İnsanlar Neden Sanata İhtiyaç Duyar?

Homo sapiens neden belli aralıklarla, bir sanat eseri tüketmeye ruhsal açıdan ihtiyaç duyar?

bu sanat; ekmek, su değil ki ona zorunluluğumuz olsun! elbette ona muhtaç değiliz ama düşünen, bireyselliğinin farkında olan, hayatını sorgulayan herkes -istisnasız herkes- sanata ihtiyaç duyar, duymak zorunda.

bir arayışın peşinde olan, kederli olmaktan mutluluk duyan, bazense mutluluktan keder duyan kimse sanatla ilgilidir. onun, bir arayışın parçası olduğunu bilir. robot değiliz nihayetinde, duygularımızı bir şekilde boşaltmamız gerek; bu müzik olur, yazı olur, resim olur, heykel olur... şayet bunları gerçekleştiremezsek ciddi bir ıstırap duyarız.

sanat, sanatla ilgili olan için ekmek gibi, su gibi ihtiyaçtır. sabahın 6’sında evinden çıkıp gecenin 11’inde eve elinde poşetlerle geldikten sonra uyuyan, ertesi sabah tekrar işe giden; sorgulamaya vakti olmamış, kendine vakit ayıramamış/ayıramayan insanın sanata ihtiyacı yoktur, körelmiştir. birey olduğunu unutup kendi hayatını es geçtiğinin farkında olmayan insanlar sanat kavramının bilincinde değildirler, onlara göre sanat “boş iştir!”. hayatını kendinden esirgeyen insanlar!

tarkovsky "dünya mükemmel bir yer olmadığı için sanat vardır" der.

ben de bu görüşe çoğunlukla katılırım.

öte yandan sanatçı diye tabir ettiğimiz insanlar, sıradan insanlarda var olmayan türde bir duygusal derinliğe, hassaslığa ve bu özellikleri yansıtabilme becerilerine sahiplerdir. bir insan istese doktor, mühendis vs olabiliyorken sanatçı olamıyor mesela. sanat, sanki bir zorunluluk, başka bir çıkar yol bulamama hali gibi. sanatı hem üretenler hem de tüketenler için nedeni budur temelde. başka bir çareleri yoktur çünkü.

Rus yönetmen Andrey Tarkovski

müzik ne işe yarar? resim, heykel, sinema, edebiyat ya da... ne işe yarar bunlar? toplumsal hayatta hangi ihtiyaca cevap verir? insan ruhunun hangi ve ne tür bir gediğine tekabül eder bunların karşılık geldiği boşluk? evet sanat sanatı üreten sanatçı açısından değişim değeri olan bir geçim kaynağı olabilir ama tüketen açısından (ki sanat yapıtı tüketilebilen bir şey midir orası da ayrı bir tartışma konusudur ya) kullanım değerini belirleyen yoksunluk nedir?

bugün birçok insanın sanata bakışı, elektriksiz bir evde bulunan bir televizyona çekilen muameleyi andırıyor. televizyonun iç mekanizmasından bihaber, ne işe yarayacağı konusunda kafası net olmayan, çalışması için ne lazım geldiğini ise umursamayan, birilerinin akıl yürütme tekniği ile varılan bir sonuç olarak gerçekten de sanat gereksizdir ve bir ihtiyaca cevap vermez.

müzik bir şeye yaramaz gerçek hayatta. mırıldanırsın, bağırırsın geçer. heykel ya da şiir ya da diğerleri anlık bir tebessümden, hoş bir duygudan başka ne katar insana. evet, bu minvalden bakınca müzik gerçekten de bir şeye yaramaz. resim de öyle, sinema da falan ama şöyle de bir şey yok mu? müzikle, edebiyatla resimle kısacası sanatla o ya da bu biçimde temas etmemiş bir insan ne işe yarar? sanatın herhangi bir dalına karşı hiçbir sempati geliştirememiş bir canlıya ne kadar insan diyebiliriz?


sanatın kaldıracı ihtiyaç değildir. sanat siz gereksiz değilseniz şayet asla gereksiz değildir. sanat gereksiz değildir ama uyuşturur. sanat can sıkıntısının omuzlarından yükselir. boş vakit ister o. para ile soysuzlaşır, parasızlıkla kötürüm hale gelir falan. sanat uyuşturur. uyuşmak tahammülünüzü arttırır. büyük sanat yapıtlarının büyük toplumsal ve ruhsal çalkantılardan beslenmesini görmek bile, sanat ve tahammülün arasındaki ilişkiyi, sanatın uyuşturma kabiliyetini idrak etmemiz için kafidir.

her şey çirkinken güzel bir şey görmek ıstırabımızı bir nebze olsun dindirir, ruhumuzu tımar eder, dinginleştirir. sanatı çıkartın hayatınızdan ne kalır sizden geriye? kas, iskelet ve yağ yığınından müteşekkil herhangi bir organizmadan ne farkınız kalır. daha da ileri gidelim sanatı olduğu gibi toplumsal hayattan çıkartalım, toplumdan geriye ne kalır. sanat insanı insanlığa bağlar. en çok da bu yüzden mühimdir.

sanata neden ihtiyaç duyarız? anlamak ve anlatmak için, görmek ve göstermek için, duymak ve duyurmak için ihtiyaç duyarız aslında. idrakın altına şilte diye serilmiş olan duyu organları, bilgiyi oluşturan anlamın bağlam düğümleri, neden sonuç ilişkisi kurmakla malul rasyonel pozisyonların anlık çekilmiş bir fotoğrafında ( toplulukla birlikte çekilmiş bir fotoğrafta nasıl ki baktığımız ilk şey kendimiz ise) gördüğümüz ilk şey kendimiz olduğu için ihtiyaç duyarız.

