Kalıcı Başyapıtlar Çıkaran Sessiz Sinema Döneminin Film Film Anlatılmış Detaylı Tarihi

Chaplin'den Einsenstein'a, westernden komediye kadar pek çok klasiğin ve ilkin başladığı ve zaman zaman günümüzdeki kadar güçlü filmler çıkarabilmiş olan bu özel dönemi güzelce inceleyelim.

sinemanın sanat haline gelmesinde büyük payı olan ve günümüzdeki birçok filmden bile daha başarılı eserler çıkartan sessiz sinema dönemi, unutulmaması gereken birçok başyapıta sahip.

ilk filmler

sinema, ilk keşfedildiğinde aslında sanattan çok bir belgeleme aracıydı. bir süre sonra 1-2 dakikalık içinde hikaye olan filmler çekilse de, siyah-beyaz görüntünün görselliğe olan katkısı yıllarca kullanılmayacaktı. başta amatör daha sonra da tiyatro oyuncuları ses olmadan film çekmek için jest ve mimiklere yöneldiler. tabi bu durumda, ilk önce komedi filmleri dikkat çekmeye başladı. bir diğer önemli nokta da sessiz filmlere müzik eklemekti. bu durum, dışardan çalınan ayrı bir bant ya da gerçek bir orkestranın sinema salonunda müzik çalmasıyla gerçekleşti. sessiz filmler aslında sessiz izlenmedi. 

lumiere kardeşleri burada ayırmak lazım

özellikle l'arrivee d'un train a la ciotat (1895) (trenin gara girişi) sinema sanatının habercisiydi. anlatılanlara göre; perdeye doğru gelen bir trenin görüntüsü, o yıllarda seyircinin salondan kaçmasına yol açacak kadar şaşırtıcı bir yenilikti. bundan birkaç yıl sonra bu film ülkemizde gösterildiğinde de aynı tepkiyi yaratmıştı. ardından çektikleri sayısız filmlerden l'arroseur arrose (1895) ise kurmaca komedinin ilk örneğiydi.

le voyage dans la lune (1902) (ay'a seyahat)

sinemanın ilk önemli filmi olarak görülür. bu filmden önce 1-2 dakikalık hikaye içeren filmler çekilmişti. ancak büyük usta georges melies tarafından çekilen ay'a seyahat ile kurgu, özel efekt, hikaye anlatımı gibi unsurlar belirgin hale gelmiş, sinema dili artık oluşmaya başlamıştı. ilk bilim kurgu filmi olarak görülen ve jules verne den yola çıkan bu önemli eser kısa süresine rağmen sinemanın en önemli eserlerinden biridir.

the great train robbery (1903) (büyük tren soygunu)

sadece 12 dakikalık ve sinema diline çok uzak olan bir film. peki neden önemli? ilk western (ki tartışmalı) kabul edilmesi değil. elinde silah olan bir oyuncunun kameraya dönüp ateş etmesi... işte sinema tarihinin bu kült sahnesi aynı trenin gara girişi gibi seyirciyi şok eder.

bu dönemde thomas edison'un kinetoskop ile başlattığı ilk filmler, pathe firmasının yapımları, bir çılgınlık haline gelen 5 sentlik (nikel) nickelodeon'lar artık sinemayı sektör haline getirmeye başlamıştı. neredeyse her gün yeni bir western (ki b tipi hepsi) çekiliyordu.

d.w. griffith

ve işte sinemanın başlangıcı. ünlü yönentmen (yapımcı, senarist, stüdyo sahibi vs) griffith birçok tartışmalı film çekse bile, bildiğimiz anlamda sinemayı başlatan kişilerden biridir. 2 saati geçen, devasa dekorların kullanıldığı, bol oyunculu başyapıtlara imza atmıştır. yakın plan, paralel kurgu ve hareketli kamera gibi tiyatrodan kopmayı sağlayan teknikleri büyük bir ustalıkla kullanmıştır.

