İtalya'nın Yeni Başbakanı Giorgia Meloni'nin Vurucu Konuşmasının Düşündürdükleri

'Aşırı sağcı' olarak lanse edilen Meloni'nin konuşması gerçekten aşırı mı sağcı yoksa çok daha insani şeyler mi anlatıyor, kendiniz karar verin.
İtalya'nın Yeni Başbakanı Giorgia Meloni'nin Vurucu Konuşmasının Düşündürdükleri

Önce konuşmayı bir görelim

"giorgia meloni'nin efsanevi konuşması doğru ama eksik tespitler içeriyor"

bizi sadece tüketici yapmak istemiyorlar, bildiğin anlamıyla ulus devletleri yok etmek istiyorlar. onun için bunlara karşı direnirken işe yarayacak ve sizi insan yapan her şeyin köküne kibrit suyu dökmeye çalışıyorlar, aile, ülke, millet, babalar, erkeklik, din, cesaret, bireysel silahlanma, et yemeniz, arabayla gezmeniz, büyük bir ailede yaşamanız vs. onun için aklınıza gelecek her konuda bu ajandayı destekleyen insanlar, kurumlar, devletler ve devletlerüstü organizasyonlara karşı düşman olmanız gerekiyor.

siz buna karşı savaşan insanların da dediklerini dinlemeyin diye sürekli olarak wikipedia sayfaları veya bunlarla ilgili çıkan haberler; zenofobik, alt-right, ırkçı, aşırı sağcı, faşist, neo-nazi, homofobik, aşı karşıtı, iklim krizi inkarcısı vs. gibi götten uydurma suçlamalarla açılıyor ki dediklerini normal şekilde akıl süzgecinizden geçiremeden dinleyemeyin.

he he oyun büyük, dünya da düz diyorum aynen. sen almanya'da yayın yapan bild ile abd'de yayın yapan new york times nasıl oluyor da diğer bütün ana akım batı medyası gibi aynı frekansta, aynı kişileri, hemen hemen aynı kelimelerle suçlayan yayınlar yapıyor bunun üzerine düşünme de... ya da bunca kodaman wef'te neden toplanıyor, neden bilderberg'te toplanıyor düşünme, sen takıl hacı, yaşasın böcek yiyorum diye rozet takan kullanışlı piyonları ol.

Konuşmayı popülist bulan detaylı bir yorum

Popülist: Toplumsal beklenti ve hisleri abartı düzeyde pohpohlayarak menfaat elede etmeyi amaçlayan insan karakteri.

popülizme karşı bu derece güçlü tepki ve daha başını kaldırmadan sert girişmenin sebepleri avrupa başta olmak üzere dünya tarihinde nettir. zira popülizm çoğu zaman faşizme giden ilk adımdır (çünkü düz sağ otoriterlik aksine faşizmin totaliter altyapısı popülizm ile kurulur). faşizm ise tarih boyunca siyasal olarak ortadan kaldırılamamıştır, illa cephede kaybetmesi gerekmiştir, çünkü demokratik diskura asla izin vermez.

popülist lider doğru, makul şeyler söyleyebilir. zaten böyle olmasa tarih boyunca zavallı kitleleri peşlerine takıp ülkelerini ve bölge huzurunu bu kadar yıkıma sokacak gücü bulamazlardı. isterseniz gidip mussolini veya hitler gibilerin erken dönem konuşmalarını izleyebilirsiniz. şu film bu konuyu harika işliyor:

Look Who's Back


aklı sosyal-politik sistemlerin kompleksliğine ve değişim isteyen insanların değişimin önünü açacak demokratik temsiliyet hakkını idrak edemeyen sığ kitleler çoğu zaman böyle liderlerin arkasından gitmiştir. zira popülist liderler basit duygular ile kompleks realiteyi bu insanlar için kolaylaştırır (örn: sıkıntı varsa x şerefisizleri yüzünden var).

burada suçlu elbette sadece lider değildir. kitleleri böyle insanların peşinden gitmeye iten koşullar, siyasal çözümsüzlük ve ekonomik krizler (başta eşitsizlik ve işsizlik) mi bu populist liderleri çıkarır, bu popülist liderler mi krizleri çıkarır orası hala tartışma konusu. ancak elbette ki süreçler daha kompleks, bu sebeple popülistlere sövüp geçmek de bir çözüm değil.

popülizmin tehdit olmasının sebebi, kurumları ve kanunun üstünlüğü hemen bir kenara atmak isteme refleksidir. çoğunluğun taleplerini çoğunluk olmayanların temsiliyet hakkını ezerek yaptırmak refleksidir. popülizm sol veya sağ olabilir, ancak sol popülizm genelde latin amerika'da kurumları çökertmiştir. sağ popülizm ise batı tarihinde daha büyük bir tehdit olmuştur. bu sebeple 2 dünya savaşı yaşamış avrupa'da bu konuda özellikle güçlü refleksler vardır, yine bu sebeple sağ popülist görünce küresel liberal medya bangır bangır buna saldırır (ama unutmayın ki bu tip bir sağ popülizm tehdidi yokken corbyn gibi çok daha merkez diyebileceğimiz sola sol popülist diye girişiyordu sistem).

