Kayıp Malezya Uçağıyla İlgili Pilotun Bilgisayarındaki Verilere Dayanan Mantıklı Teori

8 Mart 2014'te Kuala Lumpur'dan Pekin'e gitmek için havalanan 370 sefer sayılı Malaysia Airlines uçağı hala bulunamadı. Havacılık tarihinin en büyük gizemi olan bu kayıp uçakla ilgili en kabul gören teoriyi paylaşıyoruz.
Kayıp Malezya Uçağıyla İlgili Pilotun Bilgisayarındaki Verilere Dayanan Mantıklı Teori


Öncelikle, bilmeyenler için konunun özeti

8 mart 2014'te malezya airlines tarafından işletilen ve kuala lumpur uluslararası havalimanı'ndan varış yeri olan pekin başkent uluslararası havalimanı'na gerçekleştirilen uçuşta boeing 777 tipi uçak kaybolmuştu.

kalkıştan yaklaşık 40 dakika sonra uçakla radar bağlantısı kesilmiş, askerî radarla izlenen uçağın, planlanan uçuş güzergâhından çıktığı ve yakıtı bitene kadar 7 saat boyunca uçtuğu anlaşılmıştı. bu konuda aylarca araştırma yapıldı. komplo teorileri üretildi. uçağın uzaylılar tarafından kaçırıldığı bile söylendi.


Kaza sonrası bulgular ve ihtimaller

hint okyanusu'nun batı kıyısında uçağa ait olduğu kesinleşen 30 parça bulundu. bu 30 parçadan en değerli olanlar "flap"lar. yani uçağı düşük hızda havada tutmaya yarayan ve her inişte açık pozisyonda bulunması gereken kanatçıklar.

bu parçanın bulunması neden önemliydi? çünkü flap parçası incelendiğinde, flap'ların çarpma anında kapalı konumda olduğu anlaşıldı. yani uçağı suya indirmeye çalışan biri olmamıştı. uçağın suya çarpmasına göz yumuldu ya da pilotların bilinci yerinde değildi. veya kokpite giren bir terörist bunu yaptı.


son ihtimal zayıf. zira terör saldırısı olsa, radar sistemi bilerek kapatılıp sırra kadem basmak yerine bunun propagandası yapılırdı. ayrıca günümüz uçaklarında kokpite izinsiz girmek mümkün değil.

mekanik bir arıza olup flap'lardaki hidrolik sıvı yok olmuş olabilir mi? artık uçaklardaki hidrolik sıvı çok özel yollarla parçalara gönderiliyor. hidrolik sıvının bitmesi mümkün görünmüyor.

geriye iki ihtimal kalıyor. uçak ya bilerek pilot(lar) tarafından düşürüldü (geçmişte örneği var), ya da uçuş esnasında bir şekilde pilotlar bilinç kaybı yaşadı.

bilinen bir gerçek var ki uçak kesinlikle okyanusa çok sert bir şekilde çarptı. bulunan parçalardan biri koltuk arkalarındaki televizyonlardan birinin çerçevesi. çarpmanın şiddetini hayal edin! bu kadar küçük parçalara ayrılmaya neden olan çarpışma çok şiddetli olmalı.

En geçerli ve mantıklı kabul edilen teori

kişisel bilgisayarındaki uçak simülasyon oyununda da kazadaki benzer rotayı denemiş olduğu ortaya çıkan deneyimli kaptan pilotun (zaharie ahmad shah) hayatında birtakım problemler olduğu ortaya çıkmıştı. intihara kadar gidecek derin olaylar tabii ki bulunamadı ama uçaktaki o keskin manevraları yapabilecek ve kusursuz planı yapabilecek tek kişi oydu. ayrıca hava güzel olmasına rağmen normal rotası için yasal olandan gereksizce fazla yakıt almıştı.

uçak vietnam hava sahasına girdiğinde malezya radarla uçağın son iletişimini yapan pilotlar vietnamla asla iletişime geçmedi. kaptan pilot bir sebeple yardımcı pilotu kabin dışına yolladı, sonra pilot kabinini kilitledi, bütün telsiz ve vericileri kapadı. yolcu kabininin ışıklarını kapattı, yolcu kabin basınçlandırmasını kapattı, kendi maskesini taktı ve o ani dönüşü gerçekleştirdi. o kadar keskin bir dönüşü o sürede ancak deneyimli bir pilot yapabilirdi (wingover). oto pilotun yapması mümkün değildi. 45.000 feete kadar yükseldi ve ters manevrayla keskin dönüşü yaptı.


yolcu tarafı tam bir kaostu; gece karanlığında ve ışıklar kapalı, oksijenin azalmasıyla sersemleşen ve bir de keskin manevralarla savrulan ayaktaki kabin görevlilerinin ve yardımcı pilotun oksijen maskesine ulaşmaları imkansızdı. yolcu maskelerindeki oksijen süresi de pilotunkine göre daha kısıtlıydı. bu esnada uçağın saatte bir veri gönderdiği uydu takip sistemiyle de iletişimi kesilmişti.

ayrıca tüm bu manevralar boyunca uçağı tam olarak tayland ve malezya hava sahasının sınırında ilerletti. bu sayede her iki ülke de radarlarında gördükleri transpondersız bu tanınlanamayan uçağın diğer ülkenin sorunu olduğunu düşünecekti. gerçekte de aynen böyle olmuştu.

herkesin oksijensizlikten öldüğüne emin olduktan sonra pilot basınçlandırmayı çalıştırdı. rotasını doğup büyüdüğü şehrin yakınından geçecek şekilde çevirdi, zaten şehrin yakınlarından geçerken bu esnada yardımcı pilotun cep telefonu sinyali alındı, ama ulaşacak kimse yoktu. kaptan pilot belki de son defa bu şehre bakmak istedi.


bundan sonra uçağını, hint okyanusu'nun uçsuz bucaksız köşelerine yakıt bitene kadar gideceği şekilde çevirdi. hiçbir sistemin kendisini takip edemeyeceğini zannediyordu ama bir şeyi atlamıştı; bir uydu sistemi 1 saatte bir uyduyla olan mesafe bilgisine ulaşacak şekilde uçakla iletişebiliyordu. ama tam yerini bilmeleri imkansızdı, belli bir yarıçap halinde tahmin edilebilirdi.

uçağı denize çakıp çakmadığı ya da süzülerek inip inmediği uzun süre tartışıldı. uzmanlara göre uçağın tek parça halinde batması ve parçalarının koca okyanusta bulunmaması istediği için süzülerek ineceği düşünüldü. çünkü parçalanırsa parçaları kıyılara vurabilirdi. ama daha sonra bulunan parçaların darbeden değil de aşırı hız dolayısıyla uçaktan ayrılan parçalar olduğu ortaya çıkmıştı. bu da pilotun uçağı son hızda denize çakmış olduğu teorisini güçlendirdi. belki de geriye hiçbir iz bırakmamak için bunu denedi.


kulağa film senaryosu gibi gelse de diğer teorilerin tamamında çok daha aşırı rastlantısal aksiliklerin üst üste gelmesiyle ancak böyle bir olayın gerçekleşme ihtimali olduğundan, bu teori neredeyse kesin olarak kabul ediliyor.(diğer teorileri okusanız bu teoriden çok daha film gibi gelecektir kulağınıza.)

ayrıca en başta yazdığım üzere, pilotun bilgisayarındaki bulgular ve sosyal yaşantısındaki sıkıntıları da göz ardı etmediler.