İnsanı Tüyler Ürpertici Bir Orta Çağ Atmosferine Sokan Yazın Türü: Gotik Edebiyat

Gotik edebiyat nedir? Karanlık bir Orta Çağ atmosferi, gizemli ve doğaüstü olaylarla bezeli bir kurgu... Gotik edebiyatın nasıl ve neden ortaya çıktığını anlatan bir derleme hazırladık.
İnsanı Tüyler Ürpertici Bir Orta Çağ Atmosferine Sokan Yazın Türü: Gotik Edebiyat

Nedir, ne değildir?

gotik edebiyat çoğunlukla karanlık bir kalede veya başka bir orta çağ atmosferinde geçen, gizem ve doğaüstü olaylar ile karakterize edilen ayıla bayıla okuduğum bir kurgu türü.

gotik kelimesi zaten ortaçağ kale mimarisine atıfta bulunur. gotik romanlar genellikle gotik korku olarak anılır. hem korku hem de romantizm unsurlarını birleştiren bir edebiyat türü veya tarzıdır. okuyucuda korku ve endişe gibi güçlü duygular uyandırmaya çalışır. içine biraz romantizm katılmış, kurgu ve korkunun lezzetli ve ürkütücü bir karışımıdır. gotik olay örüntüsü tipik olarak, karmaşık ve çoğu zaman şeytani bir paranormal kurguya bulaşan masum, hiçbir şeyden şüphelenmeyen, saf, biraz çaresiz bir kadın kahraman içerir.

edebiyatta gotikliğin kökeni ingiliz yazar horace walpole'a, 1764 tarihli the castle of otranto adlı romanına atfedilir.

Temel unsurları ve ortaya çıktığı döneme dair

kasvetli, iç karartıcı yapısı, korkutucu dekorları ve insanın içini ürperten, sonu gelmek bilmeyen koridorlarıyla eski bir malikane ya da şato;tipik gotik edebiyat eserlerinde karşımıza çıkması muhtemel bir mekanla karşı karşıyasınız. tabii ki de bu mekanların vazgeçilmez unsurları olan büyük salonlar, gıcırdayan merdivenler, mum ışığının aydınlattığı karanlık duvarlarda oluşan uğursuz şekiller, kaynağı belli olmayan inlemeler, uğultular ve gecenin sessizliğini bir bıçak gibi kesen korkunç bir çığlık… mekan korku hikayelerinin en önemli unsurudur belki de. çevresi de pek iç açıcı değildir bu mekanların. sis, bu sisin arasında belli belirsiz siluetler ve bir mezarlık görülmektedir. hikayedeki kahramanımızın sakin ve normal geçen gündüz yaşantısı, geceleri kabusa dönüşecektir...

orta çağ’ın ezici dini baskısı sonucu ortaya çıkan şeytan tanımı, hayaletler, cadılar, kötü ruhlar ve çeşitli canavarlar bu yeni türün ortaya çıkmasını tetiklemiştir. bu türe ‘gotik’ denilmektedir. gotik kelimesini bu bağlamda ilk kez kullanan horace walpole’dur. genellikle benzer temalar üzerine kurulu oldukları ve benzer korku öğelerini kullandıkları için, tüm gotik hikayeler aynı görülebilir. doğru düzgün ışık olmayan karanlık gece sahneleri, insanın sürekli ensesinde hissettiği soğuk nefes ve büyük ve içine girenlere bir boşluk hissi veren eski evler gibi unsurların neredeyse tüm romanlarda bulunması bunun nedenidir.


türün ortaya çıkışıyla ilgili pek çok şey söylenmiştir. ancak yapılabilecek en güzel açıklama; yazarın neoklasizmin kısıtlayıcı kurallarından sıyrılıp romantizmin hayal gücüne kapılmasıyla olduğudur. yani gotiğin, gerçekçi ve mantıkçı romanlara karşı olduğu söylenebilir. 18. yüzyıl sonlarında ortaya çıkan ve okuyucuyu hayal gücünü kullanmaya iten romantik akıma gotiğin katkısı “korku” unsuru olmuştur. walpole’a göre korku ve beraberinde getirdiği heyecan duygusu okuyucuyu daha iyi ele geçirir ve bu bağlamda bir yazarın en önemli aracıdır.