en önemli iki filmi günümüzde sinemanın başyapıtları arasında gösterilir. ilki the birth of a nation (1915) (bir ulusun doğuşu) içerdiği ırkçı söylemler yüzünden hep eleştirilse de önemli bir yapımdır. 1916 yılında çektiği intolerance (hoşgörüsüzlük) ise tarihteki 4 farklı zamanı anlatan paralel kurgusuyla dikkat çeker. binlerce figüranın kullanıldığı, 6 katlı bina yüksekliğinde dekorların inşa edildiği bu eser günümüzde bile etkileyicidir. bu iki başyapıt dışında yönetmen çoğunlukla lillian gish ve dorothy gish in oynadığı broken blossoms(1919) ve way down east (1920) gibi önemli filmler çeker.

bir tür olarak western sessiz sinemanın en önemli konusuydu

Bizdeki Tommiks çizgi romanına da isim babası olan oyuncu Tom Mix.

b tipi denilen ve çoğunlukla hikayeden çok aksiyona dayalı olan bu yapımların en önemlileri william surrey hart ve tom mix'in oynadıklarıydı. yüzlerce çekilen bu westernlerin için de sesli sinema döneminin efsanesi john ford'un the iron horse gibi sessiz westernleri hemen kendini belli ediyordu.

o yıllarda sinema, avrupa'da sanat olarak abd'nin önündedir

italya'da cabiria (1914) ve gli ultimi giorni di pompei (1913) gibi başyapıtlar çekilir. cabiria olağan üstü dekor kullanımıyla griffith'e ilham kaynağı olmuştur. les vampires dizisiyle louis feuillade gibi isimler ise fransa'da sinemayı bir sektör haline getirmiştir. alman sineması ise arka arkaya başyapıtlar çıkartır.

das cabinet des dr. caligari (1919) (dr. caligari'nin muayenehanesi)

dışavurumcu alman sinemasının başyapıtı, iletişim fakültelerinde sinema tarihi derslerinin vazgeçilmezi... bugün bile dikkat çeken dekorları ve hikaye anlatımındaki ters köşeler filmin önemini artırmaktadır.

nosferatu (1922)

artık ışık ve dekorun etkin kullanımıyla siyah-beyaz film anlayışı güçlenmiş ve güçlü oyunculukla da birleşince mükemmel bir tür ortaya çıkmıştır: korku sineması. kuşkusuz nosferatu bu türün ilk büyük yapıtlarındandır. aslında bram stoker ın dracula eserinin uyarlaması olan bu yapıt kendisinden sonra gelen vampir filmlerinin ana yapısını oluşturacaktır. filmin yönetmeni f.w. murnau sessiz sinema döneminde arka arkaya başyapıtlarını çıkartmıştır. (not: filmin, 1979 tarihli yeniden çevrimi de oldukça popülerdir)

nanook of the north (1922)

robert j. flaherty nin en önemli eseri olan kuzeyli nanook, belgesel filmlerinin ilk önemli eseri olarak kabul edilir. belgeselde kurmaca sahneler de kullanılmıştır.

artık yıldız oyuncular ortaya çıkmıştı. asta nielsen , mary pickford ve iki efsane isim, rudolph valentino ile douglas fairbanks... özellikle valentino, kadınların en büyük starıydı. erkenden ölünce, söylendiğine göre intihar edenler dahi olmuştu.

Valentino

the thief of bagdad (1924)

devasa dekorlarıyla sessiz sinemanın baş yapıtlarından biridir. 1940 yılında yeniden çevrilen bu eser, douglas fairbanks'in akrobasiye dayalı oyunculuğuyla günümüzde bile zevkle izlenen bir filmdir. usta yönetmen raoul walsh tarafından çekilen bu yapım mutlaka izlenmeli.

sessiz sinemanın westernle birlikte en önemli türü komediydi

Harry Langdon

max linder , roscoe arbuckle ve andre deed gibi öncü isimler oldukça popülerdi. harry langdon ve harold lloyd gibi yıldızlar arka arkaya ortaya çıktı. tabi ki türün zirve isimleri buster keaton ve charlie chaplin'dir.

safety last (1923)

harold lloyd oldukça komik ve akrobasiye dayalı oyunculuğuyla bu filmde seyirciyi yakalar. birçok sahnesi günümüzde bile kült olmuş durumda. özellikle binanın tepesindeki saate asılı kaldığı ve duvardaki paltoya saklandığı planlar çok eğlencelidir. oyuncu the kid brother (1927) filminde de aynı başarıyı sürdürür.