avrupa'da özellikle 2.dünya savaşı, kıtayı demokratik olarak seçildikten sonra kitle iletişim ve modern ideolojileri birleştiren, kurumları yıllar içinde eritip otoriter yönetimler kuran siyasal hareketlerin bir sonucu olmuştur. avrupa birliği dediğimiz yapı bu bir daha olmasın diye kurulmuştur.

sağ popülizm zamanla otoriter, milliyetçi ve dinci söylemlerle harmanlanarak kurumları ortadan kaldırmaya başlar.

popülizmin temel hareketlerinden biri bu konuşmada da olduğu gibi görünmez bir "düşman" yaratıp ona karşı zavallı vatandaşı koruyorum formu alma çabasıdır. bu sayede zamanla kurumlar erir ve halkın kurumların ve hukukun üstünlüğüne inancı ve desteği yok edilir. sistem popülistin kendi kadroları ile doldurulur. kilit noktalarda, özellikle güvenlik kurumlarına kendi insanları yerleştirilir. bu andan itibaren ülke içinde "iç ve dış" düşmanlara karşı bir teyakkuz hali yaratılır. mücadele için her şey mübah ilan edilir. zamanla muhalif medyaya kamu kurumları üzerinden, daha sonra sokaktaki paramiliter örgütlenmeler üzerinden baskı yapılır ve bunlar tamamen ortadan kaldırılır. daha sonra da muhalif siyaset ablukaya alınır ve bunlara uygulanan şiddeti işleyecek bir yapı kalmamıştır. hesap verilebilirlik tamamen yok edilir. yaşanan olayları yorumlama yetkisi tamamen otoriter sistemin eline geçer. otoriter sistem bu bağlamda kendisi "false flag" de örgütleyebilir, kaotik politik olayları görünmez "düşman" üzerine yıkarak daha sert önlem almayı da meşrulaştırabilir (ki asla kendisi suçlu değildir).

bu düşmanın ne olduğu kim olduğu zaman içinde belirsizleşir, bugün brüksel diye başlar, yarın bakmışsın yahudiler olmuş, öbür gün otoriter rejimin önünde duran bir siyasi yapı, seneye komşu ülkenin şerefsizlikleri. zaman içinde zaten düşmanın içeriğinin anlamı kalmaz. komplolar her an yeni düşman içeriği belirleyebilir. yönetim rasyonaliteye değil, komplolara ve histeriye dayanır. ama kendisini rasyonel, en gerçekçi duruş olarak pazarlar. halbuki sağ popülizm akademiden en uzak, en mitolojik olandır.

bir yerden sonra otoriter yönetimin söylemlerine karşı gelmek hainlik ile eşdeğer ilan edilir. karşı çıkanlar ya "ılık" liboştur, ya terörist solcudur, ya bölücü hainlerdir, ya dış düşmanlarımızın ajanıdır, ya komplocu güçlerdir. özellikle bu komplocu güçler içinde sağ popülizmin favorisi yahudiler olmuştur: unutmayın ki insanlığın bir hafızası var ve önceki söylemler kolaylıkla günümüz komplolarına da malzeme olur. yani 19. yy boyu şişirilen anti-semitizm 1930'larda nazi hareketinin de ateşleyicisi olmuştur. bu sebeple zaten tek bir faşizm de yoktur, örneğin italyan faşizminin antisemitik bir tonu yoktu, naziler iyice ipleri alınca yahudi düşmanlığını işlemek zorunda kaldılar. her ülkenin "popülizmi", faşizmi, o ülkenin siyasal hafızası üzerinden şekillendiği için hepsinin insanlığa tehdidi de aynı boyutta olmayabilir. yani alman faşizminde soykırımcı girişimler çok net, bizim faşizmimizde de böyle. ama ne bileyim, fransız faşizmi soykırımcı reflekslere sahip değildir, hatta enteresan biçimde garip cumhuriyetçi ve aydınlanma çağı temaları vichy fransa hükümetinde ön plandadır (robert paxton okuyabilirsiniz).

otoriter yönetim yarattığı düşmanlar ile uygulanacak her baskı ve şiddete meşru ortamı yaratır. kendisi saldıran değil, koruyan, savunandır algısını işler.

işte bu şekilde popülist milliyetçilik doğal evrimini tamamlar ve totaliter faşizme dönüşür.

bu süreçte insan hakları ihlalleri, temsiliyet hakkının elden alınması, özgür düşüncenin yasaklanması, ifade özgürlüğünün yasaklanması, seçme ve seçilme hakkının alınması, mülkiyet hakkının alınması gibi şeyler gittikçe genişler. yönetim, gücü elinde tutmak için daha çok kendi çevresine doğru çalmaya başlar. çünkü kilit noktalardaki figürlerin sadakatı rejimin ayakta kalması için önemlidir. bu süreçte önce düşman ilan edilen iç hainlerin malına, mülküne, işine, gücüne ve son olarak yaşama hakkına çökülür. bu da siyasi gerekçelerle meşrulaştırılır, çünkü otoriter lider "zavallı vatandaşı" hain elitlere karşı savunmak için bu müdahaleleri yapıyordur.

