Kadıköy'ün, Hatırladıkça Hem Gülümseten Hem İç Burkan Tarihe Karışmış Mekanları

Kadıköy her daim ruhu olan bir yer. Hatta bundan seneler öncesinde bile kendine has kafeleri olan, belli bir kitleye sahip bir yermiş. Sözlük yazarları Kadıköy'ün tarihe karışmış mekanlarından bahsetmiş. İşte hatırladıkça hem gülümsetecek hem de iç burkacak o yerler.
Kadıköy'ün, Hatırladıkça Hem Gülümseten Hem İç Burkan Tarihe Karışmış Mekanları
iStock.com


hasır

kadıköy'ün, gelmiş geçmiş en kallavi felsefe muhabbetlerine, en romantik şiir söyleşilerine, tıngırtısız müziksiz gitarsız geçmeyen akşam üstlerine, çiçeği burnunda gazete radikal'in bulmacasını ve o zamanlar zorluğuyla meşhur olan cumhuriyet derginin bulmacasını kim bitirebilecek yarışmalarına tanık olmuş; en müptezelinden en muntazamına herkesin birbirini tanıyıp sevdiği, çaya, sigaraya, simite, kır pidesine doyulduğu, âdeta ekol olan bir mekânı vardı: hasır!

sahildeki kuş pazarının deniz tarafında, iskeleden karakola kadar yayılan altı-yedi çay ocağından, mini ahşap masalar ve hasır taburelerden oluşan, yeni yetmeliğimizin buluşma, toplaşma, okuma, yazma mekânı... her ocağın müstakil bir adı vardı, fakat oranın müdavimi için adı "hasır"dı. bizim takıldığımız taraf karakola yakındı, sondan ikinci... hasır'a hasır demeyeni hemen teşhis eder, bizden olmadığını anlardık. hatta yanlış kodlayıp "hasırlar" diyenden anlardık ki, o kişi cumhuriyet bulmacayı asla bitiremez (gülücük).

şaka bir yana, orada büyüdük yaw. acısıyla tatlısıyla, yığınla tecrübesi ve insanıyla...

aygır

karakolu devam eden sahilin sonunda mendirek (aygır!) vardı. on sekizimizi geçer geçmez, hasır'da akşam oldu muydu köpek öldürene mendireğe giderdik. şükür, sahibimiz bizi daima kolladı da hiç ölmedik. birkaç sene sonra mendireği kapattılardı. adı çıkmıştı; ne kadar garip, yalnız, evsiz, berduş, serkeş, şair ve rindmeşrep varsa oradaydı. mendirek kapanınca kadıköy'ün tüm kederlileri ne yapacağını şaşırmıştı bir müddet. sonra mendirek unutuldu gitti. iskele yapıldı, deniz otobüsü, minibüsü ne varsa o bölgeye indi. semtin, hatta istanbul'un en anlamsız şeyi, o sarı balon yapıldı filan derken, borges öykülerindeki düşsel mekânlara benzeyen bir zamanların fırtınalı metruk sahili, pılısını pırtısını ve hatırasını toplayıp sahneden çekildi.

hayat kahve

kuş pazarından yukarıya doğru yürüyüp, şimdi alkım o zaman migros olan köşeden, gene zamanın en gözde mekânlarından akdeniz'in karşı sokağına girelim haydi. işte o sokakta sol kolda hayat kahve vardı. fazıl hüsnü dağlarca'nın her gün sabahtan akşama oturduğu, sembolü olduğu kıraathane... biz bezik oynardık, o çayını yudumlardı. yok artık! edip cansever'i anayım diye bezik dedim. bizim nesil ancak king, 3-5-8, briç, go, satranç, okey oynardı. okeyi çıtayı düşürmek için söyledim, o çıtayı da sadece okey oynamayı, tamam biraz da satranç bilen ben düşürürdüm (gülücük).

kadıköy o vakitler şairler beldesiydi. eski usûl kahvelerinde, çay ocaklarında, hasırında, sahaflarında hep bir fazıl hüsnü otururdu, düşünün.

son gemi

o sokaktan mühürdar'a doğru çıkmaya devam edelim. kilisenin oradan mühürdar'a bakalım, son gemi'yi selamlayalım. aa keşke akmar'ın içinden geçseydik. zihni'ye uğrar kaset sorardık. az mı kaset çektirdik orada? az mı akmar'ın fasıl tarafındaki girişinde tezgâh açan uzun saçlı yelekli ağbilerden, beyaz a4'den kartonetinde siyah keçeli kalemle doors, pink floyd, deep purple, manowar, iron maiden yazılı kasetler edindik... ve pazar günleri söğütlüçeşme'ye kurulan bit pazarından aldığımız cem karaca, erkin koray, mine koşan, ajda vd. 45'likleri çantalı pikabımızda çalarak, az mı orada henüz bizim olmayan gamları -samimiyetle bizimmişçesine çektik...

akmar

akmar o zaman bambaşka bir pasajdı. bir kere üst katı sahhaflar çarşısıydı. ders kitabı, test kitabı devri henüz başlamamıştı. tarih öncesi gibi geliyor kulağa değil mi? evet gençler, akmar bir kültür yuvasıydı o vakitler. millet, akmar'ın sahhaflarında lautreamont'un maldoror'unun gece yayınları baskısını arardı. betty blue o zaman meşhur olmuştu, kubrick henüz ölmemişti ve john fowles'ın büyücü'sü ile yalom'un nietzsche ağladığında'sı arasında cepte şule gürbüz'ün kambur'u okunurdu.

woodstock

belki de kadıköy'ün ilk underground mekânı, bizim devirden bile çok az kişinin hatırladığı woodstock'u da analım. woodstock, şimdiki imge kitabevi'nin karşısındaki yokuşta, bir apartmanın alt katında, mağara gibi ama aydınlık bir mekândı. woodstock'u hatırlayan bir avuç insana selam ederim.

keza moda sineması ve moda pasajı sahhafları, çınardibi sahaf, promethe, mephisto (eski), sığınak... sadece adı kalmış, hatıra mekânlardan. acayip bir hızla değişen şehrimiz istanbul'da bunları hatırlayabilmek bile bir lütuf gibi geliyor artık. milletin üç yüz senelik kahvesi duruyor. bizim de hatıralarımız, nidelim.

süreyya sineması

artık bir sinema değildir.

haydarpaşa garı

bay yengeç


yol tariflerinin vazgeçilmez nirengi noktalarından biriyken, yerini bira fabrikasına bıraktı, iyi de yaptı.

neyzen kafe

barlar sokağında cidden değişik ve samimi mekandı.

zeus bar