buster keaton

donuk yüzüyle hiç gülmeyen komedyen olarak bilenen keaton sessiz sinemanın en önemli isimlerinden biridir. çektiği birçok kısa filmden sonra our hospitality (1923), sherlock jr. (1924), gelin sahnesiyle kült olan ve defalarca taklit edilen seven chances (1924), steamboat bill jr(1928) gibi filmler çekti. ancak başyapıtı kuşkusuz the general 'di (1927)

charlie chaplin'i sessiz sinema dönemi içinde tutmak haksızlık olur

o muhtemelen tüm sinema tarihinin en büyük isimlerinden biridir. oyuncu, yönetmen ve müzik adamı kimliğiyle filmlerinin her noktasında parmağı vardır. hakkında uzun uzun yazmak gereksiz sanırım. şarlo tiplemesini yarattığı kısa filmlerinin ardından, the kid (1921) filmini çeker. (ki bizde en çok hatırlanan kemal sunal'ın garip filmi olmak üzere defalarca uyarlaması yapılmıştır.) unutulmaz yemek sahnesiyle the gold rush (1925) kusursuzdur. sesli filmlerin ortaya çıkmasına rağmen, filmlerinin çoğunu sessiz yada sadece müzikle çekmeye devam etmiştir. yine bizlerin kemal sunal uyarlamasıyla da hatırladığı city lights (1931) ve belki de en ünlü filmi modern times (1936) bu dönemin eserleridir. modern times'ın bir kısmında tamamen uydurma bir dille şarkı söylemiştir şarlo.

rus yönetmenler

sessiz sinema döneminde, filmlerin sanat haline gelmesinde en çok pay sahibi olanlar belki de rus yönetmenlerdi. sovyet devrim sineması özellikle kurgu konusunda (griffith'den çok şey borçlu olsa da) devrimci atılımlar yapmıştır. lev kuleşov'un sinema konusundaki çalışmalarından yola çıkarak vsevolod pudovkin, sergei eisenstein ve dziga vertov sinema tarihine damgasını vurmuştur.

vsevolod pudovkin

sadece film yapmamış aynı zamanda montajın film üzerindeki etkisi üzerine fikirler ortaya koymuştur. ona göre "bir film çekilmez, inşa edilir" . kısa filmi chess fever (1925) ve storm over asia (1928) gibi filmlerde bu anlayışını sürdürür. mat (1926) filminde ise maksim gorki'nin unutulmaz ana kitabını filmleştirmiştir.

dziga vertov

kinoglas kinopravda yani sinema göz kuramıyla belge film anlayışına yeni bir soluk getirmiştir. en önemli eseri olan the man with a movie camera (1929) bu anlayışla çekilen en önemli belgesellerden biridir.

sergei eisenstein

tüm zamanların en büyük yönetmenlerinden biri ve en önemli sinema kuramcılarından biridir. paralel kurgu anlayışı gibi birçok montaj yöntemini sinemada kullanmış ve sonraki birçok filme ilham kaynağı olmuştur. sesli sinema döneminde de birçok başarılı eser veren yönetmen staçka (grev, 1924) ve oktyabr(1928) gibi devrimi anlatan filmlerde oldukça başarılı işler yapmıştır. bronenosets potyomkin (potemkin zırhlısı, 1925) ise sadece yönetmenin değil tüm sinema tarihinin en başarılı eserlerinden biridir. ünlü merdiven sahnesi hala sinema okullarında ders olarak gösterilir. film duyumu ve film biçimi adlı ünlü kitaplarıyla da ölümsüzleşmiştir.

sinemanın efsane filmleri arka arkaya gelmeye devam eder


greed (1924)

erich von stroheim'in en önemli eserlerinden biridir. gerçek mekanlarda çekilen ilk filmlerden biri olan bu eserin orijinal uzunluğu 10 saate yakındır. ancak yönetmen tarafından önce 4 saate ardından film şirketi tarafından (nerdeyse rasgele) 2 saat civarına düşürülmüştür. filmin konusu ve çekim teknikleri bu eksik versiyonda bile olağanüstü bulunur. acaba tam hali günümüze ulaşsa nasıl olurdu?

