1992-2002 Arasındaki Kadıköy'ün Günümüz Versiyonu Olan Anarşist Şehir: Portland

ABD'nin Oregon eyaletinde ikamet eden Sözlük yazarı "diesel1907", Oregon'un en büyük şehri Portland'ı uzun uzun, okuduğunuzda seyahat etmiş kadar olmuş hissedeceğiniz bir şekilde tatlı tatlı anlatıyor.
1992-2002 Arasındaki Kadıköy'ün Günümüz Versiyonu Olan Anarşist Şehir: Portland
iStock


portland her yönden "ilginç" bir şehirdir. bu şehri nasıl anlatayım bilemedim. hani abd'deki şehirleri anlatırken genelde türkiye'deki şehirlerle karşılaştırılır ve o şehrin türkiye'deki karşılığı bulunur ya (mesela san francisco abd'nin istanbul'u denir), uzun süre portland'ın türkiye'deki karşılığını düşündüm ve sonunda karar kıldım. kültürel olarak portland'ın karşılığı 1992-2002 arasındaki dönemin kadıköy'üdür. portland abd'nin en genç, dinamik, liberal ve özgürlükçü şehirlerinden biridir. bu entry'de iyisiyle kötüsüyle portland'ı anlatmaya çalışacağım.


aynı zamanda "abd'deki anarşizmin başkenti" olarak bilinen portland'ı anlatırken amerikalılar 2 ifadeye başvururlar

1) "portland 1990'lı yılların hiç bitmediği ve hala devam ettiği şehir"

2) "portland gençlerin emekli olmak için taşındığı şehir"

ikinci ifadeden kasıt gençlerin işi gücü bırakıp portland'a taşınmasından ziyade başka şehirlerdeki plazalarda aylık 6-7 bin dolara çalışırken bu işten istifa edip portland'da asgari ücretle çalışan insanlar kastediliyor. gerçekten de plaza hayatından bıkıp portland'a gelen ve part-time bir işte çalışarak hayatına "relaks" olarak devam eden çok sayıda insan mevcut. bu da şehrin kültürünü aynı şekilde etkiliyor.

portland'a "abd'de anarşizmin başkenti" deniyor çünkü şehirde sürekli bir şeyler protesto ediliyor.

Şehirdeki Trump karşıtı gösterilerden bir kare.

donald trump başkan seçildiğinde en güçlü protestolar burada olmuştu ve normalde abd'de kutlanmayan 1 mayıs burada yine protestolarla kutlandı. şehirdeki en ilginç protestolardan biri kısa süre önce yaşandı. şehirde kar yağışı sonrası yollarda çukurlar oluştu ve belediye yolları zamanında tamir edemeyince sokağa dökülen gençler açılan çukurlara çiçek ekerek protesto eyleminde bulundu.


bir başka ilginç protesto eyleminden daha bahsedeyim. 1970'lerden itibaren portland'daki havaalanının sembolü haline gelen yeşil halıyı bilen bilir.


2 sene önce portland bu yeşil halının dizaynını değiştirmeye karar verdi ve bundan sonra şehirde mizahi yönü ağır basan çeşitli protestolar başladı.


önce halının desenini taşıyan çoraplar giyen protestocular daha sonra aynı deseni pijamalara taşıdılar ve desenin ayakkabısı çıktı.


çorap


pijama


ayakkabı

bunu oje desenleri takip etti


daha sonra atkılar


ve telefon kılıfları geldi


sonunda halının deseni değişti ama eski dizayna çok benzeyen bir dizayn seçildi


havaalanı yönetimi "insanların halımızı bu kadar sevdiğini bilmiyorduk" açıklaması yapmak zorunda kalmıştı.

dediğim gibi şehirde yıl boyunca sürekli bir şeyler protesto ediliyor. şehrin kültürü şehrin futbol takımı olan portland timbers'a da yansımış durumda. abd'de "tribün kültürü" denen kültüre sahip topu topu birkaç takım varsa bunlardan biri de portland timbers. takımın maçlarında tribün liderleri tarafından bestelenen marşlar söyleniyor, meşaleler yakılıyor, pankartlar ve koreografiler hazırlanıyor ve şehirdeki futbol taraftarı türk taraftarlar kadar olmasa da bir ingiliz veya alman taraftar kadar ateşli. 2015 yılında taraftarın da gazıyla lig şampiyonu olan portland timbers'ın maç biletleri çoğu zaman haftalar önceden tükeniyor.


