İnsana Huzur Veren Bir Eylem: Kadıköy Sokaklarında Amaçsızca Tek Başına Dolanmak

Tek başına çıkıp dolaşmak genel olarak iyi bir fikir aslında fakat bu konuda Kadıköy'ü özel yapan bir şeyler var gibi.
İnsana Huzur Veren Bir Eylem: Kadıköy Sokaklarında Amaçsızca Tek Başına Dolanmak
iStock.com

derin bir nefes alalım, şu anda kadıköy rıhtımdayız.

iş bankası binasını arkama aldım ve ışıklardan karşıya geçtim, haldun taner'in önüne. çiçekçiler tezgahlarını açıyorlar. simitçilerin tablaları daha dolu dolu. ışıklarda karşıya geçmek için bekleyen hınca hınç kalabalığın esas amacı vapur iskeleleri. kadıköy'ü arkalarında bırakıp eminönü'ne, karaköy'e, beşiktaş'a, adalara gidecekler. sessizce kalabalığın içinden ayrılıp sahil boyunca yürümeye devam ediyorum.

iStock.com


ileride haydarpaşa garının çatısı yok, içim bir buruk. biraz seyrettikten sonra devam ediyorum. burnuma balık ekmek kokusu geliyor. hiç canım istemedi şimdi, sabah sabah. deniz otobüsü iskelesinin oraya yürüyorum, eskiden o koca balonun olduğu alana. burada da var bir balık ekmekçi. marmara denizi baya cömert demek ki bu aralar. oturmuşlar kestaneci ile sohbet edip mangallarını yakıyorlar. yürümeye devam ediyorum.

iStock.com


sahile vardım işte, kayalıklara. buradan moda'ya ve sonrasında da fenerbahçe'ye kadar uzanan yol, dünyadaki en güzel yollardan biridir. yanımdan patenli, kaykaylı çocuklar geçiyor. kaykaylıları da hiç anlamıyorum, sürekli düşüp düşüp duruyorlar. acaip bir hobi. yine de saygı duymak lazım. biraz ileride sağda yaşlı amca balonları şişirip ipe asıyor. birazdan orta yaşlı abiler, sevgililerine hava atmak için birer ikişer nişan almaya başlarlar. güneş tepede parıl parılken ne kadar da güzel duruyor balonlar. fotoğraf makinem yanımda olsaydı fotoğrafını çekmek isterdim. neyse olsun, yürümeye devam edelim.

iStock.com


solda ilerde otopark duvarının dibinde bir kaç genç, yere gazete sermiş oturuyorlar. meyve suyu ve vodka şişesi var önlerinde. erkenden içmeye başlamışlar. arkalarında duvarda bir şey yazıyor: sana burda kızmıştım . ah, ne insanlar yürüdü bu sahil boyunca. ne insanlar kızdı birbirlerine, hiçbirini bilmiyoruz ama bazıları bir iz bırakıyor geçerken. biz de bir anlığına durup o izlere bakıp, düşüncelere dalıyoruz. ben burada kimseye kızmış mıydım? kızmadım herhalde, olsa hatırlardım. ağaçlardaki tohumlar rüzgarla beraber hışırdıyor. frekansı bilinmeyen bir radyo gibi. yürümeye devam ediyorum.

iStock.com


yol hafif sola, moda'ya dönerken kırmızı bir yelkenli çıka geliyor karşıdan. nasıl da salınıyor be arkadaş, gelin gibi. çok paraymış bunlar ama, öyle diyor. bir arkadaşım var benim. çok meraklı. sadece bunun marina parası senelik 15 - 20 milyar paraymış. lüks hobisi, öyle diyor. yine de güzel bakması be. bir keresinde bir arkadaşımın amcasının teknesi ile açılmıştık heybeliada'nın arkasında bir koya gitmiştik, adını şimdi unuttum. çok çok keyifli bir gündü. dönüşte motoru çalıştırmamış sadece rüzgarı arkamıza alıp pendik'e kadar gitmiştik. ne güzel akşamdı. yanımdan insanlar hafif tempoda koşuyor, ben yürümeye devam ediyorum.