daha ekstrem fikirlerle süslenen totaliter faşizm, nazilerde olduğu gibi belirli azınlıkların toplu yok edilişi, köle emeği olarak kullanılması gibi korkunç şeyleri kolaylıkla meşrulaştırır ve uygular.

faşizm dış politikada da devletlerarası ortak çalışma ortamını yok eder ve militarist politikaları ön plana alır. böylece insanlığın kolektif huzuru, barışı ve gelişimi baltalanır. faşist liderlik ya kendi inandığı manyakça düşünceler için ya da gücünü muhafaza etmek için, bazen ise sadece kendi narsisizmi için ülkesini savaşa ve yıkıma sokar. bunu da "aile, hristiyanlık, dinimiz, ırkımız, kimliğimiz" gibi hikayelerin arkasına saklar. unutmayın; faşist lider, başta bu değerlerin "ezildiği" hikayesi ile ortaya çıkar. almanya'da "almanlar, almanlık eziliyor" diye çıkan hitler gibilerinin hepsinin gideceği yer aynıdır. popülizm, nefreti örgütler, yöneltir ve sistemi kendi kafasına göre yıkmaya kalkar.

faşizm özentisi yazarlarımızı okursanız sosyal medyada görürsünüz zaten. "ılık liboşlar", "sjwler", "küreselci ajandası olanlar" şeklinde konuşanlarla özel hayatınızda iletişim kurarsanız azınlıkları sürmek, köle olarak almak, kafasına göre savaş açmak, toprak fethetmek gibi hayalleri vardır bunların. militaristlerdir, askerlik kavramına ve maçoluğa taparlar, içlerindeki ezikliği ancak bu tip değerlerle doldurabilirler. yüce bir varlık olmak için dinlerine veya ırklarına sarılmaları gerekir, bu da yetmez, bunun gücünü kanıtlamak için fethe çıkılıp şov yapılmalıdır. birey yoktur. kolektif vardır, kolektifin çıkarı her şeyden önemlidir, ama kolektifin çıkarının nasıl adil şekilde belirleneceği önemsenmez.

popülistlerin elbette her dedikleri yanlış değil. onun arkasında yatan hukuksuz, hakların yok olduğu, savaş dolu gelecek asıl tehdit. popülisti ayırt eden nefret örgütlemesi, yapıcı değil yıkıcı yaklaşımı, düşmanlar yaratarak ilerlemesi ve temiz bir geçmişi romantize ettirerek sisteme saldırmasıdır. bu kadının dediklerini farklı şekillerde dile getiren bir sürü siyasi çizgi var.

bu kadının partisinde doğrudan hitler öven insanlar olması bu bağlamda bir tesadüf değildir. italya'da güçlü bir faşist siyasal hareket geçmişi vardır. faşizm italya'ya ve komşu ülkelere yıkım ve ölüm getirmiştir.

demokrasi hiçbir zaman garanti değildir ve faşizmin gölgesi daima köşede beklemektedir. bunu asla unutmayın. batıda yükselen aşırı sağı da bu sebeple asla küçümsemeyin ve bunlara verilen tepkilere abartıyorsunuz diyenler sizi sakın durdurmasın. tarih bize bunun acı sonuçlarını ne kadar gösterirse göstersin, faşizm kitlelerin her çağda her an içine girebileceği bir ruh halidir.

Final yorumu

beyler bayanlar, birileri ne kadar mantıklı konuşursa konuşsun, siyasi bir söylem içinde yer alıyorsa söyledikleri ve yoğunlukla insanların duygularına, nasıl hissettiklerine hitap ediyorsa, öncelikli olarak manipülasyon, yönlendirme ve kışkırtma gelsin akıllarınıza.
söylediklerinin yanlış olduğunu düşünmüyorum, hatta gerekli olduğunu bile düşünebilirim kısmen. ama zaman, ortam ve topluluk tepkisi göz önünde bulundurulduğunda, ilginç şeylerin sonucu veya sebebi olarak da görülmesi gerekebilir.

ne diyor yani yazar kısaca? gaza gelmeyin, konuşulanı ve yaşanılanı iki kez düşünüp öyle hareket edin; bu konuşulan ve yaşanılanların duygularınıza hitap ettiğini, sizlere bir şeyler hissettirdiğini farkediyorsanız, beş on defa düşünün.

neden konuşuyorum peki bu kadar bu konu hakkında?

çünkü seçimler yaklaşıyor, dünya hareketli, hiçbir şey kesin değil. yani ortam tam bundan nemalanmalık. ne taraf, ne düşünce, ne hareket veya sebep olursa olsun, kendinizi kullandırmayın. bakın elinizde internet var, görüyorsunuz her türlü örneği, rusya'sından, italya'sına. göt göbek seyretmenin yanında başkalarının yaşadıklarından-yaşıyor olduklarından ders almak için de kullanın elinizdeki telefonları.