ayrıca şehirde bir adet brezilyalı ronaldo heykeli bulunuyor


şehrin evsizleri bile "ilginç" tiplemelerden oluşuyor

2 hafta kadar önce şehirde takılırken tamamı sarışın renkli gözlü ve eli yüzü düzgün olmak üzere kızlı erkekli 17-18 yaşlarında bir grup gence denk geldim. bunlar kaldırımda oturmuş para için dileniyordu. oturup içlerinden birine ne yaptıklarını sordum. söylediğine göre babası doktormuş ve iyi bir aileden geliyormuş ama babasının kuralcılığına dayanamayıp evden kaçmış ve sokakta yaşamaya karar vermiş. yanındaki bir başka eleman da "fuck the system" diyordu. sırt çantalarında çadır taşıyan bu gençler geceleri belediyenin kendilerine ayırdığı bir bölgede çadır kurup uyuyormuş. gençler kendilerini "sistem karşıtı" olarak görüyordu. portland'da bu tür tiplemeler gayet normal olarak görülüyor.

portland'ın lakaplarından biri de "america's whitest city" yani "amerika'nın en beyaz şehri"

abd'de new york, san francisco, los angeles gibi bir çok şehirde beyaz amerikalılar'ın nüfusa oranı %30-40 civarıyken bu şehirde bu oran %75'in üzerinde. büyük şehirler içinde beyaz amerikalılar'ın oranının en yüksek, göçmenlerin ve azınlıkların oranının en düşük olduğu yer burasıymış. yine şehrin yakınlarındaki seattle da benzer istatistiklere sahip. diğer büyük amerikan şehirlerinin aksine burada fazlaca siyahi, meksikalı, hindistanlı ve çinli göremiyorsunuz ve etnik çeşitlilik olarak portland diğer amerikan şehirlerinin gerisinde kalıyor ve iskandinav şehirlerini andırıyor. bu şehrin anarşist ve protesto seven yapısıyla birleşince "portland bir sürü şımarık ve rahat batmış beyaz amerikalı'nın yaşadığı şehir" algısı oluşuyor.

şehrin protest kültürü politikaya da yansıyor

geçen seneki seçimlerde bu şehirde oy kullanma oranı %80'e dayanmıştı. abd'de ortalama oy kullanım oranının %50'nin çok az üzerinde olduğunu düşünürsek bu oldukça yüksek bir rakam. şehir demokratların ön elemelerinde bernie sanders'ın hillary clinton'u geçtiği nadir yerlerden biriydi ama bu bernie'nin demokrat partiyi kazanmasına yetmedi.

biraz da şehirdeki toplu taşımadan bahsedeyim

1970'lerde federal hükümet abd'deki büyük şehirlere yol yapmaları için epeyce para vermiş ve portland bu parayla karayolu yapmak yerine parayı toplu taşıma ve bisiklet yolu yapmaya harcamış.

Portland'daki bisiklet yolundan bir kare.

şehir bugün bunun meyvesini yiyor çünkü abd'deki en iyi toplu taşıma sistemlerinden birine sahip. konforlu otobüs ve raylı sistem her zaman vaktinde geliyor ve hemen hemen her zaman oturarak yolculuk yapıyorsunuz. iş çıkış saatlerinde ayakta bazen yolculuk yapılsa da sıkış tepiş bir ortam yok ve rahatça takılıyorsunuz. mesela 50 koltuklu otobüste ayakta giden 5-6 kişi ölüyor. şehrin tamamını çevreleyen bir bisiklet yol ağı olduğu için istediğiniz yere bisikletle gidip istediğiniz yerde toplu taşıma kullanabiliyorsunuz. bir de portland'daki raylı sistemlerde hiç bilet kontrolü yapıldığını görmedim ama yine de biletli olmanızda fayda var çünkü biletsiz yakalananlara epeyce yüksek ceza veriliyor.

