son noktada bir direniş göstererek olmaması gereken bir işin yapılmasını geciktiren, bu esnada halkın kalkışıp hükümeti engelleyebildikleri bir sistemleri var. (kral ya da kraliçe, kendisine onay için gönderilen bir yasayı ya da atamayı ilk seferde onaylamasa bile ikinci gelişinde bekletip parlamento onayına gönderebiliyor. parlamento bu sefer yasayı ya da atamayı onaylayabiliyor.)