iStock.com


eski apartmanlar hep çok güzel gelir bana, hele ki moda'da denize bakanlar. ama bazılarını yıkıp lüks binalara dönüştürmüşler şimdilerde. kiralık, satılık flamaları her tarafı sarmış. arasam mı birini? yok be şimdi abuk subuk bir para söyleyecekler benim canım sıkılacak. istanbul'daki bu emlak balonu acaba ne zaman patlayacak? durduğu yerde toprağı değerleniyor canına yandığımın şehrinin. garip bir durum. kadıköy lisesi değil mi şu? evet evet, orası. eskiden burası ingiliz bir aileye ait bir köşkmüş. kocaman bir bahçesi varmış. bahçesinde de demirden bir at varmış. çok sonraları sabancılar almışlar o atı da emirgana götürmüşler. atlı köşk oradan gelirmiş, deniz kavukçoğlu'nun kitabında okumuştum. yürüye yürüye merdivenlere kadar gelmişim ya. çıkalım.

iStock.com


çıktım merdivenlerden. çay bahçesinde güzel bir yoğunluk var. bu adamlar hesapları nasıl tutuyorlar ya bu kadar masada, valla mesele ha. neyse ya bana ne. aa şu can değil mi, ileriki masada oturan? evet valla can.

- hop!
- aa joel naber hacı napıyosun?
- nolsun be kadıköy sokaklarında amaçsızca tek başına dolanıyordum. iyi geliyor bana.
- ne iyi yapmışsın ya, gel otur bi çay içelim.
- olur, içelim.

sıkıntılı bir ruh halinden en iyi çıkış yoludur. bilhassa da haftaiçi. zira cumartesi pazar aşırı kalabalık olur. eve, sahaflardan alınmış bazı kitaplar, cafer erol'dan alınmış 200 gram lokum ve elden düşme bir fönle dönmek pekala mümkündür.

insanı bi yandan sıkıntıya hüzüne bogan diger yandan da acaip sekilde mutlu eden olay, her sokakta ayrı bir anıyla karsılasmak..

tek başına dolanıp da hiç sıkılmama hali. çarşıdaki ara sokaklarda ıvır zıvır satan tezgahlara bakılır, arada eskilerden bi kaset, cd bulunup sevinilir, sahaflar gezilir sırayla, dinozorun, hbr maymunun, red kitin olmayan sayıları varmıdır, acaba biri satmışmıdır diye bakılır. arada 2-3 tane eksik sayılardan bulunca daha bi sevinilir. 

ordan yukarı doğru çıkılır, ara sokaklarda amaçsızca gezilir, duvar yazıları okunur, her seferinde yeni bişey farkedilir. sinemalara bakılır ne oynuyor acaba diye, hiçbizaman saati tutmadığı için bi türlü girilemez. ayaküstü bi büfeden yarım döner bi de limon alınır. eski bi arkadaşa rastlanır, o da aynı şekilde salak salak geziniyordur, bi bara girilir, bişeyler içilir, kadıköyde bigün daha böylece bitirilir...

atılan her adımın cıkardığı ses bile zevk verebilir bazen,sadece yurumek..ama düşünmeden yurumek,takıntıları her adımda yere bırakarak,adımları farkına vararak yurumek..

yoğurtçu parkından başlayıp sahil boyunca devam ederek moda burnuna varılan, oradan modadaki güzel sokaklardaki güzel evlere bakıp "bi tanesi benim olsa ya" diye iç geçirdikten sonra barlar sokağna doğru kayan ve bir yerlerde oturup bir bira içtikten sonra bahariye'ye varan ve nihayetinde yoğurtçu parkında sona eren bir aktivitedir. 

siniri, sıkıntıyı, stresi almaya birebirdir. belki de değildir. tek başına yürüyerek sıkıntı mı geçer amk? ama güzeldir, huzur verir. severek dolanıyoruz.