portland oldukça gelişmiş bir bisiklet kültürüne sahip

şehirdeki hemen hemen tüm ana ve ara yolların bisikletlere ayrılmış özel bir şeridi var ve portland'ı oregon'un diğer şehirlerine bağlayan şehirlerarası bisiklet yolları da mevcut. ayrıca burada bisiklet şehir kültürünün o kadar büyük bir parçası haline gelmiş ki her yerde bisiklet tamircileri, bisiklet satıcıları, bisiklet parçaları satan dükkanlar ve bisiklet kiralama şirketleri görüyorsunuz. bu konuda ilginç bir anektod anlatayım. almanya'nın münih şehrinde yaşayan karoline beisel isminde bir gazeteci avrupalılar'la amerikalılar'ın şehirde bisiklet kullanma kültürlerini karşılaştırmak için bir araştırma yapmaya karar veriyor. bayan beisel abd'de kendisine şehir olarak portland'ı seçiyor ve şehirde birkaç gün bisiklet kullanıyor. daha sonra "vay be, amerikalılar bu bisiklet konusunda avrupalılar'dan bile ilerideymiş" diyerek evine dönüyor ve makalesini yazıyor. daha sonra kendisine portland'ın diğer amerikan şehirlerinden çok farklı olduğu ve portland'ın tam anlamıyla ölçüt olamayacağı anlatılıyor.

bahsi geçen alman gazeteci


portland çevresinden bisiklet manzaraları


bu arada şehirde yılda bir kere çıplak bisiklet kullanma festivali yapılıyor ve o tarihte herkes doğduğu gibi bisiklet kullanıyor.

izninizle bir şeye daha değineyim. portland willamette nehri tarafından ikiye ayrılıyor ve nehir boyunca 10'dan fazla irili ufaklı köprü var. geçen sene yapımı biten tilikum köprüsü bunlar içinde ayrı bir yere sahip. bu köprüye sadece yayalar, bisikletler ve toplu taşıma giriyor ve hususi araçların girişi yasak. bu yüzden bu köprü portland'ın en önemli turistik mekanlarından biri haline geldi. bu köprüyü yürüyerek veya bisikletle geçmek gerçekten çok eğlenceli.


şehirdeki havaalanı 2016 itibariyle 4 sene üst üste abd'nin en iyi havaalanı seçilmiş durumda


önümüzdeki 10 sene boyunca yine portland havaalanı seçilse şaşırmam. bunun bir çok sebebi var. örneğin portland belediyesinin aldığı bir karara göre havaalanında satılan yiyeceklerin havaalanı dışındaki fiyatları aşması yasak. örneğin bir restorantın hem havaalanında hem de havaalanı dışında bir şubesi varsa havaalanındaki şubede fiyat artışı yapılamıyor. bu sayede bu havaalanında sanki dışarıdaymış gibi 7-8 dolara karnınızı doyurabiliyorsunuz. ayrıca havaalanındaki güvenlik kontrolleri de çok seri ve memurlar çok kibar. bu havaalanından defalarca uçmuş biri olarak şu ana kadar en uzun beklediğim güvenlik kontrolü 15 dakika sürdü. bununla birlikte geçen hafta gittiğim orlando havaalanında 45 dakika süren güvenlik kontrolü sırasından sonra suriyeli mülteci gibi hissetmiştim. şu ana kadar gördüğüm kadarıyla uçuş deneyiminin en rahat ve komforlu olduğu havaalanlarının biri kesinlikle bu şehirdeki havaalanı. bu şehre üst üste 4 yıl bu ödülü veren abiler ve ablalar da benimle aynı fikirde olmalı.

şehrin park kültürü de oldukça ilginç

abd'de nasıl büyük şehirlerin kendisiyle özdeşleşmiş parkları varsa portland'ın da kendine ait bir parkı var. örneğin san francisco'nun golden gate parkı ve new york'un central parkı var ve aynı şekilde portland'ın da forest parkı var. yalnız bu parklar arasında bazı farklar mevcut. portland'ın forest park'ı tamamen doğal bir park ve tamamı ormandan oluşuyor. forest park boyut olarak da central park veya golden gate park'ın 3 katı büyüklüğünde.


örneğin new york ve san francisco'nun parklarında dolaşırken büyük bir şehrin parkında dolaştığınızı hissedebiliyorsunuz ama portland'ın forest park'ında dolaşırken sanki medeniyetten yüzlerce km uzakta balta girmemiş yağmur ormanlarında geziyormuşsunuz gibi bir his oluşuyor.