der letzte mann (1924)

dönemin en ünlü oyuncularından emil jannings in oynadığı ve f.w. murnau tarafından yönetilen kammerspiel akımının en önemli filmidir. ticari kaygılar nedeniyle yapılan sonunu saymazsak tüm zamanların en başarılı filmlerinden biridir. ardından çekilen sunrise a song of two humans (1927) da hem ilk oscarlardan bir çoğunu almış hem de murnau'nun başarılı filmleri arasına girmiştir.

metropolis (1927)

bilimkurgu türünün başyapıtı. fritz lang ın bu unutmaz eseri tüm zamanların en iyi filmlerinden biri olarak görülür. mutlaka izlenmeli.

the unknown (1927)

sinemanın en ilginç yönetmenlerinden tod browning tarafından çekilen başarılı bir film. yıllar sonra tartışmalı freaks filminde yapacağı birçok şeyi burada da denemiştir. "bin yüzlü adam" lon chaney başarılı bir performans gösterir.

napoleon (1927)

1920'li yılların önemli yönetmeni abel gance tarafından çekilen ve 378 dakika gibi oldukça uzun süreli bir eser olan napoleon birçokları için yapılmış en iyi napoleon bonaparte filmidir.

the crowd (1928)

sessiz sinemanın en büyük ustalarından king vidor tarafından çekilmiştir. özellikle görkemli çekim planlarıyla tam bir görsel şölen sunar.

the docks of new york (1928)

sesli sinema döneminde özellikle marlene dietrich ile baş yapıtlarını çekecek olan josef von sternberg'in başarılı sessiz filmi. (yeri gelmişken der blaue engel, 1930 ne güzel bir filmdir.)

la passion de jeanne d'arc (1928)

tüm zamanların en iyi filmlerinden birisi. sessiz filmler içinde seyirciyi bu derece etkileyen çok az yapım vardır eminim. usta carl theodor dreyer'in yönettiği bu filmde, oyunculuklar, siyah-beyaz renk kullanımı, ışık ve kamera hareketleri neredeyse kusursuzdur. ilginç bir not, gişede başarısız olan bu eserin tüm kopyaları bir yangında yok olmuştu. ancak 50 yıl sonra norveç'te bir akıl hastanesinde son bir kopyası bulundu!

un chien andalou (1929)

luis bunuel'in ünlü kısa filmi. salvador dali'nin de filme katkısı olduğunu belirtirsek nasıl çarpıcı bir film olduğu ortaya çıkar. ünlü göz sahnesi kült olmuştur.

die büchse der pandora (1929) pandora's box / pandora'nın kutusu

ilginç bir biçimde günümüzün sinema anlayışına çok yakındır. sanki ses eklense günümüzde bile seyirciyi çok rahat yakalar. louise brooks'un oynadığı lulu karakteri cidden büyüleyicidir. filmdeki tüm erkekleri (hatta kadınları) baştan çıkartır. haliyle biz izleyicileri de...

the jazz singer (1927)

ve işte her şeyi değiştiren, sinemanın ilk sesli filmi kabul edilen eser. aslında sanatsal olarak üstün bir yapım olmasa da bu filmde kullanılan ses, sinemada bir devrim yaratmıştır. filmin sadece küçük bir bölümünde ses kullanılmıştır. bu filmden sonra da bilinçli veya teknolojinin yaygınlaşmaması nedeniyle sessiz filmler çekilmeye devam etmiştir.

dünyada bunlar olurken bizde neler oluyordu?

türk sineması yeşilçam ekolüyle 1950-1960'lı yıllardan sonra büyük bir patlama yaşasa da aslında 1910'lu yıllardan beri film çekiliyordu. bazıları da cidden başarılıydı.

gerek saray gerekse istanbul, izmir ve selanik gibi kentlerde sinema salonları 1910'larda çoktan yaygınlaşmıştı

hatta pathe firması, sigmund weinberg ve lumiere kardeşlerin istanbul ve padişahı çektiği görüntülere bugün de ulaşabiliyoruz. ancak ilk türk sinemacı fuat uzkınay , ilk türk filmi ise şu an bir kaç fotoğraf karesi dışında kayıp durumda olan ayastefanos'taki rus abidesinin yıkılışı (1914) olarak kabul edilir. merkez ordu sinema dairesi için birçok film çeken uzkınay, 1. dünya savaşı nedeniyle tamamlanamayan leblebici horhor (1916) ve weinberg'in başladığı ama kendisinin tamamladığı himmet ağa'nın izdivacı (1916-1918) filmlerinde görev alır.