ilk olarak mimaride görülen gotik akımı, romantik akımla birlikte bazı yazarların eskiye dönmesini ve eserlerinde orta çağ esintileri yaratmasıyla, edebiyat alanına sıçramış oldu. 18. yüzyıldan günümüze gelen bu korku edebiyatının kaynağı; insanoğlunun evrenin gizemlerine ve doğaüstü şeylere karşı bitmek bilmeyen merakıdır. dinin baskıları altında oluşan bastırılmış duyguların, düşünülmesi bile günah ve yasak kabul edilen fikirlerin dışa vurumudur gotik. okuyucuyu hayrete düşürerek ve onları yüzleşmeye cesaret edemedikleri her türlü korkularıyla karşı karşıya getiren her türlü ayrıntı, gotik romanlarda günlük hayatın bir parçasıdır. hayal gücünü en uç noktasına kadar kullanan ve sınırları zorlayan gotik, romantizmle de iç içedir. buradaki “romantizm” günümüz anlamından çok uzak, korku ve dehşet duygularıyla doludur. romantik akımın en büyük gayesi, aklın sınırları dışına çıkarak hayal gücü elverdiğince yazmaktır. bu bağlamda gotiğin de romantizmden doğduğunu söylemek pek de yanlış olmaz. ancak, gotik her ne kadar ortaya çıktığı dönem için fazla yeni ve sıra dışı görülse de, ortaçağın batıl inançlarına, mantık sınırlarını aşan hortlak hikayelerine dönüş yaptığı için değişime ayak uydurmayan gerici bir tür olarak sayılabilir.

Edgar Allan Poe


Gotik edebiyatın değişimini detaylandıralım

18.yy'ın sonlarına doğru çıkmış gotik edebiyat, daha sonra başka türlü değişimlere uğramıştır. ilk olarak ortaya çıkan gotik romanlarda genellikle belli bir havuz ve dönüşümlü olarak tekrarlanan birtakım öğeler bulunuyordu. örneğin, en çok kullanılan öğelerden birkaç tanesi kale, manastır, şato gibi ulaşılması zor, mistik ya da gizemli havası olan mekanlar idi. ayrıca burada yaşayan insanlar da, hem fiziksel hem de ruhsal olarak normal insanlardan daha doğaüstü bir havada çizilmişlerdi. örneğin; dracula ya da frankenstein ve yaratığı. kısaca ilk dönem gotik edebiyat için genellikle uzak, ulaşılması zor, fantastik mekanların yanı sıra, daha doğaüstü ve gerçeklikten uzak karakterleri ele alıyor denebilir.

daha sonra gotik edebiyat dönemin sentimental romanı ile birleşince farklı bir duruma ulaşmıştır. artık gotik olarak nitelendirilen, fantastik olaylardan ziyade, halkın içinden sıradan insanların mantıklı bir açıklama ile takiben yaşadığı fantastik olaylar haline gelmiştir. bu da kısaca "domestication of gothic" olarak adlandırılmaktadır. artık uzak olan, egzotik olan ya da yabancı mekanlarda ya da karakterlerde gerçekleşen olaylar, hayatın içine yedirilmiştir. gotik olaylar da artık kalelerde şatolarda değil, gündelik hayatta, sıradan evlerin içinde yaşanmaya başlamıştır, dışarıdaki olaylardan ziyade içsel bir boyut kazanmıştır. gotik olan, artık kişinin zihninde gelişen olaylar ve onun dışarıdaki dünyayı içinde yarattığı ile nasıl algıladığı durumuna dönüşmüştür. dışarıdaki herhangi basit bir olayı karakter, artık kendi zihninde doğaüstüymüşcesine ya da fantastik bir olaymışcasını algılamakta ve hayatı bu şekilde deneyimlemektedir. kişinini bu algısı da hareketlerini ve sergilediği tavırları gotik bir havaya büründürmektedir.

örneğin, bu süreç dickens'tan örnekler ile açıklanacak olursa, şatosunda kan emen vampir dracula'nın, metaforik olarak, evinde estella'nın kanını içip kurutan miss havisham'a dönüşmesi ya da frankenstein'ın yarattığı canavar/ yaratık ile gene sembolik olarak miss havisham'ın kendi arzuları uğruna estella'yı bir canavara dönüştürmeye çalışması gotiğin geçirdiği süreci anlamada yardımcı olabilir.