Park'tan.

forest park'taki yürüyüş parkuru 25 mil yani 40 km uzunlukta ve bu parkurun tamamı ormanlık alan.

portland deyince akla ilk gelen şeylerden biri doğa sporları. zaten nike, columbia ve adidas (abd) gibi şirketlerin merkezlerinin burada olma sebebi de bu. portland'dan 45 dakika doğuya gidince karşınıza her türlü kış sporunu yapabileceğiniz uçsuz bucaksız karlı dağlar çıkıyor. şehirden 1 saat batıya gittiğinizde de her türlü şu sporunu yapabileceğiniz pasifik okyanusu var. bunun dışında şehirde ve çevresinde doğa yürüyüşü yapabileceğiniz yüzlerce km'lik parkurlar ve bisiklet yolları mevcut. söylenene göre portland ve çevresinde 200'den fazla doğa sporu gerçekleştirilebiliyormuş.

portland'ın havası oldukça yumuşak ve şehre "ne çok sıcak ne de çok soğuk" diyebiliriz

şehrin sıcaklığı yıl boyunca 15 ile 25 derece arası gidip geliyor. hava sıcaklığının 30 dereceye ulaştığı nadir yaz günlerinde bazı restorant ve kafeteryalar camlarına "klimamız mevcuttur" yazıyor ve müşteriler buralara akın ediyor zira hava sıcaklığı pek değişmediği için birçok işletmede klima bulunmuyor. bununla beraber portland'ın havası daima kasvetlidir. yılda 60-70 gün havanın güneşli olduğu şehirde çoğu günler hava bulutlu ve yağmurlu oluyor. bu yüzden şehri yaz kış ince bir ceketle gezebilirsiniz. portland'ın yağmuru oldukça yumuşak bir şekilde yağıyor. örneğin bazen 3-4 gün aralıksız yağan yağmur sırasında bir defa bile gök gürültüsü duyulmuyor ve yağmur sessiz ve usulca devam ediyor. şehrin insanı yağmurlu havayı benimsemiş olacak ki en yağmurlu günde bile kimseyi ne şemsiye ne de yağmurlukla görebiliyoruz. otobüs duraklarında bile yağmurlu havalarda siper alınacak bir çatı mevcut değil. herkes sanki yağmur yokmuş gibi davranıyor ve bir süre sonra buna siz de alışıyorsunuz.

1973 Roe V. Wade olayını protesto etmek için toplanan kalabalık. 

abd'de "bira" denince akla gelen ilk şehirlerden biri portland

oturduğunuz her restorantta daha ne yiyeceğinizi sormadan "hangi biramızı alırdınız?" diye soruyorlar. şehir ve çevresinde "ev yapımı" bira üreten 300'den fazla yer var ve her restorant ve barın kendine ait birası var. bu yüzden bir mekana gidip oranın ev yapımı birası yerine marka bira isterseniz size garip garip bakıyorlar. şehirde esrar satışı da yasal olduğu için her sokak başında starbucks gibi yeşil binalardan esrar alabiliyorsunuz. bu yıl itibariyle esrarlı kek ve kurabiyelerin de satışı başlamış durumda. şehirde yasal olarak esrar veya alkol tüketebilmek için 21 yasının üzerinde olmanız gerekiyor. bu da bizi portland'ın bir başka takma ismi olan pot-land'a (ot diyarı) getiriyor.

portland'ı abd'nin diğer büyük şehirlerinden ayıran en önemli özelliklerden biri butik dükkan kültürüdür

şehirde çok az sayıda zincir restorant ve zincir mağaza var ve büyük bir amerikan şehrinden beklenmeyecek kadar az sayıda alışveriş merkezi var. şehirdeki hemen hemen tüm yerel işletmeler butik şeklinde ve şehrin kültürüyle bütünleşen bazı mekanlar mevcut. örneğin zincir dondurmacıların dükkanları sinek avlıyorken salt and straw adlı yerel dondurmacının önünde çoğu zaman 1 blok boyunca uzanan kuyruklar görebiliyorsunuz. mesela şehirde dolaşırken sürekli elinde büyük pembe kutular taşıyan insanlar göreceksiniz. en başta bunun bir tarikat veya cemaat olduğunu düşünebilirsiniz ama bunlar "voodo donut" isminde şehrin en ünlü donut dükkanından gelen müşteriler. abd'de yiyebileceğiniz belki de en farklı donut'ları satan bu yerin önünde çoğu zaman 100 metreden uzun kuyruklar oluyor. normalde donut sevmememe rağmen buranın donutlarını beğendiğimi söyleyebilirim.