çünkü herkes içten içe bilir, insan yitiktir...

sanat, yıllanmış duyguların veya yıllar içinde şekillenebilecek duyguların kısacık bir özetidir çünkü. bir müzik iki dakikada, bir resim üç saniyede sana yılların birikimini yaşatabilir.

"sanat" olarak müzikten resime, resimden heykele vs. birçok şey düşünebilirsiniz (elbette müzikte olduğu gibi hepsinin iyisi kötüsü var ve iyi ile kötü arasında dağlar kadar fark var; bazıları sanat bile değil, o derece).

bu konu hakkında diyecek daha fazla da bir şey yok bence. benim açımdan hayatın veya çeşitli hayatların özetidir.

çok güzel filmler izlediğimizde, çok güzel kitaplar okuduğumuzda ya da çok güzel bir melodi dokunduğunda kulaklarımıza, aklımızdan geçen sorudur "insan neden sanata ihtiyaç duyar".

neden insanların filmlere, kitaplara, şiirlere ve illa ki müziklere ihtiyacı var? müzik olmadan, kitap okumadan, film izlemeden yaşanmaz mı? neden yaşayamazmışız gibi geliyor?

server tanilli “sanat dünyayı hissetme biçimini değiştirir ve zenginleştirir hep: başta ressamlardır ki, nesnelerin ya da eylemlerin en basit, en sıradan güzelliklerini görürler ya da tasarlarlar.” demiş. gerçekten insanın, hayatı, yaşadıklarını, ifade edemediği, içinde duran ama göremediği, farketmediği tınıları sanatçılar bulup çıkarıyor galiba.

frida'nın resimlerindeki o acı, filmin müziklerinde o insanın içine işleyen doku bundandır. nazım'ın şiirlerindeki o güçlü hissiyat, o kuvvetli duygu seli yine bundandır. marquez'in romanının son tümcesini bitirdiğinde insanın yüreğinde duyumsadığı o yumruk yemiş hissi yine bundandır. sanat bunun için vardır. yaşamın bizim gördüğümüz, algıladığımız, sandığımızdan çok daha engin olduğunu bize göstermek için vardır. ya da dünyayı nasıl algıladığını anlatmak için yazar, çizer, besteler, mısralar insan. sanat içinde ruhunu dinlendirir, yıkar, arınır, hayata bakışını genişletir. bu yüzden, daha çok okumak, daha çok görmek ve dinlemek ya da daha çok yazmak, çizmek, bestelemek, fotoğraflamak ister.

Alternatif bir yorumla bitirelim

ömür dediğimiz kısaca söylemek gerekirse bir özne-nesne ilişkisi. özne ve nesne arasındaki ilişkiler ise 5 duyu organının karışımlarından oluşuyor. görmek, koklamak, duymak, dokunmak ve tatmak özneden nesneye giden yollarımıza açılan algı kapılarımız. diğer bir ifadeyle her gördüğümüzde, her dokunduğumuzda, her tattığımızda, her kokladığımızda, her duyduğumuzda yolculuklara çıkarız. yani bu durumda ana ocağı evimizden dışarı çıkan küçük çocuklar gibiyizdir. dışarısı adeta renkli bir eğlence parkı, dikkatimizi çekmeyi başarıyor. dışarısı her gün yeni olaylar, reklamlar, insanlar, yerler, ürünler, maceralar, hedefler, amaçlar, arzular ve dram, hüzün, melankoli ve trajediler ile ve sayılamayan tüm potansiyel olasılıkları ile davetkar bir akış. dışarıda en çok gündem maddesi ise hep evden çıkıp kayıplara karışan, yoldan çıkan insanların hikayeleri ile dolu ama tabi ki başka isim, etiket ve sıfatlar ile. dışarısı onca çeşitliliğine rağmen hiçbir şey seni eve götürmüyor tam aksine daha da başka serüvenlere, yolculuklara, hissizlik veya donukluk gibi yan etkilere götürüyor.

işte bu sancılı durumlarda ana ocağı evinde olmaya ihtiyaç duyuyor insan. bir ressam görerek gidiyor eve, bir müzisyen duyarak gitmek istiyor, bir aşçı tadarak ve koklayarak, bir heykeltraş dokunarak ve görerek, bir dansçı hareket ederek, bir şair düşünerek ve hissederek gidiyor evine. bir teist inanarak gidebiliyor evine, bir ateist ise inanmayarak gitmeyi seçebildiği gibi. bu yolların hepsi ve daha fazlası sanat oluyor.

yani insan sanata ihtiyaç duymuyor, sanat belli bir sınıra, kategoriye ve ölçüye sığmayacak kadar soyut bir potansiyeldir çünkü. tam aksine sanat bu ihtiyaçtan doğuyor.

“art is the lie that tells the truth” - pablo picasso

(sanat, gerçeği söyleyen yalandır)

İnsan Neden Sanat İcra Eder?

Sanat Nedir?