sedat simavi

sedat simavi tarafından çekilen ve ilk konulu filmimiz olarak kabul edilen pençe (1917) ve casus (1917) ne yazık ki kayıp durumdadır. 


ilk sansür

ahmet fehim tarafından çekilen mürebbiye (1919) ilk sansüre uğrayan filmimizdir. nedeni ise, dönemin işgal kuvvetlerince filmdeki fransız kadının kötü gösterilmesidir. ardından lale devrinde geçen binnaz'ı (1919) çeker. şadi karagözoğlu tarafından çekilen komedi filmi bican efendi vekilharç (1921) bican efendi konulu seri filmlerin kapısını açmıştır. ayrıca kemal seden, şakir seden ve cezmi ar gibi isimlerin bu dönemde sinemaya büyük katkısı olmuştur.

Mürebbiye (1919). Fotoğraf: Türk Sineması Araştırmaları

bu zamana kadar yapılan filmler tarihsel önemi nedeniyle hatırlanır

ülkemizde sinemanın asıl varlığı tiyatro konusunda büyük işler yapan muhsin ertuğrul ile hız kazanır. hem sessiz hem de sesli film döneminde yaklaşık 20 yıl tek adam konumunda olması günümüzde bitmek bilmeyen sinemacı-tiyatrocu tartışmasına da neden olur. muhsin ertuğrul, kimilerine göre sinemaya statü kazandırmış, kimilerine göre oluşturduğu tekel nedeniyle sinemamızın geri kalmasına neden olmuştur. ne olursa olsun dönemin sinema için en önemli kişisidir.

bu dönemde, boğaziçi esrarı / nur baba (1922), ateşten gömlek (1923), sözde kızlar (1924), leblebici horhor (1923), kız kulesi'nde bir facia (1923), ankara postası (1924) gibi filmleri çeker. bedia muvahhit gibi isimleri sinemaya kazandıran yönetmen asıl başarısını sesli film döneminde gösterecektir. 

Muhsin Ertuğrul.

elbette sessiz sinema sadece bu isimlerden oluşmaz

neredeyse 30 senelik bir sanat süresince ne isimler ne filmler geldi geçti. yukarda anlatılanlar bu konunun kısa bir özeti, belki kişisel bir bakış açısı. elbette unutulanlar vardır.

sinematograf, biograph, vitagraph, essanay gibi firmaların kurduğu tröst yani the motion picture patents company, önemli firmalar olan pathé , united artists , keystone ve gaumont film şirketleri, hollywood stüdyo sisteminin kurulması, asıl başyapıtlarını sesli sinemada yapan cecil b. demille ve w. c. fields ve greta garbo, fransa'da popüler olan film d'art akımı, almanya'da kurulan ufa ...

l'ınferno(1911), quo vadis (1913) , within our gates(1920), the sheik (1921), körkarlen (1921), dr. mabuse der spieler (1922), foolish wives (1922),haxan(1923), la roue (1923) , the phantom of the opera (1925), the big parade (1925), wings (1927), zemlya (1930) ve fantomas serisi gibi onlarca film...

joseph m. schenck, sid grauman, frank borzage, edwin stanton porter, mack sennett, mabel normand, florence lawrence ,hal roach, raymond griffith , theda bara, lyda borelli ve italyan divaları, cecil hepworth, victor sjöström, erich pommer , carl mayer , joris ivens gibi isimler...

hepsi sinemanın 30 yıl gibi uzun bir süresine damgasını vurmakla kalmadı, sinemayı hem eğlence hem de sanat haline getirilmesinde büyük rol oynadı.

görüldüğü gibi sessiz sinema dönemi, sadece tarihsel önem için değil sanatsal anlamda da birçok başarılı eserin ortaya konduğu bir dönem olması nedeniyle de dikkat çekicidir.

bonus 1

sanırım sessiz film devrinin sonunu anlatan en güzel eser singin' in the rain (1952) dir . gene kelly'nin bu eğlenceli müzikalini izlemek bu geçişin ne kadar sancılı olduğunu bizlere gösterir.  


bonus 2

2011 yapımı the artist, bilinçli bir şekilde (doğal olarak) sessiz çekilmiş ve en iyi film dahil 5 dalda oscar almıştır.