portland'ın içinde ve çevresinde minibüs şeklinde yiyecek büfeleri göreceksiniz

bu büfeleri genelde çeşitli ülkelerden gelen göçmenler işletiyor ve burada çeşitli ülkelerin yiyeceklerini 5-6 dolar gibi ucuz fiyatlara tadabılıyorsunuz. mesela mısırlı büfenin yanında polonyalı büfe, onun yanında taylandlı büfe, onun yanında fransız büfe, onun yanında hindistanlı büfe şeklinde onlarca büfe bulabilirsiniz. şehir ve çevresinde bu şekilde hizmet veren büfelerde 100'den fazla ülkenin yemeklerini oldukça ucuz fiyatlara tadabılırsınız. henüz türk büfesine denk gelmediysem de ırak, lübnan ve mısır büfelerinde satılan yiyecekler tat olarak bizimkilere benziyor. genelde buradan yiyecek alınca en büyük sorun oturup yemeğinizi tüketecek bir mekan bulmak oluyor ama en yakındaki starbucks'a veya parka giderek bu sorunu halledebilirsiniz.


portland'ın en büyük sembollerinden biri powell isimli devasa kitapçı dükkanı

bir bloğu baştan başa saran ve 3 kattan oluşan bu kitapçı şehirde ziyaret etmeyi en çok sevdiğim mekanlardan biri. zaman zaman bernie şanders, stephen king gibi ünlülerin imza günü yaptığı bu kitapçının bodrum katında çocuk kitapları satılıyor. sırf çocuk kitaplarının satıldığı bu bodrum katı bile ortalama bir d&r mağazasının 3 katı büyüklüğünde. mağaza labirent gibi olduğu için sürekli kayboluyorsunuz ve bir girdiğinizde çıkmanız saatlerinizi alıyor ama bundan hiç şikayetçi olmuyorsunuz. bir keresinde burada "sizde oregon'la ilgili çocuk kitabı var mı?" diye çok spesifik bir konuda kitap arıyordum ve çalışan eleman bana bir duvarı gösterip "şu bölüm boydan boya" dedi ve gerçekten orada oregon hakkında onlarca çocuk kitabı vardı. devasa büyüklükte ve labirent gibi olduğu için çoğu zaman içinde kaybolacağınız bu kitapçının en güzel yanlarından biri aynı zamanda kullanılmış kitap satması. çoğu zaman 20 dolara satılan bir kitabın fiyatını pahalı bulduğunuzda aynı kitabın az kullanılmış versiyonunu 4-5 dolara sattıklarını görebilirsiniz.


bu arada portland'dan bahsedip son yılların en iyi stand up'çısı louis ck'den bahsetmemek olmaz. bu adam portland'ı çok seviyor olmalı ki sürekli bu şehirde takılıyor. zaten portlandia'da oynamışlığı da var. geçen gün portland'da takılırken ufak butik bir bara girmiş ve eline mikrofon alıp durup dururken stand up yapmaya başlamış. içeride taş çatlasa 10 müşteri varmış ama sonradan dışarıdan adamın sesini duyanlar içeri girmiş. birazdan bar dolup taşmış ve adamın gösterisini onlarca insan bedavaya izlemişler. sonra da hiçbir şey olmamış gibi millete selam verip kalkıp gitmiş. adam alçak gönüllü de.

bu da olay yerinden bir resim


portland son yıllarda inanılmaz bir popülarite kazandığı için eskisine göre çok daha pahalı bir hale geldi. son 5 yılda portland'daki ev fiyatları neredeyse 2'ye katlanırken son 3 yıldır üst üste portland ev fiyatlarının en çok arttığı şehir olma özelliğini taşıyor. şehirdeki kiralık evlerin doluluk oranı %98 ve satılık evlerin çoğu 2-3 gün içinde satılmış oluyor. bütün bunlara rağmen portland abd'nin batı yakasındaki büyük ve popüler şehirler içinde (san diego, los angeles, san francisco, seattle, portland) en ucuzu olmayı sürdürüyor. bu yüzden şehir bir süre daha göç almaya devam edecek gibi.

Bu içerikleri de beğenebilirsiniz